Ankara cadı kazanı gibi fokur fokur kaynıyor.
Seçimlerin üzerinden daha birkaç ay geçmeden erken seçim tartışmaları başladı bile.
Tabii bunun sebepleri var, durup dururken olmuyor.
AK Parti yıllardır girdiği salt güvenlikçi, otoriter ve totaliter siyaset şeklinden oldukça zarar görmeye başladı.
MHP ile ittifakı, derin yapılarla ittifakı, her şeyden öte derin ulusalcı Kemalist çevrelerle ittifakı, partinin esas tabanında, özünde ciddi rahatsızlıklar meydana getirdi.
Üstüne üstlük yıllardır tüm tavsiyelere kulaklarını kapatacak şekilde, salt betona yatırım politikası da ekonomiyi berbat etti.
Bir yandan işsizlik, bir yandan yolsuzluk, bir yandan pahalılık, bir yandan hukuktaki büyük sıkıntılar, MHP ile ittifak, geniş halk kitlelerini, yoksulları, emeklileri, işçileri, işsizleri, Kürtleri ciddi şekilde küstürdü.
AK Parti'nin buradan çıkması lazım.
Peki nasıl çıkacak?
O da çok kolay bir şey değil.
AK Parti, ABD'ye doğru bir dönüş yapmak istiyor
Bu yoldan çıkmak; daracık bir yolda, upuzun bir TIR'ın geri dönüş yapma çabalarına benziyor.
Dönmesi çok zor.
Ciddi sıkıntılar var.
Bir yandan da bu çaptaki kadrolarını yeniliğe, demokratikleşmeye, kendi tabirleriyle "kurucu ilkelerine dönecek" kadroların neredeyse tamamı devren dışı kalmış durumda.
Bir de dış dengeler var.
Başta ekonominin düzeltilebilmesi için, Ortadoğu'da; Irak'ta, Azerbaycan'da, Balkanlar'da özellikle de Suriye'de yeni bir düzenin kurulabilmesi için ABD ile iyi ilişkiler gerekiyor.
Çok kötü olan ilişkiler bir anda nasıl düzelecek veya hangi politikalar üzerine bina edilecek; o da ciddi bir tartışmak olsun.
AK Parti dış politikada da yıllardır sürdürdüğü, 15 Temmuz darbesinden bu yana girdiği İngiltere-Rusya-İran-Çin ekseninden ABD'ye doğru bir dönüş yapmak istiyor.
Ama orada da işte dediğim gibi büyük sıkıntılar var; aynı zamanda büyük mecburiyetler de var.
Esas kavga bu.
CHP'deki kavga da bu.
AK Parti'deki kavga da bu.
Ankara'daki siyasetin yeniden şekillenme sancılarının esas miğferi de bu.
Durum, AK Parti'yi de aşacak bir boyutta
Peki, ne olacak?
Doğrusu tam olarak bilen yok.
Çünkü bir yandan Devlet Bahçeli'nin başını çektiği, ulusalcı, Türkiye'yi asla yeni açılımlara sokmayacak, derin yapılarla ilintili, katı bir yapı var.
Bir yanda da yeni oluşumla veya olması gerekenlerle ilgili ciddi bir belirsizlik var.
AK Parti, hem tam olarak ne yapacağını bilemiyor hem de hangi kadrolarla, nasıl çalışması gerektiğini bilmiyor.
Bizim mühendislik tabiriyle; projede ortada yok, inşaatı yapacak kadrolar da yok.
Bunun esas sebebi aslında AK Parti'yi de aşacak bir boyutta.
Türkiye'de tam anlamıyla ne bir sol, sosyal demokratdemokrasi oturabildi ne de sadece Türkiye'de değil bütün bir İslam dünyasında bir Müslüman demokrasisi inşa edilebildi.
Yıllarca, hem Müslüman kadrolarının içinde hem de karşı tarafta getirilen sözde analizlerde şöyle eleştiriler dile getirildi:
Demokrasiyle İslam yan yana olmaz.
İslam'da biat kültürü var, otoriter ve totaliterdir.
Demokrasi küfür rejimidir.
Bu, Müslümanları çaresiz ve çözümsüz bir noktaya getirdi.
Bu İran'da da böyle; İhvan-ı Müslim'in (Müslüman Kardeşler) olduğu Mısır'da, Suriye'de de böyle; Ürdün'de de öyle, Pakistan'da da böyle...
Peki buradan nasıl çıkılacak?
Esas soru bu.
Nasıl bir Müslüman demokrasisi inşa edebiliriz?
"Hadi liberal demokrasi olmadı, sol-sosyal demokrasi olmadı;
Size bir Müslüman demokrasi, Müslüman demokrasisi verelim" diyelim.
Onun da eni-boyu, çapı, şekli, şemali belli değil.
Tabi burada çok kolay bir şekilde Müslümanları karalayabilirsiniz.
"Olmaz, olamaz. Zaten olmadı. Bin yıldır böyle bir örnek yok" diyebilirsiniz.
Peki, diğer sol-sosyal demokrat, komünist, Marksist, liberal demokrasiler ne durumda?
İşte bütün bir Batı dünyası biraz işler ters gittiği vakit, sömürgelerden eskisi kadar sömürü yapılamayınca, kendi kaynakları tükenmeye başlayınca, bir anda o demokrasinin peşi denilen, adına methiyeler düzülen Fransa'da bile oranın "Zafer Partisi" diyelim yüzde 32 oy aldı.
Fransızlara biraz iğne batmaya başlayınca, bütün o demokratlık, o sözde insani değerler bir anda rafa kalktı.
Tabii herkesin derdi kendine.
Biz millete akıl verecek durumda değiliz çünkü aklımız olsa bize lazım.
Biz burada nasıl bir Müslüman demokrasisi inşa edebiliriz?
Hemen bizim sarıklı, cübbeli, sakallı, çok radikal, çok "Müslümanlığa" feryat filan gelebilenler, söyleyin;
Peki bu Müslüman toplumları nasıl yöneteceksiniz?
Bir "biat kültürü" tutturdunuz.
"Şura" dediniz.
Peki, "biat", "seçim" kime yapılır?
"Şura" nedir?
Kime danışılır?
Danışma Meclisi'nin yetkileri nedir?
Kimler seçilir?
Nasıl belirlenir?
Ne kadarlık bir süre için belirlenir?
Seçilen kişi nasıl denetlenir?
Yasama, yürütme, yargı nasıl olur?
Bağımsız bir yargı Müslüman bir toplumda nasıl inşa edilir?
Yönetim şekli nasıl olur?
Bunların hiçbirinin cevabı yok.
Yasama, yürütme, yargıyı yerli yerine oturtamadınız;
"Padişahla dilenci şeriat önünde, Allah'ın hukuku önünde eşittir" dediniz;
Peki bunu ne zaman sağlayabildiniz?
Son bin küsur yıldır padişahla dilencinin adil bir mahkemede yargılandığı kaç tane örneğiniz var?
Nerede o hakimler?
Nerede o fetvalar?
İslam tarihinin en büyük hukukçularından biri olan Ebu Hanife zindanda öldü.
İmam-ı Şafi elleri-kolları bağlı Yemen'den Bağdat'a kadar Harun Reşid'in karşısına getirildi.
İmam-ı Hanbel 28 ay hapiste kaldı.
İmam Malik dövüldü, kolu sakat kaldı.
Bunlar en büyük hukukçular.
Bu isimler Sünni dünyasının en büyük hukukçuları.
Tabii Şii dünyasında da İmam Cafer-i Sadık'tan itibaren çok değerli, çok kıymetli büyük hukukçular, büyük alimler var.
Müslüman toplumda Müslüman olmayanların hukuku nedir?
Bir Müslüman toplum nasıl yönetilebilir?
Peki Müslüman toplumda Müslüman olmayanların hukuku nedir?
O klasik "zimmi hukuk"; yaniMüslüman olmayan Hristiyan ve Yahudilerin hukuku bugün için geçerli mi?
Zimmilik var mı; kölelik var mı, cariyelik var mı?
Laik Müslümanlara nasıl bir hukuk uygulayacak?
Aynı şekilde sizin gibi olmayan, eski toplumlarda karşılaşılmayan ama bugün Hristiyanlık ve Yahudiliğin, Ezidiliğin, Zerdüçliliğin, Budistliğin, Hinduluğun dışında laik-seküler insanlar, "ben Müslümanım" diyor; şeriata, İslam hukukuna inanmıyor ama kendini Müslüman olarak tanımlıyor: Laik Müslümanlar.
Bunların bazıları hacca da gidiyor, oruç da tutuyor, namaz da kılıyor.
Ama hukuki boyutuna, İslam ceza hukukuna, aile hukukuna, diğer sosyal hukukuna, kamu hukukuna, arazi hukukuna… inanmıyor.
Laik Müslümanları ne yapacaksınız?
Bunların topuna birden "kafir" deyip, devlet dışı mı bırakacaksınız?
Ve bunlar şu an İslam dünyasında yüz milyonlarca; 3 kişi, 5 kişi değil…
Laik Müslümanlara nasıl bir hukuk uygulayacaksınız?
Sizin gibi düşünmeyenlerle aynı toplumda hangi hukuki çerçeve içerisinde yaşayacaksınız?
Devletin hukuku ne olacak?
Etnik sorunları nasıl çözeceksiniz?
Kürt sorununu, berberi sorununu, İran'da Azeri sorununu, Beluci sorununu, Pakistan'da Peştunların sorunlarını nasıl çözeceksiniz?
Etnik olarak ulus devletin ötesinde "İslam devleti" dediğiniz veya İslam hukukuna göre yönetilen devletlerde etnik meselelerin çözümü nasıl olacak?
Mezhebi sorunlar nasıl çözülecek?
Şiilerin egemen olduğu bir toplumda Sünnilerin durumu ne olacak?
Sünnilerin egemen olduğu bir toplumda Şiilerin, Alevilerin, Zeydilerin durumu ne olacak?
Dürzilerin, Nusayrilerin hukuku ne olacak?
Bir sürü soru var.
Onun için bugün İslam dünyasında, "Batı böyle oldu", "Fransa şöyle oldu", "İngiltere böyle gitti" diye millete akıl vermeden önce diyeceğimize, kendi kelimize bir merhem aramamız lazım.
"Müslüman", olma iddiasındaki yöneticilerin önünde bu büyük sorun var
Etnik sorunlar nasıl çözülecek?
Mezhebi sorunlar nasıl çözülecek?
Bizim gibi düşünmeyen, farklı düşüncedeki insanlarla, laik Müslümanlarla hayat hukukumuz nasıl olacak?
Hristiyanlara, Yahudilere klasik, eski hukuku uygulamak mümkün mü?
Cevap bekleyen onlarca yüzlerce soru var.
Ve bu yönetim şekli adına ne derseniz deyin; "demokrasi" demeyin, "memokrasi" deyin… bir Müslüman demokrasisi inşa edilmeyene kadar bu çalkantılar devam edecek.
Ziya Paşa 150 yıl evvel şöyle diyordu:
Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i islamı bütün viraneler gördüm
Biz bu halimize bir çare bulamazsak, bugünkü bu viranelikten kurtulabilmemiz mümkün değil.
AK Parti'nin de ötesinde bütün "Müslüman", "dindar" olma iddiasındaki yöneticilerin, siyasetçilerin önünde bu büyük sorun var.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish