Avrupa'da savaş tamtamları, Afrika'ya sıçrayan Ukrayna çatışması ve Türkiye'nin BRICS üyeliği

Dr. Mehmet Perinçek Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe 

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in, Ukrayna'nın Rusya topraklarındaki askeri hedefleri vurmak için Batılı ülkeler tarafından sağlanan silahları kullanmasından yana görüş açıklamasının ardından Batı başkentleri, Kiev'e bu yönde peşi sıra izin vermeye başladı.

Atlantik cephesi, her geçen gün savaşın şiddetini artıracak, hatta çapını ve coğrafyasını genişletecek adımlar atıyor.


Savaşa hazırlanan Avrupa

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Ukrayna'ya asker gönderme konusunu ne zamandır dilinden düşürmüyor.

Alman generallerin Kırım köprüsünü vurma planı yaptıklarını tüm dünya basına sızan ses kayıtlarından öğrendi.

Doğal olarak basına sızmayan çok sayıda başka gizli planın olduğu da düşünülmelidir. 

Avrupa ülkeleri, savunma bütçelerini birkaç katına çıkarıyor. Almanya'da zorunlu askerlik geri geliyor. Hatta Sağlık Bakanı, ülkenin sağlık sisteminin savaş durumuna uygun olmadığını, yeniden yapılandırma gerekliliğini vurguluyor. 

İngiltere, bu konuda zaten yangına körükle gidenlerin başında geliyor.

Ukrayna meselesi konusunda farklı politikalara sahip olan Slovakya Başbakanı Robert Fico'ya suikast ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuçiç'in benzer tehditlere maruz kalması, sürecin başka bir aşamaya geçtiğini de gösteriyor.

Bu örnekler artırılabilir. Ancak kesin olarak söyleyebiliriz ki, Avrupa, bir savaşa hazırlanıyor ve hızlı bir militarizasyon süreci yaşıyor.


Atlantik çağının sonu geliyor

Bu süreci anlamak için birkaç farklı gelişmeye göz atmak gerek.

Genel olgulardan başlayalım… 

Atlantik hegemonyası, inişe geçmiş durumda.

Bir taraftan dünyada ekonominin merkezi Atlantik'ten Pasifik'e kayıyor.

Pandemi ve Ukrayna Savaşı'yla birlikte neoliberal sistemin tıkandığını herkes görüyor.

Atlantik cephesi, neredeyse her girdiği savaşta zafiyet gösteriyor.

İsrail saldırganlığı, Filistin direnişi karşısında başarısız oldu, soykırım politikaları dahi Filistin halkının direncini kıramadı.

Batı, Esad'ı yıkamadı. Güney Kafkasya'da Batı planları sonuçsuz kaldı.

Afrika'da devletler zemininde bağımsızlık hareketleri yükseliyor. Latin Amerika da keza öyle.

Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez ülkeleri, ABD'nin baskılarına boyun eğmiyor, askeri düzlemden petrol fiyatlarının belirlenmesine kadar birçok konuda Washington'un değil, kendi çıkarlarını temel alıyor.

Üstüne üstlük bütün bu bölgelerdeki Atlantik'in hedefindeki ülkeler bir araya geliyor.

Şangay İşbirliği Örgütü, BRICS, Türk Devletleri Teşkilatı gibi birliktelikler, güç topluyor, çok kutuplu yeni dünya düzeni hızlı bir şekilde inşa ediyor.


Cepheden gelen kötü haberler

Konuya Ukrayna meselesi özelinde bakacak olursak… 

Ekonomik yaptırımlar, işe yaramadı. Rus değil, Avrupa ekonomisi zarar gördü.

Rusya, tam tersine Batı bağımlılığından kurtulacağı ve milli üretimine odaklanacağı bir şans elde etti. 

Ukrayna'nın karşı harekâtı tamamıyla başarısız oldu. Batı'da bir dönem bırakalım Ukrayna'nın Kırım'ı ve eski doğu Ukrayna topraklarını geri almasını, neredeyse Ukrayna Ordusu'nun Moskova'da Kızıl Meydan'da geçit töreni yapacağına inananlar vardı.

Cephedeki bu başarısızlık, Kiev rejiminde de çalkantılara yol açtı.

Taht kavgası hızlandı, Batı'da Zelenskiy'e alternatifler konuşulmaya başlandı.

Üstüne üstlük Zelenskiy'in görev süresi doldu, seçimlerin yapılmamasıyla meşruiyetini de kaybetti. 

Sadece Ukrayna içinde değil, Kiev rejiminin hamileri arasında da birbirlerine yönelik suçlamalar başladı.

ABD'den İngiltere'ye, Londra'da Washington'a salvolar birbirini takip etti, Paris'le Berlin arasında anlaşmazlıklar gün yüzüne çıktı.

Bu arada Avrupa'da daha radikal çatlak seslerin çıkması da kaçınılmaz.

"Avrupa için Avrupa" anlayışını değil, "ABD için Avrupa" anlayışını benimsemiş eski kıtanın hükümetlerine kendi ülkelerinde de itirazlar yükseliyor ve daha da yükselecek.

Avrupa halklarının başkalarının hesabına ekonomik bedel ödemenin ötesinde bir de savaşarak canını vermek isteyeceği düşünülemez.

Bu gelişmelerin Batı'da bir panik havası yaratmaması mümkün değil.

Başlattıkları bu savaşı kaybetmemek için her kozu oynayacakmış gibi gözüküyorlar.

Üstüne üstlük Rusya'nın cephede ciddi avantajlar elde edebileceği bir saldırıya hazırlandığı da düşünülüyor.

Rusya'yı bundan caydırmak gibi bir hedefi de var Batı'nın.

Crocus City Hall terör saldırısı, Moskova'nın dikkatini başka yere çekmek, içini karıştırmak ve cephede olası bir saldırı planını engellemek içindi.

Asker göndermekten verdikleri silahları Rusya topraklarında kullanma iznine kadar yapılan açıklamalar da Rusya'yı ileri gitmekten alı koyma amacını taşıyor.
 


ABD seçimlerine hazırlık

İşin bir de ABD seçimleri boyutu var.

Herkes hesabını Trump iktidarına göre yapmaya başladı.

Olur da Washington, kendi kıtasına çekilir ve dünyaya nizam vermek yerine kendi içini düzene sokmak yoluna girerse, oluşan boşluğu kimin dolduracağına dair planlar şimdiden yapılıyor.

Macron, aslında ilk Trump döneminde çok heveslenmişti. Ama işler istediği gibi gitmedi.

Sonra Biden, iktidara gelince Washington'a sesini çıkarmaktan hepten vazgeçti. Ne de olsa Biden'la aynı hamurdan yoğrulmuşlardı.

Olsun, Avrupa'nın iştahı bir kez daha kabardı.

"ABD sahneden çekilirse, yerini biz alalım" düşüncesi Avrupa başkentlerinde hâkim hale geliyor.

Bu saldırganlık, bundan da kaynaklanıyor. Avrupa'nın maceraya hazır kuvvetleri de Amerikan seçimlerine hazırlanıyor.


Avrupa, blöf mü yapıyor, ciddi mi?

Dolayısıyla bütün bu gelişmelerde Rusya'yı frenlemek için yapılan blöfler de var, bir taraftan Avrupa'nın büyük burjuvazisi içinde yeni "Hitler" olmak isteyenler de… İçi içe girmiş bir süreç.
 

Afrika'ya sıçrayan Ukrayna çatışması

Ancak gelişmeler bunlarla da sınırlı değil.

Bu amaçlara erişmek için Atlantik cephesi, savaşın coğrafyasını genişletmek de istiyor.

Zaten bunu birkaç kez denediler. Transdinyester meselesini kullanarak Moldova üzerinden ya da Baltık ülkelerini kullanarak savaşın coğrafyasını yaymaya çalıştılar. Olmadı.

Şimdi daha da uzak bir coğrafya üzerinde hamleler geliyor: Afrika. 

Afrika'da zaten hâlihazırda bir kamplaşma var.

Afrika ülkeleri, özellikle ABD ve Fransa'nın yeni sömürgeci politikalarına karşı ayağa kalkıyor, Washington ve Paris kara kıtadan birer birer kovuluyor.

Rusya, Çin ve Türkiye de bu mücadelede Afrika ülkelerinin en önemli dayanak noktaları.

Yeni sömürgeci tehdidi, askeri, ekonomik ve siyasi olarak bu ülkelerle işbirliği içinde dengeliyorlar.

Şimdi Atlantik cephesi Afrika'ya yeni bir "oyuncu" sokma peşinde.

Son dönemde on Afrika ülkesinde (Fildişi Sahili, Gana, Ruanda, Botsvana, Mozambik, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Sudan, Tanzanya, Moritanya ve Kamerun) yeni Ukrayna büyükelçilikleri açıldı.

Özellikle Paris, kıtadaki başarısızlığını bu hamleyle gidermek istiyor.

Diğer taraftan Ukrayna da Batı'dan gelen yardımların bedelini bu şekilde ödemiş olacak.

Hatta Ukrayna gizli servisinin askeri güçlerinin Sudan'da savaştığı da ortaya çıkmıştı.

Amaç da Rusya'nın Afrika'daki etkinliğini kırmaktı.

Kiev, Afrika'ya Fransa'nın yeni sömürgeci politikaları için asker gönderirken, kıtadan Rusya'ya karşı Ukrayna'da savaşmak için asker de toplamaya çalışıyor.

Örneğin Ukrayna'nın, Fransız stratejisine verdiği destekle bilinen Fildişi Sahili'nde büyükelçilik açmasının ardından, basında Ukrayna ordusuna katılmak üzere bu ülkede gönüllü toplanmasına ilişkin bir belge yayımlanmıştı.

Benzer bir olay da Senegal'de yaşanmış, Senegal makamlarının müdahalesinin ardından Ukrayna'nın Rusya'ya karşı savaşmak üzere topladığı kişilerin cepheye götürülmesi engellenmişti.

Ukrayna elçilikleri, "tahıl gönderme" kozunu da oynayarak Afrika'da Batı'nın "barış" planının lobisini de yapıyor.

Atlantik stratejisiyle kopmaz bağlarla bağlı olan Ukrayna'nın Afrika'da da Batı stratejisi üzerinden hareket edeceğine şüphe yok.

O strateji, haliyle sadece Rusya'ya karşı değil, Afrika halklarının bağımsızlık mücadelesini ve dolayısıyla onun önemli destekçilerinden Türkiye'nin kıtadaki varlığını ve etkisini de hedef alacak.
 

r.jpg
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 27 Temmuz 2018'de Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde düzenlenen 10. BRICS zirvesinde birbirlerini selamlıyorlar / Fotoğraf: AFP

 

BRICS üyeliği: Dünya barışına katkı

Batı'daki savaş hazırlıkları ve Ukrayna çatışmasını Afrika'ya taşıma planları, dünyanın karşı karşıya olduğu tehdidi net bir şekilde gözler önüne seriyor.

İşte böyle bir ortamda Türkiye'nin BRICS'e katılmak istediğini açıklaması ayrı bir önem taşıyor.

BRICS üyeliğinin siyasal, ekonomik getirileri, konunun güvenlik boyutu ayrı bir yazının konusu kuşkusuz.

Ancak yazımız çerçevesinde BRICS çıkışını değerlendirecek olursak…

Çok kutuplu dünyanın BRICS gibi örgütlenmelerinin güç toplamasıyla dünyanın bir savaşa sürüklenmesi engellenebilir.

ABD ve Avrupa'yı bu maceralardan ya da hesapsız hamlelerden caydıracak olan Avrasya cephesinin sımsıkı bir araya gelmesidir. 

Güçlü ve kurumsallaşmış BRICS, güçlü Şangay İşbirliği Örgütü, güçlü Türk Devletleri Teşkilatı, Bidenları, Macronları, Scholzleri kendine getirir, saldırgan adımlar atmasını engeller.

Yoksa en ufak zafiyette kendi çıkarları için her türlü şiddet aracını kullanmaya hazır gözüküyorlar.

İşte Türkiye, BRICS'e katılarak dünya barışına da önemli bir katkı sunacaktır.

BRICS üyeliği konusu, daha önce farklı konularda yaşadığımız gibi Batı'yla pazarlıkların bir aracı yapılmamalı, en kısa zamanda somut adımlar atılmalıdır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU