İngiliz ajanları Gertrude Bell ve Lawrance, 21 Mayıs 1911 yılında Karkamış'ta buluştuktan sonra Bereketli Hilal, bir daha huzur yüzü göremedi.
6 yıl sonra Rusya, Ermenistan'ı kuramayacağını anlayınca gizli Sykes-Picot Anlaşması'nı dünyaya duyurdu.
Bu anlaşmaya göre, daha sonra Ortadoğu olarak anılacak olan Bereketli Hilal, İngiliz ve Fransızlar tarafından Nil'den Fırat'a kadar en az 10 parçaya bölünmüştü.
Irak, Suriye ve Churchill'in hıçkırığı olan Ürdün başta olmak üzere, ülke diye adlandırılan yerlerin sınırları cetvellerle, İngiltere, Fransa ve İsrail'e göre çizilmişti.
Her ne kadar bugün en çok kan akan yer olarak Filistin biliniyorsa da ana bölünmenin yeri, baş olan Türkiye'nin gövde olan Irak ve Suriye sınırından itibaren Bereketli Hilal'den ayrılmasıydı.
Başka milletlere medeniyet getiren Bağdat-İstanbul demiryolu hattı, bize başın gövdeden ayrıldığı kanlı sınırları ve mayınlı-dikenli sınır telleri olmuştu.
Bu sınırlara dün İngiltere, bugün ABD bekçilik yaparken, bu sınırın mankurtluğunu PKK/PYD ve diğer terör örgütleri yapıyor.
Bu süreç Türkiye'nin NATO'ya girmesiyle, 911 kilometrelik Suriye sınırına döşenen mayınlarla, ser xete ve bın xete (demiryolu hattının altı ve üstü) Bizans surlarına dönüştürülürken, 370 kilometrelik Irak sınırı ise petrolün bittiği vadilerden ve dağların zirvesinden geçiyordu.
Türkiye ve Irak'ın çeyrek asırlık bir hasretten sonra Menderes ve Osmanlı Paşası olan Nuri Said Paşa'nın himayesindeki torun Faysal liderliğinde yakınlaşmaya çalıştığı bir dönemde, önce Irak'ta (1958) iki yıl sonra da Türkiye'de 27 Mayıs darbesi yapılmıştı.
İki ülkede de iktidarlar devrilmiş ve liderleri katledilmişti. Yerlerine ise İngiltere yanlısı CHP ve Baas Partileri iktidara getirilmişti.
Darbeci katilleri, iki yıl önce ölen Kraliçe II. Elizabeth, darbecileri kendi ülkelerinde yakıt almak için inen uçakta mola yerinde, Esenboğa Havaalanı'nda ayağına çağırmıştı.
Benzeri durum Mısır ve Suriye'de de yapılmış, günümüze kadar Suriye'yi yöneten Baas Partisi'nin yolu açılmıştı (1963).
Irak Baas Partisi'nin 40 yıllık kudretli lideri Saddam Hüseyin'i ise bizzat ABD idam ettirdi ve Bağdat'ı halen kontrol altında tutuyor.
ABD, İngiltere ve İsrail trivarium'u 2003 yılından beri, Sykes-Picot'dan sonra bölgenin çekirdeğine kadar parçalamak için Bölünmüş Ortadoğu Projesini (BOP) uyguluyor.
Burada da "Arap Baharı" örtüsünü ve terör örgütlerini kullanıyor.
Örneğin, 2003 yılında Şam'da Sayednaya Hapishanesi'nde kurulan DAİŞ'in ilk görev yeri Irak olup amacı Saddam'ın artıklarını temizlemek iken; aynı dönemde Atme Cezaevi'nde kurulan PYD'nin görev alanı Suriye Kürtlerini mankurtlaştırmak olup PYD'yi SDG yapan ise bizzat ABD'nin Irak Anayasası'nın mimarı ve Ortadoğu Koordinatörü olan Bred McGurk'tur.
Tüm bu çalışmaların sonunda Irak ve Suriye, Halep ve Musul başta olmak üzere, ontolojik kırılma ve asimilasyona uğrayacak kadar parçalanmış hale getirilmiş durumda.
Tıpkı 66 yıl önce gibi bugün de tam da Irak, Suriye ve Türkiye arasında Irak Kalkınma Yolu Projesi başlayacakken, sofranın tam ortasında bombalar patlıyor, sınırlar yeniden kalınlaşıyor ve ABD'nin askeri üsleri kuruluyor.
Son 13 yılda Türkiye'nin birinci güvenlik önceliğini Suriye ve Irak almış durumda.
Ancak bu kez her 2 ülkede de birinci muhatap ABD. Yani Irak ve Suriye sahasında terörü yenmek için ABD'yle görüşmek durumundayız.
Bu çerçevede önce Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın, sonrasında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ABD'yi ziyaret etti.
Ardından da bu 2 isimle birlikte Savunma Bakanı Yaşar Güler ve İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu, Irak'ın başkenti Bağdat'a gitti.
Bu heyetin ziyaretinden 1 gün önce de Dışişleri Bakan Yardımcısı Ahmet Yıldız Irak'ta temaslarda bulundu.
Sürecin sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan 4 Mart'ta şu açıklamayı yaptı:
Irak sınırlarımızı güven altına alacak çemberi tamamlamak üzereyiz. İnşallah bu yazın Irak sınırlarımızla ilgili meseleyi kalıcı olarak çözüme kavuşturmuş olacağız. Türkiye'yi, güney sınırları boyunca kuracağı bir teröristanla dize getireceğini düşünenlere yeni kabuslar yaşatacak hazırlıklarımız var.
Son 13 yılda Suriye, en az 5 parçaya bölünmüş durumda.
Türkiye'nin kontrolünde olan ve hemen hemen oturmuş sayılan ve alt yapısı tamamlanmış olan "güvenli bölgelerde" yaklaşık 10 milyon insan yaşıyor.
Güvenliğin Afrin'e göre daha sıkı ama ekonominin kötü olduğu HTŞ'nin kontrol ettiği İdlib ve diğer bölgelerde ise en az 5 milyon insan yaşarken, Fırat'ın doğusundaki Suriye'nin su, toprak ve petrol bakımından yarısından fazla değerli olan bölgede PKK/PYD hüküm sürüyor.
Şengal'in PKK'ya bağlı ama maaşını Haşdi Şeabi'nin ödediği YBŞ'nin kontrolündeki bölgede ise aynı zamanda Irak ve Suriye sınırı fiilen ortadan kaldırılmış durumda.
Kısaca Sykes-Picot, önce DAİŞ (2014-2019) daha sonra PKK tarafından fiilen geçersiz hale getirilmiş halde.
Irak Kürdistan Bölgesi'nde (IKB) ise PKK, tarafından da 800 köy boşaltmış ve buralarda 9 kamp kurulmuş durumda.
Türkiye için beka sorunu olan bu durum, kabul edilemez.
Türkiye, Irak ve Suriye arasında petrol, su ve toprak konusunda çok başarılı işbirliği yapılabilirken, ABD ve PKK yüzünden 1973 yılında açılan Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı ve Habur Yolu bile zaman zaman tehlike altına giriyor.
Örneğin, GAP'ın fazla suyu Suriye'ye aktarılıp oradaki Harran Ovası'nda Türkiye'den daha fazla verim mümkün iken, PYD yüzünden sular boşuna akıyor ve buharlaşıyor.
Benzeri durum petrol denizi olan Irak için de geçerli.
PKK'nın Türkiye'ye maliyeti son 40 yılda 1,5 trilyon civarında iken, bu maliyet Irak ve Suriye'de de katlanıyor.
Örneğin, PKK'ya verdiği destekten dolayı 3 Nisan 2023'ten bu yana Türkiye'nin Süleymaniye'ye yönelik uçuşlara hava sahasını kapatması nedeniyle, Süleymaniye'de Türkiye'ye yönelik turistik turlar düzenleyen 200'e yakın turizm şirketindeki binlerce kişi ve on binlerce yolcu mağdur olmuş durumda.
PKK, başta Süleymaniye olmak üzere, Kerkük, Mahmur, Sincar, Kifri, Tuzhurmatu, Telafer gibi yerlerde sivil halkı da tehdit ediyor.
Buralarda halk köylerinde günlük tarım ve hayvancılık yapmakta zorlanıyor.
İran, son dönemde Türkiye ve Irak arasındaki transit ve ticaret konusunda Türk işadamlarına ciddi zorluklar çıkarıyor.
Bugün, Irak üzerinden Kuveyt'e mal sevk etmek neredeyse imkânsız.
10 yerde resmi ve gayri resmi paralar alınıyor.
Son aylarda bu nedenle ciddi ticarette ciddi düşüşler ve TIR'ları geri dönüşü söz konusu.
İran, Irak'la olan sınır kapılarını sert ve yumuşak güç unsurlarını bütün gücüyle artırırken, Türkiye'nin bundan uzak durmak anlamsız.
Asıl tehdit, Türkiye ve Irak arasında 4 yıl sonra açılması planlanan Irak-Türkiye Kalkınma Yolu projesidir.
Bu yol, aynı zamanda Çin ve Batı'nın da hesaplaşma alanı olarak görülüyor.
ABD, İsrail ve Avrupa üçlüsü, Türkiye ve Çin'i bölgeden pasifize etmeye çalışıyor.
Sonuç ve tavsiyeler
1984 yılından beri Türkiye ve Irak arasında ama son 14 yılda Suriye sahasında aktifleştirilen terör örgütlerini ortadan kaldırmanın zamanı geldi.
ABD'nin resmen ve fiilen desteklediği PKK/PYD, MİT Müsteşarı'nın ABD'de bulunduğu sırada, CENTCOM Komutanı Kurill bizzat PYD'yi Suriye'de ziyaret etti.
Bugün Gazze'nin haritadan silinmesinin amacı IMEC, Ben Gurion Kanalı ve Büyük İsrail hedefine giden BOP'tur.
Bu amacın ilk aparatları DAİŞ, PYD ve PKK terör örgütleridir. Çünkü bu örgütler, Batı'nın mankurtlarıdır.
Bunlar olduğu müddetçe bölgede huzur, barış ve 2 trilyon dolarlık Kalkınma Yolu Projesi olamaz.
Yeni bir Bağdat-İstanbul Demiryolu Hattı olan bu proje olmadığı müddetçe Türkiye ve Irak'ın güvenliği ve refahı olamaz.
Suriye'deki 3 barış operasyonuyla kırılan terör koridorlarının dördüncüsü Sincar/Şengal merkezli olabilir.
Bununla hem Irak-Suriye sınırı kontrol altına alınır hem de 1200 kilometrelik Ovaköy-Irak Kalkınma Yolu.
Bu nedenle yerel seçimlerden sonra, Sykes-Picot'un 106 yıldan sonra Türkiye'nin Irak ve Suriye sınırında, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak şekilde çalışılmalı.
Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı'nın dördüncü kardeşini bekliyoruz.
İsrail'in, Nil'den Fırat'a Büyük İsrail'e yürüdüğü bu dönemde Türkiye'nin önleyici saldırı doktrini (pre-emptive strike) gereği bölgeyi kontrol altına alması lazım.
Yukardaki sebeplerden ötürü en son 12 yıl önce Irak'ı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, nisan ayı içindeki Irak ziyareti ve Irak Kalkınma Yolu Projesi bu anlamda Kanuni'nin Bağdat'ı ziyareti derecesinde önemli.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish