2 Mart gecesi Haiti başkenti Port-au-Prince'nin yüzde 80'ini kontrol altında tutan silahlı grupların cezaevine yaptıkları baskında 4 bine yakın tutuklu firar etti.
İnsansız hava araçlarının kullanıldığı baskında onlarca kişi öldürüldü ve yaralandı.
Ertesi gün Haiti hükümeti bir açıklama yayımlayarak başkentte güvenlik durumunun kötüleştiğini belirterek, "silahlı çeteler tarafından işlenen; nüfusun kitlesel olarak yerinden edilmesine neden olan ve özellikle sivil vatandaşların kaçırılması ve öldürülmesi, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet, kamu ve özel mülkiyetin yağmalanması ve çalınmasından oluşan suç eylemleriyle karakterize edilen, giderek artan ve şiddet içeren" bir durum oluştuğu için sıkıyönetim ilan edildiğini bildirdi.
Ancak 10 yıldır hiçbir şekilde seçimlerin yapılmadığı ve neredeyse çeyrek asırdır "serbest seçim" görmemiş bu ülkede gerçek anlamda bir hükümetten bahsetmek mümkün değil.
2015 seçimlerini hile ile kazanan son Cumhurbaşkanı Jovenel Moïse, 7 Haziran 2021'de suikast sonucu öldürüldüğünde görev süresi çoktan dolduğu halde seçimleri erteliyordu.
Onun ölümüyle "Merkez Grup" tarafından "geçici cumhurbaşkanlığına" Ariel Henry getirildi.
"Merkez Grup" Brezilya, Avrupa Birliği, Fransa, Almanya, İspanya ve ABD'nin yanı sıra Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) ve Birleşmiş Milletler (BM) elçilerinden oluşuyor. Yani Haiti'de geçici bir cumhurbaşkanı seçecek göstermelik bir meclis bile yok.
Cezaevi baskını sırasında "Cumhurbaşkanı" Ariel Henry, Birleşmiş Milletler denetiminde bin mevcutlu bir polis gücünü ülkesine getirmek için Kenya'da bulunuyordu.
Cezaevi baskınını gerçekleştiren Haitili Silahlı Gruplar İttifakının Lideri "Barbecue" lakaplı eski polis Jimmy Cherizier, eylem günü YouTube'den yayımlanan videosunda "silahlı grupların Ariel Henry'nin istifasını sağlamak üzere harekete geçeceğini" haber vermişti.
Silahlı gruplar başkent havaalanını da ateş altına aldığından ülkeye tüm uçuşlar iptal edildi.
"Cumhurbaşkanı" Henry halen ülkesine dönmedi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Pazartesi akşamı Jamaika olduğu düşünülen bir yerden yayınladığı videoda istifasını açıkladı.
Toplu firardan bir hafta sonra yine cumartesi günü aynı silahlı gruplar; meclis, başkanlık binası ve içişleri bakanlığının bulunduğu Ulusal Saray'ı ele geçirme girişiminde bulundu.
Her ne kadar "hükümet", çetelerin sivillere yönelik saldırılarından bahsetse de bir katliam söz konusu olduğunda Haiti'deki resmi otoritelerin eline kimsenin su dökemeyeceğini herkes bilir.
Haiti'deki sayısız sivil protestonun hükümet destekli paramiliterlerin katliamlarıyla sonuçlandığı Birleşmiş Milletler resmi belgelerinde yazılıdır.
BM raporunda; 2018'de gerçekleşen bir katliamda, hükümete bağlı polis gücü ve paramiliterlerin operasyonunda kadınlara tecavüz edildiği, evlerin yakıldığı ve aralarında çocukların da bulunduğu onlarca insanın öldürüldüğü ve hatta cesetlerin palalarla parçalanıp domuzlara atıldığı anlatılıyor.
La Saline ve Belé katliamlarında 100'e yakın sivil katledildi. Gonaïves kentindeki kadın hapishanesinde yaşanan tecavüzler ve hemen her protestoda katledilen onlarca sivil, Haiti'nin sınırlarını aşıp duyulanlar arasında.
Bu çetelerin ve güvenlik güçlerinin ittifakı 1957-1986 arasında ABD desteğiyle hüküm süren Duvalier diktatörlüğüne kadar uzanıyor.
Duvalier'den sonra Haiti'yi çetelerle yönetmek bir alışkanlık haline geldi. İyi ya da kötü her başkanın kendine ait çete örgütlenmeleri oldu.
BM Barış Gücü'nün egemen olduğu 2004-2017 yılları arasında da çetelerin etkisi azalmadı. Aksine BM'ye bağlı yabancı ülke askerleri çeteleşti.
Silah ve uyuşturucu ticareti onların eliyle yapılmaya başlandı. BM'nin kötü yönetimi sebebiyle ülkeye kolera yayıldı. HIV hastalığı görülmemiş oranlara çıktı.
Sonunda çocuk istismarı ve ticareti skandalları sebebiyle BM, askeri gücü geri çekmek zorunda kaldı.
Geride kalan polis gücü de rapor tutmaktan başka işe yaramadı.
BM raporunda artık Haiti'de ağır silahlar kullanan, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, gasp, adam kaçırma, cinayet, cinsel saldırılarda bulunan 200 çetenin faaliyet gösterdiği yazıyor.
Bunların eski asker ve polisleri kendisine katarak taktik kabiliyetlerini arttırdığı ve artık İHA gibi teknolojilerle bölgelerinde hakimiyet kurdukları görülüyor.
Başkent yüzde 80'i "G9 Ailesi" ve "G-Pèp" adındaki iki ayrı cepheden oluşan 23 ayrı silahlı grup tarafından yönetiliyor.
"G9 Ailesi"nin lideri Jimmy Chérizier'in her fırsatta öne çıkan politik kişiliği bu silahlı grupların salt suç çetelerinden ibaret olmadığını gösteriyor.
Chérizier'in "Barbekü" adıyla anılması bile Haiti'nin vahşetle bütünleşmiş tarihine bir gönderme.
1600'lerin ortasında Haiti, Fransızların Afrika'dan getirdiği köleler için bir istasyondu.
Fakat bu topraklarda hiçbir zaman tam olarak bir düzen kurulamadı. Haiti; Kolomb zamanından kalan isyancı yerliler, suçlular, kaçak köleler ve korsanların sığındığı topraklar haline gelmişti.
Avrupa'ya geri dönen gemiler uzun sürecek yolculukları öncesinde Port-au-Prince'e uğrayıp ihtiyaçlarını gideriyorlardı.
Fransız avcılar tütsülenmiş etleri bu gemilere satıp karşılığında silah, barut, elbise ve araç-gereç alıyorlardı.
Fakat aynı avcılar zaman zaman koylarda demirli gemilere saldırabiliyor; yağma ve adam kaçırma gibi eylemler gerçekleştiriyorlardı.
Bu avcılar arasında "kanibalizm" alışkanlığı geliştiğinden, bir gemiyi yağmalayıp ele geçirdikleri bir tayfa ya da yolcuyu parçalayıp yiyorlardı.
Vücut parçalarını mangala koyarak pişirdikleri bu eyleme "Barbecue" yani Türkçesi "barbekü" deniyordu.
Adanın diğer kısmı olan bugünkü Dominik'te konuşlanmış olan İspanyollar, Haiti'nin kontrolünü ele geçirmek istediklerinde bu Fransız avcıların da peşine düştüler.
Diğer adalara kaçan avcılar organize olup İspanyollara saldırmaya başladılar. Korsanlara dönüşerek İspanyol güçlerini zayıflattılar.
Fransız Devrimi sırasında sömürgesi Haiti'de yüzde 90'ı Afrikalı kölelerden oluşan nüfus 500 bini bulmuştu.
Devrim ilk olarak burada etkisini gösterdi ve 1791'de François-Dominique Toussaint L'Ouverture liderliğinde isyan patlak verdi.
Beyazlara ait plantasyonlara el koydular ve 1793'te Fransız Meclisi'ne temsilci gönderdiler. Aynı yıl Jakobenler köleliği kesin olarak kaldırdılar.
Fakat Napolyon iktidarı ele geçirince Haiti'ye 60 bin asker çıkardı. L'Ouverture ele geçirilip hapiste öldürülse de isyan sürdü ve 2 yıl içinde adadaki tüm Fransızlar yok edildi.
1804'te Latin Amerika'nın ilk bağımsız cumhuriyeti ve dünyanın ilk siyahi devleti bu şekilde Haiti'de ilan edildi.
1865'te köleliği kaldırana kadar Haiti'yi tanımayan ABD, 1915'te adaya askeri müdahalede bulundu.
Haiti de hiçbir zaman istikrarlı bir yönetim kurulmasına izin verilmedi.
Fransızlar ABD müdahalesi sayesinde borç ve liman idaresini ele geçirdiler. ABD, adadaki güvenlik teşkilatını kontrolü altına aldı. Gümrük gelirlerine ve şeker tarlalarına el koydu.
İşgal 1935'e kadar sürdü. Bu süreçte Haiti ekonomisi Nacional City Bank ile Standard Fruit Company şirketlerinin eline geçti.
Kırsal geçime dayanan, dış ticarete bağımlı olmayan Haiti ekonomisi artan biçimde kahve ve şeker ihracına yönlendirildi.
Kahve ve şeker fiyatlarındaki düşüş tüm adayı etkiledi. Giderek yoksullaşan Haiti'de nüfus eridi.
Haiti tarihi; hastalık, savaş, katliamlar ve açlıkla belli dönemlerde nüfusun tasfiye edilişinin örnekleriyle doludur.
Son 30 yılda kaosa dönüşen krizin tek sorumlusunun ABD müdahalesi olduğundan kimsenin kuşkusu yok.
ABD, Haiti tarihinin demokratik biçimde seçilmiş ilk cumhurbaşkanı, aynı zamanda "Liberasyon Teolojisi" ekolünden gelen bir rahip olan Jean-Bertrand Aristide'yi devirmeseydi, Haiti şu anda farklı bir ülke olabilirdi.
Aristide, 2000'lerin başında Latin Amerika'daki sol dalganın akımına girip Küba ve Chávez Venezuelasıyla yakınlaşınca Haiti'de darbe için ordu ve paramiliterler ABD tarafından desteklendi.
Dahası, ABD Adalet Bakanı Ramsey Clark başkanlığında Haiti üzerine kurulan bir soruşturma komisyonu belgeleri, "ABD ve Dominik Cumhuriyeti hükümetlerinin Haitili 'isyancılara' silah temin edilmesi ve bu ülkede eğitim verilmesinde rol oynadıklarını" ortaya koydu.
Komisyon ayrıca 200 ABD özel kuvvetler askerinin darbeye doğrudan katıldığını da tespit etti.
"Defacto" cumhurbaşkanı Henry'yi istifaya zorlayan silahlı krizin tam arifesinde Aralık ayında ABD, Aristide'ye karşı darbede kullandığı polis şefi Guy Philippe'yi Haiti'ye gönderdi.
Guy Philippe'nin gelişi ABD'nin tüm şeytanları sahaya sürdüğünün bir işareti.
Haiti'de ABD'nin iktidarı teslim edip gideceği bir "Taliban" bile yok. Burada Somali'ye benzer savaş ağalarının aktör olduğu bir durum var.
Herkes daha fazla kan döküleceğini tahmin ediyor.
Dolayısıyla her grup, müzakerelerde daha büyük güç payına sahip olmak için; kendini konumlandırmaya veya mümkün olduğunca fazla bölgeyi ele geçirmeye çalışıyor.
Bunca kaos ve yıkıma rağmen Haiti henüz savaşın başında.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish