Öznenin silikliği: Ayhan Geçgin'in "Dünyalar-Arasında" romanı

Mustafa Orman Independent Türkçe için yazdı

Edebiyat işlevi gereği, yıkarken onaran tarafının tezahür etmesiyle yaşama dair inancı kökleştirir. Ama bu kökleşme eylemi benliğin teklediği noktalarda erozyona uğrar.

Yazarın anarşist yaratıcılığı mekan karşısında yenilgiyi tadar. Varoluşsal terennümler bu yüzdendir ki en baştan okura yabancılık hissi verir.

Yaşam, metin sayesinde ne kadar geri dönüş sağlayabilir?

Süreğen tehdit altında olan yaşam, özellikle felaketlerin eşiğinde olan yaşam anlatı yoluyla hem yıkımı göstererek hem de yıkımdan önceki belleği olduğu gibi aktararak özneyi ayakta tutar.

Ayhan Geçgin'in daha romanın en başında, yaşam tesellisi olarak sunduğu, "İnsan soyu nice felaket gördü, diyorum, kalanlar yine doğruldu, bir sonraki felakete doğru yaşamını yine sürdürdü" cümlesiyle yaşammetin alanı açar böylelikle.

Mekanın insani duyguları erteleyip karakterin gölgesinde olaylarla baş edemediği anlarda, yazar gündelik yaşamın içinde aksayan ve tehditvari olan felaketlerin ötesinde, berisinde dolaşarak mekanaşırı ruh halini karaktere dahil edemediği noktada karakterin hiçbir zaman var edemeyeceği korunaklı bir alan yaratır.

Yaranın toplumsal ölçütü, yara almayan bir zihinle verilir.

Peki bu işlev edebiyatı ne kadar ortaya çıkarabilir?

Ortaya çıkaramadığı gibi hiçbir zaman onaramayacağı ve cevabı bilinmeyen bir felsefi soru olarak belirir.

Peki bu soru yanıtlanabilir mi?

Tarihin ya da güncel politikanın tasvir ettiği felaketi, edebiyatın tüm yolları kullanarak aydınlatmak yerine felsefi soruyu tüm metin boyunca dolaştırması, edebiyatın yıkıcı yanını yok eder.

Yazarın, varlık ile mekan arasında çözülmeyen bir sorunu, ne yıkıcı ne de onarıcı yerde konumlandırması "soruyu" belleğe ait bir döküm olarak toplumun kollarına bırakır. 
 

Ayhan Geçgin.jpg
Ayhan Geçgin


"Kovuk"

Ayhan Geçgin, daha romanın en başında "Gece, soğuk, bir kaya kovuğu" ile devamında "Gece soğukta bir kaya kovuğuna sığınmışım" diyerek "Gençlik Düşü", "Kenarda", "Son Adım" romanlarında kullandığı "kabuk" imgesini, "Dünyalar-Arasında" romanında "kovuk" imgesiyle yaşam olanağını örtük bir yere taşır.

Kafka'nın "Dünyada sığınılacak tek bir delik yok artık" yaşam sınırına Ayhan Geçgin, "Dünyalar-Arasında" anti bir duruş sergileyerek çıkış yolunu tezahür eder.

Ayrıca Geçgin'in "Uzun Yürüyüş" romanındaki "yürüyüş" arayışı "Dünyalar-Arasında"da "Yürümüyorum. Yürümeyi çoktan bıraktım" cümlesiyle son bulur.

"Dünyalar-Arasında", yakın tarih gibi travmatik olaylar çerçevesinde çizilecek bir metin değildir.

Olaylar, yalnızca tarihsel dekor hazinesinde yer alarak bireyin geçmişin dehlizlerinden bugüne dek yaşadığı oluşsal bunalımları aksak bir zihinle anlatır.

Ayhan Geçgin, insanlığa iktidarın verdiği tekinsizlik duygusunu varoluşsal perspektifte soruları metin boyunca sürdürerek yaralı bir bilinci gösterme çabasıyla yapmaz, varlık sorununu durmadan dillendirerek bulanıklığı çoğaltır:

Burası deyip duruyorum ama burası neresi?


Melville'nin "Katip Bartleby" kitabında karakterin reddine dair ardışık bölümler ruha temas ederken, mekanın kendi içinde apayrı ve zorunlu bir yan karakter olarak göründüğü açıkça ortadadır.

Ama "Dünyalar-Arasında" mekan ile bütünlük sağlamış bir bellekle yürütülmüyor, yazarın devreye girdiği anlarda mekanın ve olayların konuştuğu görülürken arka perdede karakter varlığın silikliğini, arayışlarla ve hatırlamalarla belli belirsiz sayıklar.

Doğanın devreye girdiği anlarda "hatırlama" güdüsü çalışırken mekanda ise "yıkım" kıpırdar.

Yıkımın ölçüsü, karakterin zihinsel haritasına değil, sistemsel bir kökleşme sorununu göstermeye yarar.

Birey zihninden sökülmüştür. Bir şaşırma ya da ürperme anına denk gelmez, tamamıyla bir başlangıç ve içi boş yeni bir yaşam arayışı vardır.

Belki bu bir arayış bile değil, olsa olsa kaybediş ya da kayboluştur. Çünkü karakterin bilincine, mekanın ve mekanda yaşamış olan veyahut yaşayan insanlara yönelik kilit belirir:

Ölüler mezarlarını arıyor, mezarlar ölülerini. Bir de benim gibi ölümün unuttukları var. 
 


Varlık

Geçgin'in metin boyunca yarattığı soru iklimi, varlık ilişkisini tetikte bekleterek dünyanın yersiz-yurtsuzluğu ölçütünü insanın kendi içindeki yeriyle sorgulamaya dönüştürür:

Sanki her şey hatadan doğmuş, insan başını baykuş gibi yüz seksen derece geriye çevirebilseydi belki görebilirdi görmesine ama arkası, birden geriye dönse bile hep öne doğru baktığından yine gerisinde kalırdı. O zaman hata olduğunu nereden çıkarıyorum?


Rayber, yaşayan özne olarak soruların merkezinde silikleşerek varlık sebebini oluşturma çabasında yokluğu işitir.

Ama Rayber'i var eden bilinç "hatırlama" ve zamanın öznenin yüküyle birlikte geçmiş ve gelecek çizgisinde gidip gelmesidir.

Sığındığı kovukta geriye doğru çalışan zihin, varlığıyla ancak doğayı terennüm ederken karşılaşır. 


Mekan, özne ve zaman

Eksik birey ile eksik bir halkın homurdanan çırpınışlarını mekanın bir yıkım olarak alternatif çizgiyle aradanlıkta kalması, bireylerin sıkışmışlığına dair bir güzergah belirler.

Hiçbir zaman sonuca varmayan, durmadan sorgulayan, hatırlayan bir dinamikle roman boyunca bu işlevi yerine getirir.

Rayber, sayıklayan bir kimlik yitimiyle varmaya çalıştığı oluşlarda olumsuzluk duvarıyla karşılaşır.

Yitirilmişliğin uzağındaki dönüş arzusu, içe çöküşü geçmişe dair anekdotlarla net olarak verir.

Adeta otopsi yapılmayı bekleyen yürüyen bir ceset gibidir. Yaralar, izler vardır, ama bunların sorduğu soruların cevabı kesinkes yoktur.

Süreğen yanıtsızlık, süreğen sorular zamanın varlığını oluştururken, mekan yıkıntılarla sunulup özne iyice buğulanır, görünmezliğe uğrar:

Her birimiz bir yerde. Bir yerde. Ama hangi yerde? Dolanıyor sur duvarlarına sürtüne sürtüne tavaf ediyorum. Bana diyorlar sen ölmedin, ölen sen değilsin, kardeşin öldü. Öyle mi diyorum, ablam öldüyse nasıl böyle canlı, yanı başımda, hep gülüyor?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Silikleşen özne

Narkisos Miti, kendi yansımasının hayranlığında ilerlerken Rayber, yansımasını içe çekerek kendini arayan, bulamayan ve silikleşen özneye dönüşür.

Ama burada Narkisos Miti, arka perdede yazarın kendine farkına olmadan duyduğu hayranlık ve aşkla açıklanabilir.

Şöyle ki:

Yazarın karakterin zihninde aralıksızın varlığa yönelik oluş nedenleri araştırması, bunu ısrarla keyifle ve inatla dile getirmesi onun hayranlık bilincini ortaya koyar.

Agamben'in "Açıklık" kitabında insanlar, içlerinden bazılarının kendi benzerlerini yetiştirdiği hayvanlardır, görüşüne değinirsek buradaki hayvan metaforu hatırasızlık ve kötülük göndermesine eşdeğerdir.

Yazar da kendi benzerini yaratan bir hayvana dönüşmekten ısrarla kaçınırken yakalanır kendine. Fakat bu hatırası kesik de olsa belleğini kullanan bir hayvandır.

Yazarın sıklıkla kullandığı "Neresi burası?" sorusu ile kovuk ve kaya göndermesi yer kavramını zihninden söküp atar.

"Bir yer diyorum" cümlesiyle herhangi bir yeri silikleşen varlığıyla birlikte sorular eşliğinde daha da belirsiz olana götürür.

Ayhan Geçgin'in temelde boğuştuğu ve sonuca vardıramadığı mesele romanın son sayfasında açıkça görülür:

Nasıl olsa artık ne ses peşindeyim ne sessizlik. Peki o zaman ne kaldı? Ses değilse, sessizlik değilse ne? İşte bir soru daha. Son bir soru mu? Belki, en azından şimdilik. Yine de biraz değişik bir soru olduğunu kabul etmem gerek. Zira bir yanıt varsa bu yanıt ne sesle verilmeli ne sessizlikle.


Ayhan Geçgin, "Dünyalar-Arasında" romanında bir yol göstermekten devamlı kaçınıyor, metin boyunca yalnızca soru silsilesiyle bizi baş başa bırakır.

Bu soru, dünya tarihinin tamamına serpilebilir, ama cevabı hiçbir zaman cevaplanmayacaktır.

Ayhan Geçgin, "Dünyalar-Arasında" romanında Levinas'ın tarif ettiği ötekiyle kurulan iletişimdeki utanç belleği ne muktedir olarak ne de muktedir utancı olarak görülür.

Çünkü yıkım da felaket de kısa fragmanlar şeklinde geçilerek bir anda yıkımı ve felaketi ortadan kaldıran hisse büründürür.

Rayber, yıkıma ve felakete arada göz gezdirmekten öteye gitmez, gitmediği gibi de kendi dünyasında, kovuğunda soru sorarak ne bir yere konumlanır ne de bir ad almak ister.

O halde şunu sormak elzem olur:

Felaketi yapan kim, felaketi ve yıkımı yaşayan kim, parçalanan ve dağılan kim? 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU