Faizler artıyor ve artmaya da devam edecek. Çünkü mevcut ekonomi tarz-ı siyaseti bunu gerektiriyor.
Sayın Bakan Mehmet Şimşek tarzı ekonomi böyle işliyor
Bulabildiğin kadar dış borç bul, ülkeye getirebildiğin kadar yabancı para gelsin, bu yabancı paralara ve onların değişiminden doğacak olan yerli paralara verebildiğin kadar yüksek faiz ver, ondan sonra işte ekonomi canlanacak diye bekle...
Bu beklentilerin hiçbiri olmayacak, öncelikle bunu söyleyeyim.
Yüksek faizlerin tahribatını göstermek için basit birkaç işlem yapalım birlikte.
Diyelim ki 500 milyon liranız var ve ev ya da bir iki araba alacaksınız.
Ev alırsanız kiraya vereceksiniz ve bunun maksimum kira getirisi aylık 25-30 bin lira.
Oysa bugün bir bankaya giderseniz, banka size aylık 170 bin lira faiz getirisi vermeyi taahhüt ediyor.
Siz rasyonel bir vatandaş olarak 5 milyon lirayı gidip de eve ya da arabaya mı yatırırsınız, yoksa bankaya faize mi yatırırsınız?
Doğal olarak insanlar faize yönlendiriliyor.
Bunun neticesinde -bu örnekte- inşaat sektörü, otomotiv sektörü vuruluyor.
Oysaki Türkiye'de Ortodoks ekonomi mantığı ile bu zamana kadar otomotiv ve inşaat, başat sektör haline getirildi.
Şimdi o başat sektöre talepler kıstığınız zaman bu sektörler zor duruma girecek.
Üstelik bunların da alt sektörleri; yüzlerce hatta binlerce kırım sektörleri var.
Bunların hepsi zora düşecek, ekonomik sıkıntıya girecek.
Haliyle burada yatırımlar olmayacak, işsizlik artacak, istihdam düşecek ve beklenen faydalar elde edilemeyecek.
Bir başka örnek vermek gerekirse;
Diyelim ki 100 milyon liranız var siz yatırım yapacaksınız.
Devlet size diyor ki; "Faizler masraflara yazılır. Faizleri masrafları yazabilirsiniz."
Ben enayi değilim kardeşim. Benim 100 milyon liram varsa bu parayı harcayarak, 100 milyon liralık bir yatırım yapmam.
Peki, ne yaparım?
100 milyon liramı yüzde 40 faizle bankaya yatırırım.
100 milyonuma mukabil yüzde 40 faizle yılda 40 milyon lira faiz alırım.
Elde var 40 milyon.
Sonra bankadaki 100 milyonu teminat göstererek 100 milyon kredi çekerim.
Yüzde 40 faizle aldığım krediyi yatırım olarak, sermaye olarak kullanırım, yatırımımı yaparım.
Ürettiğim malı, o krediye ödeyeceğim faizi yani 40 milyon lirayı da yazdım.
Oradan da bana malın üzerinden 40 milyon daha geldi… Oh ne güzel.
Hem bankadan 40 milyon lira faiz alacağım, hem ürettiğim malın üzerine 40 milyon lira koyduğum için onu sattığımda 40 milyon dolar olarak geri alacağım.
Yani 80 milyon lira. Çifte kavrulmuş lokum gibi.
Size, sürekli faize yönlendirildiği zaman ekonominin ne hale geleceğini, insanların yatırım yapamaz hale geleceğini; zenginlerin çok daha zengin, fakirlerin çok daha fakir olacağını iki tane hesapla çok rahat bir anlatmaya çalıştım.
Görebiliyoruz bunları.
Peki ne yapılması gerekiyor?
Siz faizleri yükselterek, enflasyonu düşürmek mi istiyorsunuz?
Bakın size çok basit, çok etkili bir yöntem önereyim:
Haydi buyurun, faizleri finansman maliyeti olarak yazmaktan çıkarın.
"Kanunen faiz finansman maliyeti değildir. Faizlerin maliyetleri yazamazsın" deyin.
Bir yatırımcı, yatırım yapacak… "Varsa paran yap."
Yok. Ne yapıyorsun?
"Yok, ben kredi alacağım."
Kredi aldın, malı ürettin.
Bu senin aldığın kredinin faizini malın üzerinden bana niçin ödettiriyorsun?
Hadi buyurun, Sayın Şimşek ve bu tarz-ı siyaseti savunanlar;
Faizleri maliyete yazmayın, o zaman görelim samimiyetinizi.
Faizlerin artırımının enflasyonu düşürüp düşürmeyeceğini o zaman görürsünüz.
İşin özeti budur:
Faizler masraflara yazılmasın.
Haydi buyurun, hodri meydan yapın bakalım.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish