Kafkasya bölgesi tarihten günümüze büyük güçlerin önemli bir mücadele alanı olmuştur. Bu mücadele I. Dünya Savaşı'nın ardından Sovyetler Birliği üzerinden, daha sonra ise Doğu-Batı Bloğu üzerinden sürdürülmüştür.
Söz konusu mücadele Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle birlikte farklı bir yöne doğru evrilmiştir.
Sovyetlerin ardından Rusya bölgedeki etkisini dondurulmuş sorunlar üzerinden devam ettirmeye özen göstermiş, Batı dünyası ise Avrupa Birliği (AB) ve NATO'nun (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) Doğu eksenli hızlı genişleme politikalarıyla bu bölgede etkisini ortaya koymaya çalışmıştır.
Batı dünyasının Kafkasya'da jeopolitik etkisini arttırma konusundaki adımları Soğuk Savaş'ın ardından özellikle de Güney Kafkasya'da bir dizi uluslararası program üzerinden gerçekleştirilmiştir.
Örneğin Avrupa Birliği TRACECA, TACIS, INOGATE gibi programlar aracılığıyla bu bölgeyi Avrupalılaştırmaya çalışırken, NATO'nun ise genişleme politikalarıyla bunu gerçekleştirmeyi hedeflediği görülmektedir.
NATO'nun Doğu Bloğu ülkeleri ittifaka dahil etmesi Doğu Avrupa'da bir hareketlilik yaratmış, benzer bir rüzgar bu kez Güney Kafkasya'da esmeye başlamıştır.
Gelişmeler kalıcı barışı mı yoksa Rusya'nın Ukrayna savaşı dolayısıyla bölgede azalan etkisine mi işaret ediyor?
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan göreve geldiği ilk dönemden itibaren Ermenistan'ın hem iç hem de dış politikalarında yeni bir dönemin başladığının sinyallerini en baştan vermiş ve Paşinyan'ın görevde olduğu süre boyunca ülkede yaşanan en önemli gelişme 44 günlük Karabağ zaferi olmuştu.
Azerbaycan'ın Karabağ zaferiyle birlikte topraklarını işgalden kurtarması Güney Kafkasya'da hem bölgesel hem de küresel dengelerin de değişmesinde önemli bir rol oynamıştı.
Öte yandan Rusya-Ukrayna savaşının da dolaylı da olsa Azerbaycan-Ermenistan ilişiklerinde önemli bir etkisi olmuştur.
Bu nedenle Kafkasya bölgesinin tarihte olduğu gibi bugün de gerek stratejik gerekse de jeopolitik gelişmelerin ana odağı haline gelmiş gibi görünüyor.
Paşinyan'ın Azerbaycan'la normalleşme konusundaki son açıklamaları Ermenistan'ın AB üyesi ülkeler ve ABD'nin yanı sıra Rusya ile de ilişkilerini mümkün mertebe eşit bir mesafede tutmaya özen gösterdiğini ortaya koymaktadır.
Erivan yönetimi uluslararası ölçekte ne kadar çok aktör devreye girerse Ermenistan'ın o kadar çok elinin güçleneceğini öngörmekte ve bu politika ile hareket etmektedir.
Bu nedenle de sürekli olarak AB, ABD ve Rusya ev sahipliğinde normalleşme adı altında çeşitli müzakere ve zirve görüşmeleri gerçekleştirmektedir.
Böylece Ermenistan uluslararası platformları aktif bir biçimde kullanarak mümkün mertebe sürece çok sayıda aktörü dahil etmeye ve konunun hem gündemde yer almasını hem de arkasına uluslararası desteği almaya çalışmaktadır.
Bunların yanı sıra tüm bu gelişmeler Batı dünyasının Güney Kafkasya üzerinden tıpkı Ukrayna'da olduğu gibi Rusya'yı çevreleme ve bölgede yalnızlaştırma politikasının da bir parçası olarak yorumlanabilir.
Rusya'da gerçekleştirilecek üçlü zirve öncesinde Paşinyan'ın açıklamaları ne anlama geliyor?
Paşinyan'ın 25 Mayıs'ta Rusya'da gerçekleştirilecek zirve öncesinde böyle bir açıklama yapması Ermenistan'da önemli bir değişimin sinyalleri olarak da yorumlanabilir.
Zira Paşinyan'ın en başından itibaren özellikle Karabağ sorununun çözümü konusunda seleflerinden farklı bir noktada durduğu biliniyor.
Göreve gelmeden önce "ne Rusya ne de Batı yanlısı" politikalar izlemeyeceğini açıklayan Paşinyan da ülkesinin içinde bulunduğu durumdan çıkışının yegane yolunun artık normalleşme olduğunun farkına varmış gibi görünüyor.
Ancak bu süreçte işini garantiye almak adına uluslararası desteği de arkasına almayı ihmal etmiyor.
Bu nedenle Moskova'da yapılacak olan üçlü görüşme aynı zamanda yakın bir tarihte AB ve ABD ev sahipliğinde yapılan üçlü zirvelere yönelik Rusya'nın bir misillemesi olarak da değerlendirilebilir.
Batı dünyası bir yandan yapılan görüşmeler aracılığıyla 44 günlük Karabağ savaşı sırasında devre dışı bırakılmış olmalarını bu yolla telafi etmeye çalışırken diğer yandan Rusya'yı çevreleme politikalarını da sürdürmektedir.
Bu nedenle Batı dünyası Ermenistan'ın Azerbaycan ve Türkiye ile ilişkilerini normalleşmesine sıcak baktıklarını ancak Rusya öncülüğünde imzalanan 10 Kasım mutabakatının ise bölgeye kalıcı barışı getirmediğine sıklıkla vurgu yapmaktadır.
Bu tutum hem Ukrayna savaşı nedeniyle bölgede yalnızlaşan Rusya'ya bir mesaj içermekte hem de Sovyet sonrası coğrafyadaki Rus etkisini kırma çabasının bir parçası olarak da değerlendirilmektedir.
Öte yandan ABD, AB ve Rusya ev sahipliğinde gerçekleştirilen çok sayıdaki zirve ve görüşmelere rağmen halen kalıcı barışın sağlanamaması, büyük güçlerin mevcut sorunları kendi çıkarları doğrultusunda kullandıkları ve bölgenin yeni bir mücadele alanına dönüştüğünün de önemli göstergelerindendir.
Özellikle Ukrayna savaşıyla birlikte ortaya çıkan alternatif enerji arayışlarının da bu mücadelede önemli bir payı bulunuyor.
Ayrıca Çin'in Bir Kuşak Bir Yol projesi üzerinden bölgeye artan ilgisi ve Rusya ile son dönemlerde artan yakınlaşmasının da bu gelişmeler üzerinde önemli bir etkisi var.
Bu nedenle bir yandan bölgeye kalıcı bir barış getirme çabası adı altında taraflar müzakereler yürütse de diğer yandan bölgenin bir kutuplaşmanın da merkezi haline getirildiğini unutmamak gerekiyor.
ABD tarafından son olarak aralarında Ermenistan'ın da bulunduğu bazı ülkelere modüler nükleer reaktörler yerleştirebileceklerini ve böylece Rusya ve Çin'e olan enerji bağımlılığını azaltmayı hedeflediklerini açıklamaları da söz konusu taraflar arasındaki mücadele kapsamında değerlendirilebilir.
Bu denkleme İran ve İsrail gibi ülkeler de dahil edildiğinde bölgedeki mücadele alanlarının daha da genişleyeceği unutulmamalıdır.
Batı dünyası Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesinden ne umuyor?
Ermenistan'ın Karabağ'ı Azerbaycan'ın bir parçası olarak tanımaya hazır olduğunu açıklamasında uluslararası konjonktürde yaşanan gelişmelerin önemli bir payı bulunuyor.
Zira Paşinyan'ın aslında çok daha önceleri bu yönde bir açıklama yapma düşüncesinde olduğu ama gerek ülkedeki milliyetçi grupların gerekse de diasporanın vereceği tepki nedeniyle bunu ertelediği söylenebilir.
Bu süreçte ayrıca Batı dünyasının Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte izlemiş olduğu Rusya'yı yalnızlaştırma politikasının da etkili olduğunu hatırlatmakta yarar vardır.
Son olarak ABD ev sahipliğinde gerçekleştirilen Azerbaycan-Ermenistan görüşmeleri, yine mayıs ayında Cumhurbaşkanı Aliyev ile Paşinyan'ın Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel'in öncülüğünde Brüksel'de üçlü bir zirve gerçekleştirmeleri de bu kapsamda Rusya'ya yönelik bir misilleme olarak düşünülebilir zira bu görüşmelerin beşinci kez yapılıyor olması da manidardır.
Ayrıca Batı dünyasının bu görüşmeler aracılığıyla Rusya öncülüğünde imzalanan 10 Kasım mutabakatının gereklerinin yerine getirilmediği yönünde bir algı yaratmaya çalıştığı da söylenebilir.
Bu vesileyle Batı dünyası bölgede inisiyatif almaya ve Rusya'yı yalnızlaştırmaya çalışmaktadır. Bu durum Ukrayna savaşıyla birlikte bölgede giderek yalnızlaşan Rusya'yı derinden rahatsız etmektedir.
Örneğin son dönemlerde Ermenistan tarafından bölgedeki güvenlik sisteminin işlemediğinin sıklıkla dile getirilmesi, Batı dünyası ile güvenlik konularının görüşülmesi ve gerekirse Ermenistan'ın Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü'nden (KGAÖ) çıkabileceğini beyan etmesi Batı dünyasının Güney Kafkasya'daki politikalarının başarılı olduğunun göstergelerindendir.
Yeni dönemde Batı dünyası NATO ve AB'nin bölgeye dair izlediği politikalar üzerinden Güney Kafkasya'ya yerleşmeye çalışırken Rusya'nın ise Çin ve İran'la ilişkilerini ilerleterek müttefik sayısını arttırmaya özen gösterdiği anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla bu süreçte Güney Kafkasya bölgesi hem Doğu ile Batı blokunun yeni bir mücadele alanı olarak öne çıkmakta hem de Ukrayna savaşıyla devam eden mevcut mücadelenin yeni bir cephesi olmaya aday görünmektedir.
Paşinyan'ın açıklaması diasporada nasıl bir etki yaratır?
Paşinyan'ın bu açıklaması kuşkusuz diasporada belirli kesimler üzerinde rahatsızlık yaratacaktır ancak öte yandan diasporada da artık yavaş da olsa bazı fikir ayrılıkları ve çatlakların olduğu da unutulmamalı.
Ayrıca Ermenistan için şimdiye kadar denenebilecek tüm yollar denendiğinden dolayı bu açıklamanın ülkenin adeta son çaresi olduğu da göz önünde bulundurulduğunda Erivan'da artık aklı selimin galip geleceği söylenebilir.
Moskova'da 25 Mayıs'ta yapılacak üçlü zirve ile Azerbaycan-Ermenistan arasında kalıcı barışın sağlanması için önemli bir adım atılacak olunsa da uzun vadeli bir çözüm sağlayıp sağlamayacağı tartışmalıdır.
Çünkü Rusya garantörlüğünde imzalanan 10 Kasım mutabakatı sonrasında halen bölgede sınır ve ulaşım noktalarında yaşanan sorunlar göz önünde bulundurulduğunda yeni bir antlaşmanın da bölgeye kalıcı bir barış getireceği söylenemez.
Ancak buna rağmen taraflar arasında olası çatışmaların önlenmesi ve bölgenin demografik yapısının korunması konusunda varılan mutabakatların önemli gelişmeler olduğunu ve savaşmaktansa tarafların sorunları müzakere masasında görüşmelerinin herkesin yararına olduğu söylenebilir.
Zira Erivan'da da artık halkın büyük bir kesiminin savaştan ziyade barış odaklı politikaları öncelediği unutulmamalıdır.
Paşinyan'ın açıklamalarının Türkiye-Ermenistan ilişkilerine etkileri
Paşinyan'ın açıklamalarının Türkiye-Ermenistan ilişkileri üzerinde olumlu bir yansıması olacaktır. Zira Karabağ zaferinin ardından Türkiye defaatle Ermenistan'ın da içinde yer aldığı normalleşme adımlarının atılması gerektiğini dile getirmiş ve bunu uygulayan taraflardan biri olarak pek çok önemli görüşme gerçekleştirmiştir.
Her ne kadar son olarak "Nemesis Anıtı"ının dikilmesine yönelik tepkiler nedeniyle Türkiye Ermenistan uçaklarına hava sahasını kapatmış olsa da iki ülke arasında başlayan normalleşme adımları büyük oranda devam etmektedir.
Bu tür provokasyon içeren adımların normalleşme sürecine zarar vereceğini de belirtmekte yarar vardır.
Türkiye sürecin en başından itibaren Azerbaycan-Ermenistan arasında kalıcı bir barışın sağlanmasına özen gösteren bir ülke olmuştur.
Bu nedenle Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesinin de Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesiyle eşgüdüm içinde devam edeceğini belirtmiştir.
Bu açıdan Paşinyan'ın bu açıklamaları Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde olduğu kadar Türkiye-Ermenistan ilişkileri üzerinde de pozitif bir iklim yaratacaktır.
Sonuç olarak Paşinyan'ın göreve gelirken ki "ne Batı ne de Rusya yanlısı" politikalar izlemeyeceğine dair yapmış olduğu açıklamanın ardından yeni dönemde Erivan'ın yüzünü artık Batıya çevirmeye karar verdiğini ve bölgede Batı yanlısı politikalar izlemeye başladığı anlaşılmaktadır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish