Bilişim yarışında geriye düşen iki dev: Almanya ve Japonya

Esedullah Oğuz Independent Türkçe için yazdı

1980'li yıllarda dünyada bilim ve teknolojide onlarca ülke arasından sıyrılarak öne çıkan, sıranın en başında yer alan iki ülke vardı.

Birer yıldız gibi parlıyor, çevrelerine ışık saçıyorlardı. Bunlardan biri, batıdaki Almanya, diğeri ise doğudaki Japonya'ydı.

İnsanlar üzerinde "Made in Germany" veya "Made in Japan" ibaresi olan ürünlerin kalitesi konusunda hiçbir tereddüt duymuyor, gözü kapalı alıyorlardı.

Çok iyi hatırlıyorum, Afganistan'da 1970'li yılların sonunda çiftliğimizde hayvanların bakımından sorumlu bir çalışanımız vardı.

Adamın en büyük rüyası, müzik dinleyebileceği iyi bir teybe sahip olmaktı, hayvanları kırlarda otlatırken teypte sevdiği türküleri dinleyerek yeşil çay eşliğinde keyif yapmak istiyordu.

İkinci el bir teyp alabilmek için aylarca maaşını biriktirmişti, bir gün elinde eski bir teyple çıkagelmişti.

Okuma yazma bilmediği için alacağı teybi bana göstermiş, sonra "Bak şunun arkasında 'Made in Japan' yazıyor mu?" diye sormuştu.

O sırada beşinci sınıfa gidiyordum ve İngilizce derslerine yeni başlamıştık, yine de Latin harflerini okuyabilecek kadar öğrenmiştim. Baktım, gerçekten de teybin arkasında "Made in Japan" ibaresi vardı.

Adama, "Niye soruyorsun" dediğimde, "Sen daha çocuksun bilmezsin, Japon malı ise kaliteli demektir, ikinci el bile olsa yıllarca dayanır, bozulmaz" demişti. 

Adamın bu sözlerine o sırada pek bir anlam verememiştim ama yıllar geçtikçe, Afganistan'da dağ başında çobanlık yapan, okuma yazma bilmeyen bir adama dahi böyle bir güven verdiği için Japonya'yı ve halkını içten içe takdir etmeyi öğrenmiştim. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Sonraki yıllarda Sovyet işgali başlamıştı ve Rus askerlerinin Afgan mağazalarında ilk aradıkları şey Japon yapımı elektronik ürünlerdi.

Sovyet generalleri kendi kişisel ihtiyaçları için Kabil'deki mağazalardan Japon yapımı çamaşır makinesi, TV seti, buzdolabı gibi ev eşyaları alıyor; sıradan Rus askerleri de Afgan mağazalarına gidip arabalarının krokilerini, yedek lastiklerini veya diğer teknik aletleri Japon marka teyp veya video cihazlarıyla değiş tokuş ediyorlardı.

Rus askerleri ve Afgan mağaza sahipleri birbirlerini anlamadıkları için onlara yanlarındaki Tacik askerler çevirmenlik yapıyorlardı. Nasılsa, Tacikler de Afganlar gibi Farsçanın bir şivesini konuşuyorlardı. 

Öyle anlaşılıyordu ki, bizim sığır çobanının Japon ürünlerine olan ilgisi ve güveni yersiz değildi.

Tüm dünya Japon ürünlerine bayılıyordu. O yıllarda Afganistan gibi bir üçüncü dünya ülkesinde Japon ürünü elektronik eşyalara sahip olmak, bir prestij meselesiydi. 

1980'li yılların başında Türkiye'ye geldiğimizde de durum aynıydı; son model Sony, Sanyo marka bir teyp, video cihazı ve Seiko saate sahip olmak, çevreye hava atmak için yeterliydi.

Ama bu kez Japon ürünlerinin sıkı bir rakibi vardı: üzerinde "Made in West Germany" yazan Bosch, Siemens, Grundig marka elektronik ürünler. 

1995 yılında Windows'un ilk versiyonun piyasaya çıkması ve İnternetin giderek yaygınlaşmasıyla Sony, Sanyo, Siemens, Grundig gibi dev Japon ve Alman markaları bilişim dünyasına adım atsalar da hızlanan yarışta giderek geriye düştüler.

Cep telefonlarının yaygınlaşmasıyla bu alanda başlarda Nokia ve Motorola gibi iki Batı firması piyasanın hakimi gibi görünseler de Güney Kore, Tayvan ve Çin markalarının pazara girmesiyle bir anda ortadan kayboldular.

2000'li yıllara geldiğimizde ise Japon ve Alman markaları bilişim dünyasından tamamen olmasa bile büyük ölçüde silinmiş, piyasaya Güney Koreli Samsung, Amerikan Apple ve Çinli Xiaomi hakim olmuştu.

Bugün insanlar elektronik piyasasında Japon veya Alman yapımı laptop, tablet veya cep telefonu göremezken, dünyada Afrika kıtası ve kutuplar hariç Samsung veya Apple'ın herhangi bir ürünü olmayan ev yok gibidir. 

Geçen yıl Münih'te yayımlanan yerel gazete Tageszeitung'da şaşırtıcı bir tablo ile karşılaştım.

Gazete, dünyanın en büyük 100 teknoloji firmasının listesini yayımlamıştı. Listede 50 kadar Amerikan, 30 civarında Çin ve 10 kadar Güney Kore ve Tayvan firması yer alıyordu.

Gözlerim listede eskinin iki devini aradı, Japonya'dan dört Almanya'dan ise sadece üç firma listede yer alıyordu.

İngiltere, Fransa ve Kanada gibi ülkeler de listede birer veya ikişer firma ile yer bulmuştu. 

Gazete, Almanya gibi bir ülkenin dünyanın en iyi 100 teknoloji firması listesinde sadece üç firma ile temsil edilmesini utanç verici olarak değerlendiriyordu.

Bugün de dünya borsasında en yüksek cirosu olan 100 firma arasında sadece üç Alman firması yer alıyor. İsteyen kısa bir arama ile Google'da bu listeleri bulabilir
 

 

Elbette Almanya ve Japonya hala dünyanın iki büyük teknolojik ve ağır sanayi devi. Ama bu iki ülkenin bilişim teknolojisi yarışında epey geri kaldığı da artık herkesin kabul ettiği bir gerçek. 

Dış politika ve yabancı ülkeler söz konusu olduğunda Türkiye'de herkesin uzman kesildiğinin farkındayım, benim de bilmediğim bir konuda fikir yürüttüğüm düşünülebilir.

Japonya'yı bilmem ama 30 yılı aşkın bir zamandır Almanya'da yaşıyorum ve bu ülkedeki gelişmeleri yakından takip eden biriyim.  

Almanya'da her alanda kalitenin giderek düştüğünü her gün yaşayarak görüyorum; trenler, metrolar, otobüsler artık eskisi gibi dakik değil.
 

 

Bir kez havaalanında metroda 45 dakika gecikme yaşandığında yanımdaki yaşlı bir Alman'a, "Alman dakikliğine ne oldu?" diye sorduğumda dudaklarında muzip bir gülümseme ile "O, sizlere ömür" diye cevap vermişti.

Bu ülkede eskiden randevulara bir dakika bile geç kaldığınızda iptal edilirken, artık 5-10 dakikalık gecikmeler pek sorun edilmiyor.
 

 

Gerek bürokraside gerekse diğer alanlarda işler çok ağır ilerliyor. Belediyenin yaptığı -bir haftada bitecek- bir altyapı çalışması yıllarca sürebiliyor.

Bir örnek vermek gerekirse, 2017 yılında başlanan Münih'teki Sendlinger Tor metro istasyonunu yenileme çalışması hala sürüyor.

Çalışkanlıklarıyla bilinen ve bu konuda tüm dünyada haklı bir üne kavuşan Almanlar artık daha kısa çalışarak daha fazla dinlenmenin ve keyif yapmanın yollarını arıyor.

Almanya'daki yoğun çalışma temposundan bıkan birçok Alman, daha rahat bir hayat yaşamak için Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda veya Brezilya gibi uzak ülkelere göç ediyor. 

Anlayacağınız, davulun sesi uzaktan hoş gelse de yakından dinlediğinizde kulak tırmalıyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU