Bir önceki yazımda, Türkiye'nin tüm yumurtalarının tek bir sepete yerleştirildiğinden söz etmiş, riski azaltmak için yumurtaları birkaç sepete yerleştirmeyi önermiştim.
Öneriyim şuydu: beklenen büyük İstanbul depreminde riski minimuma indirmek için Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında birer kentimizi Dubai, Şanghay veya Singapur düzeyinde birer teknoloji, sanayi ve ticaret merkezine dönüştürelim.
Böylece İstanbul'dan bu kentlere büyük bir nüfus kayması olacak ve İstanbul'un bugünkü nüfusu yarıya yarıya azalacaktır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bugün Karadeniz üzerinde durmak istiyorum: Altı ülkenin bulunduğu Karadeniz'in kıyılarında insanları cezbedebilecek, sanayi, teknoloji ve ticaret merkezi olabilecek Dubai veya Şanghay benzeri tek bir kent bile yok.
Gelin, Karadeniz kıyısında bir Dubai yaratmayı hayal edelim.
Samsun'u ele alalım; amacımız birkaç büyük markayı buraya çekerek kenti önemli bir ticaret ve sanayi üssü haline getirmek olsun.
Samsung, Apple, Google, Amazon gibi büyük şirketlere giderek şöyle bir teklifte bulunabiliriz:
Samsun'a 500 milyon dolar yatırım yaptığınız takdirde kuracağınız fabrikalar için, arsaların mülkiyeti bizde olmak üzere, hazine arazisini bedava vereceğiz ve 10 yıllık da vergi muafiyeti getireceğiz.
Bunun için şu kadar insanımızı istihdam etmeyi ve eleman yetiştirmek için de birer teknik okul kurmayı kabul etmelisiniz.
Şirketlerin başlıca hedefi kâr etmek ve büyümek olduğundan Samsung, Apple ve Amazon gibi büyük markalar Türkiye'den gelen bu cazip teklife kayıtsız kalamayacaktır.
10 yıllık vergi muafiyetiyle bu şirketler bu süre zarfında yatırdıkları paranın 5-10 katını kazanma imkânına sahip olacaktır.
Ayrıca, üç kıtanın kesişme noktasında yer alan Türkiye'nin uygun coğrafi konumu da onların ürünlerini istedikleri pazarlara daha rahat ulaştırmalarını sağlayacaktır.
Bizim çıkarımıza gelince; milyonlarca insana istihdam sağlamanın yanında teknolojik know-how'u da ülkemize ithal etmiş olacağız.
Birkaç yıla kalmadan Samsung ve Apple'in ürünlerine rakip olabilecek kendi yerli ürünlerimizi üretme imkanına kavuşacağız.
Ayrıca, tek bir bölgeye toplanan sanayi merkezlerimizi ülkenin değişik bölgelerine serpiştirdiğimiz için deprem gibi doğal bir felaket anında da riski minimuma indirmiş olacağız.
Karadeniz kıyısındaki Samsun'un Dubai benzeri bir kente dönüştüğünü hayal edin.
Karadeniz'e kıyısı olan 6 ülkenin yanı sıra daha pek çok ülkeden insanlar, turizm, ticaret, kongre, toplantı, alışveriş ve daha pek çok şey için bu kente akın edecektir.
Gemiler ve charter uçakları kıyıdaş ülkelerden Samsun'a durmadan yolcu taşıyacaktır.
Bunlar gerçekleştiği takdirde, sadece Samsun'un değil, tüm Karadeniz'in çehresi değişecektir.
Uçak pistini andıran otoyolları, modern havaalanı, şehrin merkezinde gökyüzüne yükselen gökdelen ormanı, Batı standartlarını zorlayan otel ve restoranlarıyla Dubai, New York, Londra ve Berlin'le yarışan bir kent göreceksiniz.
Dünya piyasasına yön veren CEO'lar toplantılarını bu kentte yapacak, Hollywood ünlüleri buradan villa almak için sıraya girecektir.
Tüm bunlar, şu an bir hayal gibi gelebilir. Kum denizinin ortasındaki küçük Dubai kasabası için de her şey bir hayalle başladı.
Zaten bugün çevremizde gördüğümüz, kullandığımız her şey birer hayal ürünü değil mi?
30 yıldır yaşadığım Almanya'nın Münih kentinden bir örnek vereyim. Bugün Almanya'nın en zengin eyaleti olan Bavyera bir zamanlar, diğer eyaletlerin yardımıyla geçinen bir bölgeydi.
Kendi üretimi kendisinin masraflarına yetmeyince diğer eyaletlerin veya federal hükümetin bütçesinden Bavyera'ya para aktarılırdı.
Bugünse tam tersi bir durum söz konusu.
1990'lı yıllarda Bavyera'nın başbakanı Edmund Stoiber, Münih'i bir teknoloji üssü haline getirmek için harekete geçti.
Elbette Münih 100 yıla bir zamandır BMW gibi bir dünya markasının merkeziydi ama bu yeterli değildi. Zira, Bavyera bilişim teknolojisinde geri kalmıştı.
Stoiber, Silicon Vadisi'ne giderek Google, Amazon ve Apple gibi Amerikan bilişim devlerine çok cazip tekliflerde bulundu. Ve birkaç yıl içinde bu üç şirket, Bavyera'ya yatırım yapmaya başladı.
Bugün Google, Apple ve Amazon'un Avrupa üssü, Münih'te bulunuyor. Başbakan Stoiber, Bavyera köylülüğünün sembolu olan Lederhose (deriden yapılma kısa geleneksel pantolon) ile bilişimi temsil eden Laptop'u birleştiren siyasetçi olarak tarihe geçti.
Stoiber'in bu girişimi sayesinde Bavyera, Almanya'nın en zengin eyaleti haline geldi.
Yıllar önce siyasetten çekilen Stoiber ise bugün Münih'in dışındaki Wolfratshausen kasabasında emekliliğin keyfini çıkarıyor.
Eyaleti ise, bir zamanlar onun genç kurmaylarından biri olan Markus Söder yönetiyor.
"Samsun'u Samsung'un ve diğer büyük markaların Ortadoğu üssü yapabilir miyiz" sorusuna gelince, bu pekâlâ mümkün.
Yeter ki buna yürekten inanalım ve zaman kaybetmeden hemen harekete geçelim.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish