Good bye Lenin; hello Union

Emre Sarıkuş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AP

Ariane Kerner: Komadaydın. 8 ay önce.
Christiane Kerner: Sekiz ay mı? Ne oldu?
Alex Kerner: Ekim ayıydı, süpermarkette. Muazzam bir kuyruk vardı. Gerçebkten çok sıcaktı ve sen bayıldın.
Christiane Kerner: Ekim ayında mı?
Alex Kerner: Gerçekten çok sıcak bir Ekim ayıydı.

(Good Bye Lenin, 2003)


Christiane aslında markette bayılmamıştı. Sıcak olan ise ekim ayı değil, siyasi ortamdı.

Doğu Almanya'da protestolara katılan oğlunun polis tarafından yakalandığını görünce kalp krizi geçirmişti Christiane.
 

Alex ve annesine Christiane.jpg
Alex ve annesine Christiane

 

Doktorlar yaşayacağı en ufak bir heyecan veya şokun Christiane'nin hayatına mal olabileceğini söylemiş; Alex de annesi komadayken olan biten her şeyi ondan saklayabilmek için insanüstü bir çaba sergilemeye başlamıştı.

Çünkü Alex'in de katıldığı protestoların devamında, 1 ay içerisinde Berlin duvarı yıkılmış, Doğu Almanya Batı ile birleşmişti. Christiane ise ülkesine bağlı bir sosyalistti.
 

Christiane gerçeklerle karşılaşırken.jpeg
Christiane gerçeklerle karşılaşırken

 

Christiane komada olduğu süreçte hemen değişmeyen bazı şeyler vardı.

Doğu Almanya Futbol Ligi'nde sezon olaylara rağmen tamamlanmıştı. DDR Oberliga'nın son şampiyonu yine Dynamo Dresden olmuştu.

Ülke lig piramidinin yeniden tasarlanması için bir sezona daha ihtiyaç duyan federasyon yetkilileri, 1990-91'de DDR Oberliga'yı -sadece tek sezonluğuna- kuzeydoğunun elit ligi "NOFV Oberliga" olarak tanımlamıştı.

O sezonu ilk ikide tamamlayan Dynamo Dresden ve Hansa Rostock doğrudan Bundesliga 1'e çıkarıldı.
 

Union Berlin 1991-1992.jpg
Union Berlin, 1991-1992

 

1991-92 sezonundan itibaren ise NOFV Oberliga, birleşmiş Almanya futbolunun en yüksek üçüncü seviyesi oldu.

Muhtemelen Christiane'in oğlu Alex Kerner'in de desteklediği metal işçilerinin takımı olan Union Berlin ise o sezon merkez gruptan şampiyon olarak Bundesliga 2'ye yükseldi.


Bugün çağdaş sanat akımları, sergileri ve müzeleriyle bilinen Berlin, 18'inci yüzyıldan itibaren Avrupa'da görünür olmaya başlamış; sürekli değişen siyasi, ekonomik ve toplumsal yapısıyla yıkımların ve görkemli dönemlerin merkezlerinden birine dönüşmüştü.

Ancak şehir hiçbir zaman futbolla özdeşleşmemişti. Herthalılar duvar çekilince Batı'da kalan takımlarının maçlarına gidemiyordu; Dynamo Berlin'in başkanı Doğu Alman Güvenlik Bakanlığı 'Stasi'nin de başkanı olan Erich Mielke'ydi ve Dynamo ligde devlet tarafından destekleniyordu.

Vorwarts ve Tasmania Berlin gibi gibi takımların 60'lardan sonra bir etkinliği kalmamıştı.

Bu bölünmüşlük ve sıkışmışlık arasında Union Berlin de Doğu'da var olmaya çalışıyordu.
 

Ülke futbolunu da ikiye bölen sınır.jpg
Ülke futbolunu da ikiye bölen sınır

 

Dynamo ile Union arasındaki husumet açık olsa da Union'ın bir muhalif veya asi kulüp olması hiçbir zaman sadece bu düzlemde açıklanamazdı.

Çünkü Stasi'ye tamamen muhalefet ederek var olmak mümkün değildi. Taraftarların birçoğu dünyaya aynı yerden bakmasa da Union bu muhalif ruhu kulübün dayanışma ile yaşaması temelinde buluşturdu.

Birçoğu Doğu'da büyüyen taraftarları, kolektif birlikteliğe ve işçi sınıfı köklerine taşıyan şey de yuva olarak gördükleri kulüplerine besledikleri tarihsel aidiyet duygusu oldu.  
 

Taraftarları Union'un en büyük sermayesi.jpg
Taraftarları Union'un en büyük sermayesi

 

Birkaç kez isim değiştiren Union Berlin 'die eisernen, yani 'demirden' olarak biliniyor.

Kulüp ilk kuruluşundan 60 yıl sonra, 20 Ocak 1966'da, bugünkü adını aldı.

O tarihten iki yıl sonra kendileri adına geçen yüzyılın en büyük başarısını Doğu Almanya Kupası'nı kazanarak elde ettiler.
 

1968'deki Doğu Almanya Kupası hala kazandıkları tek kupa.jpg
1968'deki Doğu Almanya Kupası, hala kazandıkları tek kupa

 

Union'un 1960'lardan 2000'lere uzanan yolculuğu küme düşüp çıkmalar ve maddi imkansızlıklarla doluydu.

Yaşadıkları ilk büyük kırılma anı ise Bundesliga 2'ye çıktıkları 2008-2009 sezonuydu. 
 

Taraftarlar 2009'da stadyumu yenilemek için seferber olmuştu.jpg
Taraftarlar 2009'da stadyumu yenilemek için seferber olmuştu

 

Union'un özel sponsorları, milyarderleri yoktu. En büyük gücünü taraftarından alıyordu.

O sezon tam 2 bin 333 Union taraftarı, stadyumları Stadion An der Alten Försterei'nin ilk yenilenmesi için gönüllü olarak toplam 140 bin saat çalıştı.

Bugün ana tribünün ön bölümünde; Köpenick'deki metal fabrikasındaki işçileri temsilen fabrikanın sarı tuğlaları görebilirsiniz.
 

Union'un evi, Stadion an der alten Försterei.jpg
Union'un evi, Stadion an der alten Försterei

 

Oturma kapasitesi sadece 3 bin 600 olan stadyumda maçları 18 bin 300 kişi bir konser izlercesine teras tabir edilen tribünlerde ayakta izler.

Hiçbir oyuncu yuhalanmaz; kaybedilen ne olursa olsun takım daima alkışlanır.  Maçtan bir saat önce tüm tribünler doludur.

Gol olduğunda skor tabelasını bir yapının penceresinden görülen biri elleriyle değiştirir.

Burada özel saha içi sponsorlarına ya da gol müziklerine ise rastlayamazsınız.

Basın sözcüsü Christian Arbeit çoğu kulüpten farklı olduklarını söylüyor:

Stadyum spikeri olarak ilk kez maça 20 dakika kala bir şey söylüyorum. Hepsi bu. Gol müziği falan yok. Stadyumun sosyal bir buluşma noktası olduğunu düşünüyoruz. Tekrar buluşmak için iki hafta bekliyorlar. Buraya geliyorlar, biralarını, sosislerini tüketiyorlar ve her şeyden önce neler olup bittiğini konuşuyorlar.


Tüm zor zamanlarda, Union defalarca küme düştüğünde bile taraftarlar bu duygudan vazgeçmediler.

Hatta 2000'lerin başlarında kulüp iflasın eşiğindeyken birçok taraftar kan vererek aldıkları parayı kulübe bağışladı. 

Bu kolektivizm sadece saha dışında değil saha içindeki felsefenin de temelini oluşturdu.

10 yıl boyuncu Bundesliga 2'de mücadele eden Union, 2019'da göreve getirdiği Urs Fischer ile felsefesinin meyvelerini toplamaya başladı.
 

Basel'deki şampiyonlukları Fischer'in dikkat çekmesini sağladı_.jpg
Basel'deki şampiyonlukları Fischer'in dikkat çekmesini sağladı

 

Fischer, 1983-2003 arasındaki 20 yıllık kariyeri boyunca sadece FC Zurich ve St.Gallen'de forma giyen sert bir stoperdi. İki takımda da kaptanlık yapmış, milli takıma dek yükselmişti.

Oyuncu olarak sadece FC Zürih ile İsviçre Kupası'nı kazansa da hocalığa başladıktan sonra Basel ile iki lig bir de İsviçre Kupası kazandı.

İsviçre Ligi geçmişte Ottmar Hitzfeld, Gilbert Gress, daha sonraları Lucien Favre gibi özel hocaların çıkış yeri olsa da özellikle 2000'ler sonrasında lig seviyesi ve sadece belirli takımların hegemonyası, hocaların yeterliliği için bir soru işaretiydi.

Urs Fischer aslında sadece Basel ile başarı kazanmamıştı. Zürih'i oradaki ilk sezonunda ikinciliğe taşımış ve hem onları hem de sonra başına geçeceği Thun'u da UEFA Avrupa Ligi grup aşamasına getirmişti.

Daha sınırlı kadrolarla başarılı olabileceğini ispatlamıştı. Basel'den ayrılışından bir sezon sonra Fischer 2018'de Union Berlin'den gelen teklifi kabul etti.

Union 10 yıldır Bundesliga 2'deydi. Fischer'i İsviçre Şampiyonu'ndan oraya getiren şey ise kulübün uzun vadeli ve tutarlı bir planlamaya olan inancıydı.


Boş zamanlarında elinde oltasıyla mutlu olan bu adam popüler olmaya ve kendini pazarlamaya meraklı bir profil olmadı hiçbir zaman.

Berlin'e vardığında Fischer'in ilk açıklaması Almanya'da çalışan İsviçreli teknik direktörlerle ilgiliydi: 

İsviçreli teknik direktörler Alman futboluna çoktan damgasını vurdular ve bu başarılı geçmişe ben de bir şeyler eklemek için elimden gelen her şeyi yapacağım. 
 

Fischer ve idolü Favre.jpg
Fischer ve idolü Favre

 

Fischer, Lucien Favre'dan fazlasıyla etkilenmişti. Neue Zürcher Zeitung'a "Ben Zürih'in U21 takımını çalıştırırken, Lucien Favre baş antrenördü; onun zihniyeti ve koçluk yapma şekli bende bir iz bıraktı. Bunlar ayrıntılara karşı bir takıntı, her zaman pratik yapmak ve kesin olmak" diyordu İsviçreli.

Fischer'in önünde aşması gereken ilk yer Bundesliga 2'ydi. Unutulmaz bir sezonun sonunda Union Berlin play-off oynamaya hak kazandı ve Stuttgart'ı deplasmanda attıkları iki golün avantajıyla geçerek Bundesliga'nın yolunu tuttu.
 

Union'un stadını Bundesliga'da eşsiz kılan özelliklerden biri.jpg
Union'un stadını Bundesliga'da eşsiz kılan özelliklerden biri

 

2019-2020'de yönetimin öncelikli hedefi Bundesliga'da güvenli bir yer edinmekti.

Daha üçüncü haftada Fischer, idolü olan Luicen Favre'ın Dortmundu'nu sadece yüzde 25 topla oynayarak bozguna uğrattı: 3-1.

Sonrasında denge arayışına gitmeden ya galip geldiği ya da mağlup olduğu maçlar çıkardı Union.

İlk sezonu sadece 5 beraberlikle tamamlayıp sıralamada 11.liğe tutunmuştu Fischer'in ekibi.

Bu deneysel sezonu zaman zaman -Bielefeld'e karşı olduğu gibi- yüksek skorlu galibiyetlerin, Bayern'e kafa tutup puan topladıkları maçların ve nihayetinde dengenin yavaş yavaş bulunduğu 2020-2021 sezonu izledi.

Yedincilik oldukça tatminkardı; dahası, son maçta Leipzig'e karşı alınan galibiyetle Konferans Ligi'ne gitmeye hak kazandılar.

Hiç kimse daha ne kadar yükseğe çıkılabileceğine odaklanmıyordu. Sadece bütçeye, sisteme ve kurumsal değerlere göre hareket ediliyordu.

Sonraki sezon ise takım biraz daha tırmandı. Aslında hiç de tesadüfi olmayan bu gelişim eğrisi Union'u 2022 Mayısı'nda beşincilik koltuğuna taşıdı.

O sezonun başında Robert Andrich, Marvin Friedrich ve Max Kruse transferlerinden 18 milyon euroyu kasasına koyan Union, sezon sonunda tüm kulvarlarda 20 gol ulaşan Awoniyi'yi de yaklaşık 20,5 milyon euro bedelle Nottingham Forest'a sattı. 


Takıma 2017'de şef scout olarak katılan sportif direktör Oliver Ruhnert, sezon başında kiralıklar hariç 14 oyuncuyla yollarını ayırdı.

Ancak Julian Ryerson, Grischa Prömel, Genki Haraguchi, Marcus Ingvartsen, Bastian Oczipka gibi önemli oyuncuların yokluğunu telafi etmek için de Celtic'in sağ beki Josip Juranovic, Sampdoria'nın merkez orta sahası Morten Thorsby; Young Boy'un santrforu Jordan Siebatcheu; Wolfsburg'un sol beki Jerome Rousillon gibi oyuncuları takıma getirdi. 

Ruhnert her sezon giden oyuncuların yerine daha iyileriyle sözleşme imzalıyor. Oyuncu bütçeleri düşük, ciroları ise yüksek.

Bu sirkülasyonda dikkat ettiği en önemli şey oyuncuların sisteme adaptasyonu. 13 transferle girdiği sezona Union Berlin o kadar iyi başladı ki, ilk 10 hafta sadece tek bir mağlubiyet aldılar ve 6. haftada Bundesliga tarihinde ilk kez liderliğe oturup 12. haftaya dek pozisyonlarını korumayı başardılar.

Bununla birlikte UEFA Ligi'nde Ajax'ı 3 golle sürklase ederek elediler. 


Fischer'in oyuncu adaptasyonu yanında elbette tüm bunlara olanak sağlayan sistemine bakmak gerekiyor.

3142-352 ya da 532 olarak değişen kompakt üçlü formasyonunun alametifarikalarından biri; geçişlerde oyuncuların takım bütünlüğünü ve pozisyonlarını korumaya aşırı özen göstermesi.

Planın en temel noktası burası. Bu nedenle yoğun bir ön alan baskısı yerine rakibi merkezden kanatlara yönlendiren bir taç çizgisi baskısıyla -pozisyon oyunu- oynuyorlar.

Rakibin en uygun pas seçeneklerini kısıtlayarak onları hataya zorluyorlar.

Ön bölge oyuncularıyla başlayan bu savunmada topun kapılmasıyla birlikte direkt orta menzilli ya da uzun paslarla veya kanat oyuncularının hızları ve kurdukları geniş kombinasyonlar sayesinde üçüncü bölgeye geçiliyor. Yani topu ileri götürmek için hiç vakit kaybetmiyorlar.

Topla oynama gibi bir planları yok. Tempoları değişken ama kompakt yapıları esas.

Ne var ki planları Avrupa Ligi son 16 turunda çalışmadı. Yalnızca bu sezon değil, iki sezondur Union'un saha içi planını bozan başka bir "Union" var.

Belçika temsilcisi Royal Union St. Gilloise; Urs Fischer'in kompakt kurgusunu iki sezondur işlemez hale getirerek die eisernen'in Avrupa'da ilerlemesine engel oluyor.

Union Berlin onlarla oynadıkları dört maçın yalnızca birini kazanabildi ve ikisini kaybetti.

Önümüzdeki sezonlar için en çok ders çıkarılacak maçlar şüphesiz onlarla oynadıkları olacak. 

*** 

Union Berlin'in bu sezon şampiyonluk mücadelesi vereceğini sezon başında kimse beklemiyordu.

Son haftalardaki kayıpların ardından 5 puanlık bir dezavantajla 26. haftaya giriyorlar ancak işleri ilk iki için zora girmiş gibi gözüküyor.

Yine de mevcut tüm tecrübeden görüleceği üzere Urs Fischer'in ekibinin sezonu nerede bitireceği belli olmaz.

İlkelerine bağlı kalmak tek geçerli seçenek olarak görülüyor. Takımın dördüncü lige düştüğü 2004'te görevi devralan ve hala başkanlık koltuğunda yer alan Dirk Zingler için kulüp varoluş felsefesine bağlı olmak zorunda:

Kökenlerimizi inkâr etmek sonun başlangıcı olur.


Union gibi kulüpler için ticari dengeyi sürdürmek, rakipleri Hertha gibi sık sık dibe vurmamak için ve kimliklerinin korunması adına fazlasıyla önemli.

Oyuncular, koşullar değişse de yapı sürekli olarak başarısını kanıtlıyor.

 Filmde Alex'in söylediği gibi:

Gelecek elimizde; belirsiz ama umut verici.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU