Çin Komünist Partisi'nin 16-22 Ekim'de gerçekleştirilen 20. Kongresi sonrası Çin'in yeni dönem dış politikası da şekillenmeye başladı.
Xi Jinping'nin (Şi Cinping) 20. Kongre'de ekonomik refah kadar güvenlik vurgusu ve sonrasındaki gelişmeler, Çin'in ekonomik büyük güç olmasının yanısıra politik ve askeri bir güç olma iradesini de gösteriyor.
Xi'nin ilk döneminde 2013-2017 yılları arasında Çin dış politikası aktif olarak kodlanmasına rağmen göreceli olarak daha munis idi.
Xi'nin 2018-2022 yılları arasındaki ikinci dönem dış politikasının ilk dönemine göre sertleşmeye ve güvenlikleşmeye başladığını söyleyebiliriz.
Xi'nin ikinci döneminde ABD ile yaşadığı sorunlardan Hindistan ile yaşadığı sınır çatışmasına, Tayvan krizine, Güney Çin denizi sorunları ile yüz yüze geldi.
Xi'nin 20. Kongre'de dikkatleri çeken güvenlik vurgusu dikkatleri çekmişti.
Kongre sonrasında da Xi'nin ülkenin ulusal güvenliğinin git gide daha çok istikrarsızlıklarla ve belirsizliklerle karşı karşıya kaldığını, bu nedenle ordunun bütün enerjisini kapasitesini güçlendirmeye ve savaşa hazır duruma gelmesine harcamasını odaklanmasını istemesi gündeme düştü.
Xi'nin savaşa hazırlanmaya odaklanacağı vurgusu Çin'in komşuları Doğu Asya, Güney Asya ve Güneydoğu Asya ülkeleri tarafından da yakından takip ediliyor.
Diğer yandan Xi'nin Endonezya'nın Bali adasında gerçekleşen G20 zirvesinde (15-16 Kasım) ve sonrasında Tayland'ın Başkenti Bangkok'ta gerçekleştirilen APEC Ekonomi Zirvesinde (18-19 Kasım) verdiği mesajlar yeni dönem dış politikasına da ışık tutuyor.
Xi'nin G20'deki ve APEC'deki yaklaşımına bakıldığında, özellikle gelişmekte olan ülkelerin yatırım için dikkatlerini çeken Kuşak-Yol Girişimini dış politikasında yeniden ön plana çıkaracağını söyleyebiliriz.
İkinci olarak kurt diplomasisi yerine özellikle Doğu Asya, Güneydoğu ve Güney Asya'da istikrarın devamına ve yumuşak tonda bir dış politika izleyeceği izlenimi veriyor.
Üçüncü olarak ise Xi, ABD ile iletişim kanallarının açılmasını önemsiyor. Bu hibrit süreç başlamış olsa da mevcut konjonktürde başarılı olup olamayacağı muamma.
G20 ve APEC'te Xi-plomasi
Xi-Biden Endonezya'nın Bali kentinde düzenlenen G20 zirvesinde başkan seviyesinde ilk defa yüz yüze görüşseler de anlaştıkları konular daha çok zaten aralarında çok da tartışmalı olmayan iklim vb konular.
Açıkçası bundan bir yıl önce de pandemi koşullarında online bir görüşme yapmışlardı. Bir yılda ne kadar yol aldıkları ise herkesin malumu.
Hem ikili ilişkiler hem de küresel sistemik ilişkileri daha da kötüleşti. Fakat tarafların diyalog yolunu kapatmamaları tabi ki her bakımdan oldukça önemli.
Xi en önemli komşularından Hindistan'ın Başbakanı Narendra Modi'yle Özbekistan'ın Semerkant şehrinde düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesinde herhangi bir görüşme olmadığı gibi yan yana dahi gelmekten kaçındılar.
Bilindiği üzere Mayıs 2020'de iki ülke askerlerinin sınır hattında çatışmaları ikili ilişkilerde bir kırılma yaratmıştı. Hala da devam ediyor.
Xi-Modi ile G20 zirvesinde yine görüşmedi fakat el sıkışmakla yetindiler.
Çin ile Hindistan ordusunun Güney Ladakh'ta hala karşı karşıya oldukları ve Çin'in her ihtimale karşı Hindistan ile çatışmalı ı fiili control hattını da tahkim ettiği belirtiliyor.
Çin'in diğer önemli ve kritik komşusu şüphesiz Japonya. Xi Japon Başbakan Fumio Kishida ile G20'de görüşmese de 17-19 Kasım'da Tayland'ın başkenti Bangkok'da yapılan 29. APEC Ekonomi Liderler zirvesinde görüştü.
Kishida, G20 ve APEC zirveleri öncesi Kamboçya'da düzenlenen Doğu Asya Zirvesi'nde Çin'i Güney Çin Denizi'nde tansiyonu yükseltmekle, Japonya'nın egemenliğini, Hong Kong ve Uygur bölgesinde de insan haklarını ihlalle suçlamıştı.
G20 zirvesinde Xi'nin İngiltere'nin çiçeği burnunda başbakanı Rishi Sunak'la da görüşmesi bekleniyordu.
Fakat İngiltere Ticari Politikalar Bakanı Greg Hands geçtiğimiz hafta Tayvan'a bir ziyaret gerçekleştirmesi ve ikili ilişkilerde Hong Kong gibi devam eden gerilimler nedeniyle bu görüşme gerçekleştirilemedi.
Xi'nin Avustralya Başbakanı Anthony Albanese ile yaptığı görüşme G20'nin en dikkat çekici görüşmelerden birisiydi.
Son 10 yıldır Çin-Avustralya ilişkilerinde gerilimler bir türlü giderilemediği gibi 2020'nin başında Avustralya'nın Kovid-19 için soruşturma istemesi ikili ilişkileri kopma noktasına getirmişti.
Dikkat çekici olan ise Avustralya'nın dış ticaretinin üçte birini Çin ile yapması nedeniyle oluşan asimetrik ekonomik bağımlılıktan Canberra vazgeçemediği gibi bunu bir tehdit olarak da algılaması.
Bu nedenle de AUKUS, QUAD gibi güvenlik temelli örgütlenmelerde daha fazla rol almaya başladı.
Avustralya'nın NATO üyesi ülkelerle güvenlik ve askeri ilişkilerini geliştirmesinden de Çin rahatsız oluyor.
Yeni dönemde Güneydoğu Asya'da ekonomi-güvenlik dengesi
Çin'in çevre politikasında diğer bir boyut ise Güneydoğu Asya ülkeleri ile olan muhtemel ilişkileri. Bu yıl Tayland'ın ev sahipliğinde düzenlenen APEC 2022 zirvesinin teması 'açık, irtibat, denge' (open, connect, balance) Güneydoğu Asya ülkelerinin de politikasını beklentisini ortaya koyuyor.
Ekonomik olarak Çin'e güvenlikte ise ABD'yi ve müttefiklerini önceleyen Güneydoğu Asya ülkelerinin genel politikası ulusal çıkarlarını koruyarak dengeli ve dengeli ve sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma.
Ayrıca Çin, Güney Çin Denizi'nde (GÇD) Filipinler, Brunei, Malezya ve Vietnam ile de karşı karşıya geliyor. Çin'in GÇD'de yapay adalar inşası bölge ülkelerden tepki alıyor.
Çin'in Güneydoğu Asya'da politik, askeri güç olarak da varlığını arttırma eğilimi bölge ülkelerini de yeni politikalar ve işbirlikleri yapmaya yöneltiyor.
Örneğin bölgenin önemli ülkelerinden Filipinler, Avustralya ve ABD'nin ardından Japonya ile de 'Askeri Kuvvetlerin Ziyareti Antlaşması' imzalamaya hazırlanıyor.
Filipinler Savunma Bakanlığı Müsteşarı Jose Faustino bu antlaşma ile Batı Filipinler Denizi'ndeki ortak çıkarlarını ön plana çıkararak, Japonya'yla savunma işbirliğini güçlendirmeyi hedeflediklerini belirtiyor.
Fakat Faustino bu antlaşmanın üçüncü tarafları hedef almadığını ifade etse de, amacın Güney Çin Denizi'nde Çin'i kısmen de olsa dengelemek oluğu aşikar.
Filipinler, ABD ile yakın ilişkilerini sürdürürken, Çin ile ilişkilerini dikkatli bir şekilde dengelemeye çalışıyor.
ABD, 2014 ortak güvenlik anlaşması kapsamında Filipinler'deki üç askeri üssünde eğitim ve depo tesislerini güçlendirmek için başlamak için 66,5 milyon dolar harcayacağı duyurdu.
Diğer yandan Xi, Filipinler Başkanı Bongbong Marcos'un APEC zirvesindeki görüşmesinde deniz ilişkilerinin istikrarlı kaldığı sürece, Çin-Filipinler ilişkilerinin genel durumu istikrarlı, dostane olabileceğini söyledi.
Önümüzdeki hafta da ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris Filipinler'de Marcos ile görüşecek.
Xi'nin kapsamlı Güney ve Güneydoğu Asya politikası başarı şansı
Kasım ayında gerçekleştirilen Doğu Asya, G20 ve APEC zirveleri ekonomik toplantılar olsa da jeopolitik konuların da bir o kadar ön plana çıktığını görüyoruz.
Bu durum hem küresel hem de bölgesel politik, ekonomik değişimleri göstermesi açısından dikkat çekici.
Xi yönetimi de yakın çevre politikalarını Çin karşıtlığı oluşturmadan daha yumuşak bir söylem ve yaklaşımla yeni politika belirlemek istiyor.
Fakat Xi'nin üçüncü döneminde Politbüro Daimi Komitesinde kendine yakın kişilerden oluşması, Çin'de denge-kontrolün ortadan kalkması parti, asker ve devlet gücünü merkezileşmesi anlamına geliyor.
Dolayısıyla bu durum rasyonaliteden duygusal fevri politikalara bir kaymayı kolaylaştırabilir.
Diğer yandan Xi, güvenlik vurgusunu öne çıkarıyor ve 2027'ye kadar Çin Kurtuluş Ordusu'nu dünya klasmanında ABD ordusuna eşdeğer bir güç haline getirmeyi hedefliyor.
Bu durumda bölge ülkelerinin Çin'den tehdit algısını nasıl giderebileceği soru işareti. Çin'in güvenlik merkezli dış politika yaklaşımı bölgesinde kendisine şüphe ile yaklaşılmasına ve mevcut statükonun bozulmasına neden olabilir.
Bu bağlamda da Avustralya ve Hindistan'ın son 10 yılda Çin ile pozitiften negatife dönen ilişkileri buna örnektir.
Biden ve sonrasında da Hint-Pasifik'te Trump dönemine benzer bir müttefiklik ilişkilerinde bir çözülme de olacaksa bu bölgesel merkezli güvenlikleşmeyi daha fazla artırması muhtemel.
Çin ile bölge ülkeleri arasında çok ciddi bir asimetrik ekonomik bağımlılık bir gerçek.
Fakat Çin-Avustralya ilişkilerinde yüksek bağımlılığın da bu tür ilişkilerde dezavantajlı aktörlerin tehdit algısını da arttırdığını görüyoruz.
Dolayısıyla her iki tarafında lehine olan bir ekonomik ilişki güvenlikleşebiliyor.
Bu koşullarda da yaşanan her kriz de hem küresel hem bölgesel olmak üzere iki düzeyli bir sorun oluşuyor.
Kapsamlı bir süreç başlamadan geçici pansuman olarak yapılan her girişimde taraflarda fazla hayal kırıklığına ve güvenlikleşmeye yol açıyor.
Son söz olarak Xi'nin ne kadar başarılı olacağını Hint-Pasifik'in fırtınalı suları bize gösterecek…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish