20 Ocak'ta tüm dünyanın gözü Washington'daydı. Amerika'nın 47. başkanı, yani ikinci kez seçilen Donald Trump'ın yemin töreni, Amerika tarihindeki demokrasi için de önemli bir kilometre taşıydı.
Beyaz Saray'a geri dönen Donald Trump, yemin törenine nasıl bir anlam katacak, neler söyleyecek, nasıl bir adım atacak merak konusu olmuştu.
Biden, 77 yaşında olmasına rağmen yemin töreninin ardından birçok kararı iptal etti ve 200'ün üzerinde kararname imzaladı.
Amerika'daki bu gelişmeler, dünya çapında dikkatle izlenirken, özellikle Rusya'da Trump'ın seçimde kazanacağına dair bir beklenti vardı.
Rusya'nın beklentileri ve gerçekleşmeyen iletişim
Rusya, Trump'ın seçilmesinin ardından büyük bir destek sunduğu düşüncesiyle, Trump ile iletişim kuracağı ve Putin ile buluşacağı beklentisini taşıyordu. Ancak bu beklentiler gerçek olmadı.
Vladimir Putin, Rusya Devlet Başkanı olarak Trump'ın yemin törenine dahi davet edilmedi. Rusya, bu gelişmeleri yakından izlerken, farklı değerlendirmeler yapıldı, fakat önemli bir gelişme 21 Ocak'ta yaşandı.
Rusya ve Çin arasındaki görüşme
Trump'ın yemin töreninden bir gün sonra, yani 21 Ocak'ta, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping arasında tarihi bir telefon görüşmesi gerçekleşti.
Bu görüşme tam 1 saat 35 dakika sürdü. Kremlin'den yapılan açıklamalarda, ikili ilişkiler ve dünya sisteminde birlikte hareket etme vurgusu yapıldı.
Stratejik ortaklık kavramı, her iki ülkenin işbirliği için önemli bir başlık haline geldi. Ancak, bu açıklamalar daha çok genel ifadelerdi ve gerçeklikten ne kadar uzak oldukları, daha sonra gündeme gelecekti.
"Çift kutuplu dünya" tartışması
Eski Rusya Cumhurbaşkanı Medvedev'in yerini alan Putin, Şi Cinping ile yaptığı görüşmesinde, dünya düzeninin yeniden çift kutuplu hale gelmesinden bahsetti.
Bu durumun ne kadar anlamlı olduğu ise şüpheliydi, çünkü bu tür açıklamalar temelden yoksun bir değerlendirme gibi görünüyordu.
Dünya düzeninde birlikte hareket etme söylemi, Rusya basınında ciddi bir şekilde eleştirildi.
Özellikle Çin markalarının, özellikle otomobil satışlarının Rusya'da ciddi bir düşüş yaşaması, bu ilişkinin ekonomik anlamda ne kadar güçlü olduğunu sorgulatıyordu.
Ekonomik zorluklar ve ticaret sorunları
Rusya ve Çin arasındaki ticaret hacminin artırılması çabaları, istenilen seviyeye ulaşmadı.
Özellikle ruble ile yapılan ticaretin, 100 milyar dolarlık ithalat ve ihracat seviyesine bile ulaşamaması, bu ilişkilerin ne kadar zorlayıcı olduğunu gösteriyordu.
Çin'in Rusya'ya ekonomik güç sağlaması beklenirken, aslında Çin'in Rusya'daki ekonomik etkisinin azaldığı, ticaretin büyümediği görülüyordu.
Amerika'nın gelişen politikaları ve beklentiler
ABD'nin Rusya'ya karşı baskısını arttıracağı, Türkiye'deki bazı çevrelerce bekleniyordu. Özellikle, Rusya'yı seven kesimler, Amerika'nın bu tavırlarına karşı Rusya'ya daha fazla destek verilmesi gerektiğini savunuyordu.
Ancak bu düşüncenin objektif bir değerlendirme ile ele alınması gerektiği de vurgulandı. Trump'ın Rusya'ya karşı uygulamayı planladığı yaptırımlar, Ukrayna ile savaşın durdurulmaması durumunda devreye girebilir.
ABD'nin ekonomik gücü, dünya genelinde büyük bir etkiye sahipken, dolarla dünya ekonomisini kasıp kavuran bir ülke olarak, Rusya'ya yönelik baskılar da artacaktır.
Trump'ın stratejik yaptırımları
Trump'ın Ukrayna ile ilgili yaptığı açıklamalar, Amerika'nın ve Rusya'nın arasındaki ilişkiyi daha da karmaşık hale getirebilir.
Trump, eski bakanlarından bazılarına, Ukrayna'ya mesaj vermelerini söylemişti.
"Eğer Rusya durmazsa, Ukrayna'ya desteği güçlendireceğiz" gibi ifadelerle, iki ülke arasında eşit şekilde baskı kurarak çözüm arayışında olduklarını belirtti.
Bu tür politikalar, Amerika'nın dış ilişkilerinde nasıl bir strateji izleyeceğini gözler önüne seriyor.
İran ve Trump'ın sert politikaları
Trump'ın birinci döneminde, Amerika ile İran arasında nükleer enerji gelişim programı konusunda ciddi gerginlikler yaşanmıştı.
Biden döneminde bu sorun biraz hafiflese de, Trump'ın tekrar yaptırımları uygulama tehdidi gündeme gelmişti. Trump'ın eski bakanı Rubio, İran'a yönelik sert tutumlarını yine gündeme getirdi.
Amerika'nın İran'a çok fazla taviz vermemesi gerektiğini belirterek, "Eğer taviz verirsek, İran bölgedeki diğer güçlere de destek vererek, kendi egemenliğini kurmaya çalışacaktır" dedi.
Bu durum, Amerika'nın Ortadoğu politikasındaki sert yaklaşımının bir göstergesidir.
"Çift kutuplu dünya" gerçekten mümkün mü?
Çift kutuplu dünya düzeni, ilk kez II. Dünya Savaşı sonrasında Yalta Konferansı'nda şekillendi.
Sovyetler Birliği ve Amerika arasında iki ana ideolojik blok oluştu: biri sosyalist, diğeri kapitalist.
Ancak 1991'de bu sistem çökmüş, Sovyetler Birliği dağıldı ve tek kutuplu bir dünya düzeni ortaya çıkmıştı.
Bugünse, Rusya'nın ve diğer ülkelerin "çift kutuplu dünya" söylemi, gerçeklikten uzak bir hedef olarak değerlendiriliyor.
Dünya ekonomisinde her iki kutbun varlığı için, farklı ekonomik temellerin olması gerektiği savunuluyorr.
Ancak bu şartlar mevcut durumda sağlanamıyor.
Putin'in dolar karşıtlığı ve ekonomik gerçekler
Vladimir Putin, geçen yıl yaptığı bir açıklamada, "Biz dolardan imtina etmiyoruz, ancak dolara ulaşmamız engelleniyor" demişti.
Rusya, kendi parasıyla ticaret yapma hedefini sürekli olarak vurgulasa da doların hakimiyetini kırmak, oldukça zor görünüyor.
Sovyetler döneminde de, kendi para biriminden ziyade büyük kontratlar imzalanıyordu.
Bugünse, doların gücü hala baskın durumda ve tüm ticaretin dolarla yapılması, Rusya'nın hedeflerine ulaşmasını engelliyor.
Sonuç olarak, çift kutuplu dünya tartışması büyük ölçüde bir teselli meselesine dönüşmüş durumda.
Bir tarafta devlet ekonomisi, diğer tarafta kapitalist ekonomi bulunan bir sistemin kurulması zor görünüyor.
"Çift kutuplu dünya" söylemleri, kendi vatandaşlarına "biz de bir şeyler yapıyoruz" mesajı vermek amacıyla öne sürülüyor.
Ancak bu söylemler, gerçek dünyada işleyen bir sistem oluşturmaktan çok uzak duruyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish