Finale doğru...

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, hakkındaki soruşturma kapsamında "halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek" suçundan tutuklandı / Fotoğraf: AA

Efendim, ülke siyasetindeki son derece kritik durumları, Ümit Özdağ vakasını falan, kısa ve açıkça değerlendireceğiz ama, müsaadenizle, size günün anlam ve önemine binaen kurtlu-köpekli-çakallı birkaç mevzu anlatayım, şu kasvetli havayı birazcık dağıtmaya çalışalım.

Malumunuz, kısa süre önce İYİ Parti'den ayrılan milletvekili ve partinin eski sözcüsü Kürşad Zorlu geçen gün AKP'ye katıldı.

Hemen akabinde AKP'nin "sosyal medya trolü" olarak tanınan bir isim, sosyal medya hesabında, Kürşad Zorlu'ya hitaben, "Gel dedik geldin. Bundan sonra kalk dediğimizde kalkacaksın. Otur dediğimizde oturacaksın. Konuş dediğimizde konuşacaksın. Sus dediğimizde susacaksın. Kimin ne olduğu ortaya çıktı" diye yazdı.

Evet, sanırım Zorlu'ya yönelik "fino" imasında bulunuyordu.

Niye?

Çünkü zamanında bu "AKP trolü", "Süreç işe yararsa Kemalizm yıkılıyor. Allah sonumuzu hayırlara çıkarsın" diye yazmış, Kürşad Zorlu da onun yazdıklarını alıntılayarak, söz konusu trole, affedersiniz, "Hoşt köpek!" diye hitap etmişti.

Ne yalan söyleyeyim, bir hayvansever olarak ortama hemen "mama" atasım geldi, sonra kendimi toparlayıp sosyal medyadan çıktım ve gerçekliğe döndüm.

Hadi, trolü geçtim de, artık milletvekilleri de bu hallerde, seviye sürünme sınırının altında...

Gelelim güncel konuya...
 


Malum, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ tutuklandı.

Vallahi nereden baksanız, bir "sipariş tutuklama" gibi görünüyor.

Tutuklamanın muhtevasına geçmeden evvel yine ortama sokulan hayvan muhabbetine değinmek lazım:

Enteresandır, bu konular ilk gündeme geldiğinde Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım, sosyal medya hesabından Ümit Özdağ'a hitaben, "Unutma, kurdun yuvasına giren çakalın akıbeti parçalanmaktır!" diye seslendi.

Yani Türk sağında böyle genel bir fabl hali var.

Birbirlerini ya da kendi kendilerini genellikle bilimsel adı "canidae" olan köpekgiller üzerinden tanımlama eğilimleri var.

Tüm köpekgiller içinde kurda olumlu bir imaj yüklenirken, çakal ile köpek aşağılanıyor. Halbuki o da "canidae", beriki de...

Vallahi bana öyle geliyor ki, hayvanlar alemi hür iradesiyle baş başa bırakılsa hiçbir familya burada söz ettiğimiz kimselerle adı anılsın istemez ama...

Neyse, iyice dağıttım, konumuz bu değil...

Son dönemde yaşanan tüm siyasi gelişmeler geliyor, Suriye'de ve bölgemizde yaşanan yeniden şekillenmeye dayanıyor ve tabii burada "süreç" denen o gizemli sözcük ortaya çıkıveriyor.

Ümit Özdağ'ın gözaltına alınma ve tutuklanma hikayesi de kuşkusuz bu "süreç" denen mevhumdan bağımsız değil.

Aslında Fethullahçı yargı prenslerinin zamanında Ergenekon ile yaptığına benzer hamleler görüyoruz.

Ne mi demek istiyorum?

İzah edeyim…

Malumunuz, Fethullahçılar Hrant Dink suikastını planlıyor, uygulamaya koyuyor, o vakitler iyice alevlendirilen Türklük konuları etrafında Avukat Kemal Kerinçsiz gibi, özellikle entelektüel camianın tiksindiği acayip isimler içeri alınmaya başlıyordu.

Bunlar ülkemiz saftiriklerini kandırmak ve Ergenekon operasyonlarının bir çeşit "derin devlet temizliği" olduğuna inandırmak için başarıyla kullanıldı.

Lakin mevzu o dönemki hükümet ortaklarının yani bildiğimiz AKP ile AKP ileri gelenlerinin "Hizmet Hareketi" ya da "Gülen Cemaati" diye övgü ile andığı çetenin devleti tam anlamıyla zapt etme harekatıydı.

Sonrasında olanları biliyorsunuz.

Ordunun ve aslında bir bütün olarak devletin cumhuriyet tarihi boyunca biriktirdiği tüm sırlar habis bir tarikatın eline geçti ve Pensilvanya'ya taşındı.

Daha önemlisi, AKP ile Fethullahçıların devlet içindeki bir takım karanlık tipleri temizlediğini zanneden, Kürt meselesinin çözüleceğini ve ülkeye demokrasi geleceğini zanneden önemli bir kısım sol görünümlü kütle iktidarın ve Fethullahçıların peşine takıldı.

Onların güdük Anayasa'yı daha da saçmalaştıran referandumunda, matah bir iş yapıyormuş gibi, "Yetmez Ama Evet" diye çığırtkanlık da ettiler.

Aynı zamanda Kürt hareketinden etkilenen geniş yığınlar yedeğe alındı, en iyimser ifadeyle tarafsızlaştırıldı.

Ve o dönem, bugün Tayyip Erdoğan'ı ülkenin başına ayrılmamacasına yapıştıran süreç tamamlandı.

Sahi, AKP ve Fethullahçıların o dönem nefret nesnesi olarak kullandığı Kemal Kerinçsiz'e ne oldu?

Şimdi ne yapıyor?

Bilen var mı?

Neyse, konuşuruz bunu sonra…

İşte o gün yaşananların kötü bir kopyası şimdi siyaset hayatımızın orta yerine yeniden servis ediliyor.

Maksat ne?

AKP'nin Fethullahçılar eliyle dizayn ettiği Anayasa artık işe yaramıyor.

Onu değiştirecekler ve fiili durumu hukuki kılıfa sokacaklar.

Bu nedenle Kürt hareketinden etkilenen görece önemli bir kitleyi de siyasi temsilcileri marifetiyle ve tabii yeni bir "açılım" aldatmacasıyla bu girişimin bir parçası haline getirmeye çalışıyorlar.

İşin bölgesel bir tarafı da var.

ABD-İsrail siyasi hattının yeniden şekillendirmekte olduğu bölgeye uygun bir çizgiye oturmak zorundalar.

Bu nedenle yeni bir açılım ve çözüm sahnesi kuruldu.

Kaderin acı cilvesi, bugünkü "çözücü" rolünü de MHP'ye oynattırmaya çalışıyorlar…

Her şeyi topluca halletmeye çabalıyorlar lakin her şey karmakarışık.

Ortada demokrasi maskesi taktırabilecek bir iktidar bileşeni yok.

AKP'nin oynayacağı mağdur ve mazlum rollerinin kullanım süresi doldu.

Küçük ortak MHP zaten genetik olarak demokrasi dışı bir varlık; bir yandan "Abdullah Öcalan Meclis'e gelsin" çağrıları yapıyor, bir yandan sağı solu tehdit ediyorlar, önemli isimleri cinayetlerle anılıyor, ortalıkta mafyozlarla turluyorlar.

Kayyum ve gözaltılar DEM Parti belediyelerini aştı, CHP'nin kapısına dayandı. Demokrasi gösterisi yapabilecekleri bir alan yok.

Nereye saldıracağını şaşırmış bir iktidar görüntüsü izliyoruz.

Öyle ki, hâlâ DEM Parti bileşenlerine operasyon çekmeyi sürdürüyorlar, hemen yanı sıra Ümit Özdağ gibi "Kerinçsiz bir isim" hakkında tutuklama kararı çıkarıp kimi kesimleri yanlarına çekmeye çabalıyorlar.

Bütün siyasi hedefler birbirine girmiş vaziyette…

Tabii mesela Ümit Özdağ'ın hapse tıkılmasından memnun olabilecek bir topluluk pekala mevcuttur, bu da görüldü…

Burada bir uyarıda bulunmak gerekiyor…

Ümit Özdağ benzeri vakalarda temel bir kaideden söz edilebilir:

Özdağ, demokratikleşmek isteyen bir ülkede nefret söylemi ve ırkçılık gibi suçlamalarla yargılanabilir ve kuşkusuz bu yargılama toplumu ileriye taşır.

Lakin Özdağ gibilerini yargılayan iktidar eğer demokrasi ya da nefret söylemi konusunda onu da geride bırakan bir iktidarsa, ortada başka bir durum var demektir.

Böyle bir yargılama iktidarın gerici karakterini güçlendirmeye kesin olarak hizmet edecek demektir.

Başka deyişle, mevcut durumda iktidardan "hayır" ummak, hele geçmiş sicili Fethullahçı operasyonlarla dolu bir memlekette, saftiriklikten öte bir anlam taşımaz.

Kürt hareketi içinde, "Hele biz şu süreci bir başlatalım, fırsatları değerlendirir, siyasi manevralarla etki alanımızı genişletiriz" diye hayal kuranlar mutlaka vardır; aman diyeyim, bu ülke o hayalleri ikinci defa kaldırmaz.

O halde çok özetle durumu tanımlayalım…

Ülkemiz ekonomik bakımdan iflas etmiştir.

Ülkeyi iflas ettiren siyasi otoritenin kurduğu geniş menfaat ağı geri kalan tüm zenginliği yağmalayıp zimmetine geçirmekle meşgulken nüfusun önemli bölümü faturayı ödemekte ve artık açlıkla sınanmaktadır.

Devletin şaftı dağılmış, ülkenin sınırı falan kalmamış, toplumsal yaşam çürüme evresinden çöküşe doğru ilerlemiştir.

Evet…

Bu çöküntünün müsebbibi olan Tayyip Erdoğan için iktidarda kalmaktan başka alternatif yok…

Kendisine bulduğu ideolojik dayanak fevkalade kuvvetli, halkın dini hassasiyetine yaslanıyor, artık açıktan cumhuriyetin kurucularına faşist diye saldırıyor, "Allah ömür verdikçe" kendi mutlak iktidarına dayalı yeni bir devlet düzeni kuracağını ilan ediyor.

Manzara çok berrak.

Bugün, toplum, siyaset, hayat, memleketteki her şey kesin olarak ikiye bölünmüştür: Bir yanda iktidar ve iktidardan nemalanan hırsızlar, tarikatlar, lümpen çeteler vardır; bir yanda ise "diğerleri"

İktidarın akıbeti, o diğerleri"nin basiretli davranıp davranmayacağına ve elbette direniş kapasitesine bağlıdır.

15 yılı aşkın bir süredir tam da bu noktaya sürüklendiğimizi ısrarla, hatta bıktırırcasına vurgulayan bir kardeşiniz olarak, diyebilirim ki, cümleten halimizin nice olacağı yakında belli olacaktır…

Allah hakkımızda hayırlısını versin…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU