La Traviata'dan çağrışımlar: Geçmiş günlerimizi neden güzel anarız?

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu Independent Türkçe için yazdı

Beyoğlu Kültür Yolu Festivali'nde sahnelenen "La Traviata" ayakta alkışlandı / Fotoğraf: Twitter

On dokuzuncu yüzyıl İtalyan operası ekolünün belki de en ünlü bestecisi olan Giuseppe Verdi'nin ölümsüz eserleri arasında yer alan La Traviata bu hafta sonu Atatürk Kültür Merkezi'nde (AKM) sahnelendi.

Eseri İzmir Devlet Opera ve Balesi Solistleri, Korosu ve Balesi sanatçıları, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası sanatçıları ile birlikte sanatseverlerin beğenisine sundular.

Bizlere keyifli anlar yaşatan sanatçılarımızı ve eserin sahnelenmesinde emeği geçen herkesi kutluyorum.
 

La Traviata, 22-23 Ekim'de AKM'de sanatseverlerle buluştu.jpg
La Traviata, 22-23 Ekim'de AKM'de sanatseverlerle buluştu

 

Verdi'nin Fransız yazar Alexandre Dumas'nın ilk baskısı 1848 yılında yapılan Kamelyalı Kadın isimli romanından operaya uyarladığı La Traviata, trajik sonla biten bir aşk öyküsünü anlatıyor.

Marie Duplessis, painted by Édouard Viénot.Credit...Rue des Archives_The Granger Collection.jpg
Marie Duplessis
Resim: Édouard Viénot
(Rue des Archives)

Bu trajik aşk öyküsünün kadın karakteri olan Violetta Valery, Paris'in elit yaşantısının bilinen simalarından biri.

Lükse ve sefaya düşkün bir kadın olan Violetta aslında Fransız yazar Alexandre Dumas ile aşk yaşamış olan Marie Duplessis'tir.

Yani Verdi'nin operası gerçek bir aşk öyküsünden esinleniyor.
 

Henüz 23 yaşındayken veremden yaşamını yitiren Marie Duplessis, Parisli pek çok zengin ve ünlü erkeğin sevgilisi olmuş.

Gerçek aşkı ise bir partide tanıştığı Alexandre Dumas ile yaşamış.

Kamelyalı Kadın.jpg

Alexandre Dumas, Marie Duplessis'in yaşamından ve onunla yaşadığı aşktan yola çıkarak günümüzde Batı edebiyatının klasiklerinden biri olarak kabul edilen eserleri arasında yer alan Kamelyalı Kadın'ı yazıyor.

Yazar, eserinin çok beğenilmesi üzerine de kendi romanını oyunlaştırıyor. Bu oyundan çok etkilenen Giuseppe Verdi, Marie Duplessis'in trajik öyküsünü opera sahnesine taşımış.

İşte bu eserin son sahnesinde ölümüne saatler kala seslendirdiği bir aryada Violetta geçmişin güzel günlerini anar.

Tıpkı Violetta gibi pek çoğumuz geçmişi anarken kendimizi güzel duygu ve düşünceler içinde buluruz.

Sanki geçmişte kalan her şey güzeldi de esas sorun ya da sıkıntı bugüne dairmiş gibi. Acaba zihnimiz bu konuda bize bir oyun oynuyor olabilir mi?

Bir zaman makinasına binip geçmişte o güzel olduğunu düşündüğümüz günlere, anlara geri dönebilsek belki de farklı ruh hallerimizle karşılaşacağız.

Aslında büyük bir olasılıkla geçmiş günlerimizde de tıpkı bugün olduğu gibi sevinç, keder, hüzün, kaygı, korku, şaşkınlık, öfke ve mutluluk gibi çeşitli duygu durumlarını yaşıyorduk.

Ne oldu da bu duygu durumlarından olumsuz olanları elendi ve güzel olanları hafızamızda yer etti?

İnsanın kontrol edilemeyen, dizginlenemeyen arzu ve isteklerinin şimdiye ve/veya geleceğe dair olduğunu varsayabiliriz.

Pek çok insan, bütün bir yaşamı boyunca arzu ve isteklerinin peşinden koşar. Böylesi bir yaşam formunda insanın aklı, arzu ve isteklerinin kölesi konumundadır. Akıl, arzu ve isteklerin gerçekleşmesi için çabalar durur.

İnsanın arzu ve istekleri ise şimdiye ve/veya geleceğe dairdir. Belki de geçmiş günlerimize ilişkin arzu ve/veya istememiz canlılığını yitirdiği içindir ki o günleri güzel anıyoruz.

Oysa bugün ve yarın için arzu ve isteklerimiz tüm canlılığıyla yaşamımızı yönetmektedir. Geçmiş günlerinin Violetta'ya güzel görünmesinin nedeni büyük bir olasılıkla budur. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU