Geçtiğimiz hafta içinde Soli Özel'in, Kılıçdaroğlu'nun muhtemel Cumhurbaşkanı adaylığını konu alan eleştirel yazısı ve Etyen Mahçupyan'ın, Yavaş'ın muhtemel adaylığına dair şüphelerini içeren açıklamaları gündemde önemli bir yer tuttu.
Özel ve Mahçupyan'ın iktidarın mevcut politika anlayışını benimsemeyen ve muhalefet içinde yer alan kişiler olduğunu biliyoruz. Belki de bu nedenle, bu iki ismin eleştirel görüşleri muhalefet içinde daha çok tartışıldı ve etki yarattı.
Özel, Kılıçdaroğlu'nun CHP lideri olarak aldığı kararlar ve takındığı tutumlar çerçevesinde Cumhurbaşkanı olmayı hak edip etmediğini sert biçimde sorgularken, Mahçupyan ise bilgi ve deneyim gerektiren dış politika alanında Yavaş'ın yetersizliğini vurgulayarak, Erdoğan karşısında zayıf bir profil teşkil ettiğini ilgi çekici biçimde işaret etti.
Bu görüşler muhalefet içinde çok eleştirildi; ancak, kamuoyunda sıkça tartışılan bu konuların muhalefet partileri içinde açıktan konuşulmasını da sağladı.
Bu açıdan bakıldığında, aslında evlerde, kafelerde, iş yerlerinde, sıradan vatandaşların kendi arasında konuştuğu meseleler, nihayetinde parti elitlerinin de gündemine açıkça girebildi.
"Olur mu öyle şey?" demeyin. Oldu ve hala oluyor. Altılı masanın mevcut tutumu maalesef bu durumun ortaya çıkmasının esas nedeni gibi görünüyor.
Şöyle izah edelim: Altılı masa liderleri açıkladıkları ortak metinlerde özetle diyorlar ki, "Belirleyeceğimiz ortak aday Türkiye'nin yeni Cumhurbaşkanı olacaktır."
- "Peki kimdir bu aday?" diye sorarsanız; "Zamanı gelince açıklayacağız" diyorlar.
- "Peki muhtemel adaylar kimdir?" diye sormaya devam ederseniz, "Aramızda hiç isim konuşmuyoruz" diyorlar.
- Parti liderlerine "sizin masaya getirmeyi düşündüğünüz isim var mı?" diye sorulduğunda ise, "Parti içinde ve kurullarda henüz isim tartışması yapılmadı" diyorlar.
Velhasıl, muhalefet cephesinde Cumhurbaşkanı adayı hakkında açıktan ve esastan bir tartışma yapılmadığını anlıyoruz.
Siyasetin doğasına aykırı olan bu durumun, tabiatıyla sokaktaki vatandaş için geçerli olması beklenemez.
İktidar bloğuna veya muhalefet bloğuna yakın olsun, fark etmeksizin, siyasete ilgisi olan hemen herkes muhalefetin ortak adayının kim olacağına dair kafa yoruyor!
Bu durumun ortaya çıkmasının temel sebebi ise ortak adayın açıklama zamanlamasına dair alınan kararda yatıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Altılı masa, seçim kararının alınmasına müteakip adayını açıklayacağını -üç aşağı beş yukarı- ifade etti.
Bu kararın adayın yıpranmaması gibi bazı avantajları olduğu düşünülse de, mevcut durumda görüldüğü gibi bazı dezavantajları da var.
Dahası heyecan ve umut dalgası yaratacak bir süreci ötelemenin, sonucu etkileyecek mahiyette bir husus olduğu unutulmamalı.
Beri yandan, altılı masa belirlediği bu yöntem ile ilgi odağı olmayı hedeflemişti. Bu hedefini yakın zamana kadar gerçekleştirebildiği söylenebilir.
Zira iktidar kanadı da dahil herkes, muhalefetin adayının açıklanmasını merakla bekledi/beklemeye devam ediyor.
Ancak seçimlere kalan zamanın daralması, karar sürecinin artık nihayete ermesi yönünde baskı yaratmaya başladı.
Mevcut durumda kamuoyuna bir plan taslağı dahi sunulmaması umutsuz havayı besliyor ve "merak buyurmayın, biz en doğru adayı belirleyeceğiz" minvalindeki sözler artık pek karşılık bulmuyor.
Bir başka ifadeyle, seçimlere şunun şurasında 6-7 ay kalmışken, sahici olmayan, samimiyetten uzak ve daha da önemlisi halkla doğrudan bağ kurmayan tavırlar ve sözler kamuoyunda muhalefete duyulan güveni zedeliyor.
Hülasa, Türkiye çok önemli bir seçimin eşiğinde iken, siyasal sistemin ana aktörü olan Cumhurbaşkanı adaylığına ilişkin muhalefet cenahındaki bu belirsizlik, siyasetin doğal akışıyla ve gerçekleriyle uyumlu değil.
Geçen haftaki yazımda belirttiğim üzere muhalefetin "son düzlükte gaza basma" planının çok sayıda dezavantajı ve riskleri var. Bu riskleri azaltmak konusunda bir çalışma yapılması düşünülebilir.
Örneğin bu sürecin demokratikleştirilmesi daha doğru olmaz mı?
Bu doğrultuda, aday arama konferansları düzenlemek, STK'larla görüş alışverişi yapmak, işveren ve işçi temsilcilerini dinlemek, parti teşkilatlarındaki eğilimleri tespit etmek ve bunlara istinaden ortak adayı belirlemek alternatif bir yöntem olarak düşünülebilir.
Böylece toplumun taleplerini dikkate alarak, daha çok çevre ile istişare ederek ve bu biçimde karar alma sürecine kamuoyunu da dahil ederek, söz konusu aday belirleme sürecinin demokratikleştirilmesi mümkün olabilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish