Hükümetin dar ve orta gelirli vatandaşlara yönelik olarak açıklamış olduğu müjdeler (!) birkaç haftadır gündemde önemli bir yer tutuyor.
Dar gelirliye konut projesi, esnafa düşük faizli kredi desteği, öğrencilere otobüs bileti gibi desteklerin önümüzdeki süreçte daha da artacağı ön görülebilir.
Zira yılbaşında asgari ücrette ve memur maaşlarında yüksek artırımlar yapılacağı yönünde büyük bir beklenti var.
Ekonomik darboğaz içinde olduğumuz bugünlerde, geniş kesimleri ilgilendiren destekler gayet normal karşılanabilir.
Ancak bu desteklerin sorunları kalıcı biçimde çözmek yerine, palyatif çözümler çerçevesinde, ekonomik sıkıntılardan kaynaklanan olumsuz havayı kısa süreli dağıtmak amacıyla oluşturulduğu anlaşılıyor.
Bu bağlamda, hükümet tarafından atılan bu adımların seçimlere yönelik olarak kurgulandığını ve bir plan çerçevesinde uygulamaya koyulduğunu tahmin etmek zor değil.
Özetle, Erdoğan'ın "seçim ekonomisi" startını verdiği söylenebilir.
Keza Erdoğan'ın seçimlere yönelik hazırlıkları yalnızca "müjdelerden" ibaret değil: Bir süreden beri konuşma içeriklerini ve günlük programlarını açıkça seçim odaklı olarak belirliyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu hususta, geçen hafta grup toplantısında yaptığı konuşma örnek gösterilebilir. Erdoğan muhalefetin eleştiri getirdiği neredeyse her konuda söylem üretiyor; partisinin aleyhinde söylenen her söze bir cevap vererek boş alan bırakmamaya gayret ediyor.
Buna paralel biçimde, müjdeler yoluyla geniş toplumsal kesimlerin ilgisini celbederek siyasette söylemsel açıdan dominasyon kuruyor ve muhalefeti onun belirlediği gündemi konuşmaya itiyor.
Yani muhalefetin birkaç adım önünde hareket ederek, rotayı kendisinin belirlediği bir keyfiyet yaratmak istiyor.
Hülasa, Erdoğan gaza basıyor… Ve bunu muhalefet cenahı henüz seçim vaatlerini hazırlama aşamasında iken yapıyor.
Esasen bu şekilde muhalefetin programını, söylemini ve hatta zihin dünyasını kontrol altında tutmayı hedefliyor.
Bu suretle toplumda şöyle bir algı yaratmak istediğini anlıyoruz: "Evet, ülkede bazı sorunlar var; ancak bu sorunları çözebilecekyegâne parti, yine Ak Parti'dir."
Kabul etmek gerekir ki Erdoğan bu işi ilk defa değil, iktidara geldiğinden beri oldukça mahir biçimde yapıyor.
Mevcut durumda ise muhalefetin dağınık ve heyecan yaratamayan görüntüsü Erdoğan'ın işini kolaylaştırıyor.
Böylelikle ülkenin içinde bulunduğu sorunların kaynağının hükümet olduğu gerçeğini perdeleyebiliyor ve tek çözüm adresi olarak yine AK Parti'yi gösterebiliyor.
Peki, muhalefet Erdoğan'ın bu stratejisi karşısında ne yapıyor?
Muhalefet hali hazırda seçim vaatlerini hazırlamakla meşgul. Bir yandan da geçiş sürecini planlamakta ve olası ittifakın çerçevesini tasarlamakta.
Ortak aday konusu ise henüz netleşmiş değil. Muhalefetin bu tutumunun beceriksizlik sonucu değil, bilinçli bir tercihin sonucu olduğu artık daha net anlaşılıyor.
Yani işleri hızlıca tamamlayarak netleştirmek yerine, ağırdan alarak zamana yaymak ve seçim tarihi kesinleştiğinde, son düzlükte gaza basmak.
Bu strateji, ekonomik gidişat dolayısıyla hükümetin siyaset alanının giderek daralacağı ve şapkadan çıkaracağı tavşanların rüzgârı tersine çevirmeye yetmeyeceği ön görüsü üzerine kurulu.
Son düzlükte ise, elinde yapacak hamlesi kalmayan Erdoğan karşısında, muhalefetin etkili bir kampanya yürüterek iktidarı kısa sürede etkisizleştireceğini ve sonunda seçimlerden kendi adayının galip çıkacağını hesapladığı söylenebilir.
Muhalefet liderlerinin siyaseti ve gidişatı okuma biçimleri çerçevesinde, mevcut stratejilerini "tek atımlık barutun kullanılacağı zaman" üzerinden kurguladıkları söylenebilir.
Bu strateji, gaza basmayı son düzlüğe bıraktığı için, seçim kararı alınacak güne kadarki zamanın yeterli ölçüde verimli kullanılamaması anlamına gelmekte ve tabiatıyla büyük bir risk içermektedir.
Zira seçim sathı mailine girildiğinde muhalefetin artık bir "B Planı'nın" olamayacağı yahut bütüncül bir değişiklik yaratabilecek başka bir hamle şansı kalmayacağı açıktır.
Son olarak hakkaniyet çerçevesinde söylemek gerekiyor ki, iktidar ve muhalefet imkanlar açısından hiçbir şekilde eşit biçimde rekabet etmiyor.
Hükümetin hem icracı pozisyonu nedeniyle hem de medya gücünü elinde tutması nedeniyle gündemi belirleme kapasitesi muhalefete oranla oldukça yüksek.
Ancak bu realite, ülkedeki ekonomik sıkıntılardan dolayı muhalefetin avantajlı bir pozisyonu olduğu gerçeğini örtmez.
Bu şartlarda, muhalefetin seçimlerde başarılı olması öncelikle, "iktidarın özellikle ekonomiyi yönetme becerisini kaybettiğine ve kendisinde ekonomik problemleri çözme kapasitesi olduğuna seçmeni ikna edebilmesinden" geçiyor.
Ama son aylardaki gelişmeler bunun yeterli olmayacağına işaret edebilir. Muhalefetin bir ittifak gibi ortak hareket edebildiğini topluma gösterebilmesi ve açıkladığı program/vaatlerle toplumda umut ve heyecan yaratabilmesi gerekiyor.
Daha da önemlisi belirleyeceği ortak adayın, Erdoğan karşısında dengeleri değiştirecek ölçüde bir performans göstermesi gerekiyor.
Muhalefetin tüm bu yapması gerekenleri, bugünden yapmaya başlamak yerine, seçim sathı mailine girildiğinde yapma tercihini, yeniden tartışmaya pek niyeti yok gibi görünüyor.
Umalım ki muhalefet, "Atı alan Üsküdar'ı geçti" durumuyla karşılaşmasının uzak bir ihtimal olmadığının ayırdındadır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish