"Kılıçdaroğlu aday olmasın! Çünkü…" Bu başlığın tercih sebebi belli: Türkiye'nin idari yapısına yansıyan bölgesel milliyetçiliği yansıtan bir tablonun dışavurumunu özetleyen bir ifade bu.
2023 seçimlerine yönelik olarak halihazırda iki blokun ayrı ayrı etrafında birleşeceği iki aday olacak gibi görünüyor.
Cumhur İttifakı'nın adayı Recep Tayyip Erdoğan. Millet İttifakı adayının kim olacağı belirsizliğini korumakla birlikte Kılıçdaroğlu -bana göre- kesin gibi.
Cumhur İttifakı'nın adayının kim olacağına dair bir tartışma yok. Bu nedenle Erdoğan'ın adaylığına ilişkin değerlendirmelerden ziyade, muhalif kesimlerin Erdoğan'a karşı adayının kim veya kimler olacağına dair tartışmalar var.
Bu tartışmalar içerisinden HDP'nin temsil ettiği bloğun adayının kim olacağını da tartışmayacağım. Geriye Millet İttifakı'nın adayının kim olacağına ilişkin tartışmalar kalıyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ismi etrafında dönen bir tartışma var. Kılıçdaroğlu için iki seçenek var:
Aday olacak ve siyasi yaşamının en büyük düellosuna çıkacak. Kazanırsa devam edecek, kaybederse köşesine çekilecek.
İkinci seçenek ise başka bir adayın çıkmasına rıza gösterecek ve Millet İttifakı kazansa da kaybetse de siyasetten çekilecek. Normal koşullarda bu tablo ile karşı karşıya kalan bir siyasetçinin hangi seçeneği tercih edeceği belli.
Kılıçdaroğlu da öyle yapacak gibi görünüyor. Aday olacak.
Aday olacak ama hem Millet İttifakı'nın içinden hem de ihsas-ı rey yapmış kimi sol muhalif kesimlerin 'aday olma' baskısıyla karşı karşıya.
Millet İttifakı'nın Kılıçdaroğlu'nun adaylığına karşı -ki CHP'nin kendi içinde de aynı eğilimleri besleyenler var- üç argüman işletiliyor:
Birincisi, "Cumhur İttifakını dolayısıyla Erdoğan'ı siyaseten yenilgiye uğratmak için sağ muhafazakâr seçmene ihtiyacımız var. Kılıçdaroğlu ile bunu sağlamak mümkün değil."
İkincisi, "Kılıçdaroğlu'nun Kürt ve Alevi kimliği sağ muhafazakâr seçmene hitap etmez. Bu nedenle suni kesimler içinden kazanabilme olasılığı olan bir aday tercih edilmeli."
Ve üçüncüsü, "Kılıçdaroğlu 'Beyaz Türklere' de hitap etmiyor. Kemalist elitin hassasiyetlerine duyarlı CHP içinden ulus-devletçi devletin kurucu unsurlarına bağlılığı tartışmalı olmayan bir aday olmalı."
Her iki vurguda da adrese teslim niyetler var. Abdullah Gül'e ilişkin gündem tüketilince CHP içinden aktörlerle gerçekleştirilmek istenen bir siyasi dizayn söz konusudur.
Millet İttifakı'nın adayı suni olmalı, muhafazakâr olmalı ve eğer mümkün ise 'Karadenizli' olmalı. Yani Alevi ve Kürt isen heveslenme(!) diyorlar.
Bu zihniyetin geride kaldığını düşünüyorduk ki bu yaklaşım vesilesiyle bilinçaltına sirayet eden ayrımcılığın öyle kolay aşılamadığını görmüş olduk.
TİP Milletvekili Ahmet Şık bu bilinçaltı durumunu bir çırpıda söyleyiverdi:
Kemal Kılıçdaroğlu'nın, Alevi olmasının Türkiye toplumu ve siyaseti için bir mesele olduğunu kavrayarak hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Hiç kimse 'iktidar oradan söz kurmaz' diye düşünmesin. Bakın bu öyle kötü bir iktidar ki bize her gün Madımak'ı yaşatabilecek bir iktidar.
Neymiş; iktidar 'Alevi oluşu' siyasi propaganda malzemesi yapacak, 'sözü buradan kuracakmış'. Ve eğer bu iktidar devrilmezse 'yeni Madımaklar yaşatılabilecekmiş'.
Bir hatırlatmada bulunayım: Madımak katliamı olunca SHP-DYP hükümeti işbaşındaydı. Millet İttifakının bileşenlerine baktığımızda ne görüyoruz. DYP fikriyatının tezahürü İYİ Parti ve SHP'nin yerine yeniden ikame olan CHP.
Bir hatırlatma daha Madımak katliamı olunca Sivas Belediye Başkanı kimdi? …
Ahmet Şık gönlünden geçen adaya Kılıçdaroğlu'nu ikna etmek için bunları söylediği belli. Ama cümlenin kurulduğu mecra çok yanlış.
Hatta öyle bir yanlış ki Türkiye idari yapısının mahkûm edildiği bölgesel milliyetçiliğin değirmenine su taşımaktadır. Devletin idari mekanizmasına ilişkin şu tabloya bir bakın:
Gün boyunca oturup tek tek inceledim. Erdoğan'ın başkanlık ettiği 17 bakandan 5 tanesi Karadenizli (Trabzon 4, Bayburt 1). Bu bakanlara yardımcı olarak atanan 61 şahsiyetin 17'si Karadenizli (Trabzon 6, diğerleri Ordu, Sinop, Zonguldak, Kastamonu ve Karabük'ten).
Valilere ilişkin Karadenizli temsiliyeti daha çarpıcı. 81 ilin valisi içinde 33 tanesi Karadenizli. Trabzon 6, Rize 3, Ordu 1, Gümüşhane 2, Samsun 2, Bayburt 4, Bolu 1, Karabük 1, Giresun 2, Sinop 1, Amasya 2, Düzce 2, Çorum 5, Tokat 1.
Merak edenler için söyleyeyim mesela Dersim'den vali ve bakan yardımcısı yok. Hatta Fırat'ın doğu yakasında Batmanlı 1, Mardinli 1, Muşlu 1 ve Bingöllü 1 vali var. Nadir sayıda valilik ve bakan yardımcılığı mevkiinde kendisine yer bulanlar Erzurum, Erzincan, Malatya, Elazığ ve Maraş'tandır. İddiam şu ki; tablo yukarıdan aşağıya tüm devlet bürokrasinde benzerdir.
'Ortak devletimizin' hali bu. Bizler her ağzımızı açtığımızda bölücü oluyoruz. Oysaki bizi bölücülükle suçlayanlar bölücülüğün daniskasını yapıyorlar.
Hem de göstere göstere. Şimdi "Kılıçdaroğlu aday olmasın" diyenleri yadırgamadığımı söylemeliyim. Zira tepeden tırnağa sağ muhafazakâr ve de belli bir gölgenin egemenliğine göre tasarlanmış devletin idari yapısının başına "bir Dersimliyi hem de Kürt" başkan seçmek olacak iş değil.
İyisi mi; Kılıçdaroğlu sen aday ol, abicim. Aday ol ki bu bilinçaltı ya tarumar olsun, hatırlanmamak üzere silinsin gitsin ya da herhangi bir zamanda bir Kürt ve Alevi devleti yönetmeye yeltenmesin.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish