Mikado'nun Çöpleri ve Benjamin'in hikâye anlatıcısı: İnsanlar içlerini döktükçe uzaklaşıyorlar birbirlerinden

Mustafa Orman Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Gelmiş geçmiş tüm zamanların en iyi hikâye anlatıcıları tanrılardır. İnsanlar, anlatıcılığı tanrılardan öğrendiğinde, tanrılar ile insanlar arasındaki çatışmanın fitili hikâye anlatıcılığıyla ateşlenir.

İnsanoğlu, tanrının anlatıcılığından insanın anlatıcılığına uzanan bu anlatma geleneği içerisinde karşı çıkışlarıyla, yan yana duruşlarıyla başka bir anlatıcı yaratır.

Bu yaratımın, insanın tanrı gibi kendini anlatmaktan, güç elde etme amacından, kontrol etmekten geçtiğini gözetler.

Anlatıcı ve dinleyicinin birbirlerine karşı bir gerilimi kolladığı, birbirine denk düşme çabasındayken anında birbirinden uzaklaştığı bir yeri de işaret eder anlatmak.

Öncelediği anlama bekleyişi karşılanmadığı an, ne dinleyici ne de anlatıcı var olur, yalnızca çatışma ortaya çıkar.

Uzaklaşan, anlamı bulamayan insan ne geri dönecek takati bulur ne de dinleme hevesinde olur. Kaybolan heves, başkalarında filizlenir, anlatmak ve dinlemek miras olarak geçer. 


Hikâye anlatıcısı, halkla birlikte yaşadığı gibi başka yerden gelmekte olan ve başka yere gitmekte olan biri de olabilir çoğu zaman.

Yolculuğun, gezginliğin bir merhalesi olarak beliren anlatıcı, bir dinleyici kitlesinin ortasında çatışma yaratan anlatının taşıyıcısı olarak öne çıkar.

Hikâyenin anlatıcıya, anlatıcının hikâyeye muhtaç olduğu zamanlardan gelinir. Zamanın içinde, zamanda yaşayan ve yaşamayan her bir anlatıcının dünyaya anlattıkları ölçüsünde insanlar yaşamakta güç bulur.

Anlatmak ile dinlemek arasındaki bağ gibi görünen, ama asıl amacı güç istencine kavuşmaktaki yer edinme arayışına dönüşen bu gelenek, deneyim ile bilgeliği aynı zaman diliminde sürdürür. 


Kutsal kitaplarda, mitlerde ve toplumların sözlü geleneğinde hikâye anlatıcılığı iletişimin başat yapı taşı olarak karşımıza çıkar.

Sözün insanı değiştiren, dönüştüren ve iyileştiren etkisi, sözün hikâyeyle birlikte olayları, durumları şiirsel ve betimsel bir alanda birleştirmesi, sözün hükmünü ve etki gücünü gösterir.

Bunun temeli de hikâye anlatıcılığıyla ortaya çıkmış, çağlardan beri insanın değer kazanmasını, anlam bulmasını ve dünyaya olan bakış açısını yerleştirmesine yol açmıştır.

Aşıkların sevdiklerini ikna etmek ve onları kendilerine yakınlaştırmak, suçluların kellelerini kurtarmak, kendisini olduğundan farklı göstermek için krallara hikâye anlattığı çağlardan bu yana hikâye anlatıcılığı güç kaybetmeden varlığını sürdürmektedir.

İki durumda da farklı bir bakış ortaya çıkar; birinde eylemi bir an önce gerçekleşmesini istemek, diğerinde ise eylemin gecikmesini ya da eylemin gerçekleşmemesini sağlama amacı yatar. 


Walter Benjamin'in Hikâye Anlatıcısı

Hikâye Anlatıcısı'ndan bahsederken, "Çoktan uzaklaştı bizden" diyordu Walter Benjamin.

Bunu dile getirirken de iyi bir hikâye anlatıcısı olan Rus yazar Leskov'u merkeze alarak, bir olumlama üzerinden olumsuzluğu tarif edip uzaklığı gösteriyordu;

Leskov gibi birini hikâye anlatıcısı olarak tanıtmak, onu daha yakınımıza getirmek değil, aksine ondan uzaklığımızı daha da artırmak demek.


Benjamin, hikâye anlatıcılığını bazı temel yapı taşları üzerinden eşeleyip, günümüz dünyasına dair eleştirisini genişletiyordu.  

Anlatıcılığın günden güne sona erdiğini, bir durumun, bir olayın artık hakkıyla hikâye edilmediğini belirtiyordu Benjamin.
 

walterbenjamin.jpg
Walter Benjamin

 

Bunun sadece anlatıcıyla sınırlı kalmadığını, dinleyiciyi de yok ettiğini, ikisi arasındaki geleneğin ve yeteneğin yüzüstü bırakıldığını söylüyordu.

Benjamin'in ısrarla üzerinde durduğu, belirttiği hikâye anlatıcılığı, dönüşümünün son evresini kendi kaybını yaratarak derinleştirmiştir günümüzde.

Deneyimin değer kaybıyla, dış dünyayla iç dünya arasındaki köprünün yıkılmasıyla, dünyanın gidişatının son kertede etkili olduğu açıkça görülür.

Ama Benjamin'in deneyimin yok olmasını, anlatıcılığın kesintiye uğramasının en önemli etkenlerinden birinin de I. Dünya Savaşı olduğunu söylerken, altındaki nedeni de şöyle açıklıyordu: 

Dünya Savaşı'yla birlikte, o zamandan bu yana hiç kesintiye uğramayan bir süreç kendini göstermeye başlamıştı. Savaş̧ bittiğinde cepheden dönenlerin dilsizleştiğini, başkalarıyla paylaşabilecekleri deneyimler bakımından zenginleşmediklerini, aksine yoksullaşmış̧ olduklarını fark etmemiş̧ miydik?

On yıl sonra ortalığı saran savaş kitaplarının, ağızdan ağıza aktarılan deneyimle hiçbir ilgisi yoktu. Bu, hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü deneyim hiçbir zaman, stratejik deneyimin siper savası, iktisadi deneyimin enflasyon, bedensel deneyimin mekanik savaş̧, ahlaki deneyimin iktidar sahipleri tarafından boşa çıkarıldığı bu dönemdeki kadar yalanlanmamıştı. 1


Walter Benjamin, I. Dünya Savaşı'yla anlatıcılığın kesintiye uğradığını, asıl meselenin ötelendiği, başka kanallar açıldığını söylerken, geçmişe uzanıp deneyimin kaynağını işaret ediyordu. Çıkış noktasının ve anlatıcılığın sadakatini anlatıyordu.

Benjamin, deneyime dönerken sözlü geleneğin anlatıcılığın biricik kaynak oluşundan ve bu kaynağın halka aktarmadaki bağlı oluşun ekseninde iki ana hat oluşturuyordu anlatıcıya, "…anlatıcıyı eski çağlardaki temsilcileri aracılığıyla resmedersek, biri yerleşik çiftçide, diğeri ticaret yapan denizcide vücut bulur".

Sözlü gelenekteki bu iki anlatıcıya, yazılı kültür yazıcılarının sadık kalmaması nedeniyle de deneyimin hasar gördüğünü ve yok olduğunu ifade ediyordu.

Aynı zamanda hakikatin destansı boyutunun yok oluşuyla, gerçek hikâye anlatıcılarının kaybolması örtüşüyor artık günümüzde.

Çünkü hikâyeden elde edilebilecek deneyimden gittikçe uzaklaşıldı; anlatıcılar öldü, gezgincilik sona erdi, dinleyiciler kalmadı.

Hikâye anlatıcısının ruhuna ters düşen bir yaşam ve çağla karşı karşıya kaldık. Kendini var eden her şey, aynı zamanda da kendi sonunu hazırladı. 


Melih Cevdet Anday'ın Mikado'nun Çöpleri

Melih Cevdet Anday'ın Mikado'nun Çöpleri oyunu, bir kış gecesi tesadüfen karşılaşan bir kadın ile bir erkeğin arasında geçen konuşmaları konu edinir.

Melih Cevdet Anday'ın bu eserdeki benzer örüntüsü Binbir Gece Masalları'ndaki Şehrazad ile Şehriyar arasındaki duruma benzer.

Şehrazad hayatını kurtarmak ya da ölümünü geciktirmek için hikâye anlatır Binbir Gece Masalları'nda.
 

 

Mikado'nun Çöpleri'nde ise Erkek ile Kadın, şafak sökene kadar iki yabancının tanışma ihtiyacı ve uzlaşma isteğiyle sürer.

Kadın ile Erkek arasındaki bu anlatma isteği, öte yandan bir anlaşmanın da başlangıcı olur: Hikâye anlatmak.

Düşle gerçek arasında, giderek karmaşık bir hal alan, kadınla erkeğin karanlıklarını ortaya seren, çıkmazlarını gösteren bir odakta ilerler oyun.

Ama bu anlatma oyununda kurallar, ilerleme kaydedildikçe yeniden belirlenir. Erkek ile kadın arasındaki bu gergin anlatımda, Kadın'ın anlatma isteğine her daim Erkek başka bir olayla bulandırarak yok eder.

Bir nevi Walter Benjamin'in belirttiği, "Bir şeyi layıkıyla hikâye edebilen insanlara gittikçe daha az rastlıyoruz artık. Birisi hikâye dinlemek istediğini söylediğinde utanıp sıkılanlara ise gittikçe daha çok" denk düşer.

Anlatıcıyla dinleyici arasındaki uzaklık derinleşir:

KADIN: Keşke anlatmasaydım.

ERKEK: Bunun böyle olacağını biliyordum; hikâyeni anlattın, gene rahat edemedin. İnsanlar içlerini döktükçe uzaklaşıyorlar birbirlerinden. Deminki yabancılığımız daha güzeldi. (Kollarını açarak dolaşır.) Şimdi yapacak bir şey kalmadı. (Kadın'a döner) Bari gel sevişelim.

KADIN (üzüntülü): Ben de istemeden girdim bu duruma. (İçer.) Sevilmeye ihtiyacın yok senin.


İlkin hikâyeni bilenin senden uzaklaştığı, ilkin hikâyeni bilenin seni vurduğu, ilkin hikâyeni bilenin sana yabancılaştığı bu dünyada, insan yine de anlatmak ister, dinlemek ister; anlamak ve anlaşılmak ister.

Mikado'nun Çöpleri'ndeki Kadın da anlatmayı dert edinir, her ne kadar karmaşık bir hale gelse de durum. Cinsellik sonraki bölümde de gerilimi yükseltir.

Kadın'ın anlatma isteğiyle Erkek'in cinsel arzusuyla, anlatmaya bağlı sonuç odaklı düşünce haz verir dinleyiciye.

Hikâye anlatıcılığı artık tamamen bir oyuna dönüşür:

ERKEK: Hadi bakalım, kim başlayacak?

KADIN: Sıra sende.

ERKEK: Sevişmeyecek miydik?

KADIN: Hayır, anlatacaktık.

ERKEK: Önce sevişip sonra mı anlatalım, yoksa önce anlatıp sonra mı sevişelim? (Durur.) Yazı mı tura mı atalım, ha? (Cebinden para çıkarır.) Yazı gelirse sevişeceğiz, tura gelirse… (Kadına) Unutma. (Parayı havaya atıp avucunun üstünde tutar.) Tura. Ne yapacaktık tura çıkarsa?

KADIN: Anlatacaktın. Sıra sendeydi.

ERKEK: Peki, sonra sevişiriz. Ama unutturma. 


Erkek'deki cinsellik arzusu aslında hikâye anlatmanın odağını kesintiye uğratır. Çünkü amaç anlatmaktan önce arzuya ulaşmaya odaklıdır.

Kadın'da ise durum tam tersi ilerler; anlatmak başat bir amaç olarak sürdürür kendini. Oyunun ilerleyişinde Kadın, hikâye anlatmanın masumane bir şey olmadığını, Erkek ile Kadın'ın kişiliklerini yardığını, yeni bir serüveni inşa ettiğinin farkına varır.

Oyunun sabaha kadar sürecek olması, odaklanan yere odaklanmayı derinleştirir. Bu sefer de bölünen kişilikler, bilinçaltındaki geçmişi bir anda anlatıya dönüştürür.

Kadın ve Erkek odağını artık bunun üzerinden tazeler, kendi benliklerindeki gizli saklı olaylar depreşir:

KADIN: (…) Ben hiçbir şey seçmedim bugüne kadar, kendimden hiçbir şey yapmadım, kendim olmadım hiç. (Düş görüyor gibidir.) Ya sokak başında buldum kendimi, ya tanımadığım bir evde. (…) Var olmam başkalarının istemine bağlı kaldı hep. Ama bir defa, yalnız bir defa kendim olmak istedim. Dün akşam istedim bunu. 
 

Anday.JPG
Melih Cevdet Anday

 

Melih Cevdet Anday, Mikado'nun Çöpleri'nde her ne kadar hikâye anlatıcılığı göndermesinde bulunsa da anlatılan her şey dağılır, kesintiye uğrar, alay devreye girer; oyunun geneline yayılan hem anlatma hem de anlatmama istenciyle anlatıcılık yeni bir boyut kazanır.

Kesinlik biçilecek hikâyelere rastlanılmadığı gibi, sürekli yönünü değiştirip başka kılığa giren anlatılar vuku bulur.

Şüphe ile uzaklaşma arasında örülen gerilim, hikâye anlatma geleneğini yerinden oynatarak bambaşka bir şekil verir. Anlatmanın nasıl bir sonuç ve anlam çıkaracağını sorgular.

Anday, modern insandaki anlatıcıyla dinleyici arasındaki bağın kopuşunu arka perdeye yerleştirerek, böylece Erkek ile Kadın üzerinden yeni bir şeyin inşa edildiğini gösterir. 

 

 

1. Walter Benjamin, Son Bakışta Aşk, syf. 99
2. Walter Benjamin, Son Bakışta Aşk, syf. 98

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU