"Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle küresel kasılma yine tetiklendi... Huzursuzluğun kaynağı, emniyetsizlik"

Canan Duman, Independent Türkçe için Psikoterapist Şeyda Betül Kılıç ile konuştu

Fotoğraf: Filippo Monteforte/AFP

Pandeminin beraberinde getirdiği belirsizlikler, ekonomik krizler, gelir adaletsizlikleri, eşitsizlikler, savaş, işsizlik, gelecek kaygısı vb. toplumun ruh ve beden sağlığını bozuyor.

Stres verici olaylar artıyor ve depresyon tetikleniyor. 

Toplum olarak tüm bu belirsizlik ve zorlukların oluşturduğu enkazdan nasıl kurtulacağız?

Toplumsal yastan nasıl çıkacağız?

Psikoterapist Şeyda Betül Kılıç ile Independent Türkçe için konuştuk.  
 

Psikoterapist Şeyda Betül Kılıç.jpg
Psikoterapist Şeyda Betül Kılıç

 

"Korkutucu senaryolar zayıflamış olsa da kaygı bozuklukları toplum ruh sağlığını olumsuz etkilemeye devam ediyor"

- İki yıldır etkili olan pandemi ve diğer belirsizlikler nedeniyle duygu dünyamızda bir enkaz oluştu diyebilir miyiz? Toplum olarak depresyonda mıyız? 

Virüse verdiğimiz tepkiler, virüsle ilgili algılarımız ve düşüncelerimizle belirlenir. Evet, çoğumuz virüsle ilgili kaygı, korku ödemi yaşadık. Neyse ki virüs başlangıçtaki tehditkâr duruşunu esnetti.

Derin bir oh çekememiş olsak da kısmen güvenli alanlarımızda hayata tutunuyoruz. Zincirin en zayıf halkası kadar zincirin sağlamlığından söz edebiliriz.

Panik, kayıp, yoksunluk başlıklarının varlığına karşı direnç kazanmış olmamızdan da anlıyoruz ki insan olmak böyle bir şey. 

Sağlıkla ilgili korkutucu senaryolar biraz olsun zayıflamış olsa da kaygı bozuklukları toplum ruh sağlığını olumsuz etkilemeye devam ediyor.

Tehlikeyi içimizdeki tenhada yaşamaya alışkın olsak da virüs gibi geniş etkili bir tehdit hem belirsiz hem de hayatlarımızı değiştirebilecek kadar güçlü.  

Toplumun her katmanında kaygı var ve olmaya da devam edecek. Yakınlarını, işini, statüsünü, medeni durumunu, gayri menkulünü kaybedenler benzer zorlanmaları yaşasalar da yas herkese kendi özgün izini bırakıyor. 


"Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle küresel kasılma yine tetiklendi"

Pandemi yatıştıkça beklenen hasarı psikolojik bütünlüğümüzde görüyoruz. Uzamış, zorlama izolasyonlarla yüz yüze iletişim alanlarımız aşındı ve daha zor güveniyoruz.

Eskiye dönerken yeni bir şey olmayacağına dair belirsiz durumla ilgili kaygılı düşüncelerimiz öyle kolay yatışmayacağa benziyor.

Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle küresel kasılma yine tetiklendi. Yerinden kaçan, çıkmak zorunda olan yüreği ağzında onlarca şaşkın ve korkulu insanı seyrediyoruz. Küresel desteğin ve savunmanın beklentisiyle güvenli yer arayışı ilk ihtiyaçlardan görünüyor. 

Huzursuzluğun kaynağı emniyetsizlik… Stefan Zweing'in dediği gibi "Birisi barışı başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi.''

Garip ki birileri hiç ölmeyecek gibi öldürerek katılaşıyor. Savaş hep sert ve katıdır. İçindeki tüm katmanları sertleştirir. Aslında bu yaşlılığa benzer.

Yaş aldıkça bedenimiz ve zihnimiz katılaşır, esnekliğini kaybeder. Yıkım böyle başlar. Dünya savaşlarını çoğaltarak yaşlanıyor, kendi üzerine toprak atıyor.

Acıyı izleyenlere ne oluyor dersiniz? Savaşı, acıyı izleyenler için yol çatallanıyor. Ya savaşın tarafındaki katı gereksinime bürünecekler ya da barışın ince, estetik bir o kadar da tehlikeye açık elbisesini giyecekler.  

Küresel ıstırabı dindirmeye yönelik refleksif değil reflektif bir seçim yapabiliriz. Epeydir türlü tehditlerle neşesi kaçmış bir dünyada sert, korkak, agresif heykellerimize tapınıyoruz. Bu duruş bizi barış yerine saldırganlığa karşı aç hale getiriyor.


- Toplumdaki huzursuzluk en çok hangi duyguları tetikliyor? 

Elbette gerilim ve agresyon… Ağır bedellerin ardından gelen sessizlik, ödül beklentisi sessizliğidir. Acının dinmesi beklentinin artmasına neden olduğunda ne olur?

Huzurunuzu sizden alan şey kısıldığında onu köşeye sıkıştırmak istersiniz. Alacaklı olmak iyi bir intikam gibi gelir.

Zorlayıcı süreçlerin ardından bırakmak, rahatlamak, fark etmek yerine beklemek, haraç kesmek, karşılığını, ederini belirlemek keşke çekilen acıyı hafifletmeye hizmet etseydi, ama hayır! Dahası, bütün alacaklılar mutsuz ölür. 


"Acı içindeki yaşlı dünyamızda sevgi ve şefkat, sükseli birer istek değil varoluşsal ihtiyaçtır"

- Pandemi toplumun her kesimini bir tehdit karşısında eşitledi. Peki, bu sosyal eşitlenme herkesi memnun etti mi?  

Ayrımcılığın, şekilciliğin yol açtığı acıyı göz önüne alarak bu soruyu yanıtlarsam virüs tehditinin herkese yaklaşık mesafede olduğunu ve bu bağlamda sınıfları eşitlediğini söylemem doğru olur.

Tehditi virüs veya savaş fark etmeksizin söylemem gerekirse hepimiz aynı gezegenin geçici konuklarıyız.

Daha çok iş birliğine ve daha kaliteli dayanışmaya ihtiyacımız var. Acı içindeki yaşlı dünyamızda sevgi ve şefkat, sükseli birer istek değil varoluşsal ihtiyaçtır.


- Belirsizlik ya da kriz dönemlerinde kendimizle ilişkimiz derinleşiyor mu? Geçmişin zorlukları da bu dönemlerde ortaya çıkıyor mu? 

Varoluşsal tehditin türü ne olursa olsun olup bitenleri sorgulayarak anlamlandırmaya ihtiyaç duyarız. Acıyı hissetmeye izin verip doğru soruları sorabilirsek zor günleri atlatmak kolaylaşır.

Acının, korkunun etkisi ne kadar fazlaysa o kadar geçmiş ıstıraplarımız tetiklenir. Travmalar eklemlenir. Yeni kayıplar eski kayıpları hortlatır.

Kolektif bilinç yaklaşık tepkilerle toplumun cesaretini kırar. Travma, yanmakta olandır. Küllenmesi için olduğu tarihte hak ettiği anlamı bulmasına izin vermelidir. Psikoterapiler bu bağlamda acı dolu hikayeleri tekrar yazmamıza yardım eder.


"Şimdi eskiye nostaljik bir bağ ile özlem duyuyoruz"

- Toplum olarak tüm bu belirsizlik ve zorlukların oluşturduğu enkazdan nasıl kurtulacağız? Toplumsal yastan nasıl çıkacağız? Eskiye nasıl döneceğiz? Bundan sonrası için beklentileriniz neler?

Aradığımız huzursa bunun için istediğimiz her şeye sahibiz. Hala sosyal bağlarımız var, bölgesel de olsa temiz bir doğaya sahibiz.

Yeni doğan bebekler, dünyayı anlamlı bir yer haline getiren hayvanlar var. Acıya boğulmanın kimseye bir yararı yoktur.

Makul olan ortak acılara ve kendi acılarımıza karşı duyarlılık göstermektir. Acı hakkında sürekli konuşmak, kendimizi kurbanlaştırmak ıstıraptır. Elbette canımız yansın istemiyoruz. 

Eskiye bir an için döndüğünüzü düşünün ve oradaki yakınmalarınıza dikkat kesilin. Kulağınıza neler geliyor? Alacaklı cümlelerinizi duyabildiniz mi?

Daha iyisine kadar hızlı geçme hırsınızı, yok edici talepleriniz bugünden size mesajlar iletiyor. Şimdi eskiye nostaljik bir bağ ile özlem duyuyoruz.

Elden ele dolaşan kasetleri kimler özledi, kimler komşu teyzenin elini öpüp hoş geldiniz demeyi bekledi? Tek bir anın tekrarı yok.

Şimdi ve burada evinizde, sıcak ve güvende hissediyorsanız, bir an olsun sürekli isteyen tarafınızı dikkate almayarak kâinata minnet duymayı deneyimleyin. 

Dilerim, hepimiz acıdan özgürleşebiliriz. Dilerim, dünyada herkes dilediği yerde, dilediği hayatı güvende yaşayabilir. Kötülük nasıl azalır bilir misiniz? Kötülük azalmaz. Ancak karşısındaki iyilik çoğalır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU