Kimi şairleri tanıtmak gereksizdir; her okur, her yazar onları tanır.
Ancak bazı şairleri tanıtmak, eserlerinin oluşum sürecini bilmek ve yeni bilgiler sunmak büyük önem taşır.
Özellikle de o şair sınırlı sayıda eser bırakmışsa, üstelik günlükleri, notları ve ailesinin onun hakkında yazdıkları henüz okurla buluşmamışsa ya da çevrilmemişse, bu tür bilgiler daha da değer kazanır.
Thomas Stearns Eliot, 1888'de Amerika Birleşik Devletleri'nde doğar.
İngiliz şair, oyun yazarı ve edebiyat eleştirmenidir.
Edebî ve düşünsel eserlerinde her dönemde bir geçiş süreci yaşadığı görülür.
"Minimalist Şair: T.S. Eliot" başlıklı yazımda onun yapıtlarını detaylı bir şekilde ele almıştım.
Bu yazımda ise sadece hayatına odaklanacağım.
Eliot, St. Louis, Missouri'de iş insanı bir baba ve şair bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelir.
Köklü ve entelektüel bir ailede yetişir.
Henüz 14 yaşındayken, Edward Fitzgerald'ın Ömer Hayyam'dan çevirdiği "Rubailer" kitabının etkisiyle ilk dizelerini kaleme alır.
Eliot ailesi, İngiltere'den Amerika'nın New England bölgesine göç etmiş Püriten kökenli bir ailedir.
Bu nedenle, New England, Eliot için bir ata toprağıdır.
Her ne kadar aile Güneybatı'da yaşamış olsa da New England'daki köklerine her zaman büyük bir özenle bağlı kalırlar.
Küçük Eliot'un geçmişine bu derece sadık kalması, ileride edebi görüşlerinde "gelenekten kopmamayı" şiddetle savunmasıyla kendini gösterecektir.
Yaz aylarında, St. Louis'in kavurucu sıcağından kaçarak tatillerini Boston'un Cape Ann kıyısındaki küçük bir kasaba olan Gloucester'de geçirirler.
Burası, aynı zamanda Amerika'nın en eski İngiliz yerleşim yerlerinden biridir.
Balıkçılık faaliyetleri ve güneşli günleriyle bilinen bu kasaba, tam bir tatil destinasyonudur.
Baba Eliot burada bir arsa satın almış ve "The Downs" adını verdikleri bir yazlık inşa ettirmiştir.
Çocukluğunun ve gençliğinin en mutlu yıllarını Gloucester'daki bu evde geçiren Eliot, kiremitli verandada oturur, kayalık havuzlar arasında dolaşır, ormanda gezip denizde vakit geçirir.
Hobileri arasında kitap okumak, kuş avcılığı ve yelken gezintileri bulunur.
Sık sık kıyıya iner, balıkçılarla sohbet eder ve deniz maceralarını konu alan kitaplar okur.
Babası, Eliot ve kardeşi Henry'e, "Skipper" lakaplı bir denizciden yüzme ve yelken dersleri aldırır.
Eliot, "Elsa" adını verdiği teknesiyle her gün yelken açar.
Kasaba halkı onu çok sevdiği için "Küçük Tom" diye hitap eder.
Annesine gönderdiği bir mektubunda, bu mutluluğunu şu sözlerle dile getirir:
Senin, benim ve babamın birlikte yaptığımız tüm yelken gezilerinden pişman değilim, seni temin ederim!
Eliot'ın bu kasabadaki çocukluk anılarından biri de ilk aşk deneyimidir:
İlk aşk ilişkimi (doğrulayıcı kanıtlardan hesaplayabildiğim kadarıyla) 5 yaşındayken, 3 yaşında genç bir hanımla, bir sahil otelinde yaşadım. Adı Dorothy'ydi: bildiğim tek şey bu. Ona karşı hislerim tamamen zorbalık, alay etme ve onu getir-götür yaptırma yoluyla ifade edildi: yine de sonbaharda ayrıldıktan sonra biraz özlem duyduğumu açıkça hatırlıyorum.
Genç Eliot'ın hatıralarının her köşesine sindiği The Downs, onun vasiyeti üzerine ileride sanatçılara, şairlere ve yazarlara kapılarını açarak edebî ve sanatsal etkinliklere ev sahipliği yapacaktır.
Şair, anılarının kök saldığı New England'dan her zaman özlem ve hasretle bahseder.
Şiirlerinde oranın dağını, taşını, tepelerini anlatırken satırlarında derin bir aidiyet duygusu hissedilir.
Her dizede, orada geçirilen zamanlara ve mekânlara duyduğu sevgi ve bağlılık açıkça kendini gösterir.
Aşıp geçti boydan boya geride bıraktı tepeleri,
Uçtan uca dolaştı durdu bitirdi tepeleri –
O kıraç bayırlarında New England'ın –
Sığır otlaklarında tazılarla birlikte
Av peşinde koştururken. 1
İnsanların eski yurtlarını unutamadığının en bariz örneğidir bu dizler.
Orada yaşananlar "hafızadaki güzellikler" olarak kalır.
Eliot, eğitimine Smith Academy'de başlayıp Milton Academy'de devam eder, ardından Harvard Üniversitesi'ne girerek Bertnard Russel'den felsefe eğitimi alır.
'Hoş adam' – 'İyi de ne demek istedi?' –
'Kulakları sivri … Kesin dengesiz biri.' –
'İtiraz edebileceğim bir şey vardı söylediği.'
Bu şiirinde betimlediği kişi filozof Russell'dir.
Burada George Santayana ve Irving Babbitt gibi önemli düşünürlerden etkilenir ve özellikle Babbitt'in anti-romantizm görüşleri onda derin izler bırakır.
Felsefe eğitimine devam etmek için Sorbonne Üniversitesi'ne geçer, burada din ve klasik edebiyat dersleri alır ve Henri Bergson'un derslerine katılır.
Bu dönemde, Alain-Fournier ile birlikte şiir üzerine çalışarak edebî becerilerini geliştirir.
Ayrıca Dante'nin şiirleri, İngiliz metafizik yazarlar John Webster ve John Donne, Fransız sembolist şair Jules Laforgue'un eserlerini ayrıntılı bir şekilde incelemesi, onun kendi tarzını bulmasına büyük katkı sağlar.
Amerika'da doğup büyümesine rağmen, şairin kariyerindeki asıl yükselişi Avrupa'ya gelmesiyle başlar.
1914'te İngiltere'ye yerleşir ve bir süre Oxford Üniversitesi'nde kalır.
Ancak I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla doktorasını tamamlayamaz.
Bu dönemde Ezra Pound ile tanışır ve bu tanışma, Eliot'ın hayatında önemli bir dönüm noktası olur.
Pound, Eliot'ın yeteneğini fark eden ilk isimdir.
Onu, William Butler Yeats başta olmak üzere dönemin önemli edebiyat çevreleriyle tanıştırır.
Geçim sıkıntısı, bir entelektüelin başına gelebilecek en talihsiz olaylardan biridir.
Zihni meşgul eder, çalışmalarını engeller ve itibarına gölge düşürür.
T. S. Eliot da birçok aydın gibi maddi zorluklar yaşamış, bu nedenle istemediği halde farklı işlerde çalışmak zorunda kalmıştır.
Geçimini sağlamak için Highgate Okulu'nda Fransızca ve Latince dersleri verir.
Tanıtım yazıları yazar, konferanslar ve seminerler düzenler.
Ancak tüm bu çabalarına rağmen kazancı geçimini sağlamaya yetmediği gibi, şiir yazması için zaman da bırakmaz.
Bu zorlu dönemde, metinlerine yoğunlaşsa da sık sık maddi sıkıntılar çeker.
Daha düzenli bir gelir elde edebilmek için Lloyds Bank'ta kâtip olarak çalışmaya başlar.
Bu iş, önceki işlerine kıyasla daha az yorucudur.
Eliot, memurluk görevini büyük bir titizlikle yerine getirir.
Dinlenme saatlerinde iş arkadaşlarıyla sohbet ederken, iş dışında kalan tüm zamanını ise edebî çalışmalarına ayırır.
İşe başladıktan kısa bir süre sonra annesine yazdığı bir mektupta işinden şöyle bahseder:
Şimdi 9 çeyrekten, 5'e kadar ofiste oturarak haftada 2 pound 10 şilin kazanıyorum; 1 saat öğlen yemeği molam var ve çay da servis ediliyor… Bu işi sevdiğimi duymak belki de seni şaşırtacak. Kesinlikle okulda ders vermek kadar yorucu değil, ayrıca daha ilginç.
W. H. Auden; "Akıllı insanda rutin, ihtirasın işaretidir" der.
Ancak memuriyetteki rutin, ihtirasın değil, bir zorunluluğun işaretidir.
Her sabah işe trenle gelen Eliot, trenden indikten sonra Londra Köprüsü'nü geçip şehrin baş döndürücü kalabalığına karışır.
Bu durumunu dizeleriyle şöyle tarif eder:
Hülyalı şehir
Kahverengi sisi içinde bir kış sabahının,
Akıp gidiyordu ahali Londra Köprüsü'nden bi' dolu insan
Hiç aklıma gelmezdi öğütmüş olsun ölüm bunca insanı.
İç çekişler, kısa kesik kesik soluk alıp verişler,
Ayakucuna dikmiş her biri gözlerini. 3
Lytton Strachey'e de yazdığı bir mektupta ise şöyle der:
Geçici bir süreliğine akkarıncalar arasında konaklıyorum.
Disiplinli çalışma anlayışına sahiptir, Eliot.
Dış görünüşüyle klasik bir İngiliz havası taşır.
Melon şapkası, ince çizgili takım elbisesi, koltuğunun altına sıkıştırdığı şemsiyesi ve özenle yana taranmış saçlarıyla tam bir İngiliz'dir.
Mesai saatinde ziyaretine gelen arkadaşı, edebiyat eleştirmeni I. A. Richard, Eliot'ın işteki vaziyetini şöyle betimler:
Yemlikteki siyah bir kuşa çok benzer bir şekilde, çeşitli tür ve boyutlardaki dış yazışmalarla dolu büyük bir masanın başında omuzları düşmüş bir halde otuyordu."
Ancak Eliot, arkadaşının tarif ettiği gibi düşünmez.
Zaten annesine yazdığı mektupta yeni işinden duyduğu memnuniyetten bahseder.
Memuriyet, verdiği maddi rahatlıktan dolayı, Eliot'a başlarda ideal bir işmiş gibi gelse de zaman içeresinde sihrini kaybeder, onun için sıkıcı bir rutine dönüşür.
Sonunda şu itirafta bulunur:
Hayatımın geri kalanını orada geçirme fikri bana iğrenç geliyor.
Ezra Pound; şairlerin, yazarların, sanatçıların ve sıkıntısı olan insanların imdadına koşan biridir.
Bankada çalışmak zorunda kalan ve korkunç çalışma saatlerinden şiir yazmaya vakit bulamayan Eliot'ın durumu onu çok kaygılandırıyordu.
Bir grup yazar arkadaşıyla bir araya gelir, onu bu işten kurtaracak, yıllık 300 sterlinlik bir fon oluşturmaya karar verirler.
Ama Eliot bunu kabul etmez.
Eliot ve Faber and Faber
Sir Maurice ve Lady Gwyer, yayımcılık sektöründeki işlerini daha da geliştirmek amacıyla Geoffrey Faber ile bir araya gelerek Faber and Gwyer yayınevini kurarlar.
Ancak bu ortaklık uzun sürmez ve 1929'da Gwyer çifti ayrılır.
Bunun üzerine Geoffrey Faber, yayınevinin adını Faber and Faber olarak değiştirerek yoluna devam eder.
Yayınevinin ilk dönemlerinde Geoffrey Faber, vizyoner bir adım atarak T. S. Eliot'a editörlük ve yöneticilik teklifinde bulunur.
Memurluk hayatından kurtulmak isteyen Eliot, 8 yıllık banka işinden istifa eder ve teklifi kabul eder.
Faber ve Eliot, titizlikle seçtikleri çalışanları için esnek bir çalışma programı uygular.
Nitelikli iş çıkarmayı temel hedefleri olarak belirledikleri için çalışma ortamlarını da bu amaca uygun şekilde tasarlamışlardır.
Yayınevinin o dönemdeki anlayışı, modern iş dünyasının "çalışan odaklı" yönetim modellerine öncülük eden bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir.
Şair, editörlük çalışmalarında adeta bir avcı gibi nitelikli eserlerin ve yazarların peşine düşer.
Bir yerde değerli bir eserin olduğunu duyduğu anda, hemen mektuplar yazar ve çalışmayı yayımlamaya talip olur.
İşte o mektuplardan biri:
John J. Adams'a
13 Ocak 1926 [Londra]
Sayın Bay Adams,
Umarım yıllar önce birkaç kez bir araya geldiğimizi hatırlarsınız. Şimdi size yazıyorum çünkü yakın zamanda uzun bir şiir ve bir roman yazdığınızı duydum ve hem editör hem de bir yayın işinde ortak olduğum için bunları ve sizin son çalışmalarınızı her iki açıdan da görmekle çok ilgileniyorum. 1
Saygılarımla,
[TS Eliot]
Bir yönetici ve editör olarak birçok genç şairi destekler ve onların eserlerini yayımlayan şair, şiir okurunun oluşmasını ve şiir kültürünün yerleşmesini önemser.
Şiir kitaplarının satın alınmasını ve okunmasını teşvik etmek amacıyla kitap okuma kulüpleri kurar.
Bu sayede etrafında edebiyatsever bir topluluk oluşur.
Eliot'ın şiirdeki yeri bu yüzden unutulmamalıdır.
Kendisi de iyi bir okurdur. "Geceleri okuyorum çoğu zaman…" 4 diyen Eliot, Tolstoy, Dostoyevski, Flaubert ve Balzac gibi yazarları okur.
Özellikle Charles Baudelaire ve Paul Valéry gibi Fransız şairler, Eliot'un kendi şiir dilini bulmasında önemli bir etkiye sahiptir.
Fransız edebiyatına olan ilgisini şu sözlerle dile getirir:
İhtiyacım olan şiirsellik, İngilizcede hiçbir zaman var olmadı. Kendi sesimi bulmayı ancak Fransızcada başardım.
Faber and Faber, W. H. Auden, Stephen Spender, Louis MacNeice, Ted Hughes gibi dönemin önde gelen şairlerinin eserlerini yayımlayarak modernist edebiyatın merkezi bir yayınevi haline gelir.
Ancak yayınevi sadece şiirle sınırlı kalmaz; roman, oyun metinleri, deneme, çocuk kitapları ve biyografi gibi farklı türlerde de eserler yayımlar.
Samuel Beckett'in Godot'yu Beklerken oyunundan William Golding'in Sineklerin Tanrısı romanına kadar birçok önemli yapıta imza atar.
Ancak dönemin siyasi hassasiyetleri nedeniyle George Orwell'in Hayvanlar Çiftliği kitabını beğenseler de basmaya cesaret edemezler.
Faber and Faber, Birleşik Krallık'ın en saygın yayınevlerinden biri olarak dijital yayıncılık ve yaratıcı yazarlık kursları gibi modern alanlarda faaliyet göstermeye devam ediyor.
Faber Academy aracılığıyla yazarlık kursları düzenleyerek yeni yetenekler keşfediyor ve yetiştiriyor.
Yayınevi, bugüne dek Harold Pinter, Paul Auster, Orhan Pamuk gibi Nobel Edebiyat Ödüllü yazarların yapıtlarını yayımlayarak uluslararası edebiyatta güçlü bir yer edinmiştir.
Anlatılmayan hikâye
Her şey hakkında kitaplar yazılırken, yayınevlerini konu alanlar neden yazılmasın?
Bu tür kitaplar, özellikle yayıncılık sektöründen gelen birinin kaleminden çıkarsa, ayrı bir değer taşır.
Faber ailesinden Toby Faber tarafından kaleme alınan Faber and Faber: The Untold Story, bu tanımın en iyi örneklerinden biridir.
Toby Faber, yayınevinin neredeyse bir asırlık tarihini arşivlerden derlenen mektuplar eşliğinde anlatır.
Bu mektuplar, yalnızca Faber and Faber'in kuruluş ve gelişim hikâyesini değil, aynı zamanda dünya edebiyatının önemli dönemlerini ve yayıncılık sektörünün evrimini gözler önüne serer.
Kitapta T. S. Eliot, Samuel Beckett, Seamus Heaney, P. D. James, Kazuo Ishiguro ve Philip Larkin gibi dev yazarların yayıneviyle ilişkileri, eserlerinin perde arkasındaki süreçlerle birlikte okura sunulur.
Faber and Faber: The Untold Story, sadece bir yayınevinin tarihi değil; yaratıcı süreçlerin, yazarlık ve editörlük arasındaki dinamiklerin ve yayıncılık sektörünün dönüşümünün de bir portresidir.
Bir asra yaklaşan tarihiyle Faber and Faber, sadece bir işletme değil, aynı zamanda bir edebî kültür merkezi olduğunu kanıtlıyor.
Kitap, New York Times, Sunday Times, Daily Telegraph gibi prestijli yayınlar tarafından övgüyle karşılanmış; Scotsman ise kitap için şu değerlendirmeyi yapmıştır:
Bu kitap, 20'nci yüzyıl edebiyatına ilgi duyan herkesi büyüleyecek… Gerçek bir hazine.
Şair, inişli çıkışlı hayatını her zaman gizli tutmaya çalışır.
İlk evliliğini Vivienne Haigh-Wood ile yapar.
Ancak bu evlilik, başından itibaren sorunludur.
Vivienne'in akıl sağlığını kaybetmesi, evliliği daha da büyük bir çıkmaza sokar.
Çift, bir evde arkadaş gibi olurlar.
Sonunda Vivienne, akıl hastanesine yatırılmasıyla bu arkadaşlık ilişkisi de biter.
Ayrı yaşamlar başlar.
Eşinin ölümünden 10 yıl sonra Eliot, yayınevinde sekreter olarak çalışan Valerie Fletcher ile ikinci evliliğini yapar.
Valerie, Eliot'tan 38 yaş küçüktü ve bu evlilik, ilkine kıyasla çok daha huzurlu geçer.
Ömrünün sonuna kadar berberaber yaşarlar.
İkinci karısını çok seven Eliot, ona "Karıma İthaf" başlıklı bir şiir yazar.
Karıma İthaf
Ey minnettar olduğum, içimdeki kıpır kıpır,
Biz uyanırken kanımı kaynatan o sevinç için,
Uykularımızın güvencini çekip çeviren ahenk için,
Yeknefes âşıklar
Sana adandı bu sözler eller okusun diye:
Duyulsun elâlem içre bu mahrem kelimeler. 5
4 Ocak 1965'te Londra'da vefat eder.
Ölüm haberi başta sanat ve edebiyat dünyasında büyük bir etki uyandırır.
London Times gazetesi, şairin ardından şu notu düşer:
İngiliz dilinin modern dönemdeki en etkili şairi Eliot, her şeyden önce mütevazi, zaman zaman inatçı ve kararlı ama kesinlikle şöhretle zehirlenmemiş, manevi veya entelektüel kibirden uzak bir insandı. Hiç kuşku yok ki çağımız Eliot Çağı olmuştur. Ve olmaya da devam edecektir.
Ölümünden sonra…
Yaşamı ve yapıtlarıyla edebiyatta eşsiz bir yer edinen Eliot'ın etkisi, ölümünden sonra da aydınlar üzerinde devam etti.
Yazar ve gazeteci Ernest Hemingway, gazetecilik yaptığı yıllarda kaleme aldığı ve 77 makaleden oluşan By-Line isimli kitabında Eliot'tan bahseder.
Bir başka yazar olan Joseph Conrad ile Eliot'ı karşılaştırır.
Conrad'ı "en kötü", Eliot'ı ise "en iyi" yazar olarak tanımlar. Ve şöyle devam eder:
Eğer Mr. Eliot'ı makinede çekip ince, kuru bir toza dönüştürmenin ve tozu Mr. Conrad'ın mezarına serpiştirmenin, Mr. Conrad'ın kısa bir süreliğine de olsa belirip bu zoraki geri dönüşten son derece rahatsız olmuş görünerek yazmaya başlamasını sağlayacağını bilsem, yarın ilk iş yanıma bir kıyma makinesi olarak Londra'ya doğru yola çıkardım. 6
Valerie, kocasının vasisi olarak mirasını yaşatmaya kendini adar; yapıtlarını korur, tanıtır ve hayatını olabildiğince geniş bir kitleye ulaştırır.
Tuttuğu günlükler ve kayıt defterleri, bugün büyük şairin yaşamına dair en önemli kaynaklar arasında yer alır.
T. S. Eliot, Londra Kütüphanesi'nin en büyük destekçilerinden biriydi.
Kütüphane hakkında yaptığı bir konuşmada şunları söylemişti:
Bu kütüphane ortadan kalkarsa, edebiyat dünyası için bir felaket olur ve başka hiçbir kütüphane bu boşluğu dolduramaz.
Valerie de kütüphane ile yakından ilgilenir; burada Eliot'ın mektuplarını derleyip düzenler ve kütüphaneyi gelecekteki okurlar ve araştırmacılar için desteklemeye devam eder, tıpkı kocasının yaptığı gibi.
Valerie, kocasıyla birlikte yaşadığı Kensington'daki dairesinde kalmaya devam eder.
Eliot adına şiir ödülleri düzenlemek için maddi kaynaklar bulur.
Bu çabası, T. S. Eliot Ödülü'nün doğmasına yol açar.
Birleşik Krallık'ta yayımlanan en iyi şiir koleksiyonuna verilen bu prestijli ödül, edebiyat dünyasında büyük saygı görmektedir.
Eski Şair Ödülü sahibi Sir Andrew Motion, bu ödül hakkında şöyle der:
Şairlerin en çok kazanmak istediği ödül.
Günümüzde T. S. Eliot Ödülü, Eliot adına kurulan vakıf tarafından veriliyor.
Aynı vakıf, şairin en mutlu yıllarını geçirdiği ve aynı zamanda aile yadigârı olan New England'daki evi 2015 yılında satın aldı.
Bu ev, şimdi yalnızca tavsiye üzerine şairlere, oyun yazarlarına, deneme yazarlarına ve editörlere açık bir Yazarlar Dinlenme Tesisi olarak hizmet veriyor.
Eliot'un yaşamını özetleyen şiiriyle noktalayalım:
Amerika'da profesör;
İngiltere'de gazeteci,
Yorkshire'da okutman
Londra'da azıcık bankacı... 7
Keyifli okumalar!
1. T.S.Eliot, Bütün Şiirler, Çeviri: Cem Yavuz, İstanbul, 1.Baskı, Everest Yayınları, 2023, s:65
2. T.S.Eliot, Bütün Şiirler, Çeviri: Cem Yavuz, İstanbul, 1.Baskı, Everest Yayınları, 2023, s:67
3. T.S.Eliot, Bütün Şiirler, Çeviri: Cem Yavuz, İstanbul, 1.Baskı, Everest Yayınları, 2023, s:143-145
4. T.S.Eliot, Bütün Şiirler, Çeviri: Cem Yavuz, İstanbul, 1.Baskı, Everest Yayınları, 2023, s:141
5. T.S.Eliot, Bütün Şiirler, Çeviri: Cem Yavuz, İstanbul, 1.Baskı, Everest Yayınları, 2023, s,489
6. Larry W.Phillips, Ernest Hemingway, yazma üzerine, Çeviri: Elif Derviş, Ankara, 5.Baskı, Bilgi Yayınevi, 2023,s,121-122
7. T.S.Eliot, Bütün Şiirler, Çeviri: Cem Yavuz, İstanbul, 1.Baskı, Everest Yayınlar, 2023, s:103
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish