"Cemaat", Savaştepe, babalar, çocuklar...

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Savaştepe Öğretmen Okulu yerleşkesi

En çok neyi anlamıyorum, biliyor musunuz? Çocuğu öldürülen, intihar eden, ne diyeyim, başka türlü zararlar verilen babaların, bu durumu gayet sakin ve kabul edilebilir karşılamasını...

Evet, tüm memleket Elazığ'da tıp okuyan ve "cemaat" yurdunda kalan Enes Kara'nın intiharıyla üzüntüye boğuldu.

Babası ise, "Kaldığı yer güzel insanların kaldığı yer, manevi olarak ahiretine faydası olsun istedim. 25 yıldır bu cemaatin içindeyim, kaldığı yerde sorun yoktu, kimseden şikayetçi değiliz" diye bir açıklama yaptı.

Daha önce başka bir "cemaat" yurdunda kalan Akdeniz Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü birinci sınıf öğrencisi Mehmet Sami Tuğrul'un başı yurdun aşçısı satırla kesilmişti.

Babası Halil Bey, vahşetin ardından aynen şöyle konuşmuştu:

Evet, önü vahşet gibi biz arkasındaki rahmete talibiz. O şekilde düşünüyoruz. Kendisinin kaldığı, konakladığı eller, emin ellerdi. Biz bundan eminiz. Daha önce defaatle kardeşlerimizden, değişik kişilerden bu emanet yuvasına koyduklarımızdan hep randıman aldık. Biz o konuda asla yanlış fikre katılmıyoruz.


Daha önce gencecik kız çocukları yine kaçak bir "cemaat" yurdunda diri diri yanmıştı. Pek çok çocuk benzer yurtlarda tecavüze uğradı...

Aklım almıyor. Tansiyonum yükseliyor.

Bir baba evladını kaybettiğinde nasıl ortalığı yıkmaz? Bu nasıl kör edici "tevekkül"dür?

O çocuklar adeta birer "kurban". Biat edilen yere teslim ediliyorlar. Eti de, kemiği de "cemaat"in!..

Evet, "cemaat" evleri, yurtlar, yatılı Kur'an kursları...

Sorgulanamaz bir "din" zırhıyla sarılı bu "ağ" gözümüzün önünde giderek büyüyor ve kamu denetiminden tamamen azade ama kamu kaynakları akıtılarak her yanı sarıyor!..

Evet, bunlara kamu kaynakları akıtılıyor. Her geçen gün ağırlaşan vergilerden, hepimizin parasından bunlara giderek büyüyen bir pay ayrılıyor.

Peki ya kamu eğitimi?

Ha, işte orasını hiç sormayın!

Kamu eğitimi her geçen yıl daha da tepetaklak gidiyor.

Halkın vergilerinden oluşan bütçeden her yıl daha fazla pay "cemaat"lere akarken, bu cemaatlere teslim olmamış öğrenciler için hayat daha da zorlaşıyor.

Yüksek öğrenimde yurt sorunu, genel olarak barınma sorunu inanılmaz bir boyut kazandı.

Yurt bulamayan öğrenci ev de kiralayamıyor. Makul bir evin kirası çoğu babanın maaşını aşıyor. Devletin verdiği kredi ise bir öğrencinin karnını bile doyurmuyor.

Üniversite öğrencilerinin çoğu çalışmak zorunda. Pek çoğu gündelik yarı zamanlı işlerde çalışıyor.

Kafeler, pazarlama, kuryelik... İnşaatta hayatını kaybeden öğrenci haberlerini kanıksadık...

Bir olguyu daha vurgulamak lazım. Öğrenciler arasında "kolay yoldan" para kazanmaya zorlananların sayısı giderek artıyor.

Evet, kimsenin açık açık söylemeye cesaret edemediği vakayı bir kez daha yazalım: Fuhuş yapan, torbacılık yapan, tuhaf yollarla para kazanmaya çalışan üniversite öğrencilerinin sayısı inanılmaz boyutlarda.

"Cemaat"ler işte burada "güvenli bir alan" sağlıyor gibi görünüyor. Üstelik parasız ya da çok düşük ücretler mukabili barınma, beslenme imkanı var.

On binlerce üniversite öğrencisi buna mecbur kalıyor. Ya da en son kaybettiğimiz Enes'in örneğinde olduğu gibi, aileleri tarafından zorlanıyorlar.

Kendini ait hissetmediği bir yaşam tarzına, rutinine zorlanan on binlerce genç...
 

 

Bir zamanlar Anadolu'da...

Bakın, benim annem ve babam emekli ilkokul öğretmenleridir. Birer çocukken kasabalarından çıkıp parasız yatılı okumuş, öğretmen olmuşlardı.

Önceki ay babamın okuduğu Savaştepe Öğretmen Okulu'nu ziyaret ettim. İnanılmaz bir yerleşke. Tabi bir zamanlar öyleymiş.
 

 

Temeli 1940'ta atılan o koskoca yerleşke şimdi tam bir harabe.

Küçücük bir bölümünde bir tür "Anadolu lisesi" var, o kadar.
 

 

Harabeye dönmüş o devasa yerleşkeyi zamanında şöyle düşünün: 300 dönümün üzerinde bir arazide fıstık çamları, başta elma olmak üzere meyve bahçeleri, tarım yapılan alanlar, 1940'ta 18 küçükbaş, 7 büyükbaş hayvanla başlayan hayvancılığın yapıldığı ahır ve ağıllar, tüm ihtiyacını kendi karşılayan ve sattıklarından gelir elde eden bir sistem...
 

 

Sadece tarım ve hayvancılık mı? Marangozluktan makine tamirine kadar pek çok haslete sahip öğrenciler yetiştiren bir hayat merkezi.

Hayat merkezi, evet. Yöredeki yoksul köylerin zeki çocuklarının köylerinden çıkıp dünyayı algılamaya başladığı, dünyayı değiştirme cüreti buldukları bir mikro-dünya.
 

 

Yatakhanelerinden çıkıp top oynadıkları futbol sahası, kapalı spor salonu ve sineması olan bir mikro-dünya! Her bir öğrencinin enstrüman çaldığı, piyesler sergilediği...

Babamın ana enstrümanı keman mesela! Öyle bir dünya... 1950'lerin ikinci yarısı!..

Bugünün Savaştepe'sinde konser ya da sinema salonu falan yok tabi!..
 

 

Ve en önemlisi, bilim...

Evet, dönemine göre en gelişkin laboratuvarlar...

Tüm bir bölgenin daha doğru düzgün yolu olmayan köylerinde tarlalarda çalışan çocuklar, tamamen halkın ortak olarak yarattığı o okulda ve benzerlerinde deneyler yaparak kimya öğreniyordu. Fizik öğreniyordu.

O okuldan çıkıp yolu olmayan bir köyde kendisi gibi çocuklara bilimin ışığını götüren binlerce aydın öğretmen yetişti o okuldan, o okullardan.
 

 

Babam 18-19 yaşlarında Erzurum'un Hınıs'ında, merkeple gittiği bir köyde öğretmenliğe başlamış. Annem aynı yaşlarda, memleketinden uzakta parasız yatılı okuduğu Bursa Kız Öğretmen Okulu'ndan mezun olup Kaz Dağları'nın Tahtakuşlar Köyü'ne yola düşmüş...

Seneler sonra çocuklarını götürüp, köyde o ilk ders verdiği okulu, kaldığı lojmanı gururla göstermiş ve hâlâ görüştüğü, ona o genç yaşında çok destek olan komşularını tanıştırmıştı. Elif Hanım, Ali Bey...


Savaştepe çoraklığı...

Önceki ay yolum Savaştepe'ye düştüğünde bu kez babamın mezun olduğu eski köy enstitüsü/öğretmen okulunu ziyaret ettim ve geçmişin izlerini sürmeye çalıştım.

Neredeyse harabeye dönmüş boş binalar, otların sardığı arazi...
 

 

Şimdi o büyük arazinin bir kısmının özel şahıslara peşkeş çekiliyor. Zaten çitlerle çevrilmiş, "parsel parsel" kemirilmiş bir arazi artık o eski mikro-dünya...

Ya Savaştepe, Savaştepe'nin çocukları, gençleri?..

Savaştepe kurumuş... Tam tabir bu!

O güzelim doğanın, yeşilliğin içinde kültürel olarak çoraklaşmış, tarımsal politikalardan beli bükülmüş, işsizliğin ve yoksulluğun kaide haline geldiği bir ücra yer...
 

 

Gençler kasabanın yakınından geçen otobandaki dinlenme tesisinde bir lokantada, bir kahvecide, benzincide iş bulabilmek için "torpil" arıyor!

Petrol istasyonunda pompacı olmak bir ayrıcalık, evet!

1940'tan başlayarak Erzurum'un, Artvin'in, Hakkari'nin, Malatya'nın, Çanakkale'nin dağ köylerine, Toroslar'a, Ziganalar'a bilimin ışığını götüren Savaştepe'nin gençleri, şimdi petrol istasyonunda pompacı olmaya çalışıyor!

Eğitim 1940'ların köy enstitüsü düzeyinden fersah fersah geride.
 

 

Her taraf imam hatip. Müftülüklerin ve "cemaat"lerin yatılı kurslarından ararsanız, bütün bölge onlarla dolu.

"AKP yol yaptı" ya, Türkiye'nin en pahalı otobanında çalışacak dindar nesil geliyor! O otobandaki gişelerden asla geçemeyecek olanlar, geçebilenlere mükellef hizmet sunuyor!

İktidarın 2023 hedefi başarılmış bence...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU