Sinirlerimiz bozuluyor...

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Geçen gün bir kafede 33 santilitre suya 4 lira ödedim ve bu sebeple hâlâ sinirlerim bozuk. Büfelerde yarım litre su 2 liradan satılıyor.

Sokakta suyun litresi 4 lira yani!

19 litrelik damacana su 23 lira. Evde de sağlıksız damacana suyun litresine 1 liranın üzerinde para ödüyoruz...

Geçen yıla oranla yüzde 100 zam!..

Öte yandan içecek suya bir sürü para ödemeye nasıl da alıştırıldık, değil mi?

Evet, alıştırıldık...

Çok genç yaşlarda, çeşmeden kana kana su içtiğimiz dönemde dünya istatistiklerine bakar bakar, "sağlıklı suya ulaşamayan nüfus" diye bir olgunun varlığına şaşardım.

Rastladığım her "sağlıklı su" istatistiğinde, "Herhalde çölleşmeden kaynaklı bir durum yaşanıyor" diye düşünürdüm.

2000'li yılların başında Arjantin'de patlak veren kriz ve ayaklanma süreci ile ilgili uluslararası medyayı takip ederken yine çok şaşırmıştım.

"Adamlara bak. Elektrik ve su şebekelerini bile özelleştirmişler!" diye hayret ettiğimi hatırlıyorum.

AKP'nin 20 yıllık iktidarı, artık çeşmelerden sağlıklı suyun akmadığı, halkın su şirketlerine haraç ödemeye başladığı bir dönemin adıdır.

Bu hepimizin hayret etmesi, kabullenmemesi, isyan etmesi gereken bir durumdur.

Halka ait, bu ülkede yaşayan tüm insanlara ait su kaynakları önce özel şirketlere peşkeş çekildi, sonra o şirketler bunları büyük paralara emperyalist tekellere devretti.

Şu anda bizim suyumuzu bize Fransızlar, Amerikalılar ve Japonlar satıyor, bizim suyumuz üzerinden milyarlarca dolarlık ciro yapıyorlar. Bunun adı soygundur.

Yetmiyor, suyumuzu 70'in üzerinde ülkeye bunlar "ihraç" ediyor! Türkiye'de yaşayan nüfusa ait kaynaklar üzerinden emperyalist şirketler para kazanıyor ve kâr transferiyle bu parayı uçurup götürüyorlar.

Bakın, bu hiç abartısız bir bağımsızlık sorunudur. Ağızlarını her açtıklarında "yerli ve milli" laflar eden iktidar mensupları bu konuda tek laf söylemiyor.

Sadece iktidar mensupları mı?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi halka çeşmelerden içilebilir su ulaştıramazken, belediye olarak damacana su firması işletiyor. Bunun adı da ayıptır.

Evet, göz önünde olan, süslü süslü vaatleri havada uçuşturan hiçbir parti bize çeşmelerden içilebilir, sağlıklı su ulaştırmaktan bahsetmiyor.

Büyükşehir belediyelerinin çoğunu elinde bulunduran ana muhalefet partisi bu konuda ufacık bir adım bile atmış değil...

Modern yaşamın bir diğer vazgeçilmez bileşeni olan elektrik konusunda durum daha da vahim...

AKP iktidarı elektrik dağıtım şebekelerini özelleştirdi.

Bunu niye yaptılar?

"Fiyatlarda rekabetçi, daha ucuz ve kaliteli bir hizmet" bahanesiyle!

Halbuki ne oldu?

Sayaçları esas olarak iktidarın yarattığı ya da iktidarla arasını hoş tutan holdingler okumaya başladı, halkın vergileriyle yapılmış alyapının üzerine konarak yine halkın sırtından deve yüküyle para kazanmaya giriştiler.

"Özelleştirme" denen uygulamanın aslında "peşkeş çekmek" olduğunu anlatmak için tek bir laf yeterlidir: Holdingler, elektrik dağıtım şebekelerini sadece bir ya da bir buçuk yıllık gelirleri karşılığında devraldılar!

Evet, devlet AKP iktidarı altında kâr eden ve teorik olarak halka ait olan tüm kuruluşları bu şekilde peşkeş çekti.


Öte yandan, maaşla çalışan koskoca bir toplumun geliri her gün kemiriliyor.

Açıklanan maaş zamlarına bir bakın. Memura yüzde 2,5 enflasyon farkıyla yüzde 30 zam yapılacağı açıklandı. Emekliye o fark da ödenmeyecek.

Tescilli yalan müessesesi haline gelen TÜİK'in açıkladığı enflasyon oranından da düşük maaş artışlarıyla daha da sefil bir hale geleceğiz.

20 yılda kat kat yoksullaştık. Adını "adalet" ve "kalkınma" olarak belirleyen iktidar partisi tüm toplumu mahvetti. Ortada adalet ve kalkınma değil, yağma ve sefalet var.

Evet, halk mutlak anlamda yoksullaşırken, bir avuç parababası kamu kaynakları üzerinden milyarlarına milyar ekliyor.

Evet, halk mutlak anlamda yoksullaştı ve artık sağlıklı suya, elektriğe ulaşmak yoksul aileler için bir sorun haline gelmeye başladı.

Bu ne demek, farkındasınız, değil mi?

Sokağa çıkıp gezmek, sosyalleşmek, eğlenmek bir hayal ama evde oturmak da, hele şu soğuk kış günlerinde, masrafı karşılanamaz bir durum haline geldi.

Evde oturup ucuz marketlerden aldığı kalitesiz ve sağlıksız gıdalarla beslenip televizyon seyreden, arada bir yıkanan bir aile, içtiği suyun, yaktığı elektrik ve doğalgazın parasını karşılayamıyor.

Elektriği, doğalgazı kesilen yoksul hanelerin sayısı artıyor.

Aileler borçlanıyor, borçlarına faiz biniyor, insanlar yaşam enerjilerini kaybediyor.

Türkiye "uluslararası mutluluk endeksi" sıralamasında hızla diplere doğru geriliyor. Dip sıralardaki Lesotho, Botsvana, Ruanda, Zimbabve ve Afganistan ile rekabet ediyoruz.

Halkın parasıyla ziyafetler tertip edilen ve bol bol ejder meyvesi yenen Saray'dan bu manzara nasıl görünüyor bilmiyorum ama, ben boğazımdan kesmeye başladım.

Boğazımdan kestiğim her lokmanın Saray'da yenildiği hissiyle yaşıyorum.

Bu his iyi bir his değil. Sinirlerim bozuluyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU