Futbol ilk bulunduğunda, işçi ve yoksullar için en önemli oyun ve eğlencelerden biriydi. Hatta futbol, iş sınıfını mutlu etmenin ucuz bir yoluydu.
Bir futbol topu, insanların moralini yükselterek, hayat mücadelelerinde motivasyon sağlıyordu.
Hatta savaş zamanlarında bile hükümetler ve insanlar, futboldan vazgeçmemiş ve oynamaya devam etmişlerdi.
Mesela 1945 Nisan'ında müttefiklerin Berlin'in kapısına dayandığı zaman Bayern Münih, 1860 Münih ile hazırlık maçı yapıyordu ve oyundan vazgeçmiyordu.
Savaşı kaybetseler bile insanların, oyuna ihtiyacı vardı.
Bazı kaynaklara göre, Almanya'nın Hollanda'yı işgal ettiği 1941'den 1943'e kadar, 8 milyon maç bileti satılmıştı.
Hatta savaş zamanı yaşanan gıda yokluğuna rağmen, bazı insanlar maç bileti almak için ellerindeki gıda ürünlerinden bile vazgeçmişlerdi.
Mesela, 1941 yılında Old Trafford'un bombalanması ile Manchester United, maçlarını en büyük rakibi Manchester City'nin sahasında oynamak zorunda kalmıştı.
Onca acıya ve can kaybına rağmen futbol, İkinci Dünya Savaşı'ndan sağ çıkmış ve hatta daha fazla popüler bir oyuna dönüşmüştü.
Ortalama bir futbolsever, ayda 185 lira ödemek zorunda
Peki, savaş zamanı insanlara ulaşan futbol, bu dönemde insanlara ulaşabiliyor mu?
İşçilerin ve yoksulların oyunu olarak doğan futbol, izlemek için ucuz mu?
Bakıldığında futbolun yeni sahipleri, artık para getirmeyen müşterilerini taraftar olarak görmüyor maalesef.
Bu yüzden futbolun eski sahipleri, futbolu izlemek için futbolun yeni sahiplerine, ciddi paralar ödemek zorunda.
Türkiye'de ortalama bir futbol izleyicisi, Süper Lig, Şampiyonlar Ligi ve dünyanın en popüler ligi olan Premier Lig'i izlemek için ayda 185 TL ödemek zorunda.
Yeterince gideri olan gençler ve geliri düşük aileler için oldukça yüksek bir rakam bu. Özellikle de bu hayat şartlarında.
En son yapılan yayın ihalesi, yıllık 500 milyon dolara mal olmuş ve yayıncı kuruluş tarafından sürekli revize edilerek, 300 milyon dolara kadar düşürülmüştü.
Gerçi son yapılan ödemelerde, bu rakamın hepsinin ödenmediği medyada yer bulmuştu.
Peki, Türkiye'de yayıncı kuruluşun parasını ödemekte zorluk çektiği futbol, bu paraları ediyor mu?
Ve taraftarlar bu kadar pahalı futbola neden mahkûm kalıyor?
Yapılan ihalelere bakıldığında, Türkiye'deki futbolun ederinden fazla ettiği ortaya çıkıyor.
Gerçekçi olmayan rakamlar, kulüplerin gelirlerin en büyük payı olurken, kulüplerin orantısız harcamasına ve orantısız borçlanmasına sebep oluyor.
Örneğin, 4 büyük kulübün son bilançolarına bakıldığında, maaşları giderlerin yüzde 80'ine denk geliyor. Yani kulüpler, orantısız harcıyor.
Yayın ihale bedelleri artıkça, borçlar da arttı
Şişen yayın ihaleleri, kulüpleri daha fazla harcamaya iterken, bu şişen bedeller ise yayıncı kuruluş tarafından taraftarlara, yani müşterilere yüksek bedelli aidat olarak yansıyor.
Doğal olarak paradoks, burada başlıyor. Ve bu yüzden de gereğinden pahalı yayın bedeli ve Türkiye gerçeklerinden uzak bir üyelik aidatı ortaya çıkıyor.
Özellikle Anadolu'da gelir açısından düşük pay alan şehirlerde bu durum, futbola ve maçlara erişimi daha da zorlaştırıyor.
Ve hep şikâyet edilen korsan yayın problemi de ortaya çıkıyor.
Sonuç olarak yayın gelirlerinin artması, aslında taraftarın cebinden daha fazla para çıkmasına sebep oluyor.
Bu artış da başarı ile değil, daha çok borç ile paralel gidiyor. Çünkü gelirler artıkça, borçlar da artıyor.
Mesela 2010 yılında yapılan ihale, yıllık 376 milyon dolara mal olurken, o yıl 4 büyük kulübün borcu, 1 milyar dolardan fazla olmuş.
2016 yılında yapılan son ihalede ise yayın bedeli 500 milyon dolar olurken, aynı yıl 4 büyük kulübün borcu 1,4 milyar doları aşmış.
Yani ihale bedeli arttıkça, borçlar artmış. İhale bedeli artıkça, taraftarın ödeyeceği aylık üyelik artmış.
Bakıldığında bu ekonomik koşullarda, Süper Lig ve Şampiyonlar Lig'ini izlemek, bir sporsever için pahalı.
Ve Türkiye'de futbolun, hem oyun olarak, hem de başarı olarak da bu kadar para ettiği pek söylenemez.
Ve maalesef bir dönemlerin en ucuz eğlencesi olan futbol, dünyanın en pahalı gösterisi artık.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish