1939'da İkinci Dünya Savaşı henüz başlamadan önce Nazi iktidarı sırasında 1934-1935 döneminde 104 bin 539 Yahudi Filistin'e göç eder.
Savaşın hemen ardından Karadeniz'de özellikle Köstence limanı kullanılarak binlerce Yahudi de gemilerle Adalar Denizi üzerinden Akdeniz'e açılır.
1946 yılında İngiliz hükümeti Avrupa'da Nazi zulmünden kaçmak ve Filistin'e gitmek isteyen Yahudilere sözde müdahale etmeye başlar ve Yahudi göçmenlerin Kıbrıs'a yönlendirilmesi ve geçici bir süre de olsa burada tutulmaları kararlaştırılır.
Yahudi göçünün temelinde 2 Kasım 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu yatmaktadır. Bunun ardından Yahudiler arasında İngiltere'ye karşı bir yumuşama ve esneklik ortaya çıkar ve tıpkı Enosis hayaliyle Megali İdea fikrini gerçekleştirmek isteyen bazı Kıbrıslı Rumların gönüllü olarak İngiliz ordusuna asker yazılmaları gibi, yaklaşık 18 bin Filistinli Yahudi de İngiliz ordusunda görev yapmaya başlar.
Esasında İngiltere'nin Beyaz Kitap uygulamasıyla ortaya attığı şey insani duygulardan tamamen uzak; ancak geleceğe yönelik bölgesel menfaatlerini ilgilendiren hususlardır.
Ortadoğu'da Yahudi nüfusunun kaçak yollarla gelmiş mültecilerle devamlı olarak artması bölgede İngiltere'ye karşı nefret ve düşmanlık duygularının, dolayısıyla da Almanlara ve Nazi siyasetine sempati duygularının yükselmesine neden olur.
En kısa şekliyle İngiltere'nin Ortadoğu politikası Avrupa'da yaşanan soykırımla değil, ulusal menfaatler göz önüne alınarak şekillendirilir.
Beyaz Kitap çerçevesinde uygulanmaya başlayan kotalarla 1 Nisan 1939-31 Aralık 1942 döneminde 38 bin 930 Yahudi de Filistin'e girmeyi başarır.
Esasında özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan bu göç hareketi Haganah'ın müthiş desteğiyle farklı zamanlarda münferit gruplar tarafından da gerçekleştirilmiştir.
Eylül 1940 döneminde Danzig, Prag ve Viyana'dan 3 bin kişilik bir Yahudi grubu Romanya'nın Tulcea limanından Panama bandıralı Atlantic, Milos ve Pasific isimli üç kargo gemisine binerler.
Gemilerin içinde en kötü şartlarda yolculuk yapılanı ise 1.875 kişinin bulunduğu Pasific isimli gemidir. 16 Ekim 1940 günü İstanbul'da yakıt ve yiyecek ikmali yapan gemi 12 Kasım 1940 günü İngiliz savaş gemileri tarafından durdurulur ve rotası Kıbrıs'a çevrilir.
İngilizler, İngiltere'nin Ortadoğu'daki menfaatlerine uygun davranışın bu mültecilerin Mauritius'a gönderilmeleri olduğunu açıklar; ancak bu hiçbir zaman söz konusu değildir ve Ortadoğu'da yeni bir harita çizilmeye başlanmıştır bile.
Kıbrıs'ta mülteci kamplarının kurulması
İngiltere, Yahudilere karşı bir kota uygulamasına girişmiş gibi görünse de bunların hiçbirisi hayata geçirilmez ve Filistin topraklarında altyapı oluşturtuluncaya kadar geçici istasyon olarak Kıbrıs düşünülür ve savaş sonrası Avrupa'nın bütün Yahudileri gemilerle Kıbrıs'a yönlendirilir.
İngiltere'nin Kıbrıs adasını seçmesinin sebepleri arasında bu adanın Akdeniz'deki stratejik konumu yanında Lübnan, Suriye ve Filistin'e yakınlığı da bulunmaktadır.
Ayrıca adanın savaşa girmemiş ve tarafsızlığını koruyan Türkiye'ye çok yakın olması da İngiltere için bir tercih sebebidir.
Mağusa'ya yakınlarındaki Karaolos kampında kullanılmak üzere öncelikle çadırlar hazırlanmaya başlanır ve kamp alanının etrafı dikenli tellerle çevrilir.
Her kamptan bir Binbaşı, bütün kamplardan ise bir Albay sorumludur. Kamplarla ilgili asıl sorumlu Filistin'deki İngiliz yönetimidir. Bu kamplarla ilgili her türlü harcama ve masraflar doğrudan Filistin'den sağlanmaktadır.
Bu noktada Filistin'deki İngiliz yetkililer Yahudi Ajansı ve Müşterek Yardım Komitesi aracılığıyla yardım talebinde bulunur.
Kamplar toplam 2 bin 500 kişilik bir askerî birliğin sorumluluğundadır. Kamplarda uygulanan sistem ise bir esir kampına yönelik olarak düzenlenmiştir.
Bu arada açılacak olan Yahudi kamplarının geçici mi yoksa kalıcı mı olacağı konusunda endişeye kapılan Kıbrıs'taki Rum başpiskoposluğu da konuyu görüşmek üzere 16 Ağustos 1946 günü acilen bir toplantı yapar.
Daha kampların ilk açıldığı günlerde Esperini gazetesine bir açıklamada bulunan kamp yetkilileri, Kıbrıs'a getirilen Yahudilere kesinlikle oturma izni verilmeyeceğini ve bu insanların adada temelli iskan edilmesinin söz konusu olmadığını belirtirler.
Yaz ve kış kamplarının kurulması ve gösterilen tepkiler
Gazi Mağusa'da Karaolos bölgesinde Yahudi göçmenler için 55, 60, 61, 62 ve 63 numaralı beş kamp açılır ve bunlar "yaz kampları" olarak bilinir. Bu kamplar "kış kampları" olarak bilinenlere nazaran hayatın nispeten daha kolay olduğu yerlerdir.
Kamplarda Yahudi nüfusun artmasıyla beraber Larnaka'nın Dikelya bölgesinde ve Xylotymbou'da yeni kamplar inşa edilmeye başlanır. Dikelya'daki yedi kamp ise Karaolos'takilerden farklı olarak çadır değil tamamıyla Amerikan tarzı barakalardır.
Böylece Kıbrıs'ta Yahudiler için toplam 12 farklı kamp inşa edilecek ve bu kamplar 1945-1948 sürecinde dünyanın farklı bölgelerindeki Yahudi organizasyonlar vasıtasıyla tam anlamıyla açık hava üniversitesi, askeri kışla, eğitim kampı haline getirilecektir.
Kıbrıs Rum basını ise kamplardaki mülteci sayısının 10 bini aşmayacağının belirtildiğini; ancak Yahudi sayısının belki de 100 bini bile geçeceğini belirtir ve kampların açılmasını komedi olarak tarif eder.
Özellikle Kıbrıslı Rum gazetelerinin tepkileri savaş ekonomisinden harap olmuş, sosyal hayatı göçmüş Kıbrıs adasına bu kampların ekstra bir yük olacağı şeklindedir.
Kamplara geldiklerinde kendilerine bir çift ayakkabı, iç çamaşırı, biraz kumaş ve dikiş malzemeleri verilen göçmenler daha ilk günden yazlık çadırların eteklerini keserek çadır bezlerinden pantolon ve gömlek yaparlar.
Kamplarda çadır ve barakalarda sadece bir yatak, bir yastık ve gaz lambası bulunmaktadır. Radyo bulundurulması yasak olmasına rağmen kamplardaki hemen herkesin Rivka Kehana isimli bir Yahudi tarafından sağlanan bir portatif radyosu bulunmaktadır.
Daha sonraki süreçte kampta bir iletişim merkezi dahi kurulacaktır. Yaz çadırları genellikle üç ailenin bir arada yaşadığı ve üç odalı çadırlardır.
Amerikalı gazeteci I.F.Stone, gazetesi PM için bölgeye geldiğinde kampları "insanoğlu tarafından inşa edilmiş en çirkin mimari" olarak tanımlar.
Kampların genel güvenliği Binbaşı sorumluluğunda yapılırken, bu kamplarla ilgili sorumluluk Kıbrıs'taki hükümet, Sömürgeler Bakanlığı ve İngiliz manda hükümeti arasında paylaşılmaktadır.
İngiliz askerî yetkilileri ile söz konusu bu üç kuruluş ve kamplardaki Yahudi göçmenler arasındaki irtibatı sağlamak, ayrıca göçmenlerin ihtiyaçlarını, tepkilerini, istediklerini, yapılması gereken ve önceliği olan her türlü durumu yetkililere iletmek üzere Tony Aldridge, Sir Godfrey Collins gibi uzmanları göreve getirir.
Sağlık işlerinden ise C.R.C. Donald isimli bir İngiliz sorumludur. Yahudilerle idare arasındaki irtibat ise 6 kişilik bir Yahudi heyeti ve C.R.C.Donald vasıtasıyla yapılır.
İngiliz yetkililer ise muhaceret kanununda bazı değişiklikler yapmak suretiyle gelecek olan göçmenlere yönelik tedbirler almaya da çalışırlar.
Aynı dönemde İngilizleri rahatsız eden bir başka önemli husus ise Filistin'de "illegal" olarak nitelendirilen Nejada gibi bazı silahlı güçlerin İngiltere ve ABD tarafından aldatıldıkları düşüncesiyle harekete geçme ve "anavatanı" 1 savunmak için savaşma tehdidinde bulunmalarıdır.
Yahudi göçmenlere yardım faaliyetleri
Aslında burada bahsedilenlere Yahudi mültecilere yardım faaliyetinden çok Filistin topraklarında kurulacak yeni devletin temelini atma ve sağlamlaştırma girişimlerine destek olarak adlandırılmalıdır.
Kamplardaki Yahudi göçmenlere en büyük destek İngiltere ve Amerika'daki Yahudi kuruluşlarından gelir. Bu kuruluşlar arasında ilk sırayı ise Müşterek Yardım/Dağıtım Komitesi ve Yahudi Ajansı almaktadır.
Bu kuruluşlar Yahudilerin giyim ihtiyaçlarını öncelikle İngiliz askerî depolarından sağlamaya çalışırlar. Başta çocuklar olmak üzere kamplardaki herkesin eğitimi yanında göçmenler için ana dilde bir gazete çıkartılması da öncelikler arasına alınır.
Ayrıca dinî vecibelerini yerine getirmek isteyenlere yönelik dinî kitaplar ve yayınlarla özellikle kadınlar için şal temini planlanır.
Çocuk pedagojisi ve terapisi ile spor alanında yardımcı olmak üzere iki eğitimli personel, 2 İbranice öğretmen ve bir haham da tahsis edilir ve kampa gönderilir.
Ayrıca banyo, mutfak tuvalet, yemekhane, yatakhane gibi kolaylık tesisleri için de girişimlerde bulunulur.
Bunun hemen ardından 10 Eylül 1946 tarihinde yardım malzemeleri Fuadiye isimli gemiyle Mağusa'ya gelir. İlk parti acil ihtiyaç listesinde tıbbi malzeme ve ilaçlar, kitap, anasınıfı ve kreş malzemesi, dinî eşyalar, giysiler de vardır.
Kamplarda Filistin'de faaliyette bulunan İşçi Partisi olarak bilinen Mapai, Hashomer Hatzair, dinî ağırlıklı partiler Agudas Israel, Mizrachi, hem İşçi Partisi, hem de dinî parti gibi görünen Hapoel Hamizrachi, genel Siyonist eğilimleriyle Noar Zioni veya Betar başta olmak üzere 17 partinin bir temsilcisi ve bunların oluşturduğu bir sekreterya bulunmaktadır.
Bu siyasi partiler o kadar organize ve etkili çalışmaların içindedir ki kamplarda kalan ve herhangi bir siyasi partinin üyesi olmayanlar aç kalmaktadır; çünkü bütün yemek ve yiyecekleri bu partiler dağıtmakta ve sadece kendi üyelerini koruyup kollamaktadırlar.
Kamplardaki siyasi çekişmeler ve rekabet öyle bir boyuta gelir ki bu durum hemen herkesi rahatsız etmeye başlar ve şiddete varan çatışmalar da yaşanır.
Ayrıca gelecekte kurulacak bir İsrail devletinin askerî çekirdeğini oluşturmak için liderlik vasıflarına sahip kimseler arasında Haganah tarafından gizli bir kurs da açılır.
Siyasi partilerin gönderdikleri öğretmen ve eğitimciler ise eğitimsiz, tecrübesiz ve pedagojik formasyondan yoksundurlar. Bu bağlamda çocuklar yaşlarına uygun olarak değil siyasi partilerin düşüncelerine göre sınıflara alınmaya başlanır.
Bu derslerde çocukları özellikle hırsızlık, cinayet, soygun gibi kanundışı faaliyetlerden uzak tutmak maksadıyla özel ihtiyaçlarına yönelik bazı dersler, Filistin ile ilgili dersler ve matematik konusunda haftada toplam 22 saatlik bir program çıkartılır.
İngiliz idaresi ise kampların işleyişi konusunda 18 Ağustos 1946 gününe kadar bilgi vermekten kaçınmayı tercih eder.
Kamplara ilk giren ise Cyprus Mail olur. Söz konusu gazetenin muhabirleri kamplara alınacak; ancak Yahudi göçmenlerle konuşmayacaklardır (Hürsöz, 20 Ağustos 1946.).
Gazetecilerin kampa geldiğini gören; ancak onlarla konuşmaları yasaklanan Yahudi göçmenler ise durumu protesto ederler, bayraklar ve marşlar eşliğinde 'Filistin, Filistin' diye bağırarak yürüyüşe geçerler.
Kampın ana kapısına kadar gelen göstericilerin üzerine İngiliz askerlerinin ateş açması sonucunda yaralananlar olur ve tansiyon iyice yükselir. Ortamı sakinleştirmek için Filistin gazetesi yazarı A.Fisherman, İbranice bir konuşma yapmak zorunda kalır.
Yahudilerin kamplarla ilgili ilk şikayetleri verilen yemeklerin ve yiyeceklerin yetersiz olduğu, çocuklara ise süt verilmediği konusundadır.
Yahudi kamplarına BBC ve Reuters muhabirlerinin yanında Kıbrıs'ta yayımlanmakta olan Hürsöz, Vakit, Haber ve Son Dakika gazeteleri adına Türk gazetelerinin ilk girişleri ise 9 Eylül 1946 tarihinde gerçekleşir.
Bu tarihte kampta 2 bin 139 Yahudi göçmen bulunmaktadır. Yahudi heyetinden İtzhak Posnar arkadaşları adına gazetecilere kısa bir konuşma yapar;
Atlantik Beyannamesindeki prensiplere riayet edilmesini istiyoruz. Bu vaziyet karşısında sükut-u hayale uğradık. Temerküz kamplarından sonra kendimizi burada bulmakla çok hayret ettik. Buranın bir temerküz kampından bir farkı yoktur. Böyle bir şeyi düşünmek benim için çok güçtür.
Bize ne olacağını bilmek isteriz. Hiçbir memleketin, hiçbir kanunu bu vaziyetimize müsaade etmez. Herkes kendine ne olacağını bilmeyi arzuluyor. Bizi tel örgüler arkasına attılar. Bu hareket karşısında nazik davranacak değiliz.
Hürriyet istiyoruz. Hürriyetten gayrısı boştur ve bunun da bir yolunu bulacağız. Bu sözlerimle her enterne edilmiş olanın hislerine tercüman oluyorum.
Karaolos dışında diğer kamplar da gazeteciler tarafından ziyaret edilir. 5 Aralık 1946 günü kampı ziyaret eden ekipte bu kampın mimarı İngiliz Binbaşı G.J. Wilson da bulunmaktadır.
Kampta önce erkekler ve kadınlar için yapılmış 96 hasta kapasiteli klinik ziyaret edilir. Kampta daha ciddi hastalar ise Lefkoşa'ya sevk edilmektedir.
Kampta 125 kişi kapasiteli aşhane ve yemekhane, 400 kişilik toplantı salonu dışında 15'er kişilik yatakhaneler bulunmaktadır.
Barakalarda sadece birkaç sandalye ve birer de soba konulmuştur. Bu kamplarda Yahudi göçmenler tarafından en çok söylenen şarkılardan birisi ise "Cyprus is also a Palestine" (Kıbrıs da bir Filistin'dir) şarkısıdır.
Küçük odalı barakalar evli Yahudilere verilirken göçmen sayısının artmasıyla bu uygulamaya son verilir ve aileler aynı barakayı paylaşmak zorunda kalır.
Kampta ayrıca 24 duşlu iki banyo barakası da mevcuttur. Su ihtiyacını karşılamak üzere kampta büyük bir depo inşa edilir fakat susuzluk kampların en büyük sorunu olmaya devam eder.
Gazete kampta toplam 3 bin 500 Kıbrıslının amele olarak çalıştığını, esir tutulan 800 Alman askerinin de aynı şekilde çalışmak zorunda olduklarını belirtir. Kampın komutanlığını ise C.J.Wilson isimli bir İngiliz Binbaşı yapmaktadır.
Bu arada göçmen kampıyla Dikelya bölgesi arasında doğrudan bir demiryolu hattı da mevcuttur. Xylotymbou'daki Yahudi kampının ortasından yol geçtiğinden İngilizler buraya ahşap kaplama bir üst geçit de yaptırırlar.
Kamplarda çadırlar veya barakalar arasındaki sokaklarda ise isim mevcut değildir. Kampta kendilerine kimlik verilmeyen ve Hitler'in temerküz kamplarından kurtulmayı başaran Yahudiler, o kamplarda bile kendilerine birer kimlik verildiğini belirterek isimsiz bir yerde isimsiz kişilikler olarak yaşadıklarından yakınırlar.
Karaolos bölgesindeki yaz kamplarında zaman zaman göçmenlerin denize girmesine de müsaade edilir ve burada bir voleybol sahası da inşa edilir (Hürsöz;6 Aralık 1946).
İngilizler özellikle Karaolos bölgesinde göçmenlere mal satmak isteyenlere ve dükkân veya kantin çalıştırmak isteyenlere müsaade etmez. Acil ihtiyaçlar bile Lefkoşa'da Malzeme, Nakliyat ve Pazarlama Kontrolörlüğü tarafından karşılanmaktadır.
Esasında bu kamplara gelirken yanlarında hiçbir şey getirmemiş olan Yahudi göçmenlerin alışveriş için paraları da yoktur.
Daha sonraki dönemde İngilizlerin de müsaadesiyle limonatacı, saraç, terzihaneler ve marangoz atölyeleri açılır. Ayrıca Yahudi sanatçılar da taş ve tahtadan el işi eserler yapmaya başlarlar.
Kamplarda yemeklerin hazırlanması ve pişirilmesinde sadece Yahudiler görevlidir ve yemekler büyük kazanlarda pişirilmektedir. Yahudi göçmenlere haftalık olarak peynir ve marmelat, günlük olarak da genellikle pirinç bulamacı ve etli patates yemeği verilmektedir.
İngilizler, yemeklerin gayet doyurucu olduğunu, Kıbrıslıların bile bu yemekleri yiyemediklerini söyleseler de Yahudiler yemeklerin kalitesinden ve azlığından şikâyetçidirler.
Kamplarda daha sonra Yahudi Merkez Komitesi tarafından meyve, dikiş malzemesi, gaz lambası ve bazı ufak ihtiyaç maddelerinin satıldığı kantinler açılır. Kıbrıslı Rumların bu "zavallı yaratıklara" (Eleftheria, 16 Ağustos 1946) sevgi göstermekle beraber Yahudi göçmenlerin adaya getirilmeleri konusunda tepki gösterdikleri bir husus ise hayat pahalılığının artacağı, Kıbrıslıların ikinci planda kalacağı korkusudur.
Farklı ülkelerden ve farklı kültürlerden gelmiş olan insanların tek bir çatı altında barınmaları, dinî alışkanlıkları farklı insanlar bağlamında yemek konusunda sıkıntıların çıkmasına neden olur. Örneğin Macarlar et yemeyi reddederler ve kendi kasaplarının kestiği etleri talep ederler. Kültür farklılıkları da problemler yaratır.
Yahudi Müşterek Yardım Komitesi tarafından Amerika'dan getirtilen ve "Lee" fabrikası tarafından üretilen pantolonlar beklenmedik bir tepki yaratır.
Pantolonları "Biz diplomat mıyız? Neden bu resmi giysileri bize gönderiyorlar?" diyerek giymeyen göçmenler yardımları da kabul etmez.
Tam olarak 52 bin 384 Yahudi göçmenin barındığı kamplarda iki yılda 2 bin çocuk doğar ve erkek çocukların Yahudi geleneğine göre sünnet törenleri de burada yapılır.
Kampın ilk yılında 500 bebek doğarken, yaklaşık 800 çift de evlenir. Kampta 1 yaşının altında 250'den fazla bebekle karşılaşan gazeteci Gruber, bu durum karşısında hayrete düşer (Herald Tribune, 15 Ağustos 1948).
Genellikle göçmenler arasında gerçekleşen evliliklerin dışında görevlilerle göçmenler veya kamp görevlileri arasında da evlilikler söz konusudur.
İsveç'ten kaçıp gelen ve 800 genç kadını taşıyan Chaim Arlosoroff isimli geminin 28 Şubat 1947 tarihinde Kıbrıs'a gelmesinin ardından evliliklerin sayısında büyük bir artış ortaya çıkar. Yahudi göçmenler, siyasi parti temsilcileri ve yardım kuruluşlarının personeli bu bayanlarla evlenmek için yarışırlar.
Kamplarda çoğunluğu yaşlılar olmak üzere yaklaşık 400 kişi çeşitli sebeplerden hayatını kaybeder. Kamplarda hayatını kaybeden ilk İngiliz askeri ise 9 Eylül 1946'da Karaolos'ta nöbette elektrik çarpması sonucu ölür.
Kamplarda hayatlarını kaybedenler Margoa adı verilen mezarlıkta gömülürler ve "unutulan adanın unutulan Yahudileri" olarak ifade edilir.
Yahudi Yardım Komitesi göçmenler için doktor ve hemşire bulmak için de girişimlerde bulunur ve çocuk gelişimi konusunda uzman doktorlar, kadın doğum uzmanları dâhil doktorlar kamplarda istihdam edilirler.
Bu arada bebek kliniği dâhil farklı klinikler de açılır. Kamplarda en yaygın hastalıklar cilt hastalıkları, salgınlar ve psikolojik rahatsızlıklardır.
Acil durumlar dışında Yahudi göçmenler İngiliz doktorlar tarafından tedavi edilmeyi reddederler. Ağır hastalar ise Lefkoşa'daki İngiliz askerî hastanesine kaldırılırlar.
Bu hastanede göçmenler için 400 kişilik bir kontenjan ayrılmıştır. Hastanede ebe ve hemşireler, diş hekimleri, psikolog ve psikiyatrlar da görev yapmaktadır.
29 Ağustos 1946 gününden itibaren kamplarda bir göz ve optik servisi de açılır. Gözlükler ihtiyaç sahiplerine aciliyet durumuna göre ve parasız verilecektir.
Yahudi göçmenlere günlük 2 bin 100 kalori civarında ve genellikle ekmek, patates, sebze, süt, yumurta, margarin, çay ve etten oluşan gıdalar da verilir. Hamile kadınlara ise hamileliklerinin yirminci haftasından itibaren 550 kalorilik ekstra yiyecek yardımı yapılır.
Açlık grevi konusunda Yahudi Merkez Yönetimi ile Amerikan Müşterek Yardım Komitesi ve Yahudi İcra Komitesi arasında bir dizi görüşmeler yapılır ve Yahudilerin Karakol ve Xylotymbou (İksilatimbo) kamplarında başlattıkları açlık grevi böylece yaklaşık 5 gün devam ettikten sonra özellikle Yahudi Merkez Yönetimi tarafından alınan karar sonrasında bitirilir.
Bu konuda 22 Nisan 1947 öğleden sonra alınan karar derhal uygulamaya geçirilir ve Karakol kampında aynı saatte, Xylotymbou (İksilatimbo) kampında ise daha ileriki saatlerde uygulanmaya başlanır.
Bunun hemen ardından daha önce kamplarda kalan Yahudiler tarafından reddedilen oranlardaki yiyecek maddeleri kamplara getirilmeye başlanır ve İngilizler özellikle açlık grevine katılan çocuklardan başlayarak insanlara gıda takviyesinde bulunmaya başlarlar.
Yıllar sonra ne çocukların ne de diğer Yahudilerin açlık grevine tam manasıyla katılmadıkları, daha az oranda olmak şartıyla hepsinin yemeklerini düzenli olarak, ancak İngilizlerden gizli bir şekilde yedikleri ortaya çıkacaktır.
Kamplardaki bir isyan girişimi ise doğrudan Yahudi Yardım Komitesine ait Dikelya'daki büronun yağmalanmasıyla gerçekleşir.
Öfke içerisindeki kalabalık ne yaptığını bilmez halde son derece mütevazı döşenmiş büroya girerek her tarafı yağmalayıp kırıp dökerler.
Bu duruma sert tepki gösteren Yahudi Yardım Komitesi ise Amerika ve Fransa'daki merkezlerin de onayıyla kamplardaki bütün doktorları, avukatları, eğitimcileri, hemşireleri, bütün işçileri ve hemen hemen bütün çalışanları geri çeker ve kamp dışına gönderir.
Bu olaydan yaklaşık 4 gün sonra yapılan hareketin yanlışlığı belirtilerek Yahudi göçmenler tarafından özür dilenir ve çalışanlar tekrar görevlerine dönerler.
Kamplarda eğitim ve kültür faaliyetleri
Filistin topraklarında Yahudi devleti kurma girişimlerinin hızlanmasıyla özellikle Haganah'ın Palmach (Palmah) grubu tarafından İngilizlerin askeri kanadına ve İngiliz hedeflerine yönelik eylemler şiddetini arttırarak sürer.
Bu bağlamda tren yolları, köprüler, stratejik önemi olan noktalar havaya uçurulur veya kullanılamaz hale getirilerek tahrip edilir. Ayrıca rehin alma ve kaçırma olaylarında bir artış söz konusudur.
Vakit geçirecek ve kendilerini meşgul edecek herhangi bir faaliyetin içinde olmayan insanların sosyal düzene karşı isyan ve tepki içine gireceklerinin farkında olan İngiliz idaresi bu durumla ilgili acil tedbir alma yoluna gider.
Bu arada Yahudi Yardım Komitesi (Jewish Assistance Committee) de kamplarda 1947 yılında ayıları bin civarında olan çocuklar için ana sınıfı, kreş, ilkokul açar.
Çocukların büyük bir kısmı İngilizler tarafından Kamp 65 yaz kampında bulunmakta ve sabah saat 06.00'dan öğleyin saat 12.00'ye kadar eğitim almaktadırlar.
Amerikan Müşterek Yardım Komitesi (American Joint Assistance Committee) ise kamplarda Avrupa'daki farklı Yahudi gençlik örgütleri tarafından organize edilen çeşitli kurslar ve eğitimlere devam etmektedir.
Örneğin 65 numaralı kamp doğrudan Kfar Noar denilen Çocuk Köyü olmuş ve buraya Filistin'den gelen öğretmenler yerleştirilmiştir.
Ayrıca bu çocukların neredeyse tamamı farklı siyasi partilerin ve örgütlenmelerin koruması altında bulunmaktadır.
Çocukların farklı siyasi partilere ve fikirlere bağlı olmaları, kamplara geldikten sonra Siyonist ideolojiye uygun olarak yetiştirilmeleri ve kampların kendine has bir iç disiplin sisteminin bulunması nedeniyle kamplardaki yaşama şartları çocukları çok fazla etkilemez.
Bu kampta çocuklara yönelik eğitim faaliyetleri Ocak 1947 tarihinden itibaren Chanoch Reinhold'un The Youth Aliya çerçevesinde kampta göreve başlamasıyla beraber farklı bir boyut kazanır ve çocuklara geleceğe yönelik bir eğitim verilir.
Özellikle çocukların daha rahat bir ortamda eğitim görmeleri konusunda çalışan Yahudi Yardım Birliği, "kamp içinde kamp" adı verilen bir sistem geliştirir ve yaklaşık 50 çocuk bu farklı uygulamadan istifada eder.
Çocukların kendilerini özellikle fiziksel ve ruhsal olarak geliştirebilmelerini amaçlayan bu uygulamada çocuklara daha fazla yiyecek verilir.
Günde üç yerine beş öğün yemek yiyen, beyaz çarşaflarda yatan, ders içi faaliyetlerde farklı uygulamalara tabi tutulan çocuklar günlük ortalama 3 bin 800 kalorilik gıda tüketirler. Böylece çocukların geçmişi unutmaları ve rahat bir ortamda sağlıklı büyümeleri hedeflenir.
Kamplarda çocuklara yönelik eğitim vermek üzere Yahudi yardım kuruluşları tarafından büyük destek verilmesinin yanında İngilizler de bu konuda lojistik destek sağlamaya çalışırlar.
Kamplarda özellikle pedagojik formasyondan geçmiş kalifiye elemanlar arasından bazıları titizlikle seçilerek çocukların eğitimi için görevlendirilirler.
Bu görevlilerden birisi de kendisine çocuk eğitimi için üç büyük çadır tahsis edilen Yahudi yardım kuruluşu mensubu Ruth Pershitz isimli kadındır.
1947 yılına gelindiğinde Karakol'daki kampta kreş ve anaokulu yanında iki tane de siyasi partiler tarafından açılmış okul bulunmaktadır.
Büyükler için gün boyu verilen eğitimlerde ise Yahudi tarihi, gelenekler, protokol ve görgü kuralları ve Filistin'deki sosyal hayat, Yahudi sanatçılar, şairler, dinî liderler, edebiyat ve kültür insanlarıyla ilgili dersler bulunur.
Bu bağlamda Filistin'den akademisyenler, siyasi parti temsilcileri ve kendi konularında ön plana çıkmış insanlar bu kamplara birkaç günlüğüne gelerek insanları eğitir.
Kamplardaki eğitim faaliyetleri konusunda en fazla ön plana çıkan ise merkez yönetimi Hayfa'da bulunan ve yetişkin eğitimini öncelikli hedef olarak tespit eden Rutenberg Vakfı ve Henrietta Szold tarafından kurulmuş olan ve genellikle öksüz ve yetim Yahudi çocuklar konusunda faaliyette bulunan The Youth Aliya örgütüdür.
Bu kamplarda kalan Yahudi mültecilere yardım desteği ise genellikle Amerikan Yahudi Müşterek Dağıtım Komitesi, UNRRA BM Yardım ve Rehabilitasyon Merkezi (United Nations Relief And Rehabilitation Association) ve şüphesiz SAAD ve MOSSAD tarafından muazzam destek sağlanmaktadır.
Ayrıca göçmenlere marangozluk, su tesisatçılığı ve elektrikçilik gibi konularda kurslar da verilir. Kamplarda Yahudi göçmenler tarafından tiyatro ve dans grupları da oluşturulur.
Bu arada Filistin'de görev yapmakta olan Kraliyet Silahlı Kuvvetleri Din işleri Departmanı'ndan Yüzbaşı B.Ebstein de Kamp 60 ve Kamp 61'de görev yapmak üzere Kıbrıs'a gelir.
Kamplarda ayrıca futbol takımları kurulur ve bu futbol takımları ilerleyen günlerde İngiliz askerleriyle ve hatta adada esir tutulan Alman askerleriyle de futbol maçları yaparlar.
Kampların açık olduğu dönemde okullara devam etme konusunda hiçbir zorlayıcı emir veya talimat olmamasına rağmen bütün çocuklar ve yetişkinler okullara aksaksız bir şekilde devam eder.
Okul çağındaki çocukların dışında büyükler için gün boyunca verilen eğitimlerde ise Yahudi tarihi, gelenekler, protokol ve görgü kuralları ve Filistin'deki sosyal hayat konusunda dersler verilir.
Verilen dersler arasında ayrıca Filistin'deki Yahudi sanatçılar, şairler, dini liderler, edebiyatın farklı alanlarında söz sahibi olmuş kişiler ve kültür insanlarıyla ilgili dersler de bulunmaktadır.
Bütün bu faaliyetlerin tek nedeni ise Yahudi göçmenlerin Filistin'e gittiklerinde karşılaşacakları hayata daha çabuk adapte olmalarını sağlamaktır.
Özellikle hafta sonları yapılan dersler ise konuşmacılar ve dersleri veren kimselerin konularında çok iyi olmaları sebebiyle çok daha fazla ilgi çeker.
Bu bağlamda Filistin'deki üniversitelerden pek çok akademisyen, farklı yüksekokul ve enstitüden öğretim üyeleri, siyasi parti temsilcileri ve kendi konularında ön plana çıkmış insanlar bu kamplara birkaç günlüğüne gelerek insanları eğitmeye çalışırlar.
Kamplardaki eğitim faaliyetleri konusunda en fazla ön plana çıkan ise merkez yönetimi Hayfa'da bulunan ve yetişkin eğitimini öncelikli hedef olarak tespit eden Rutenberg Vakfı olur. Vakfın yöneticisi Baruch Rubinstein de incelemelerde bulunmak üzere adaya gelenler arasındadır.
Vakıf özellikle yetişkinlerin vakitlerini değerlendirmek üzere gazete çıkarmak, kamplarla ilgili bilgi bültenleri hazırlamak gibi farklı eğitici çalışmalarının da içine girer.
Vakıf ayrıca kamplarda göçmenlere yönelik seminerler, kurslar, dersler, sanatsal ve kültürel faaliyetlere de imza atar.
Kamplarda görev yapacak öğretmenler temin edilir, kitaplıklar açılır ve bütün bu faaliyetlerle ilgili masrafların neredeyse yarıya yakını da bu vakıf tarafından karşılanır.
Kamplarda kalan mülteciler tarafından "Açık Öğretim Üniversitesi" olarak nitelendirilen ilk etapta yaklaşık 1,5 yıllık bu eğitim-öğretim döneminin ardından birinci grupta 1,800 öğrenci okuldan mezun olur.
Vakfın seminer programları son derece sıkı bir eğitim programını kapsamaktadır ve yeni başlayanlar, yetişkinler ve öğretmenler için ayrı ayrı seminer programları söz konusudur.
Bu seminerlerde seçkin Filistinli Yahudi üniversite öğretim üyeleri görev yaparlar ve ilk grupta 1,800 kişi de bu seminer eğitimlerinden geçerler.
Baruch Rubinstein tarafından kampa getirilenler arasında Dov Newman isimli bir öğretmen de bulunmaktadır. Kendi kardeşi Meir Newman da aynı kamplarda enterne edilmiş bir hayat yaşamakta olan Dov Newman, özellikle halkbilim ve halk dansları konusunda uzman bir kişidir.
Bu arada Dov Newman'ın kardeşi Meir de besteci, müzisyen ve yönetmen olarak tanınmaktadır. İki kardeşin kampta bir araya gelmeleriyle beraber Shiron Kafrisin adı verilen bir müzik grubu kurulması fikri de ön plana çıkar.
Kampta enterne edilmiş bir hayat yaşayan ve Filistin'e gitme hayali kuranlar arasında geldikleri ülkelerde ün ve şöhrete sahip pek çok insan bulunmaktadır.
Bunlar arasında bugün İsrail'de dünyaca meşhur bir sanatçı ve ressam olarak bilinen Shraga Weill, meşhur bir yazar ve edebiyat insanı olarak bilinen İzhak Paner ve Dr. Wishnizer olarak bilinen bir cerrah bu ünlü insanlar arasındadır.
Savaş döneminde cerrahlarla ilgili ortaya çıkan acil ihtiyaç sonrası Dr. Wishnizer'in kamplardan ayrılmasına ve Filistin'e gitmesine müsaade edilir.
Kamplarda askerlik çağına gelmiş gençlerle yapılan sabah sporları İsrail ordusunun temelini atarken ellerindeki tahta jimnastik aletleri ise kamplardaki atölyelerde imal edilmiş olan ve İsrail'e gittiklerinde kullanacakları silahların da birer maketinden başka bir şey değildir.
Kamplardaki çocukların ve yetişkinlerin eğitimleri konusunda harekete geçen organizasyonlardan birisi ise Henrietta Szold tarafından kurulmuş olan ve genellikle öksüz ve yetim Yahudi çocuklar konusunda faaliyette bulunan The Youth Aliya örgütüdür.
İlk incelemenin ardından kamplarda görev yapmak üzere Chanoch Reinhold, Akiba Vanchotzker, Ben Shemen ve Dr. Rappaport isimli bir psikologdan oluşan ekip adaya gelir.
Kamplarda mültecilere yönelik olarak kendi kültürlerini yaşama ve yaşatma çabaları söz konusu olur ve bu kapsamda üzerinde önemle durulan faaliyetlerden birisi de Yahudi cemaati için önemli ve manevi yönü ağır basan ve Filistin'den gelen sanatçıların da katılımıyla "Seder" yemekleri düzenlenir.
Şüphesiz çeşitli Yahudi teşkilatlarının ve siyasi partilerin Kıbrıs adasındaki toplama kamplarına gelerek buralarda tutulan insanları örgütlemeye çalışmaları, onları belli konularda eğitmeleri ve kurulacak yeni devlete uygun bireyler haline getirme gayretleri göründüğü kadar romantik ve etkileyici olmayacaktır.
Bir kısmı Nazi toplama kamplarından kurtulmayı başarmış, hemen hemen tamamı bütün malını mülkünü ve geçmiş hayatını geride bırakarak bu kamplara getirilmiş insanların moral değerlerinde ortaya çıkan değişiklikler, tek gayesi sadece Filistin'e gitmek olan insanların psikolojisinin bozukluğu ve konsantrasyon eksiklikleri kamplardaki kurallar, kısıtlamalar ve çeşitli uygulamaların hayata geçirilmesi ve yeni bir devlet kurulması bağlamında daha sonraki süreçte pek çok sorunların yaşanmasına neden olacaktır.
İsrail devletinin temelini oluşturacak üst düzey sivil ev askeri yetkililerin yetiştirildiği bu kamplarda ayrıca bu kategoriye girmeyen sıradan insanlara Filistin'e gidip yeni devlet kurulduğunda derhal iş sahibi olabilmeleri için marangozluk, su tesisatçılığı ve elektrikçilik gibi konularda kurslar da verilir.
Rabbi Dayam gibi Yahudi din kuruluşları yanında Filistin'deki Kraliyet Askeri Din İşleri Departmanı'ndan personel de farklı dini kutlamalar, törenler ve psikolojik algı operasyonları için kamplara gelmiştir.
Kamplarda kalan Yahudi göçmenler için ayrıca Filistin Radyo Kurumu da dahil olmak üzere çeşitli sanat ve kültür organizasyonlarının sanatçıları ve personelinin yardım ve destekleriyle tiyatro grupları, korolar ve dans grupları da oluşturulur.
Bu sanat dalları için gönüllüler tespit edilir ve söz konusu sanatsal faaliyetler kampların kapatıldığı güne kadar faaliyetlerine aralıksız devam eder.
Bu mülteciler özellikle Kıbrıs adasında tutulan kısmı İsrail devletinin kurulmasının ardından genellikle tarım sektörüyle veya el becerisi isteyen işlere yöneleceklerdir.
Kadınların ve özellikle de genç kadınların yapmak istedikleri işler arasında ise hemşirelik ve ebelik gibi bazı meslekler söz konusudur ve bununla ilgili bazı kurslar adadaki kamplarda da açılacaktır.
İsrail'e gitmelerinin ardından da hastanelerde çocuk bakımı ve çocuk gelişimi konularında eğitim almak isteyen kadınlara hastanelerin kalacak yer vermesi ve çeşitli kurslar açması da bu mesleğe olan ilgiyi artıran faktörler arasındadır.
Savaş sonrası dönemde özellikle sanayi ve tarım alanında kalifiye olsun olmasın pek çok kişiye ihtiyaç duyulması ise bu insanların bir başka avantajları olacaktır.
Durum böyle olunca gerek eğitmenler ve öğretmenler ve gerekse psikologların çabaları toplumsal uyumu kolaylaştırmak yönünde olur. İsrail devletinin kurulma aşaması ve hemen sonrasında ise bütün faaliyetleri artık Yahudi Yerleştirme Cemiyeti (Jewish Colonization Association/JCA) yüklenmiş durumdadır.
Bu dönemde ayrıca Müşterek Yahudi Yardım Komitesi de kamplarda ne olup bittiğini tespit etmek ve ihtiyaçları yerinde görmek maksadıyla Filistin'deki Genel Koordinatörü Charles Passman'ı, ayrıca Kudüs'ten Rose Viteles'i adaya gönderir.
Filistin de dâhil olmak üzere o dönemde faaliyet alanında tek somut çalışma alanı Kıbrıs'taki Yahudi kampları olan söz konusu komite böylece bütün yoğunluğunu bu kamplara verir.
Bu komitenin bütün çalışanları Filistinli Yahudilerden oluşmaktadır. Kamp içindeki bütün görüşmeler, yapılan bütün çalışmalar, toplantılar, hazırlanan bütün raporlar da İbranice olarak hazırlanır.
Bu komite tarafından yapılan seminer çalışmalarında yaklaşık 1,800 kişi eğitimden geçirilir. Bu arada kampta tesis edilen bir matbaa vasıtasıyla gazete de çıkarılmaya başlanır. Bunlara ilaveten 4 bin kitaplık bir kütüphane de göçmenlerin hizmetine girer.
Öte yandan ABD, Fransa ve İngiltere'de bulunan komitenin bürolarına gönderilecek raporlar ise İngilizce olarak hazırlanır. Bu dönemde kamplarda bulunanlar sadece görevliler değildir.
Ayrıca Filistin'de bulunan farklı siyasi partilerin görevlileri de kamplarda çeşitli faaliyetlerin içine girerler. Kamplarda bütün siyasi parti temsilcilerinin katılımıyla ortaya çıkmış bir de sekreterya söz konusudur.
Her biri farklı bir alanda sorumluluk alan bu birimler kamptaki düzeni sağlamaya çalışırken, bir yandan da kendi propagandalarını yaparlar.
Bu dönemde kamplarda adı ön plana çıkan toplam 17 ayrı siyasi parti söz konusu olur. Kamplardaki siyasi partiler arasında İşçi Partisi olarak bilinen Mapai, Hashomer Hatzair, dini ağırlıklı partiler olarak bilinen Agudas Israel, Mizrachi, hem İşçi Partisi, hem de dini parti gibi görünen Hapoel Hamizrachi, genel Siyonist eğilimleriyle Noar Zioni veya Betar gibi partiler de bulunmaktadır.
Sonuç
Filistin topraklarında hareketliliğin arttığı günlerde İngiltere Dışişleri Bakanlığı da bir açıklama yaparak, artık mültecileri bu kamplarda tutmanın bir geçerliliği kalmadığını bildirerek Filistin'de İngiliz mandaterliğinin sona ermesinin hemen ardından bütün mültecilerin salıverileceğini duyurur.
Kıbrıs'ta bulunan Yahudi yetkililer ise aylık 10 bin kişilik bir mülteci göçünün kolayca halledilebileceğini, bunun için uygun nakil araçlarına ihtiyaç duyulduğunu belirtirken İngiliz idaresi ise mültecilerin Filistin'e gönderilmeleri sırasında eskortluk yapmak üzere gemi görevlendirileceğini ve bütün bu işlerin ancak 4-5 ayda tamamlanabileceğini belirtirler.
Aynı gün Reuters kaynaklı olarak Roma'dan bildirilen bir haberde ise, muhtemelen İrlandalı pilotların yönetiminde olan ve Filistin'deki Yahudi güçleri tarafından satın alınmış tam donanımlı ve silahlı 10 savaş uçağı İtalyan Hava Kuvvetleri tarafından indirilir.
14 Mayıs 1948 tarihinde yayımlanan ve 37 üyeli Yahudi ulusal yönetimi tarafından açıklanan deklarasyonun ardından 15 Mayıs 1948 tarihinde İsrail devleti altyapısı Kıbrıs'ta tamamen hazırlandıktan sonra ortaya çıkar.
Şüphesiz burada sorulması gereken sorulardan birisi de İngiltere'nin ABD'nin güdümünde veya en azından eşgüdümünde Filistin topraklarıyla ilgili oynadığı "tavşana kaç, tazıya tut" stratejisinin kimlerin işine yaradığıdır.
Avrupa'dan kaçıp kurtularak önce Kıbrıs adasına ve oradan da dönemin Filistin topraklarına gelen Yahudilerin bir gecede oldubitti bir İsrail devleti kurmasının ardından, bu topraklarda yaşayan Filistinlilerin karşı karşıya kaldıkları gerçek "Exodus" olayının ise genellikle göz ardı edilmesi, bu konuya hiç olmamış gibi yaklaşılması veya bölgede yaşayan Arapların dramının görmezden gelinmesinin insanlık onurunda açtığı tahribattır.
Bu araştırma bu bağlamda Kıbrıs adasının Filistin topraklarında Filistinlilerin evlerinden, yurtlarından atılarak kurulan/kurdurulan İsrail devletinin temellerini de ortaya koymaktadır.
Tarihin her döneminde istilacı ve yayılmacı egemen güçlerin her daim atlama tahtası ve ileri karakolu olarak değerlendirilen Kıbrıs adası, böylece sıfatına uygun bir başka misyonu daha tamamlar.
İlginçtir ki ABD Merkezi Haber Alma Dairesi CIA tarafından 28 Kasım 1947 tarihinde hazırlanan raporda ise, şöyle denilmektedir:
...Yahudilerle Araplar arasında BM Genel Asamblesi tarafından Filistin topraklarının BM Filistin Özel Komitesi tarafından tavsiye edildiği üzere Yahudi ve Arap devletleri olarak taksim edilmesi halinde silahlı çatışmalar başlayacaktır.
Filistin yanında Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, Irak, Lübnan ve Suriye'deki Araplar ulusalcılık ve dini motiflerle coştuklarından bir Yahudi devleti kurmaya teşebbüs eden herhangi bir güç veya ortak bir güce karşı savaşmaya kararlıdırlar...
Konuyla ilgili olarak ortaya çıkacak durum da aşağıdaki başlıklarla verilmektedir;
a. Filistin topraklarının büyük bir kısmını işgal edecek şekilde egemen bir Yahudi devleti kurulacaktır.
b. Büyük oranda mültecinin yeni kurulan bu Yahudi devletine girmesine müsaade edilecektir.
c. Sadece Filistin Arapları değil fakat Yakındoğu'daki Arapların tamamı yukarıdaki (a) ve (b) maddelerine şiddetle karşı çıkacaklar ve Araplarla Yahudiler arasında silahlı çatışmalar çıkacaktır.
d. Filistin dışındaki Araplar ve Yahudilerden insan, silah ve malzeme anlamında yardım alınacaktır.
e. BM Filistin'de barışı korumak üzere derhal bir uluslararası polis gücü oluşturmayacaktır.Bütün bunların ışığında aşağıdaki sorulara cevap verilmelidir;
a. Arap-Yahudi çatışması nerelere gelecek ve nasıl sonuçlanacaktır?
b. Ortadoğu'da istikrar nasıl etkilenecektir?
c. Amerikan stratejik ve ekonomik çıkarları bundan nasıl etkilenecektir?
Yeni devletin kurulması Mağusa'daki kamplarda tutulan Yahudi mülteciler tarafından da coşkuyla karşılanır.
Öte yandan esasında Filistin topraklarında ortaya çıkan bu yeni devletin kurulmasında en etkili faktör İngiltere değil ABD olur.
Özellikle Başkan Truman'ın yaklaşan 1946 kongre seçimlerini de düşünerek İngiltere'ye karşı inisiyatifi ele alma düşüncesi ve kaygısı savaş döneminde bütün Avrupa'yı kasıp kavuran Hitler zulmü ve Yahudi katliamlarıyla birleşince ortaya Yahudilere karşı bir ilgi ve sempatik yaklaşım çıkar.
Özellikle Amerikan kamuoyunda son derece etkili olan bu ilgi ve sempati sonrasında Hitler katliamlarında kaçıp kurtulabilen Yahudilerin Filistin topraklarına gitme ve Filistin'de yerleşme konusundaki talepleri Amerikan hükümeti tarafından kamuoyu baskılarına da paralel olarak göz ardı edilemez.
Kaynakça:
1- Arşiv Kaynakları:
a. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
b. İngiltere Foreign Office Arşivi
c. ATASE Arşivi
2- Süreli kaynaklar:
Ateş
Vakit
Hürsöz
Söz
Eleftheria
İkdam
Herald Tribune
The Cypriot
The Larchmond Gazette
The Cyprus Gazette
Sualtı Dünyası dergisi
3- Basılı kaynaklar:
ARMAOĞLU, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1914 -1995), İstanbul, s. 407.
BAUER, Yehuda, Flight and Rescue;Brichah, Newyork, 1970, s. 153.
BALİ, Rıfat N., Aliya;Bir Toplu Göçün Öyküsü 1946-1949,İletişim Yay.,İstanbul, 2003, s. 190.
BETHELL, Nicholas,The Palestine Triangle,Steimatzky's Agency Press,Londra,1979, s.77.
CONSTANTOPOLOU, Photini, Documents On The History of The Greek Jews, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı ve Atina Üniversitesi Siyasal Bilgiler Bölümü, Kastaniotis Editions, Atina, 1998, s. 34.
DELON, Amos, Çöküşe Tırmanış; Alman Yahudilerinin Öyküsü 1743-1933, Gözlem Yay.,İstanbul, 2002, s. 446.
FRANTZ, Douglas, The Untold Story of The Struma And World War II's Holocaust At Sea, Death On The Sea, Harpers Collins Press Yay., New York, 2003, s. 19.
GALANTİ, Avram, Türkler ve Yahudiler Tarihi, Siyasi Tetkik, İstanbul, 1947, s.136.
GRUBER, Ruth, Destination Palestine, Current Boks Pres, Newyork, 1948, s. 17.
HUREWITZ, J.C., Struggle for Palestine, Greenwood Pres, Newyork, 1968, s.127.
KESER, Ulvi, İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'nin Yunanistan'a Yardım Faaliyetleri; Yardım Et Komşu, Kıbrıs Türk Kültür Derneği Yay., Ankara, 2005.
LAUB, Morris, Last Barrier To Freedom; Jewish Holocaust Survivors on Cyprus 1946-1949, Kaliforniya, 1985, s.6.
LEVİ, Avner, Türkiye Cumhuriyetinde Yahudiler, İletişim Yay., İstanbul, 1992, s. 148.
LEVİ, Avner, Türkiye Cumhuriyetinde Yahudiler-Hukuki ve Siyasi Durumları, İletişim Yay., İstanbul, 1992, s. 148.
MAZOWER, Mark, Inside Hitler's Greece; The Experience of Occupation 1941-1944,Yale University Press, Londra, 1993, s. 239.
TEKİN, Emrullah, Alman Gizli Operasyonları ve Türkler,IQ Yay.,İstanbul, Aralık 2001,s. 160.
WILSON, Evan M., Decision On Paletsine;How The U.S.Came To Recognize Israel, Hoover Institution Press, Kaliforniya, 1979, s.24.
YETKİN, Çetin, Batılıların Kirli Yüzü Struma, Otopsi Yay., İstanbul,s. 13.
4- Elektronik kaynaklar:
a. www.jafiorg.mil/education/100/act/38zion.html.
b. www.eretzyisroel.org.
c. www.hri.org/news/cyprus/eng/1998
d. www.jewishgen.org/Yizkor/libkany/lip001.html.
e. www.hri.org/news/cyprus/eng/1998.
f. www.washington-report.org/backissues
5- Sözlü tarih kaynakları:
a. Hüseyin Nafi Rıza ile 12 Ekim 2006'da Gazi Mağusa'da yapılan görüşme.
b. Meir Kasirer ile 17 Ağustos 2004 tarihinde yapılan görüşme.
c. Cafer Ertuğrul ile 24 Nisan 2006 tarihinde yapılan görüşme.
6- Makaleler:
BALİ, Rıfat N., Savaş Yıllarında Türkiye Yahudileri, Toplumsal Tarih, Sayı 121, İstanbul, Ocak 2004, s.90.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish