Devletlerin bir savaş politikası olarak meydana getirdiği casusluk kurumu, tarihin her döneminde isimleri farklı olsa da karşımıza çıkmakta ve çıkmaya da devam etmektedir.
Hititlerin, Mısır'a uyguladıkları casusluk politikasıyla Kadeş Savaşı'nda bir başarı elde ettiklerini görmek mümkündür.
Mısır'ın yaşadığı siyasal sorunlar, bu casusluk politikasının rahatlıkla uygulanmasına olanak sağlamıştır. Mısır hükümdarının kardeşi bile taht uğruna devlet bekasını tehlikeye sokmuştur.
Fiili bir savaş noktasına gelen Hitit ve Mısır, nihayet Kadeş Savaşı'na tutuşurlar.
Casusluk politikası ile düşmanını daha iyi tanıma fırsatı bulan Hititler, bu savaştan galip çıktılar. Binlerce yılda geçse de önemini yitirmeyen bazı olgular vardır.
Bu olgular kimi zaman karşımıza kültür ya da örf ve âdet olarak çıkmaktadır. Önemini her daim koruyan bu olgular kültürel bağlamda kendilerine yer bulmuşlardır.
Sadece kültürel değil, siyasal olarak da önemini her dönem koruyan olgular da mevcuttur. Özellikle 21'nci yüzyılda daha da önemi artan casusluk, aslında milletler var olduğu dönemden beri varlığını idame ettirmektedir.
Casusluk her zaman taşıdığı anlamla karşımıza çıkmayabilir. Devletlerarası ticaretlerde de casusluğu görmek mümkündür.
Bu casuslar kimi zaman bir tüccar kimi zaman bir bakan kimi zaman da bir köle olarak her daim karşımıza çıkmıştır.
Önemli olan bu casusluğu görebilmek, tasnif etmek ve tasfiye edebilmektir. Son söylediğimiz tasfiye etmek her zaman mümkün olmayabiliyordu. Dönemin şartlarında böyle bir tasfiyeye gitmek doğru bir yöntem olmayabilirdi.
Güçlü bir devlet olabilmek için güçlü bir orduya sahip olmak, orduyu muhafaza edebilmek ve her daim savaşa hazır bir vaziyette emir altında tutmak gerekirdi.
Ancak bu şekilde savaş kazanılır ve başarı elde edilirdi. Bazı durumlar vardır ki; tek kurşun dahi atılmadan mağlup edilebilirsiniz.
Bu durumun nedenleri elbette saymakla bitmez. Bizler sadece casusluk politikaları üzerine konuşacağız.
Dışişleri Bakanlığı, bir devletin olmazsa olmazlarındandır. Bu bakanlığın faaliyetleri sağlam temeller üzerine kurulduğunda dıştan gelebilecek her türlü tehdit de önlenmiş olacaktır.
Eskiçağ medeniyetlerine baktığımızda devletin en tepe ismi mutlak otoritedir. Bu otorite üzerine hiçbir otorite kabul görmezdi.
Bu dönemdeki gibi bakanlıklar olmasa da aynı işlevi sağlayan kişi ve kişiler de vardır. Bu kişiler genellikle mutlak otoritenin bir yakını ya da kardeşi olabiliyordu. Çünkü onlardan başkasına güven duymak olanaksızdır.
Elbette bu otoriteye uzak kişilerin de bu görevleri ifa ettiğini görmek mümkündür. Her devlet savaş politikalarını kendine en yakın coğrafyada yaşayan ve bir tehdit unsuru olarak gördüğü devletler üzerinden yapar.
Bundan dolayıdır ki, kimi devletler sınır güvenliğini yüzlerce kilometre öteden sağlar. Her zaman silah ya da başka savaş unsurlarıyla bir başka devleti baskı altına alınması beklenemez.
Çünkü karşısındaki devletin de bir savaş gücünün olduğunu bilinirdi. İki güçlü devletin aynı devirlerde yaşaması büyük bir şansızlıktır. Çünkü bu iki gücün de amacı, bölgenin tek hâkimiyeti olmaktır.
Aynı devirde yaşayan çağdaş iki güçlü devlet ise Mısır ve Hititlerdir. Bu iki güç unsuru coğrafyalar olarak birbirine uzak olsa da hedefleri bakımından bir vizyona sahiplerdir.
Mısırın bulunduğu coğrafya nedeniyle dış tehditlere maruz kalması çok güçtür. Ancak bu durum onun tehlikede olmadığını göstermemektedir.
Hititler merkezi bugünkü Hattuşaş/Çorum olan bir Anadolu uygarlığıdır. Anadolu coğrafyası bulunduğu konum itibarıyla hem bir stratejik bir konuma sahip hem de en çok tehdit alınan bir coğrafyadır.
Hititlerin de bu bölgede iskân etmesinden ötürü birçok dış tehdide maruz kalmıştır. Antik Mısır iskân ettiği coğrafya neticesiyle tam anlamıyla savaşçı bir yapısı yoktur. Savunmaya ayırmadıkları vakti, diğer alanlarda birikim için ayırdılar.
Hititler, Mısırı savaş ile itaat altına alamayacaklarını biliyorlardı. Bundan dolayı birçok politika uygulamış ve birçoğunda başarılı dahi olmuşlardır.
Her devlette olduğu gibi Mısır ve Hititler arasında da siyasi evlilikler yapılmıştır. Bu evlilikler dostane gibi görünse de aslında siyasi amaçların bir ön hazırlığıdır.
İki devletin de üstünlük sağlama çabaları, evlilik adı altında şekillenmiştir. Mısırlılar, Hititleri barbar olarak tanımlıyorlardı.
Bu tanımlamanın birçok nedeni mevcuttur. Bu yapılarından dolayı Mısırlılar, Hititlerden çekinmişlerdir diyebiliriz.
Kimi zaman ticaret için gelen tüccarlar dahi, casusluk suçlamasıyla katledilmiştir. Kimi zaman bu durum iki devletin arasını açsa da sıcak bir çatışmaya neden olmamıştır.
Mısır hanedanlığının her döneminde mutlak surette taht kavgaları yaşanmıştır. Bu durum hem iç hem de dış bir fırsata mahal vermekteydi.
Bu fırsattan yararlanmak isteyen devlet ise kuşkusuz Hititler oluyordu. Hititler ve Mısır arasında yaşanan Kadeş Savaşı, tarih açısından önemli bir yere sahiptir.
Çünkü savaş sonucunda ilk yazılı anlaşma olan Kadeş Anlaşması imzalanmıştır. Elbette bu anlaşma önemlidir. Ancak içeriğine baktığımızda genel manada yumuşak bir siyaset uygulanmıştır.
Hititler, savaş kazanmış olmalarına rağmen tam anlamıyla istediklerini alabilmiş değillerdir. Ancak Hititlerin bu başarısını göz ardı etmek doğru bir yaklaşım değildir.
Kimi tetkik eserlerde, bu savaşın önemine net bir şekilde değinildiğini görmek mümkün değildir. Tarihin ilk yazılı anlaşması her daim vurgulanmış ancak üstüne bir şeyler konamamıştır.
Hititler bu savaşı nasıl kazandılar? Savaş hazırlık sürecinde nasıl bir politika izlendi? Gibi sorular maalesef yanıt bulmuş değildir. Bir devlet sıcak savaşı her daim en son çare olarak görmektedir.
Çünkü savaşın kesin bir sonucu bilinmemektedir. Böyle bir riski güçlü bir devlet dahi olsa göze alamamaktadır. Hititler, askeri bakımdan güçlü olsalar da Mısır ile savaşı en son çare olarak görmüştür.
Çünkü Mısır ile savaş, aynı zamanda ağır bir kayıp demekti. Bu kaybı en aza indirgemek için birtakım politikalar izlemiştir. Bu politikalardan en iyisi şüphesiz "casusluk politikasıdır."
Bu politika, Kadeş Savaşı öncesi uygulanmış ve bariz sorunlarla karşılaşıldığından yarım kalmıştır. Hititler, savaş yoluyla giremedikleri Mısır topraklarına yolladıkları casuslarla girmişlerdir.
Bu casusluk politikasının en yoğun yaşandığı dönem II. Ramses dönemi olmuştur. Bu dönemde yükselme yaşansa da aynı zamanda da iç sorunların yaşandığı bir dönem de olmuştur.
Ramses'in babası Seti döneminde siyasi bir birliğin olduğunu söylemek mümkündür. Ancak Ramses dönemi hem siyasi hem de dini bir bunalım yaşandığı dönem olmuştur.
Bu fırsatı kaçırmak istemeyen Hititler, tüccarları vasıtasıyla Mısır topraklarına giriş sağladılar. Bu dönem, Mısır'da tahta yeni geçecek olan II. Ramses dönemidir.
Elbette casusluk kadar etkili olan suikast politikasının da Yunanlılar tarafından üstlenildiğini görmek gerekir. Yunan kralı Melonusun kiralık katilleri Ramses'e suikast düzenlemiş, ancak kıl payı kurtulmuştur.
Buradan da anlaşılacağı üzere, Mısır'ın etrafı sadece çöllerle değil, bu gibi unsurlarla da çevrilidir. Mısır'da tahta her yeni geçen firavun, hükümet görevlilerini kendi tayin ederdi.
Birçok firavunun genellikle bütün görevlileri yerlerinden edilirdi. Elbette bu tahttın tek varisi Ramses değildi, kardeşi Şenar da bu iş için biçilmiş kaftan olarak görüyordu kendini. Ancak tahta Ramses geçmişti.
Bu dönemde dışişleri bakanlığı oldukça önemlidir. Ramses'in dış işleri bakanı ise Aşa idi. Aşa, o dönem için oldukça donanımlı ve Asya uzmanıydı.
Ramses iyi bir seçim yaptığını düşünse de ilerleyen dönemler de Aşa'nın birçok olaydan habersiz kalması onu bu seviyesinden çok daha aşağısına çekecektir.
Ramses döneminde bir bulanım yaşandığını daha önce dile getirmiştik. Bu bulanımın başrolünde kardeşi Şenar'ın olduğunu söylemekte fayda vardır. Hititler iyiden iyiye casusluk politikalarını uygulamaya başladılar.
Hititli bir diplomat tüccarlık maksadıyla Mısır'da istihbarat edinmeye başlamıştı. Bu diplomat ilk başlarda destek bulamamıştır. Özellikle Ramses'in bürokratları ile iş birliği içerisine girmeye çalışmış ancak olumsuz yanıtlar almıştır.
Şenar'ın taht arzusu, Hititli diplomatla yollarının kesişmesine neden olmuştur. Aşa Hititler için; Savaşçı ve Fatih olduklarını dile getirmektedir. Ve barış yanlısı olarak görünseler de asla barış taraftarı olmamışlardır.
Şenar ile Hititli diplomat arasında birtakım görüşmeler başlamıştı. Şenar ilk başlarda daha plansız çalışsa da ilerleyen dönemlerde bu bürokratla anlaşmalar dahi yapmıştır.
Hititler, kendilerinin istediği yöneticileri görmek isterdi, Mısır tahtında… Bu bağlamda Hitit merkez bürokrasisi, Ramses'e karşı Şenar'ı destekleyeceklerini bildirmişlerdir.
Hititli diplomat (casus) bu kararı Şenar'a iletmiştir. Ancak bu karara ilk başlarda karşı çıkmış olsa da yine ilerleyen dönemlerde bu karar cazip gelecektir.
Ramses hem iç hem de dış siyasette yolunda gitmeyen birtakım hadiselerin meydana geldiğinin farkındaydı. Özellikle dış siyaseti güçlendirmeyi amaçlayan yeni Firavun, bu güçlenmeyi savaş yoluyla elde etmek istiyordu.
Ancak dışişleri bakanlığı, Hititlerle iyi ilişkiler kurmanın daha iyi olacağı kanısındaydı. Hititli casus diplomat, zamanla Şenar ile anlaşma yoluna gitmiş ve Şenar'dan Mısırın dış işleri planlarını kendisine bildirmesini söylemiştir.
Şenar bu planları elbette bu diplomata iletmiş ve Hitit merkez bürokrasisine yollanmıştır. Hititler bu planları en ince detayına kadar analiz etmiş ve Mısır'ı içten fethetme düşüncesi içine girmiştir.
Ramses'e çoğu zaman suikastlar uygulanmış anacak başarılı olunamamıştır. Hititli diplomat, Şenar'a başa geçmenin tek yolunun Ramses'i öldürmekten geçtiğini dile getirmiştir.
Şenar bu durum neticesiyle Ramses'i çoğu kez zehirleyerek öldürme girişiminde bulunmuştur. Ancak netice alınamamıştır. Dış siyasette de birtakım sorunlar meydana gelmiş ve başarısızlıklar yaşanmıştır.
Bu başarısızlıkların en temel sebebi, dışişleri bakanlığının aktif olarak görev yapmamasına bağlanmaktaydı. Bu dönemlerde güçlenmeye başlayan Asurluları da görmek mümkündür.
İlk başlarda bir tehdit olarak görülmeyen Asurlular, zamanda içinde bir merkezi güç haline gelemeye başlayacaktır. Mısır ve Hititler, bu gelişen gücün farkında olmasına karşın yanlarında görmek için mücadele etmişlerdir.
Asurlular, Mısırlıların yanında yer almış, kültürel ve ticari anlamda iş birlikleri sağlamışlardır. Bu durumdan rahatsız olan Hititler, bölgede tek söz sahibinin kendilerinin olduğunu her daim dile getirmekteydiler ancak Mısır'ın da böyle bir hedefinin olduğu söylemekte fayda vardır.
Bu dönemde casusluk politikasının Mısırı ciddi anlamda yıpratmış ve iç olayların arttırdığını söylemek mümkündür. Hititler her ne kadar savaşçı olsa lar da bu politikayla dâhiyane bir siyaset izlemişlerdir. Ancak savaş kaçınılmaz olmuştur.
Mısır ve Hititlerin üstünlük mücadelesi fiilen de görülmeye başlamıştır. Hititlerin önceki yöneticilerinin Suriye Politikası ve orayı ele geçirme planları Muvattali döneminde de sürmüştür.
Ancak orayı ele geçirmek isteyen sadece Hititler değil, Mısır'da olmuştur. Bundan dolayıdır ki, antik Kadeş kentinde iki devlet arasında Kadeş Savaşı meydana gelmiştir.
Savaşın iki temel sebebi vardır. Bunlar;
a) Ticaret yollarını ele geçirmek
b) Suriye toprakları içerisinde kalan Ammuru ve Amka topraklarını almaktır.
M.Ö 1274 yılında iki devlet arasında meydana gelen Kadeş Savaşı, Hititlerin üstünlüğü ile neticelenmiştir. Savaş akabinde tarihini ilk yazılı anlaşması Kadeş Anlaşması imzalanmıştır.
Savaş neticesinin Hitit lehine olmasını izlediği casusluk politikasına bağlamak yanlış olmaz. Çünkü savaşın fiilen başlamasından önce bir alt yapı hazırlığı olarak casusluk politikası uygulanmıştı.
Anlaşma maddesine baktığımızda ise, üstünlük Hititlerde olmasına karşın istediğini alabildiğini görmek çok güçtür. Devletlerin hayatta kalma mücadelesinde birtakım politikalar uyguladıklarını görmek mümkündür.
Bu politikalar kimi zaman savaş ile neticelense de bir başarı elde etmeleri olanaklar dâhilindedir. Tarihi süreçler içerisinde birçok savaş meydana gelmiştir.
Ancak savaşın meydana geldiği tarihten öncesinde savaşın temelini oluşturan politikalar gözden kaçırılmaktadır. Savunma savaşları dışında hiçbir savaş yoktur ki, en son çare savaş düşünülmemiş olsun. Veyahut devletin izlediği bir politika olmasın…
Hititler M. Ö 13'üncü yüzyılda uyguladıkları casusluk politikası ile Mısır topraklarına girmiş ve içten fethetmeyi hedeflemiştir.
Mısır diplomatları ile sıkı bir ilişki içerisine girilmiş ve olas ı bir savaş için hazırlık yapılmıştır. Mısırlı diplomatların da bu casusluk yapan Hititli diplomatlara destek vermesi, dış siyasetin çökmesine neden olmuştur.
Bundan dolayıdır ki, Hititler, Kadeş Savaşı'nda üstün bir başarı elde etmiştir. Mısır'ın hangi yöntemle ve amaçla onlara saldıracaklarını casusluk politikasıyla net bir şekilde görmüşlerdir.
Bölgede yaşayan bir diğer devlet olan Asurlular da ilişki içine girilmiştir. Özellikle Hititler zaman içinde bir Asur tehlikesinin varlığından kaygı duymuyor da değillerdi.
İşin tuhaf yanı Mısır'da bu tehlikenin farkında olmasına karşın, Asurluların güçlenmesine seyirci kalmıştır. Bu seyirci kalışları nedeniyle güçlenen Asurlular, Mısır düzenini de bozmaya başlayacaklardır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish