1960-80 döneminin "siyasi aktörleri" ve "ideolojik kamplaşmaları" arasında bir sanat kurumu

Prof. Dr. Zehra Aslan Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

27 Mayıs askeri darbesi sonucunda Demokrat Parti'nin (DP) yönetici kadrosu ve milletvekilleri tutuklanarak Yassıada'ya götürülmüş ve oluşturulan olağanüstü mahkemede yargılanmıştı. 

Milli Birlik Komitesinin de onayı ile 1961 yılının 16 ve 17 Eylül günlerinde Türkiye'de bir başbakan, dışişleri ve maliye bakanları idam edilmiş ve tüm bu yaşananlarla Türkiye'de yeni bir siyasi döneme girilmişti.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

27 Mayıs 1960 müdahalesinin Devletin Tiyatrosuna yansımaları

Yassıada davalarında, Adnan Menderes'in Devlet Opera ve Balesi Sanatçısı Ayhan Aydan'la olan ilişkisi "Bebek Davası" aracılığı ile kurcalanmış ve bu çerçevede Devlet Tiyatro ve Operası Genel Müdürü Cüneyt Gökçer'in de tanıklığına başvurulmuştu. 

Bunun dışında duruşmalarda "Vatan Cephesi Davası"nın bir kolu Devlet Tiyatrosuna uzanmış ve Yüksek Soruşturma Kurulu tarafından Vatan Cephesi'ne giren Devlet Tiyatrosu sanatçılarının ifadelerine başvurulmuştu. 
 

Ulus.jpg
Ulus, 23 Mart 1966

 

Yine de Devlet Tiyatrosu sanatçıları Vatan Cephesi faaliyetleri nedeniyle Devrim Hükümetinin tepkisini çekmişti. Bunu öğrenen sanatçılar bir toplantı yaptı. 15-20 kişiden oluşan sanatçı grubu, hem bu kararı bildirmek hem de kendilerini ifade edebilmek amacıyla Devrim Hükümeti Lideri Cemal Gürsel'i ziyaret ettiler. 

Ahmet Evintan tarafından 1 Ocak 1969 tarihli Forum dergisinde yayımlanan "Devlet Tiyatrosunda Çirkin Oyunlar ve Bir Anı" başlıklı yazıda ve 14 Kasım 1968 tarihli Ulus gazetesinin İstanbul baskısında bu ziyaretle ilgili verilen bilgilere göre Gürsel, sanatçıları soğuk karşılamış hatta azarlamıştı.

Esefle öğrendim ki sizi de politikanın çamuruna bulaştırmışlar. Sanat müesseseleri mabet, okul ve ordu gibi günlük politikanın dışında ve üstünde kalmalıdırlar… Geçmişi unutun, olaylardan ders almasını bilin… Şunu asla unutmayın itibarınızı sanat özgürlüğünüzü koruyamaz kötü politikanın anaforuna kaptırırsanız kendinizi, şamar oğlanına döndürürler sizi...  


Gürsel, daha sonra sanatçılara dönerek kendinden emin bir tavırla "Doğru değil mi söylediklerim?" diye sormuştu.

Söz hakkı sanatçılara gelince zamanında Vatan Cephesi'nin bir üyesi olan Genel Müdür Cüneyt Gökçer, Devlet Tiyatrosunun politikaya bulaşmasını önceki dönemde yapılan baskılara bağlamıştı.

Devlet Tiyatrolarına kötü politikanın sokulmak istendiği ve ne yazık ki bazı kişilerin de bu çamura bulaştıkları doğrudur. Ancak iftiharla arz edeyim ki Devlet Tiyatrosu büyük çoğunluğuyla tertemiz kalmasını, sanat bayrağını her şeyin üstünde tutmasını bilmiştir… Bundan sonra da teveccühünüze ve güveninize layık olmaya çalışacağız. Söz veriyoruz.
 

Yeni Gazete.jpg
Yeni Gazete, 24 Kasım 1965

 

Öte yandan 27 Mayıs hareketiyle birlikte neredeyse tüm kurumların başına asker kökenli kişiler atanırken Devlet Tiyatrosunun Genel Müdürü Cüneyt Gökçer görevine devam etmişti.

Zaman zaman görevden alınacağı yönünde fısıltıları ortalıkta dolaşmasına rağmen Cüneyt Gökçer, sadece bu darbe döneminde değil 12 Mart'ta ve 12 Eylül'de de görevinin başında kalmaya devam edecekti. 


27 Mayıs 1960 sonrası siyasi partiler ve Devlet Tiyatrosuna dair hedefleri

27 Mayıs 1960 ila 12 Eylül 1980 arası, Türkiye'de askeri müdahaleler, darbeler, ideolojik çatışmalar yaşanmış ve koalisyon, azınlık, partiler üstü gibi Cumhuriyet Dönemi'nde daha önce tecrübe edilmemiş hükümet modelleri ortaya çıkmıştı. Farklı ideolojileri temsil eden birçok siyasi partinin kurulması ve siyasette etkin rol oynaması da dönemin özelliklerden birisidir. 

13 Şubat 1961'de TBMM'ye milletvekili seçtirebilen ilk sosyalist parti olan Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Demokrat Parti'nin kapatılması ile siyasi boşluğunu doldurmaya aday olarak ortaya çıkan ve 1961 seçimlerinde 65 milletvekilliği kazanma başarısını gösteren Ekrem Alican liderliğindeki Yeni Türkiye Partisi siyasi arenada yerlerini almışlardı. 

1949'dan itibaren iktidar, muhalefet, sağ veya sol ideolojiyi temsil eden tüm siyasi partiler, bölge tiyatrolarının kurulmasına büyük önem vermiş "Halka inme" konusu ise özellikle Türkiye İşçi Partisi (TİP) tarafından gündeme getirilmişti. 

1971 muhtırası ile kapatılana kadar Türkiye'de sol ideolojinin yükselişi ve yaygınlaşmasında etkin bir rol üstlenen TİP, şiddetle tiyatro dâhil tüm sanat dallarının geniş halk kitlelerine ulaştırılmasını, toplumda hak ettiği yere gelebilmesi için idarenin gereken tedbirleri almasını, sanatın, halkın içindeki kaynaklardan ortaya çıkmasıyla değeri olabileceğini ve "Türk halkına özgü bir Türk sanatı yaratılması" gerektiğini savunuyordu.

"Küçük bir azınlığı amaç edinen bir çabayı değerli bulmuyoruz" şeklinde söylemleri olan TİP idarecileri, Türk tiyatrosu, opera ve balesinin ancak Türk halkı ile kurulmasıyla ve büyük şehirlerdeki bu kurumların Anadolu'ya yayılarak halka mal edilmesiyle kişilik kazanabileceğine inanıyorlardı. 

TİP, bir ulusal tiyatrodan söz etmek için halkın, seyirci, sanatçı olarak her şeyi ile bu tiyatronun içinde olması gerektiğini savunuyordu. Bu bağlamda tiyatronun halkın emrinde bir kurum olduğu gerçeği idrak edilmeli ve tiyatro sadece belli başlı şehirlere değil en ücra köylere kadar götürülmeliydi. Oysa kuruluşunun üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen Devlet Tiyatrosu, küçük bir azınlığın hizmetinden öteye geçememişti. 

TİP'in görüşüne göre tiyatro, Türkiye'de küçük bir azınlığı değil, halkın büyük çoğunluğunu kapsayacak bir kültür ve eğitim aracı olmalıydı. Türk tiyatrosunda Türkçe en güzel şekliyle sahnelenmeli, sahnelenen eserlerin çoğu Türk yazarlar tarafından kaleme alınmalı, Türk halk müziği ve halk oyunları sahneleri doldurmalıydı. 

Dahası Türk Devlet Tiyatrosu, kendi halkının sorunlarını işleyen, inceleyen ve çözüm yolları gösteren bir misyon üstlenmeliydi. Halkının tarihi, gelenekleri, yaşantıları, inançlarını inceleyerek buna göre bir repertuar oluşturmalıydı. Örneğin Türk tiyatrosunun temelini oluşturan "meddah ve karagöz" gibi tarihi halk komedilerinden de yararlanılmalıydı. Bununla birlikte modern tiyatronun gerekleri de yerine getirilmeliydi. 

Yani bir taraftan modern anlamda tiyatronun gerekleri yerine getirilip dünya klasikleri sahnelerimize taşınırken, diğer taraftan Türk kültürünün temeline yerleştirildiği gerçek manada bir Türk tiyatrosu kurmak gerekiyordu. TİP, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün, halkın içinden özgün besteler çıkmasının sağlanması için ödüllü yarışmalar düzenlemesi fikrini ortaya atmıştı.
 

Yeni Tanin.jpg
Yeni Tanin, 15 Nisan 1966

 

Yine bu dönemde dikkat çeken bir diğer oluşum 13 Haziran 1962'de, İsmet İnönü'nün koalisyon hükümetine katılmasına karşı çıkan Osman Bölükbaşı liderliğindeki grubun, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nden ayrılarak Millet Partisi'ni kurmaları olmuştu. Bu döneme adını yazdıran parti ise Demokrat Parti'nin mirasına aday olduğunu ilan eden Adalet Partisi'ydi. 

Bu parti, Türkiye'nin ilk koalisyon hükümetinin bir parçası olduğu gibi 1965, 1969 yıllarındaki genel seçimlerde Süleyman Demirel liderliğinde tek başına iktidar olma başarısını göstermişti. Sağ-sol çatışmasında "sağ" kesimin merkezinde yer alan Adalet Partisi, hiç şüphesiz 1963 ila 1980 yılları arasında Türk siyasetine yön veren partilerin başında geliyordu.
 

Meydan.jpg
Meydan, 31 Ağustos 1965

 

1960-1980 döneminde Türk siyasetinde yaşanan en dikkat çekici gelişmelerden birisi Adalet Partisi'nin merkez oylardaki üstünlüğü ele geçirmesi ile Cumhuriyetin kurucu partisi olan CHP'nin, sağ-sol gruplaşmalarda tercihini 1965 yılında "ortanın solu" olarak belirlemesidir. Diğeri ise 1967 ve 1972 yıllarında partiden iki ayrı kopmanın yaşanmasıdır. 

CHP'nin değişimi ve parti içerisinde meydana gelen ayrılıkların ortak noktası aslında "Bülent Ecevit" faktörüydü. İlkinde CHP'nin, 1965 yılının başından itibaren "ortanın solu" hareketini benimsemesi ile Turhan Feyzioğlu liderliğindeki bir grup, bu yeni harekete açıkça karşı çıkmış ve bunun sonucunda 47 senatör ve milletvekili CHP'den ayrılarak 12 Mayıs 1967 tarihinde Turhan Feyzioğlu başkanlığında Güven Partisi'ni (GP) kumuştu. 

1969 seçimlerinde Türkiye'nin üçüncü büyük partisi olma özelliğini elde eden Güven Partisi, Millet Meclisinde grup oluşturduğu gibi Yeni Türkiye ve Millet Partisi'nden yapılan katılımlarla gücünü arttırdı ve 29 Ocak 1971'de adını, Milli Güven Partisi (MGP) olarak değiştirdi. Partinin Genel Başkan Yardımcısı 12 Mart sonrası kurulan I. ve II. Nihat Erim hükümetlerinde Milli Savunma Bakanı olarak görev almış ve 16 Mayıs 1972'de de Başbakanlığa atanmıştı. 

CHP içerisindeki huzursuzluklar 14 Mayıs 1972'de büyük bir kopuşla daha son bulmuştu. Kemal Satır liderliğinde kendilerine "Bağımsız Halkçılar" denilen bir grup, Bülent Ecevit'in Genel Başkan seçilmesine tepki göstererek CHP'den ayrılmışlar ve 4 Eylül 1972'de Kemal Satır başkanlığında Cumhuriyetçi Parti'yi (CP) kurmuşlardı.

MGP ve CP'nin 3 Mart 1973 tarihinde güçlerini birleştirmeleri ile Turhan Feyzioğlu'nun başkanlığa getirildiği Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) doğmuştu. Bu Parti, Naim Talu Hükümetine altı bakan verdiği gibi, 1975 yılında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan I. Milliyetçi Cephe Hükümeti ve 5 Ocak 1978 tarihinde Bülent Ecevit başkanlığında oluşturulan Koalisyon Hükümeti içerisinde yer almıştı.
 

Adalet.jpg
Adalet, 24 Kasım 1965

 

Bu partilerin Devlet Tiyatrosu ile ilgili görüşleri beyannamelerine yansımıştır. AP'nin 1965 seçim beyannamesinde milli kültürün gelişmesi için tiyatro ve operanın önemine müdrik olarak bu alanlara daha çok ilgi gösterileceği belirtilirken, CHP'nin 1965 beyannamesinde tiyatro ve opera, eğitim ve öğretim vasıtası olarak değerlendirilmişti. CKMP'nin beyannamesinde ise tiyatronun bir halk okulu olarak devletten yardım görmesi gerektiği ifade ediliyordu. 

Adalet Partisi'nin II. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda, Türk kültürünü geniş kitlelere ulaştırmak için kültür eserlerinin sayı ve nitelik bakımından daha üstün bir seviyeye çıkartılmasını sağlayacak bir ortam hazırlanacağı belirtilmişti. Bunun için de TİP'in de önerileri arasında bulunan eser sayısının arttırılması için teşvik amaçlı ödül konulması, sergiler açılması ve yarışmalar düzenlenmesi gibi faaliyetlerde bulunulması öngörülmüştü.

Devletin desteği ile uluslararası alanda Türk kültürü geliştirilecek ve benliği korunarak kültür alışverişinde bulunulacaktı. Bu bağlamda uluslararası kültür şenlikleri düzenlenecek, Türkçe eserler yabancı dillere çevrilerek, Türk sanat adamlarının yurt dışındaki gelişmeleri takip edebilmelerine imkân sağlanacaktı.

Halk kültürünün aydın kesime aktarılması ve sahnelerde temsil edilecek eserlerin milli karakterimize uygun olması, Devlet Tiyatrosunda Leyla Gencer örneğinde olduğu gibi tüm sanatlarda dünyada ses getirecek sanatçıların yetiştirilmesi ve bu kalitede eserler üretilmesi AP'nin tiyatroya dair hedefleri arasındaydı. 

Farklılıklar olmakla birlikte özellikle 1970'lerin başına kadar siyasilerin, Devlet Tiyatrosu ile ilgili düşüncelerinde birçok ortak nokta vardı. Mahkemeler tarafından ilan edilen tiyatronun eğitim ve öğretim kurumu olduğuna dair kararlar, siyasi partilerce de benimsenmişti.

Beyannameleri ile duyurdukları gibi tiyatroyu bir halk okulu, eğitim ve öğretim kurumu olarak gören siyasi partilerin ortak görüşü tiyatronun halka indirilmesiydi. Kültürümüze ait eserlerin ortaya çıkartılarak yazar ve sanatçıların yetişmesine olanak sağlanmasıydı.  
 

Akis.jpg
Akis, 27 Kasım 1965

 

Döneme iz bırakan bir diğer siyasi oluşum, önce Necmettin Erbakan'ın Müstakiller Hareketi sonrasında 1970 yılında kurulan ve "laikliğe aykırı hareket ettiği gerekçesiyle" 1971 yılının mayıs ayında kapatılan Milli Nizam Partisi (MNP) ve onun devamı niteliğinde 11 Ekim 1972'de kurulan Milli Selamet Partisi'dir.

20 Ekim 1973 tarihinde genel başkanlıktan ayrılan Süleyman Arif Emre'nin yerine Necmettin Erbakan getirilmişti. İslamcı-Muhafazakâr çizgisiyle kendi kitlesini oluşturan, programı ilkeleriyle de büyük sükse yaratan bu parti, hem CHP ile koalisyon yaparak Kıbrıs Barış Harekâtı'nda rol oynamış hem de MC hükümetlerinde yer almıştı. 
 

Tercüman.jpg
Tercüman, 29 Mayıs 1973

 

Necmettin Erbakan önderliğindeki Milli Selamet Partisi (MSP), Devlet Tiyatrosunda sahnelenecek oyunların milletin öz kültürünü ortaya koyacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiğini savunuyordu. Fatih'i, Barbaros'u, Kanuni'yi, Kıbrıs Fatihi Türk Ordusunu ve tüm Türk kahramanlıklarını, konu alacak repertuar oluşturulmalıydı. 

MSP'ye göre Devlet Tiyatrosunun en önemli görevi yabancı kültür emperyalizmine karşı genç neslin, milli kültürle tatminini sağlamak olmalıydı. MSP'nin bu konudaki görüşlerini dile getiren Yozgat Milletvekili Ömer Lütfi Zararsız, milletin cüzi bütçesinden yapılan harcamalarla 100-200 milyon gibi rakamlara Kültür Sarayları inşa edilirken, milletin kültürü ile alakası olmayan oyunların buralarda ağırlıklı olarak sahnelenmesine tepki göstermişti. MSP bu düşüncesiyle TİP'le benzer noktalarda birleşiyordu.

MSP, I. Milliyetçi Cephe Hükümetinin üyesi olduğu dönemde Devlet Tiyatrosuna dair görüşlerini, yine milli kültür üzerinde yoğunlaştırarak duyurmuştu. Hazırlanacak bir planla milli kültürü geliştirecek boyutta eserler hazırlanması, Telif Hakları Kanunu'nun sanatçılara maddi imkânlar sağlayacak şekilde geliştirilmesi, sahnelenecek eserlerin milli kültüre uygunluğunun denetlenmesi, Devlet Tiyatrolarının içerisinde bulunduğu başıboşluktan kurtarılması bu partinin görüşlerinin kapsamını oluşturuyordu.


Devlet Tiyatrosu politikadan uzak tutulmalı(dır)

Devlet Tiyatrosunun politikanın etkisinden uzak tutulması, aslında siyasilerin ortak görüşüydü. TİP yöneticileri, tiyatronun halkın emrinde bir kurum olduğu gerçeği idrak edilmeli, politika tiyatrodan uzak tutulmalı diyordu. Ankara dışında açılacak sahnelerin Genel Müdürlüğe bağlanması tiyatronun özgürlüğünü zedeleyeceği için doğru bulunmuyor Devlet Tiyatrolarının muhtar bir kuruluş haline getirilmesi gerektiği vurgulanıyordu.

Adalet Partisi sanatın, müdahale olmadan, devlet tarafından desteklenmesi gerektiği görüşündeydi. AP grubunun sanata dair görüşlerini Gümüşhane Milletvekili Sabri Özcan dile getirirken "Biz sanatı, devlet kendi görüşüne göre, kendi emrinde kullansın düşüncesinde de değiliz. Biz, Adalet Partisi iktidarı grubu olarak, ne kendi haline terk edilmiş, devlet alâkasından uzak, mahrumiyetler içerisinde bırakılmış, himayesiz bir sanat çevresi, ne de devletin emrinde, onun propaganda aleti, onun uydusu bir sanat ve sanatçı istiyoruz" demişti.

AP'nin savunduğu "siyasi partilerin iktidarlarını dayatmak için sanatı tahakküm atına alamayacakları" görüşü CHP ve TİP tarafından da destekleniyordu. CHP'ye göre politikanın veya iktidarın sanata müdahalesi, tıpkı devletin bir doktrin devleti olarak görüldüğü totaliter ülkelerde olduğu gibi, sanatı kısırlaştırır ve özgürlüğünü de yok ederdi.

Türkiye'de ise aşırı sağ ve aşırı sol dışında siyasi partilere birtakım doktrin partileri olma imkânı verilmesine rağmen devlete bu hak tanınmamıştı. Bu nedenle de Anayasa'nın yasaklarına göre hareket edecekleri inancı ile sanatçıların özgür bırakılması CHP'nin çok önemsediği bir husustu.
 

Adalet, 20 Kasım 1965.jpg
Adalet, 20 Kasım 1965

 

CHP, 1970 yılında Devlet Tiyatrosu Kanunu üzerinde yapılan düzenleme ve değişikliklere kadar tiyatro alanında hükümetin yaptığı çalışmaları, genellikle takdir eden bir tutum sergiledi. 1967 yılında AP Hükümetinin getirdiği tasarı üzerine CHP grubu adına söz alan Yozgat Milletvekili Nuri Kodamanoğlu, Devlet Tiyatrosunu ıslah etmek, eksiklikleri gidermek ve geliştirmek amacı ile getiren tasarıyı desteklediklerini söylemişti. 

Fakat 1970 yılında Devlet Tiyatrosu Kanunu üzerinde kabul edilen düzenlemelerde CHP, Devlet Tiyatrosu bünyesinde bulunan "Edebi Kurul"un varlığını eleştirmişti. CHP'ye göre Fransa'daki "Lecture (Eserleri Okuma Kurulu)" dışında Batı'da Türkiye'deki Edebi Kurul benzeri kurullar yoktu dolayısıyla bu uygulama gereksizdi. Edebi Kurulun yapacağı vazifeyi, dramaturglar da görebilirdi. Yani ne Edebi Kurula ne de "emrinde yeterli miktarda dramaturg bulunur" denilen bir "baş dramaturga" Devlet Tiyatrosunda ihtiyaç yoktu. 

CHP İçel Milletvekili Turhan Özgüner, 1970 yılında yapılan düzenlemeye göre tamamen siyasi iktidarın tasarrufu ile Edebi Kurulun oluşturulmasına zemin hazırlandığını bu durumun ise siyasetin Devlet Tiyatrosu üzerindeki tahakkümünden başka bir anlam taşımadığını ileri sürmüştü. 
 

Dünya.jpg
Dünya, 20 Ağustos 1965

 

1960-1980 döneminde gelişmeler dikkate alındığında "Devlet Tiyatrosunun politikanın etkisinden uzak tutulmalıdır" yargısı, sadece söylemlerde kalmıştı. Döneme damga vuran siyasi partilerin sözcüleri, demeçlerinde bu vurguyu sık sık yapsalar da uygulamalar, her zaman söylemlerle çelişmişti. 

Bir taraftan tiyatro yönetimi ile problemi olan sanatçılar, siyasi partilere zaman zaman müracaat ederek Devlet Tiyatrosuna siyaseti dâhil etmişlerdi. Diğer taraftan siyasetçiler, sansürlerle, yasaklamalarla ve demeçleriyle Devlet Tiyatrosu üzerinde baskı kurmaya çalışmışlardı. 


Bilet fiyatları, oyun türleri ve sansürle ilgili görüşler

Siyasilerin tiyatro ile ilgili bir başka gündem maddesi Devlet Tiyatrosunda sahnelenen oyunlar, bilet fiyatları ve sansürdü. Bu konularda da görüşleriyle öne çıkan parti, TİP olmuştur.
 

Kim.jpg
Kim, 27 Aralık 1961

 

TİP, Türkiye'de henüz gerçek manada bir Türk Tiyatrosunun kurulamadığını ileri sürüyordu. Rejisörü, dekorcusu, yazarı, oyuncusu ve seyircisi ile bütün bir sanat olan tiyatroda, devletin tiyatrosu, yaklaşık yirmi yıllık serüveninde bu gelişmeyi gösterememişti.

Çoğunluğun tiyatro algısı, küçük bir azınlığın eğlence yeri ve lüksü şeklindeydi. Bunun kanıtı olarak bilet fiyatları gösteriliyordu. Fahiş fiyatlar yüzünden sadece yaşam standartları yüksek olan kesim, tiyatroya gitme imkânını elde edebiliyordu. 

TİP'in görüşüne göre parası çok olan seyircinin tiyatroda aradığı özellik, öğrenmek değil eğlenmekti. Bu nedenle de biletleri 25 liradan satılan "My Fair Lady", "Kaktüs Çiçeği" gibi oyunlar Devlet Tiyatrosunda sahneye konuluyor ve bunlar, çok pahalı olmalarına rağmen yavan salon komedileri olmaktan öteye geçemiyordu. 

CHP'nin ve AP'nin bu husustaki görüşleri TİP'ten farklıdır. Türk Devlet Tiyatrosu, özellikle okullu sanatçı sayısının artmasıyla her anlamda gelişme kaydediyordu. İki partiye göre, tiyatro alanında yapılan çalışmalar ürün vermiş ve vermeye de devam ediyordu. Tiyatro, Türk sanatçıların Batılı meslektaşları seviyesinde temsiller verebildiği ve kendilerini kabul ettirebildiği tek alanken "bir Türk tiyatrosu teşekkül etmemiştir" şeklindeki ifadeler anlamsız bulunuyordu. 

TİP'in Devlet Tiyatrosuna dair bir diğer eleştirisi sansürdü. Özellikle de "sosyalist" fikirli oyunlara yönelik saldırıların ve baskıların, eğitici ve düşündürücü oyunların Devlet Tiyatrosundan uzaklaştırılmasına neden olduğunu ileri sürüyordu. "Sosyalist fikirli oyunlara mı yoksa sosyalist yazarların sosyalizmle ilgisi olmayan oyunlarına mıydı bu tepkiler ve yasaklar?" TİP idarecilerinin cevap aradığı soruydu.

Gerçekten de Devlet Tiyatrosunda sahnelenen oyunlarda sansür bu yıllarda çok belirgindir. "Sendika", "grev", "ihtilal", "sosyalizm", "emek", "Amerika" ve "halktan yana" gibi ifade veya kelimeler oyunlardan kaldırılıyordu.  Sağanak, Kadınlar Arasında, Sezuanın İyi İnsanı, Hülleci, Yılanların Öcü, Eşeğin Gölgesinde, Kafes Arkasında, Tahterevalli, Yolcu gibi oyunlara konulan sansürler, siyasetin de gündemindeydi. 


"Sağ"ın ve "Sol"un eleştirileri 

Özellikle ideolojik bölünmelerin keskin çizgilerle belirlendiği 1960'lı ve 70'li yıllarda kitleleri etkileme, yönlendirme gücü olan tiyatro, siyasilerin gündeminde önemli bir yer işgal etmeyi başarmıştı.

Sol görüşün temsilcilerine göre Devlet Tiyatrosunun "devrimci" bir niteliği olmalıydı. Böyle bir tiyatro anlayışı ise ancak bağımsız tiyatrolarda gerçekleşebilirdi. Çünkü Devlet Tiyatrosu yönetiminin durgun memur zihniyetindeki yönetimi, sanatçıların bozulmasına neden oluyordu.

Ayrıca repertuara alınan piyesler, halkın sanat zevkini yükseltecek kaliteden yoksundu ve tiyatro, gerici ve tutucu bir eğlence anlayışıyla idare ediliyordu. Oysa tiyatronun işlevi halkı eğitmek olmalıydı, Devlet Tiyatrosu bu işlevi yerine getiremediği için de ne halkı memnun edebiliyordu ne de sanatçılarını.

Sağın "milliyetçi-muhafazakâr" kanadının temsilcilerine göre tiyatro, milliyetçiliği yok eden beynelmilel komünizm tehlikesi karşısında milli kültüre hizmet edecek bir hale getirilmeliydi. Çünkü Devlet Tiyatrosu, "Milli Tiyatro" demekti. 

Sağ partiler iktidara ağırlığını koyduklarından Devlet Tiyatrosu yönetimine ve siyasetin tiyatroya müdahalesine yönelik eleştiriler ağırlıklı olarak muhalefet kanadından özellikle de sol kesimden gelmişti.

MSP, MHP, AP gibi partiler Devlet Tiyatrosunda sahnelenen oyunlara yönelik eleştirilerini dile getirirlerken zaman zaman tiyatroda komünizm propagandası yapıldığını ileri sürdüler. Tiyatro eserleriyle ve bir kısım sanatçıların öncülüğüyle Türkiye'de bölünmenin ve sınıf kavgasının oluşturulmaya çalışıldığı gibi iddialarda bulundular. 

Adalet Partili İlhami Erdem, grubu adına tiyatroyla ilgili tüm sağ partilerin ortak kaygılarını 9 Nisan 1975 tarihinde Millet Meclisinde şöyle dile getirmişti. 

Bugün Türkiye'nin birinci sorunu, millî birlik ve beraberlik ruhunun korunması ve geliştirilerek yaşatılmasıdır. Bilinçli olarak, millî birlik ruhunu yıkmaya, millî ve manevî değerleri, «egemen sınıfların, sömürü düzenini sürdürmek için uydurdukları yalan» olarak göstermeye çalışan kişiler, dernekler, kuruluşlar, örgütler vardır. Türk Milletinin, kaderde, kıvançta, tasada bir bütün olması önlenmeye, milletimiz bölünmeye çalışılmaktadır. Millî ülküler unutturularak, «Yurtta sulh» yerine, «sınıf kavgası» yaratılmasının bilinci aşılamak istenmektedir. 

Bazı meslek odaları, bir kısım dernekler ve kuruluşlar, tutumları ve bildirileri ile radyo ve televizyon, haberleri, seçtiği filmleri, tiyatro eserleri, kitap saati ve tanıttığı sanatkârlar ile bu akımı güçlendirmektedir. Bu akım bazı öğretim müesseselerinde, maalesef, öğrencilerin değerlendirmesini etkileyecek kadar ileri gitmiştir. Siyasî partilerimizle, Anayasamızın özerk kuruluşlarıyla basınımızda, bu tehlikeyi görmek, anlamak zamanı gelmiştir. Aksi halde, fertleri birbirine düşman, bir sosyal sınıfı diğer sosyal sınıfına yaşama hakkı tanımayan bir toplum haline geleceğiz. Birleştiğimiz ülküler, kutsal mefhumlar kalmayacaktır…

 

Son Havadis.jpg
Son Havadis, 7 Haziran 1961

 

İdeolojik bölünme, Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatrolarına da yansımıştı. Cüneyt Gökçer'in tiyatroda söz sahibi olmak adına gizli bir rekabet sürdürdüğü şeklinde iddialar ortaya atılan Muhsin Ertuğrul, sağ kesimin eleştirilerinin hedefi olmuştu. 
 

Meydan, 14 Aralık 1965.jpg
Meydan, 14 Aralık 1965

 

1966 yılında AP'li üyelerin girişimi ile İstanbul Şehir Tiyatrolarında "başrejisörlük" kaldırılınca Muhsin Ertuğrul açıkta kalmıştı. Bu gelişme tiyatro dünyasını iki kampa ayırdı. 

Sol görüşlü yazarlar, Adalet Partisi'ni ağır bir şekilde eleştirmişler ve olaya tepki gösteren sanatçıların protesto yürüyüşü yapacağını ilan etmişlerdi. 

Tıpkı DP döneminde olduğu gibi Muhsin Ertuğrul, basını, yazarları, tiyatro ve sanat camiasını ve tabi siyaseti de ikiye bölmüştü. 

Bu gelişmeyle ilgili tepkiler sürerken Türkiye İşçi Hizmetleri Sendikası temsilcisi ve oyuncu Yalçın Akçay, AP'nin kararının isabetli olduğu ve Muhsin Ertuğrul'un Türk Tiyatrosuna zarar verdiği şeklinde bir demeç vermiş ve Muhsin Ertuğrul'un kadrosunun kaldırılmasının yerinde bir karar olduğunu söylemişti.

Muhsin Ertuğrul'un kadrosunun kaldırılması çok yerindedir. Hatta bu hususta geç bile kalınmıştır. Muhsin Ertuğrul, sanatkâra ve işçiye hak tanımayan hareketleri ve sendika çalışması yapanlara karşı takındığı menfi tutumu ile sendikanın nefretini kazanmıştır… Muhsin Ertuğrul devrini çoktan doldurmuştur. Hatta son yıllarda tiyatroya ve topluma zararlı olmaya başlamıştır…Bizim neler çektiğimizi işçiye ve sanatkara onun ve adamlarının nasıl kan kusturduğunu, en ağır hakaretleri yaptığını dışarıdaki hanımlar beyler bilmezler.


İddialara göre Muhsin Ertuğrul, Şehir Tiyatrolarını tamamen sol ideolojinin merkezi haline getirmişti. Onun idaresi altında görev yapmış ve 1966 yılında Devlet Tiyatrosunda sahnelenmesine karar verilen "Çatallı Köy" ve daha sonra ses getiren "Türkmen Düğünü" piyeslerinin de yazarı olan Ali Yürük tarafından kaleme alınan "Tiyatronun Perde Arkası" adlı eserde Yalçın Akçay'ın açıklamaları desteklenmişti. 

Muhsin Bey sanatkârları yıllarca ezerek sindirmiş. Ayrıca Şehir Tiyatrosunda sanatkâr olup da solcu olmadınız mı, sadece maaşınızla geçinmeye iyi rol yerine figüranlık yapmaya, yıllarca terfi etmemeye, hatta her an işten atılmakla karşı karşıya kalmaya… mecbur olursunuz… Ama solcu oldunuz mu veya öyle göründünüz mü bütün kapılar hemen açılır, dublaja, filmlere ve çeşitli görevlerle radyolara çağrılarak bol paralar kazanırsınız. Devletin imkânları size sunulur…


Muhsin Ertuğrul, Bülent Ecevit Hükümeti döneminde Şehir Tiyatrolarının Başrejisörü olarak yeniden göreve getirilmişti. 

Özellikle Ahmet Taner Kışlalı'nın Kültür Bakanlığı döneminde Devlet Tiyatrosunun sol propagandanın merkezi olduğu şeklinde eleştiriler yapılmıştı. Basında Devlet Tiyatrosunda sol ideolojinin hâkim olduğunu iddia eden bazı haberlerde "Devlet Tiyatroları sol propaganda aracı haline getirildi" ve "Kışlalı, Marksizm teorisyenleri arasına girme hevesindedir" gibi başlıklar dikkat çekti. 

Kışlalı döneminin Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Ergin Orbey, bu tartışmalara son vermek amacıyla ideolojik mesaj tiyatrosuna karşı olduğunu açıklamışsa da yeniden göreve getirilen Cüneyt Gökçer "burada anarşi hüküm sürüyor" diyerek Devlet Tiyatrolarının kamplaştığını söylemişti. 

1960-80 arasında Devlet Tiyatrosu, her bakımdan çok hareketlidir. Yurtiçi, yurtdışı turneler, açılan yeni sahneler, oyun çeşitliliği ile bir taraftan büyük bir gelişme gösterirken diğer taraftan dönemin ideolojik çatışmalarından payını almıştır. Bilhassa sansür ve tiyatro içindeki bölünmeler ise döneme damga vurmuştur.

 

 

Kaynaklar

•    Makale (birçok değişiklikle birlikte) ağırlıklı olarak Zehra Aslan'ın, "Türkiye'de Devlet Tiyatrosunu Yaşatmak" adlı eserinden derlenmiştir. Bkz. Zehra Aslan, Türkiye'de Devlet Tiyatrosunu Yaşatmak, Sahhaflar Kitap sarayı, İstanbul 2013.
•    Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü Arşivi, "Belgelik Bölümü"

  • Adalet, 20 Kasım 1965
  • Adalet, 24 Kasım 1965
  • Ahmet Evintan, "Devlet Tiyatrosunda Çirkin Oyunlar ve Bir Anı", Forum, 1 Ocak 1969; Ulus (İstanbul baskısı), 14 Kasım 1968.
  • Akis, 27 Kasım 1965
  • Ali Yürük, Tiyatronun Perde Arkası, 2. Baskı, Ocak Yayınevi, Ankara.
  • Bayrak, 27 Ocak 1979.
  • BCA,  010.09/21. 657.1.84, 31.05.1961. 
  • Can Gürzap, Perde Arkasından Devlet Tiyatrosu Gerçeği, Remzi Kitabevi, 2012.
  • CS, B:28, O:2, 05.02.1968.
  • Devlet Tiyatrosu Dergisi, Cumhuriyetin 50.kuruluş yıldönümü özel sayısı, Sayı: 57,  Ekim 1973.
  • Dünden Bugüne Başbakanlık (1920-2004), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara 2004.
  • Dünya, 20 Ağustos 1965
  • Hergün, 2 Ağustos 1979.
  • Kenan Harunoğlu,"1968-69 Mevsimi Bilançosu", Devlet Tiyatrosu Dergisi, Kıbrıs Özel Turnesi 1969, Özel Sayı, Haziran 1969.
  • Kim, 11 Temmuz 1961
  • Kim, 27 Aralık 1961
  • Lütfi Ay, "Bölge Tiyatroları", Devlet Tiyatrosu Dergisi (Yurtiçi Turnesi), Sayı:31, Haziran 1966, s.2.
  • Lütfi Ay, Devlet Tiyatrosunun 15 Yıllık Çalışmaları, s.22.
  • Meydan, 14 Aralık 1965
  • Meydan, 31 Ağustos 1965
  • Millet Meclis Zabıtları, B:68, O:1, 27.02.1976, 284.
  • Millet Meclisi Zabıtları, B:103, O:1, 15.06.1970.
  • Millet Meclisi Zabıtları, B:123, O:1, 22.06.1967.
  • Millet Meclisi Zabıtları, B:47, O:2, 24.02.1975.
  • Millet Meclisi Zabıtları, B:63, O:2, 09.04.1975.
  • Milliyet, 14 Mart 1966..
  • Milliyet, 21 Aralık 1975.
  • Milli Selamet Partisi, 3. Büyük Kongresi, 24 Ekim 1976, Ankara.
  • Özdemir Nutku, "Devlet Tiyatrosu Denen Çıkmaz Sokak", Meydan, 31 Ağustos 1965.
  • Son Havadis, "Devletleşenler", 8 Haziran 1961
  • Son Havadis, 7 Haziran 1961
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı: 13350,13.11.1969.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı: 14530, 09.05.1973.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı: 16012, 30.07.1977.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı:11865,25.11.1964, s.86.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı:12679, 21 Ağustos 1967, s.55.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı:12679, 21 Ağustos 1967.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı:12679, 21 Ağustos 1967.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı:12840, 01.03.1968.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı:13138, 03.03.1969.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı:13168, 07.04.1969.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı:13557, 23.07.1970.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı:13765, 01.03.1971.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı:13779, 15.03.1971.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı:14115, 01.03.1972.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı:14455, 21.02.1973.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı:15027, 05.10.1974.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı:15515, 01.03.1976.
  • T.C. Resmi Gazete, Sayı:15865,01.03.1977.
  • TBMM Albümü, "Turhan Özgüner", III (XIV) Yasama Dönemi, 1969-1973, s.925.
  • Tercüman, 29 Mayıs 1973
  • Tercüman, 30 Temmuz 1979.
  • Ulus, 23 Mart 1966
  • Yeni Gazete, 24 Kasım 1965
  • Yeni İstanbul, 2 Mart 1966.
  • Yeni Tanin, 15 Nisan 1966
  • Zehra Arslan, "Vatan cephesi Davası (Kararname, Savunmalar ve Karar), History Studies, Volume: 4, Issue: 2, Temmuz 2002.

Not: 2013 yılında Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olan Lemi Bilgin'e ve Devlet Tiyatroları "Belgelik Bölümü" çalışanlarına teşekkürlerimizle…

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU