Kültür savaşlarına son verebilir miyiz?

Prof. Dr. Bilal Sambur Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter 

Boğaziçi Üniversitesi'nde uzun süredir gerçekleşen protesto eylemleri, her geçen gün yeni bir boyut kazanmaktadır.

Bir grup öğrencinin düzenlediği etkinlikte sergilenen bir görselde Kabe'ye hakaret edildiği gerekçesiyle tepkiler gösterilmektedir.

Etkinliği düzenleyen öğrenciler, gözaltına alınmıştır. Boğaziçi olayları, sosyal, siyasal ve adli boyutları olan bir nitelik kazanmıştır.


Kültürel semboller ve değerler üzerinden hegemonya mücadelesinin yapılması yeni değildir. Boğaziçi olayları, coğrafyamızda hiç bitmeyen kültür savaşlarının son cephesini oluşturmaktadır.

Kültür savaşları, ülkenin problemlerini aşmakta zorlandığı, tıkandığı ve boğulduğu anlarda başvurulan bir yoldur.

Kültür savaşları, hiçbir zaman çözüm olmamıştır. Kültür savaşları, coğrafyamızda yaşadığımız sorunların önemli kaynaklarından birisidir.

Ülkemizin normalleşmesi, demokratikleşmesi ve sivilleşmesi için artık kültür savaşlarına son verme konusunda bir uzlaşmaya varılmasına gerek vardır.


Kültür savaşlarının olduğu yerlerde kendisinin doğrunun safında yer aldığını iddia eden kişiler ve gruplar, hasımlarını Şeytan'ın safında yer alan sapkınlar olarak görmektedirler.

Sapkın kavramı, dinsel, sosyal, siyasal ve cinsel olarak mutlak doğru kabul edilen normdan ayrılmayı ifade etmek için kullanılmaktadır.

Kültür savaşlarında sapkın kavramı, bir tarafın kendi değerlerini ötekine dayatmak, sindirmek ve etkisizleştirmek için kullandığı çok elverişli bir kavramdır.

Kültür savaşlarını sonlandırmak için, artık birbirimizi sapkın olarak ötekileştirmekten vazgeçmeliyiz.

Geleneksel olarak dört tarafımızın iç ve dış düşmanlarla çevrili olduğu söyleminin gerçek olduğuna inandırılan kitleler, içimizin sapkınlarla kuşatıldığına kolaylıkla inanabilmektedir.

Hepimizin farklı olduğuna inanan fakat içimizdeki hiçbir kişiyi ve kesimi sapkın olarak ötekileştirmeyen, insani çoğulculuğumuzu sahici anlamda kabul eden yeni bir bilinç durumuna ihtiyacımız vardır.


İnsanların farklı olma hakkı vardır. Çoğunluğun doğru kabul ettiği değerlerden, inançlardan ve yaşam tarzlarından ayrılan kişilerin ve grupların kendilerine özgü düşünme ve yaşama hakları vardır.

Çoğunluk olma, kimseyi mutlak doğru olma pozisyonuna yükseltmemektedir. Kültür savaşlarını sonlandıracak temel değer, insanların farklı olma hakkını tanımaktır.


Kültür savaşlarında semboller, hep ateşlenen silahlardır. Bayraklar ve folklorik motifler kültür savaşlarında sürekli olarak kullanılmaktadır.

İnsan hayatının ana özelliklerini ifade eden semboller, kişilerin ve grupların dünyaya nasıl baktıklarını ve dünyada olup bitenleri nasıl anlamlandırdıklarını gösteren temsillerdir.

Sembollerin tek bir anlamı yoktur. Sembollerin birçok anlamı vardır.

Kültür savaşlarında sembollerin çoğulcu anlamları olduğu gerçeği inkar edilerek bir tarafın sembollere yüklediği tekçi anlamın mutlaklaştırılması sonucu kültür savaşı kızışmaktadır.

Kamplaşmaları keskinleştiren ve insanları birbirlerine karşı harekete geçiren tekçi sembol anlayışlarının amacı,  kişi ve grupların kendilerini tek bir tarafla özdeşleştirmelerini sağlamaktır.

Kamplaşmış toplumlarda sembollerin hegemonik amaçlar için çılgınca kullanılması, toplumsal kesimlerin birbirinden kopmasına ve yabancılaşmasına yol açmaktadır. 


Kültür savaşları, sosyal, siyasal, akademik, hukuki ve ekonomik problemlerin bir kültür ve kimlik sorunu olduğu şeklinde yanlış bir yanılsamalar dünyası oluşturmaktadır.

Ekonomik krizlerin, hayat pahalılığının, bilimsel verimsizliğin, işsizliğin, geçim zorluğunun, sağlık ve eğitim sorunlarının kültürle, değerlerle ve kimlikle hiçbir ilişkisi yoktur.

Can yakıcı nitelikteki sahici sorunları bir kültür ve kimlik savaşı konusu haline getirmeden, onları kendi özel kontekslerinde anlamamız ve onlara özel somut çözüm yolları bulma arayışında olmamız gerekmektedir.


Kültür savaşlarının en önemli sonucu, toplumun birbirine karşı körleşmesidir. Birbirini göremeyen insanlar, birbirlerini anlayamazlar ve iletişim kuramazlar.

Kültür savaşları sonucu ortaya çıkan körleşme sonucu, herkes birbirini görünmez kılmaya ve marjinalleştirmeye zorlamaktadır.

Marjinalleştirmenin ve görünmez kılmanın, hiç kimse için kazanç olmadığını, aslında hepimiz için insani kayıp olduğunu görmemiz gerekmektedir.  

Kültür savaşları, çıkmaz sokaktır. Kültür savaşları, çözüme değil, çöküşe götürmektedir.


Kültür savaşları yabancılaştırmakta, çatıştırmakta ve kopartmaktadır. Kültür savaşları, yabancılaşmanın, işi yokuşa sürmenin, nefretin ve ötekileştirmenin adıdır.

Kültür savaşlarının yıkıcılığından bizi kurtaracak felsefeyi Yunus Emre, bize şu şekilde öğretmektedir:

Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz.

Kültür savaşlarına karşı tanışmayı, tanımayı, sevmeyi ve sevilmeyi esas alan yeni bir insani bakışla yenilenmek, dirilmek ve olgunlaşmak acil bir zorunluluktur.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU