2020 yılında Afrika: Kovid-19 gölgesinde kayıp yıl

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Twitter

Koronavirüs salgını 2020 yılında dünyanın diğer bölgeleri gibi Afrika'da da en fazla ön plana çıkan gelişme oldu. 

Salgına ilaveten geçtiğimiz yıla damga vuran ve dahası, önümüzdeki dönemde kıtayı derinden etkileme potansiyeline sahip gelişmeleri aşağıdaki başlıklar altında derlemeye çalıştım.


1. Koronavirüs salgını gündemi domine etti

Çin hükümeti 31 Aralık 2019 tarihinde ilk koronavirüs vakasını Dünya Sağlık Örgütü'ne rapor ettiğinde, bu virüsün küresel bir salgına dönüşeceğini ve 2020 yılında tüm dünya ile birlikte Afrika'nın da gündemini çok büyük oranda işgal edeceğini kimse öngörmemişti. 

Ancak, yılın ilk iki ayı zarfında beklenmeyen, devamında ise korkulan oldu; koronavirüs dünya genelinde yaklaşık 2 milyon kişinin hayatına mal olmakla kalmadı, aynı zamanda alışageldiğimiz yaşam koşullarını ve sosyal ilişkilerimizi derinden etkiledi. 

Buna ilaveten gelişmiş, azgelişmiş farkı gözetmeksizin tüm ülkelerin ekonomilerine darbe vurdu. 

Kovid-19'un Afrika özelinde çok fazla can alacağına dair karamsar beklenti gerçekleşmedi. 

Mısır ve Güney Afrika Cumhuriyeti en fazla vaka görülen ülkeler olarak ön plana çıktılar. 

Sağlık sistemi kapasitesi Sahraaltı Afrika'nın en iyisi olmasına rağmen kıta genelindeki 64 bin can kaybının yaklaşık yarısı tek başına Güney Afrika'da görüldü. 

Öte yandan Kovid-19 Afrika'ya en ağır darbeyi ekonomi alanında vurmuş gibi görünüyor. 

Dahası, tahripkar etkinin 2021 yılında da devam etmesi bekleniyor. Dünya Bankası Sahraaltı Afrika'nın, çeyrek asırdan bu yana ilk defa yüzde 3,3 gibi yüksek bir oranda ekonomik daralmaya maruz kalacağını tahmin ediyor. 

Bu minvalde, genel karantina uygulamaları nedeniyle dünya ticaretinin olumsuz etkilendiği, hammaddeye olan talebin azaldığı ve tedarik zincirlerinde aksamaların meydana geldiği bir ortamda Afrika ülkeleri ekonomileri kırılgan hale geldi. 

Dolayısıyla salgın diğer küresel krizlere benzer şekilde, kıta ülkelerinde yaygın olarak görülen tek bir hammaddenin üretim ve ihracatına dayalı yapısal ekonomik bozukluğa karşı önlem alınması gereğini ortaya koydu. 

Temmuz ayı başında hayata geçirilmesi planlanan ancak, yine salgın nedeniyle 1 Ocak 2021 tarihine ertelenen Afrika Kıtasal Serbest Ticaret Anlaşması, kıtanın genel refahının artırılması için şimdiye kadarki en gerçekçi girişim olma özelliğini koruyor. 

Diğer taraftan, Afrika ülkelerinde yaygın olan işsizlik, yoksulluk, şiddet, kamu hizmetlerindeki aksaklıklar ve gelir dağılımındaki eşitsizlikler gibi sosyo-ekonomik problemler salgın nedeniyle daha kronik hale geldi. 

Bu bağlamda Sahraaltı Afrika'da ilave 23 milyon kişinin aşırı yoksulluk klasmanına gerilemesi bekleniyor ki bu rakam aralarında Botswana, Eritre ve Gabon'un da bulunduğu 14 Afrika ülkesinin toplam nüfusuna tekabül ediyor.


2. Türkiye ve AB'nin Afrika Zirveleri ertelendi 

Salgının doğrudan etkilerinden bir tanesi de yıl içerisinde düzenlenmesi planlanan Afrika zirvelerinin ertelenmesi oldu. 

Bu çerçevede ilk olarak Türkiye, nisan ayında yapmayı planladığı Türkiye-Afrika Üçüncü Zirvesi'nin ileri bir tarihe ertelendiğini duyurdu. 

2020 Ekim ayı için planlanan AB-Afrika Zirvesi de salgın nedeniyle ertelenen diğer Afrika zirvesi olarak kayıtlara geçti. 

Öte yandan, Fransa'nın 2017 yılında duyurduğu ve 2020'nin ikinci yarısı için hayata geçirmeyi planladığı "2020 Afrika Mevsimi" (Saison Africa 2020) başlıklı kapsamlı kamu diplomasisi faaliyeti, ismi muhafaza edilmekle birlikte 2021'in ilk yarısına ertelendi. 


3. Kıta dışı güçlerin Afrika ülkelerine açıktan müdahalelerinde artış gözlendi

Güçlü ülkelerin güçsüz olanlara belli hususlarda çoğunlukla üstü kapalı bir şekilde müdahale ettiği reel politik bir gerçeklik. 

Ancak, 2020 yılı içerisinde Afrika dışı güçlerin kıta ülkelerine müdahale ederken bu ihtiyatlılığı önemli ölçüde gözardı ettiğine şahit olduk.

Bu bağlamda ilk olarak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ocak ayında, Afrika'da eski sömürgeleri olan ve G5 Sahel ülkeleri grubunu oluşturan Moritanya, Mali, Burkina Faso, Nijer ve Çad Cumhurbaşkanlarını diplomatik nezakete aykırı bir şekilde Fransa'ya çağırdı. 

Macron "mevkidaşlarından", ülkelerinde gittikçe artan Fransa karşıtlığı konusunda açıklama istedi ve tatminkar bir cevap alamaması halinde bölgede konuşlu yaklaşık 5 bin Fransız askerini geri çekme tehdidinde bulundu. 

Bahsigeçen ülkelerin lider kadrolarının siyasi ve şahsi ikballerinin Fransa tarafından belirleniyor oluşu, kabul edilemez bulunan bu tutumun sineye çekilmesinde önemli rol oynadı.  
 

reuters.jpg
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, G5 Sahel Pau zirvesinde / Fotoğraf: Guillaume Horcajuelo/Reuters

 

Öte yandan Türkiye, Doğu Akdeniz'de yaşanan deniz yetki alanları ihtilafının da etkisiyle Libya'daki iç savaşa askeri olarak doğrudan müdahil oldu. 

Bu çerçevede Türkiye, en son Osmanlı İmparatorluğu döneminde İtalyanlara karşı yine Libya'da verilen Trablusgarp savaşından yaklaşık bir asır sonra kıtaya muharip güç olarak geri döndü. 

Buna karşılık Rusya, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri de Halife Hafter'in kontrolündeki güçlerin yanında saf tuttu. 

Diğer taraftan Doğu Akdeniz ve Libya'daki ihtilaflar nedeniyle Türkiye ile Fransa arasındaki husumetin arttığı müşahede edildi. 

Sözkonusu gerginliğin de etkisiyle Türkiye, Mali'deki darbeci askeri cuntayı, dışişleri bakanı düzeyinde muhatap alıp görüşen ilk ülkeler arasında yer aldı.

Donald Trump başkanlığındaki ABD yönetimi ise, Sudan ve Fas'ı İsrail'le olan ilişkilerini normalleştirmeye zorladı. 

Bu minvalde ABD, İsrail'i tanıması karşılığında Sudan'ı teröre destek veren ülkeler listesinden çıkarırken, Fas'ın da Batı Sahra üzerindeki egemenlik iddialarını tanıdı. 


4. Kıta genelindeki otoriterleşme trendi artarak devam etti

Brezilya'dan Hindistan'a, ABD'den Filipinler'e kadar dünya genelinde son yıllarda artmakta olan otoriterliğe kayış, Afrika'da da etkisini hissettirdi. 

Bu bağlamda 2020 yılı içerisinde Sahraaltı Afrika'da gerçekleştirilen yedi seçimde iktidarlar el değiştirmedi. 

Gine, Fildişi Sahili ve Tanzanya örneklerinde olduğu gibi otokratik liderler koltuklarını korudu. 

Halihazırda seçim sathı mailindeki Uganda'da da beşinci dönem için aday olan Cumhurbaşkanı Museveni, iktidarını korumak ve muhalefeti sindirmek için bu tür rejimlerden aşina olduğumuz tüm önlemleri seferber etmiş durumda. 

Buna karşın Malavi ve Seyşeller bahsekonu otoriterlik dalgasının istisnalarını teşkil etti. 

Malavi'de Anayasa Mahkemesinin usulsüzlük gerekçesiyle iptal edilip tekrarlanan seçimleri muhalefet kazanırken, Doğu Afrika'nın küçük ada ülkesi Seyşeller'de yapılan seçimler, iktidarın 1977 yılından bu yana ilk defa el değiştirmesiyle sonuçlandı.  
 

reuters-.jpg
30 Aralık Çarşamba günü tutuklanan Uganda Cumhurbaşkanı adayı Bobi Wine (Robert Kyagulanyl) / Fotoğraf: Reuters

 

5. ABD'deki ırkçılık karşıtı gösteriler dünya geneline yayıldı

Siyahi bir Amerikalı olan George Floyd'un 25 Mayıs 2020 tarihinde ABD polisi tarafından kameralar önünde öldürülmesi, ülke çapında geniş katılımlı protestolara yol açtı. 

Akabinde dünya genelinde 60 ülkeye daha yayılarak ırkçılık, polis şiddeti ve toplumsal eşitsizliklere karşı tepkilerin dile getirildiği protestolar, esasen 2013 yılında başlayan "Siyahi hayatlar önemlidir" (Black lives matter) hareketinin devamı niteliğindeydi. 

Afrika ülkeleri de siyahilere yönelik ABD'de hüküm süren ayrımcılık ve polis şiddetini kınayan açıklamalar yaptılar. 

Bahsekonu protestoların, başta Afrika menşeliler başta olmak üzere "Küresel Güney"in parçası olarak görülen halkların maruz kaldığı ırkçılıkla mücadele adına çok önemli bir gelişme olduğu izahtan vareste. 

Ancak, iki hususun altını çizmek gerekiyor. 

Birincisi, "Gecekondu Gezegeni" (Planet of Slums-2007) adlı kitabın yazarı Mike Davis'in belirttiği gibi, önemli bir kısmını Afrika ülkelerinin oluşturduğu "Küresel Güney", uluslararası siyasi ve ekonomik sistemin gettosuna mahkum edilmiş durumda. 

Dolayısıyla ayrımcılık ve ırkçılığın kökleri, polis şiddeti ve spor müsabakalarında siyahilere hakaret edilmesinden çok daha derinlerde. 

Bu eşitsiz küresel sistem değiştirilmediği sürece, ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadelede ırkçı şahsiyetlere ait heykellerin kırılması veya kaldırılmasının ötesine geçen bir başarı elde edilmesi zor görünüyor. 

Mevzunun ikinci yönü ise Afrika ülkelerine bakıyor. 

Çoğu eski sömürgeci gelişmiş Batılı ülkeleri ırkçılık konusunda suçlayan/kınayan Afrika ülkeleri, kendi vatandaşına hak ettiği insani değeri vermiyor ve o şekilde muamele etmiyor. 

Afrika ülkelerinde her yıl binlerce sivil, güvenlik güçlerinin yargısız infazına maruz kalıyor. 

"Etnik" siyasetin hakim olduğu kıtada birçok halk ve topluluk sırf toplumsal aidiyeti nedeniyle ekonomik ve siyasi ayrımcılık kurbanı oluyor ve marjinalleştiriliyor. 

Netice itibarıyla "siyahi hayatlar" için sadece Batılı ülkelerde polis şiddetine uğradığında değil, vatandaşı bulunduğu ülkenin yolsuz idarelerince açlık, yoksulluk, işsizlik ve her açıdan güvensizliğe maruz bırakıldığında mücadele edilmesi gerekiyor. 
 

n-.jpg
Fotoğraf: N. Doce/Reuters

 

6. Etiyopya'da iç savaş patlak verdi

Etiyopya'da ülkeyi 1991 yılından bu yana yöneten Tigray elitin, Abiy Ahmed liderliğindeki koalisyon tarafından tasfiye edilmek istenmesiyle başlayan ve gittikçe derinleşen ayrılık, Kasım ayında iç savaşa dönüştü. 

Eritre, Etiyopya merkezi hükümetinin yanında bu savaşa doğrudan müdahil oldu. 

Mısır'ın ise Etiyopya'nın Mavi Nil üzerinde inşa ettiği barajın faaliyete geçmesini engellemek ve Etiyopya'yı mümkün olduğunca zayıflatmak için savaşa dolaylı olarak müdahil olduğu tahmin ediliyor. 

Tigray halkının direnişe kararlı olduğu gözönünde bulundurulduğunda mevcut iç savaşın Etiyopya'yı "etnik" temelli parçalanmaya sürüklemesinden ve neticede tüm Afrika Boynuzu'nu kaosa sürüklemesinden endişe ediliyor. 

Öte yandan, Afrika Birliği'nin 2020 sonuna kadar kıtada "silahların susturma" hedefi istikametinde mesafe alınamadığı gibi, Etiyopya'daki gelişmelerin de etkisiyle Afrika'da genel güvelik durumu daha kötüye gitti. 


7. İklim değişikliğinin etkileri 2020 yılında da kendini gösterdi. 

Mart, nisan ve mayıs aylarında Doğu Afrika ülkelerinin tamamını etkisi altına alan sel baskınları meydana geldi. 

Bu baskınları, yine Doğu Afrika ülkelerinin tamamını etkileyen çekirge istilası izledi. 

Sudan'da eylül ayında meydana gelen taşkınlar son yüzyıl içerisinde ülkede meydana gelen en büyük doğal afet olarak kayda geçti. 

Bölge genelindeki baskınlarda yüzlerce kişi hayatını kaybetti ve etkilenen ülkelerin ekonomileri ağır darbe aldı. 

Öte yandan, Çad gölü havzasındaki kuraklığa bağlı olarak geçim kaynakları üzerindeki rekabeti gittikçe artmakta. 

Bu minvalde yerel halk arasında ciddi can kayıplarına neden olan çatışmalar 2020 yılında da devam etti. 

Dolayısıyla bahsekonu ekolojik olaylar ve neticeleri, Afrika'da güvenlik, istikrar ve kalkınmanın sağlanabilmesi için küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle topyekün ve kararlı mücadelenin kaçınılmaz olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koydu.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU