Celalettin Can: Darbeciler rolünü oynuyor, iktidarı alaşağı etmek ile yetinmiyor; baskı, işkence, hapis ama özellikle idam politikasıyla cezalandırıyor.
Bu arada darbe rejimini kalıcılaştırmak isteyenler de tasfiye ediliyor. Buna değineceğiz. Kısacası ordunun kışlaya dönmesinin koşulları oluşuyor. Yeni bir döneme giriliyor. Ama yaşananlar var. Acılar, mağduriyetler…
Yaşanmışlıklar, ifade ettiğiniz gibi toplamda 'ağır bir hayal kırıklığı olarak kalıyor' sizde…
Olanı biteni bizatihi yerinde ve gün gün yaşadınız. Meseleniz sadece sağlarla da değil, ölülerin de gölgesinin ağırlığı var... Nasıl karşıladınız yeni politik zamanı?..
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Hüsamettin Cindoruk: Evet, mahkemenin 15 idam kararından üçü Ankara da onaylanıp infaz ediliyor. 400'in üzerinde (402 diye hatırlıyorum) mebus yargılanıyor, birkaçı dışında hepsi mahkûm oluyor, bütün acıları ile olan biteni günlük yaşıyorum.
Ve bütün bu yaşananlar bende hayal kırıklığı yaratıyor. Zaten bunun sonucu bir ara siyasete ara verdim. 1961 seçimlerinde Yassıada avukatlarının çoğu milletvekili oldu.
27 yaşındaydım, o zamanlar 30 yaş şartı var ama yaşımı büyütür, girer ve yeni siyaset zamanını mebus olarak karşılayabilirdim. Ancak içimden gelmedi.
Yassıada avukatlarının birçoğu 1961 seçimlerinde Yeni Türkiye Partisi ve Adalet Partisi'nden mebus ve senatör oldular.
Celalettin Can: Bu, Yassıada avukatlarına için bir vefa olarak mı yapıldı? Hangi duygularla yapıldı?
Hüsamettin Cindoruk: Yassıada avukatlarının prestiji halk arasında yüksekti. Sokakta dolaşamıyorduk. Her tarafta sevgi gösterileri ile karşılaşıyorduk. Herhangi bir lokantaya girdiğimiz zaman insanlar ayağa kalkıyor, bizi öpüyorlardı.
Celalettin Can: Çok önemli ama…
Hüsamettin Cindoruk: Evet, çok önemli... Bu bize moral katıyordu. Karamsarlık ve yılma hali varsa, onu ortadan kaldırıyordu.
Demokrat Parti taraftarları var. Haksızlığa uğramış tarafsız insanlar da var. 27 Mayıs'ta idamlara karşı çıkan çok fazla. Orada yaptığımız savunmalar da basına intikal ediyordu. Bilhassa Cumhuriyet gazetesi çok iyi veriyordu.
Celalettin Can: 'Cumhuriyet gazetesi veriyordu' dediniz…
Hüsamettin Cindoruk: O tarihte Yaşar Kemal, Cumhuriyet'in muhabiriydi. 30 yaşlarındaydı. Ahbap da olmuştuk. Severdim Yaşar Kemal'i, bizi korurdu. Konuşurduk.
Mahkemelere her zaman gelir giderdi. Mahkemelerde dürüst röportajlar yapardı. Bizimle alakadar olan iki muhabir vardı zaten, biri Milliyet muhabiri Vasfiye Özkoçak, diğeri Cumhuriyet muhabiri Yaşar Kemal…
Oradan bir dostluğumuz oldu Yaşar Kemal'le, ölünceye kadar da devam etti.
Celalettin Can: Olanı biteni olduğu gibi aktarabildi mi?
Hüsamettin Cindoruk: Yani elinden geldiğince… Çünkü gazetenin de bir tavrı vardı. Gazete darbeden yanaydı. Ama Yaşar Kemal bu, kimseyi dinlemez ki. Kim bilir o ne yazılar vermiştir, onlar ne kadarını yayımlamıştır.
O aralar Son Havadis diye bir gazete yayın hayatına atıldı. O gazetede de muhabir olan arkadaşlar, savunmaları en geniş şekilde verebildiler. Adanalı bir iş insanı çıkarmıştı o gazeteyi.
Sonra Yeni İstanbul diye bir gazete daha çıktı o gazete de mümkün olduğunca olduğu gibi veriyordu.
Celalettin Can: İdam edilenlerin ip vb. masraflarını, Menderes ailesinden gidip istemişler, doğru mu?
Hüsamettin Cindoruk: Doğru. Hasan Polatkan'ın ailesinden istendi bu. Menderes ailesinden de… Bu Muhasebe-i Umumiye Kanunu'na göre masraf talebi olarak isteniyor. Muhakeme masrafları içinde geliyor.
Enteresan bir şey var, İsmet İnönü Başbakandı. Bunun bilgisi ona verildiği zaman bir af çıkardı ve Muhasebe-i Umumiye Kanunu çerçevesinde yapılan o masrafları devlet almadı.
Celalettin Can: İsmet İnönü'nün darbeye karşı tavrı neydi? Özellikle idamlara karşı tavrı var mıydı? İdamları gerçekten engellemek istedi mi? Takdir edersiniz ki bu nokta ilgili spekülatif bilgi çok fazla. Tarihi bir tanık olarak, sizden dinlemek isteriz.
Hüsamettin Cindoruk: Yassıada Mahkemesi'nin yüzde 50'si İsmet Paşa'ya karşı yapılan birtakım gösterilerin, İsmet Paşa'ya suikast olduğu yönündeydi.
Aynı Ankara'da bir şehit cenazesine katıldığında, Kılıçdaroğlu'na yapılan birtakım olaylar gibi… Kayseri'de veya Çanakkale'de yapılmış gösteriler İnönü'yü öldürmeye teşebbüs olarak gösterildi kararda.
İdam kararlarının temelinde bu vardı. Muhalefet liderini öldürmeye teşebbüs. Halbuki Kılıçdaroğlu'na yapılan gibi bağıran, çağıran insanlar.
Tesbihli yaşlı bir adamın ellerinde pankart vardı "Yeter artık Paşam" yazıyor… Yani yapılan tamamen gösteri.
Biz avukatlar istedik ki İnönü gelsin ve "Evet, bunlar oldu, çirkin şeylerdi; ama öldürme kastı yoktu" desin… Bu denseydi dava çökecekti.
Ankara'dan İstanbul'a yataklı trenle giderken, bir keresinde gazeteci Metin Toker'e rastladım.
- 'İsmet İnönü'yü getirmesini' talep ettim. Kendisi arkadaşımdı zaten…
- "Onun gelmesi doğru değil" dedi Toker.
- "O zaman sen gel ve bunun konuşulduğunu ifade et" dedim.
- "Olur" dedi ve Metin Toker, gelmeyi kabul etti.
Biz de Metin Toker'i şahit olarak talep ettik, mahkeme de kabul etti. Ama onlar zannettiler ki Metin Toker geldiğinde sanıkların aleyhine konuşacak.
Sonra bir baktım, Dolmabahçe'deki irtibat bürosuna hakikaten Metin Toker gelmiş. Gelmiş ama mahkeme savcısı olan Ömer Altay Egesel, Metin Toker'i irtibat bürosunda içeri çekmiş konuşuyor. Vapura bindik ki Metin Toker yok, dönmüş.
Ardı sıra mahkeme de Metin Tokel'in şahitliğini düşürdü. Ondan sonra Metin beni gördüğü her yerde kaçıyordu.
Nasıl caydırdılar bilmiyorum. Kendisiyle konuşmadım. Ama Metin Toker'in şahitliğe geleceğine dair zabıt kayıtlarında var.
Celalettin Can: İnönü'de kalmış oluyoruz…
Hüsamettin Cindoruk: Mahkeme kayıtlarında İnönü'ye karşı üç gösteri var, ölümcül şeyler değil bu gösteriler. Hatta diyebilirim ki Ankara şehidin cenaze töreninde Kılıçdaroğlu'na karşı yapılan gösteri çok daha ağırdı…
Celalettin Can: İnönü'nün darbe olduktan kısa bir süre sonra (bir hafta sonra olabilir) yayımladığı bir genelge var: "Biz bu darbenin ne içindeyiz ne dışındayız" diyor.
Hüsamettin Cindoruk: Evet, var… Bu açıklama kendi örgütüne vermiş olduğu bir işaret sayılabilir. Çünkü örgüt darbeyi çok fazla sahiplendi.
İnönü bu darbeyi sahiplenmeyi bir miktar durdurmak istemiş olabilir. "Ne içindeyiz ne dışındayız" rahat durun, diyor İnönü.
Çünkü darbeden sonra bir CHP mebusu asker üniformaları giyip sokağa çıkmıştı falan… İlk başlarda darbeyi CHP'nin yaptırdığı gibi bir izlenim vardı. İnönü bunu silmek için "Ne içindeyiz ne dışındayız" dedi.
Celalettin Can: "Biz bu darbenin ne içindeyiz ne dışındayız" ne demek? Bu cümleyi açabilir miyiz, bunun pratik ifadesi nedir?
Hüsamettin Cindoruk: Yani "Biz bu darbenin sebeplerini ortaya koyduk ama darbe yapın da demedik" demek istiyor. Tam bir İnönü tabiri.
Ama benim söylediğim başka bir şey. "Beni öldürmeye teşebbüs etmediler, benim aleyhime gösteri yaptılar" deseydi başka bir şey olacaktı.
Celalettin Can: Dememiş mi oluyor ya da demedi mi?
Hüsamettin Cindoruk: Hayır, demedi… İşte Metin Toker'in de ısrar etmesi gerekirdi. Veyahut kendi dergisi vardı, bir beyanda bulunabilirdi.
Yani şöyle bir tabir var; zımnen (üstü kapalı) CHP bunu yapabilirdi. Ayrıca şahit olarak gelen CHP'liler çok ağır konuşmalar yaptılar.
Celalettin Can: İsimleri hatırlıyor musunuz?
Hüsamettin Cindoruk: O zamanın CHP Genel Sekreteri ağır konuşanların başta geleniydi. Avni Doğan idi. Dürüst şahitlik yapan tek kişi ise Kasım Gülek'tir.
Celalettin Can: Kasım Gülek'in dediklerini aktarsanız?
Hüsamettin Cindoruk: Gülek, "Sert bir tartışma ortamı vardı… ama diktatörlüğe gittikleri yönünde bir fikrim yoktur. Böyle bir izlenimim yoktur" dedi. Çok dürüst bir şahitliktir. Bu zabıtlarda bulunabilir, tespit edilebilir.
…
(Devam edecek)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish