ABD başkanlık seçimleri için artık bir gün kaldı. Adayların da hangi konularda ne düşündükleri hemen hemen netleşti.
Trump, kendine özgü bir tarz ile dört yıldır ülkeyi yönetiyor. Bu yönetim geleneksel Amerikan tarzına uymuyor ancak Trump'ın bu "geleneksel tarzı" pek umursadığı söylenemez. O, bildiği gibi hareket ediyor.
Yakında bu tarzların halk tarafından onaylanıp onaylanmadığını hep birlikte göreceğiz.
Adaylar birçok alanda farklı görüşler savunuyor. Bu da seçmenlere önümüzdeki dört yıl boyunca ülkenin nasıl yönetileceğiyle ilgili net bir seçim yapma şansı sunuyor.
Trump, "Önce Amerika" ilkesi ile hareket ediyor. O'nun bu ilkesi, birçok zaman ABD müttefiklerini zora soktu ve nasıl hareket edeceklerini bilemediler. Bekle gör politikası izlediler.
Henüz Amerika'dan bağımsız hareket etmeyi düşünmediler. Çünkü Trump'ın bu tarzına karşın federal yargı geleneksel olarak "Amerikan tarzı"nı korumaya çalıştı.
Biden ise Trump'ın aksine ülkeyi yeniden daha geleneksel siyasete taşıma ve aynı zamanda da ilerici politikalar yürütme vaadiyle kampanyasını sürdürdü.
Sanırım bu seçimlerin sonucu sadece Amerikan halkı için değil, Amerikan müttefikleri için de bir yol ayrımı oluşturacak!
Önce birkaç politika farklılığını ifade edelim.
Trump tüm Amerikalıların temiz su ve havaya sahip olmasını istediğini sıkça dile getiriyor ancak küresel ısınma olayına inanmıyor.
Amerika'yı Paris İklim Anlaşması'ndan geri çekti ve ülke çapında petrol ve kömür arama-çıkarma çalışmalarını hızlandırdı.
Biden ise küresel ısınmanın en önemli etkenlerinden sera gazı salınımını azaltmak istiyor. Amerika'da 2035 yılı itibarıyla karbonsuz elektrik üretimi sağlamak için 2 trilyon dolarlık bir plan öneriyor.
Güvenlik güçleri ve ırk ilişkileri ile ilgili olarak Trump emniyet birimlerinin yanında durdu. Beyaz ırkın üstünlüğünü savunan saldırgan grupların protestolarıyla ilgili herhangi bir eleştiride bulunmadı. Diğer yandan Biden, asayişin sağlanması çağrısı yaparken bazı göstericilerin şiddete başvurmasını kınayarak dengeli bir çizgide ilerlemeyi tercih etti.
Başkan Trump'ın ticaret politikası çok taraflı anlaşmalardan ziyade ikili ilişkilere dayanıyor. Biraz "at pazarlıkçısı" görünümü veriyor.
NAFTA'yı yeniden şekillendirdi ancak Çin ile beklenen görüşmeleri yapmadı. Biden ise koltuğa oturduğunda ilk adımlarından birinin Trump'ın Trans-Pasifik Anlaşması'ndan çekilme kararını yeniden gözden geçirmek olduğunu söylüyor.
Trump, Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Senato'nun yardımıyla federal mahkemelerde muhafazakârların hâkimiyetini temin etti.
Biden'ın başkanlığı kazanması halinde dengeyi tekrar sağlayabilmek için yargıç sayısını arttırması gerekecek.
Trump, eski Başkan Obama döneminde yürürlüğe konulan, yaygın olarak Obamacare adıyla anılan sağlık yasasının iptali için Anayasa Mahkemesi'nde mücadele veriyor.
Yönetimin mahkemeyi ikna etmesi halinde 23 milyon Amerikalı, bir dizi sağlık uygulamasından mahrum kalacak. Biden ise söz konusu programı genişleterek başka programlara dâhil olmak isteyenlere de izin vermeyi hedefliyor.
Vergilerde Trump, 2017'de başlattığı indirimlere (1,5 trilyon dolarlık) referansla, daha fazla indirim yapma sözü veriyor.
Diğer yandan Biden, vergileri artırmayı hedefliyor. Yıllık geliri 400 bin dolardan fazla olanların vergilerini yükseltme vaadinde bulunuyor.
Trump, savunma harcamalarının artırılması vasıtasıyla Amerikan Ordusu'nun güçlendirilmesini istiyor ancak yabancı ülkelerdeki birliklerin sayısının azaltılmasına dayalı bir politika izlemek istiyor.
NATO'nun Amerika'ya mali borcu olduğunu ileri sürerek, müttefikleriyle ilişkilerini kökünden sarstı. Biden ise ordunun sağlam bir destekçisi ve yurt dışındaki misyonlardan yana bir tavır koyuyor.
Bütün bunların yanısıra, koronavirüsü bütün dengeleri bozabilir. Hâlihazırda virüs nedeniyle 230 binden fazla insan yaşamını yitirdi. Tabi hastaneye ulaşamadan ölenler hariç!
Günlük yeni vaka artışları da rekor seviyelerde. Trump yönetimi, pandemiyle mücadelede ağırlıklı olarak aşı ve diğer tedavi yöntemlerinin geliştirilmesini öncelliyor.
Biden da aşı ve diğer tedavi yöntemlerinin geliştirilmesinden yana ancak aynı zamanda da virüsün kontrol altına alınmasını istiyor. Biden maske takmanın ulusal çapta zorunlu hale getirilmesi gerektiğini savunuyor.
Hem Trump hem de Biden okulların açık tutulmasını savunuyorlar. Biden okulların güvenli bir şekilde açılması için federal yardım öneriyor. Trump ise okulların öncelikle kendi imkânlarını kullanmasını istiyor.
Elbette bu görünen farklılıklarının ötesinde bazı ağırlık merkezlerinin yapacağı çalışmalar da çok önemlidir.
Adayların geçmişlerine, destekçilerine, mevcut ekonomik ve askeri sisteme bakışlarının ötesine de bakmak gerekir.
Diğer bir ifade ile adayların "gölgeleri" seçim sonuçları üzerinde belirleyicidir. Bu gölgeleri oluşturan ağırlık merkezlerinden başat üçü Pentagon, CIA ve FED'dir.
Pentagon Amerika'nın görünen gücünü, CIA Amerikan hâkimiyetini tesis eden örtülü operasyonları ve FED ise sermaye sahiplerini temsil eder.
İlk defa Amerikan seçimlerinde bu üç ağırlık merkezinin arasında da bir rekabet gördük. Pentagon, son gelişmelerde ağırlığını tartışmasız olarak hissettirdi.
CIA, onun yanında adeta çırak kaldı. Dolayısıyla sonuçları, silahı elinde tutanlar ile parayı elinde tutanların güç mücadelesi belirleyecek.
Silahı elinde tutanlar geleneksel Amerikan tarzından yana duruyor ve Biden'a sıcak bakıyorlar. Parayı elinde tutanlar ise Trump'ı çok kullanışlı olarak görüyorlar ve ona istediklerini rahatlıkla yaptıracaklarını düşünüyorlar. Trump'ın faiz indirimi istekleri ve FED'in limitsiz para basması vb. gibi.
Tabi şunu da unutmamak gerekir. 2016 seçimlerinde Hillary Clinton ülke genelinde yapılan anketlerin neredeyse tamamında yarışı önde götürüyordu.
Nitekim seçim yarışını rakibi Trump'tan 3 milyon daha fazla oy alarak tamamladı. Buna rağmen ABD'deki iki aşamalı seçim sistemi nedeniyle Clinton, Seçici Kurul'da yeterli delege sayısına ulaşamadı ve başkan olarak seçilemedi.
Bütün bunların yanı sıra Kovid-19 tehdidi, terör tehdidine eşdeğer bir tehdit olarak tebarüz ediyor. Böyle durumlarda halkın birinci önceliği kendi canıdır. Hayatta kalma endişesidir.
Yine böyle durumlar her zaman iktidarın aleyhine işler. Muhalefetin teknik olarak yapabileceği bir şey olmasa da halk için bir ümittir. Ümit en büyük avantajdır.
Son olarak, görünen o ki her iki aday da Yahudiler tarafından destekleniyor. Ancak Yahudi asıllı yorumcular arasında dolaşan ilginç bir söz tespit ettim:
Trump, Netanyahu için iyi ancak İsrail için kötü bir tercihtir.
Sanırım seçim sonucunu işte bu cümle tespit edecektir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish