Münih Güvenlik Konferansı ve saldırı

Esedullah Oğuz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Wolfgang Rattay/Reuters

Münih'te dünyadan üst düzey katılımla uluslararası güvenliğin tartışıldığı bir konferans öncesi şehrin merkezinde Müslüman bir göçmenin düzenlediği saldırı, hem konferansın hem de Almanya'nın itibarına leke sürdü. 

Münih Güvenlik Konferansı, şehrin itibarına ve dünyadaki imajına katkı sağlayan, oturmuş, kabul edilmiş bir uluslararası etkinlik.

Hem Münih hem de saldırı beni şahsen yakından ilgilendiriyor.

Şöyle ki, perşembe günü Alman işçi sendikası Verdi'nin düzenlediği gösteride kalabalığın üzerine arabasını sürüp 36 kişinin yaralanmasına yol açan saldırgan, benim doğup büyüdüğüm topraklardan geliyor, yani Afganistan'dan.

Ağır yaralılar arasında 2 yaşında bir çocuk da var maalesef.

24 yaşındaki Afgan, iltica başvurusu reddedilen ama ülkede geçici olarak kalmasına izin verilen binlerce kaçak göçmenden biri.

1 ay önce de Bavyera'nın Aschaffenburg kentinde yine genç bir Afgan göçmen bir anaokuluna saldırıp 2 yaşındaki bir çocukla kendisine engel olmaya çalışan 41 yaşındaki bir adamı bıçaklayıp öldürmüştü.  

Müslüman kökenli bir birey olarak daha önceki saldırının üzüntüsünü ve utancını üzerimden atmaya çalışırken perşembe günkü olay gerçekleşti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ve artık Almanya'nın Müslüman vatandaşları olarak Almanların yüzlerine bakacak halimiz kalmadı.

Pek çok Alman, "Neden bu genç Müslümanlar bize saldırıyor? Mademki bizden bu kadar nefret ediyorlar, neden bizim ülkemizde, bizim aramızda yaşamak istiyorlar?" diye soruyor.

Bir başka Alman, radyodaki bir tartışma programında "Saldırganın akli dengesi yerinde değil diyorlar, peki akli dengesi yerinde olmayan bir insan 5-6 bin kilometrelik yolu katederek buraya kadar gelebilir mi?" diye sordu.

İnanın bu soruların hiçbirine şu an için mantıklı ve ikna edici bir cevap verebilmek mümkün değil. 

Almanlar yine geniş, anlayışlı bir milletmiş.

Son 1 yılda Müslüman göçmenlerin gerçekleştirdiği 6-7 saldırı olduğu halde Almanlar toplu olarak ayağa kalkmadı, mültecilerin kaldığı evlere bir saldırı olmadı. 

Bir an için bir Afgan veya Suriyeli kaçak göçmenin Taksim veya Beyazıt meydanında kabalağın üzerine araba sürüp insanları öldürmeye çalıştığını veya bir Afgan'ın anaokuluna saldırıp iki yaşındaki bir çocuğu bıçaklayarak öldürdüğünü düşünün.

Anında tüm Türkiye ayağa kalkar, binlerce kaçak göçmen sokaklarda insanlar tarafından linç edilirdi. 


Münih'e gelince, burası benim gençliğimin geçtiği bir kent.

Çok iyi hatırlıyorum, 7 Ekim 1988'de Ankara Esenboğa'dan kalkan bir uçakla Münih havaalanına inmiştim, o sırada bıyıkları henüz terlememiş 20 yaşlarında genç bir delikanlıydım.

Mülteci olarak değil, pasaportumda bir iş vizesi ile çalışmak için gelmiştim, geliş o geliş.

Aradan geçen 37 yıla neler sığdırmadım ki.

İlk kız arkadaş, üniversite, gazetecilik, meslek değiştirme, ilk aşk, ayrılık, yeniden kavuşma, evlilik, 11 Eylül olayları, babamın vefatı, kardeşlerin evlenmesi vs. 

Münih'in her sokağında, her meydanında bir anım saklı.

Ne zaman ilk aşkımla karşılaştığım Effnerplatz meydanına gitsem, hâlâ onu hatırlıyorum, giydiği çiçekli elbise, gülüşü, el kol hareketleri bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor.

Kentin ünlü parkı Englischen Garten'de yaptığım futbol maçları, piknikler, kız tavlamak için dolandığım semtler, sokak köşeleri dün gibi aklımda.

Ne zaman oralardan geçsem, hey gidi gençlik dercesine yüzüme özlem dolu hüzünlü bir tebessüm yayılıyor.

Aşk, hüzün, sevinç, mutluluk, başarı ve hayal kırıklığı gibi yoğun duygular yaşadığım Münih'in terör ve saldırı ile anılması, insana koyuyor.

Zira 37 yıldır yaşadığım Münih'te bir Müslüman ve Türk olarak benim yüzümü kızartan hiçbir olay olmamıştı, ta son birkaç aya kadar. 
 


Münih Güvenlik Konferansı'na gelince, konferans kimsenin umurunda değil.

Münihlilerin çoğu kentte böylesine bir etkinliğin olduğunun farkında bile değil.

Zira yurt dışından onlarca devlet başkanı veya bakan geliyor diye yollar, meydanlar trafiğe kapanmadı, kentte de konferansın yapıldığı Bayerischer Hof Oteli'nin çevresi dışında hiçbir yerde polis göze çarpmıyor.

Şehir sakin ve hayat normal akışında devam ediyor. 

Çoğu insan akşam haberleri izleyince konferansın farkına vardı.

Münihlileri sinirlendiren de ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance'in Avrupa'ya tepeden bakan, akıl veren, onu uyaran sözleri oldu.

Vance "Bizden bu kadar, artık kendi başınızın çaresine bakın" şeklinde özetlenecek şeyler söyledi. 

Bu sözler, Almanya'da "ABD'ye artık güvenemeyiz, bundan sonra kendi işimizi kendimiz görmeliyiz" görüşünün doğmasına yol açtı.

Trump yönetiminin her türlü nezaketten uzak, kaba-saba yaklaşımı ve dünyayı tehdit eden tavırları, belki de AB'nin bu arada Almanya'nın daldığı derin kış uykusundan uyanmasını sağlayacak.

AB'nin ipini kendi eline alıp gideceği yöne kendisinin karar vermesi, belki de dünyanın hayrına olacak.

Böylece Avrupa bundan sonra ABD'nin uzaktan kışkırtması ile istemediği bir savaşa sürüklenmeyecek. 

Bilirsiniz, "Bir musibet bin nasihatten daha iyidir" diye bir söz var.

Trump'ın ikinci kez iktidara gelmesi belki de Avrupa'nın ABD'nin güvenlik şemsiyesi altından çıkıp kendi başına ayakta durması için bir fırsat.

Ayağınıza kadar gelen fırsatı da değerlendirmek gerek. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU