Arapların zorla göçe tepkisinin gereklilikleri

"Arap ülkelerinin tutumu, ABD'nin Gazze ve Lübnan savaşlarından sonra ve Esad rejiminin devrilmesinin ardından bölgede stratejik olarak elde ettiği her şeyi kaybetmesinin yanı sıra, gereksiz kayıplara maruz kalmasına neden olacaktır"

Donald Trump, 11 Şubat 2025'te Washington'daki Beyaz Saray'da Ürdün Kralı Abdullah ile bir araya geldi / Fotoğraf: Saul Loeb-AFP

Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Washington ziyareti ve Başkan Donald Trump ile görüşmesinin ardından Trump, Filistin'in mücadele tarihi ve Filistinlilerin topraklarına ne kadar bağlı oldukları konusunda büyük bir bilgisizlikle, "Gazze Şeridi sakinlerini zorla göç ettirme" ve Gazze'yi küresel bir turizm merkezine dönüştürme teklifine bağlılığını sürdürdü.

Bu, 2 milyon insanın bölgedeki diğer ülkelere zorla göç ettirilmesi, 2 Amerikan ortağı Mısır ve Ürdün'ün güvenlik ve istikrarının tehdit edilmesi, bölgedeki barış kazanımlarının, özellikle Camp David ve Vadi Araba anlaşmalarının tehlikeye atılması anlamına geliyor.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'nin Filistinlilerin zorla göç ettirilmesi konusunun gündeminde olmasını reddettiği için Washington ziyaretinin ertelenmesinin arkasında, bu toplantının sonucu yatıyor olabi

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

lir.

Söylenene göre ziyaret için yeni bir tarih belirlenmedi.

Trump'ın önerisinin ilgilendirdiği ülkeler, bu ayın 20'sinde Riyad Zirvesi'nde ve 27 Şubat'ta Kahire'de yapılacak olağanüstü zirvede Arap heyetince sunulacak ve müzakere edilecek Trump'ın önerisine yanıt verecek bir Arap girişimine fırsat tanımak için zaman kazanmaya çalışıyorlar.

 

Trump'ın 51. eyalet saydığı Kanada'dan, ABD'nin ticaret ortaklarına uygulanan gümrük tarifeleri, Panama Kanalı'na el koyma, Grönland'ı Danimarka'dan koparıp alma ve Filistinlileri zorla göç ettirme ile tehdidine kadar uzanan patlayıcı şoklar politikası, bölgedeki birçok siyasetçi ve vatandaş için bir hayal kırıklığı yarattı.

Bunlar Cumhuriyetçilerin iktidara gelmesinden ve bilhassa Joe Biden yönetiminin Gazze'ye karşı yürütülen savaşta İsrail'e verdiği onca destekten sonra, Demokratların yenilmesinden memnun olmuşlardı.

İsrail'in sebepsiz vahşetine rağmen savaş, İran'ın Maşrık (Levant) bölgesinden çıkması ve devlet dışı güçlerinin korkunç bir yenilgiye uğraması, Suriye'de Esad rejiminin devrilmesi ve Rus müttefikinin çekilmesi, Lübnan devletinin anayasal kurumlarını yeniden tesis etmeye başlaması ile sonuçlandı.

Biden'ın "iki devletli çözüm" yönündeki çabalarını ve Avrupa ülkelerinin buna verdiği desteği de unutmayalım.

Arap dünyasının Trump'ın tutumlarından duyduğu korkunun nedeni, Gazze, Suriye ve Lübnan'daki değişimlerden elde edilen tüm sonuçların heba olmasına, "2 milyon Filistinlinin zorla göç ettirilmesi" başlıklı yeni ve geniş bir pankart altında Filistinlilerin haklarının pazarlık konusu yapılması sebebiyle, kapıdan kovulan İran'ın pencereden geri dönmesine yol açmasıdır.

Ayrıca, Arap ve özellikle de Amerikalılara en yakın ve ortak ilişki içinde olan, herhangi bir dengeli bölgesel güvenlik projesinin sağlam çekirdeğini oluşturan ülkelerle ABD'nin ilişkilerini, hiç kimsenin ihtiyaç duymadığı bir gerginliğe maruz bırakmasıdır.

Trump'ın bizzat kendisinin bölgede kalıcı barış ve istikrarı sağlayacağını söylediği İbrahim Anlaşmaları sürecini felce uğratmasıdır.

Etnik temizlik ve bir halkın tamamının yok edilmesinin normal karşılanması tehlikesi bulunsa da Trump'ın teklifinde Arapların yararlanabileceği 2 nokta var:

Birincisi, İsrail'i denklemden çıkarıp meseleyi sadece ABD ile sınırlandırmasıdır. Bu, İsrail'in taraf olmadığı herhangi bir Arap girişiminin tartışılmasına kapıyı aralayacak, böylece Gazze'nin yeniden inşası ve geleceğinin belirlenmesi süreci Arap-Amerikan ortaklığıyla sınırlı kalacaktır.

İkincisi, Trump, Gazze'deki savaş sırasında ve sonrasında gözden kaçan siyasi boyutu, kendi tarzında da olsa aktifleştirdi.

Ertesi gün, tüm sonuçlarıyla 2 milyon Filistinlinin yaşadığı trajedinin, tüm Gazze'nin kaderi ile her geçen gün daha hafif bir ikinci Gazze savaşına maruz kalan Batı Şeria'nın geleceğinin ele alınması için tartışılan bir konu haline geldi.
 


Trump'ın önerisine bir yanıt olarak yaklaşan Arap girişiminin başarısı birkaç faktöre bağlı.

Bunların en öne çıkanları Arap tutumunun birliği, Arap ülkelerinin siyasi ve ekonomik nüfuzunun kullanılması ve uluslararası ittifaklardan faydalanılmasıdır.

Bu girişimin, Filistinlilerin haklarını güvence altına alan ve onların zorla göç ettirilmesini reddeden tarihi sabitelerden sapması zordur.

Trump'ın önerisine, Filistin Ulusal Otoritesi'ne taze kan pompalanarak, pusulayı yeniden "iki devletli çözüm"e doğru çevirerek, yeniden inşa ve Gazze ile Batı Şeria'daki Filistinlilerin desteklenmesi konusunda Arap-Amerikan ortaklığına dayanan yaratıcı bir alternatif sunması gerekmektedir.

Arapların küresel ekonomik ağırlığı, ulusal ve bölgesel çıkarlarına bağlılıklarının yanı sıra, Trump için değerli olan İbrahim Anlaşmaları'nın geleceğine dair imalarda bulunmanın da bir ağırlığının olduğu şüphesiz.

Trump'ın pozisyonları ve eylemleriyle ilgili olarak ABD içinde ister Cumhuriyetçi Parti'nin kendisi, isterse rakipleri, Demokratlar ve bağımsızlar arasındaki hoşnutsuzluktan yararlanmak ve buna oynamak gerekiyor.

Hoşnutsuzluk sadece Filistin meselesinden kaynaklanmıyor, aynı zamanda siyasi, ekonomik veya sosyal olsun, alınmış veya alınması amaçlanan bir dizi karardan da kaynaklanıyor.

Özellikle Trump'ın üstten bakan fikirlerini birden fazla düzeyde reddeden Washington'un Avrupalı ​​müttefiklerinden gelecek uluslararası destek ve sempatiye de güvenilebilir.


Kısacası, ABD bir kurumlar devletidir ve Arap girişimi zengin bir materyal oluşturduğu, yenilikçi fikirler sunduğu ölçüde iç tartışmaları ve çekişmeleri körükleyecektir.

Eğer Trump gerçekten nitelendirildiği gibi "çıkarlar adamı" ise Arap ülkeleri, özellikle Körfez ülkeleri, karşılığında kendilerinin de ulusal çıkarlarını ve ulusal güvenliklerini korumaktan geri adım atmayacaklarını vurguladıklarında, Trump şüphesiz çıkarlarını göz önünde tutacaktır.

Zira Arap ülkelerinin bu tutumu, ABD'nin Gazze ve Lübnan savaşlarından sonra ve Esad rejiminin devrilmesinin ardından bölgede stratejik olarak elde ettiği her şeyi kaybetmesinin yanı sıra, gereksiz kayıplara maruz kalmasına neden olacaktır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU