Muhalefet satranç değil, dama oynuyor!

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Leonard Reese/Unsplash

Bakınız, satranç demiyorum, "dama" oynuyorlar.

Satranç gibi bir incelik yok ortada, bildiğiniz dama gibi dümdüzler.

Kimler mi?

Muhalefet tabii.

En başta da "ana" muhalefet...

Ekrem İmamoğlu'nun kendini CHP'ye, CHP dışındaki muhalefete ve tabii mevcut düzenden illallah etmiş tüm bir topluma dayatma ihtirası ana gündemimiz oldu ve açlığa, yoksulluğa karşı bir büyük toplumsal itirazı örgütlemekle uğraşacağımız yerde Ekrem İmamoğlu'nun ihtiras tramvayına bindik, CHP'deki cumhurbaşkanlığı adaylığının ön seçiminin ötesiyle berisiyle uğraşıyoruz!..

Eh, iktidar bu işten pek memnun tabii.
 


Her gün CHP'nin iç gündemini deşerek bağırsak misali toplumun önüne döküyor ve azıcık kafası çalışan bezgin yığınlar kurtuluş umudunu bir parça daha yitiriyor...

O meşhur karikatürü hatırlatayım: Yahu, millet aç, aç!

Evet millet aç. Açız. Açsınız...

Efendim, biz yiyemiyoruz, siz yiyemiyorsunuz ama Saray'da misler gibi yiyorlar.

Yok, endişe etmeyin, yine kestane balı, Medine hurması, manda yoğurdu diye sıralamaya başlamayacağım.

Sadece Saray'da yediklerinin çöplerinden söz edeceğim.

Evet efendim, Saray'ın yemekhanesinden bir günde 6 tona yakın çöp çıkıyormuş.

Gazeteler yazdı. 50 konteynerle toplanan o çöpün 1.500 hanenin çöpüne eşdeğer olduğu söyleniyor.

Koca bir kasabanın çöpü kadar yani.

Gerçi artık kentlerde, kasabalarda evlerden pek çöp çıkmıyor.

Zira halkımız doğru düzgün bir şey yiyemiyor.

Lakin gördüğünüz üzere, halkımıza, "Porsiyonlarınızı küçültün" diye seslenen Emine Hanım'ın sarayında durum pek öyle değil.

Maşallah, çöpü bile itibar gösterisi gibi.

O çöpler Saray'dan bir de korumalı konvoyla çıksa itibarımız tam tavan yapacak!..

Gerçi ortada biraz tutarsızlık var ama o kadar da olsun artık...

Sahi, ne diyordu Emine Hanım?

Sofraya ihtiyaçtan fazlasını koymak görgüsüzlüktür. Oysa bugün ikram güç gösterme aracına dönüştü...


Sonra bir de "Sıfır Atık" başlıklı bir sosyal sorumluluk kampanyası başlatmıştı aynı Emine Hanım.

Defalarca güzel güzel anlattı.

Ne dedi?

Şöyle dedi mesela:

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Bakanlık binalarında başlattığımız çalışma, dalga dalga tüm ülkeye yayılıyor. Proje çerçevesinde, bir yıl boyunca, toplumun tüm kesimlerinden çok güzel destekler aldık. Sanayicilerimiz, iş adamlarımız, üniversitelerimiz kendi kurumlarında örnek sistemler kurdular. Her birini çevre duyarlılıkları nedeniyle tebrik ediyorum. Şimdi iş, büyük ölçüde belediyelerimizde. Vatandaşlarımızın, evlerinde ayrıştırdıkları atıkları, belediyelerimizin aynı mantıkla toplayıp dönüştürmesi gerekiyor...


Vallahi vatandaşlar evlerinde atık falan ayrıştıramıyor, daha ziyade pazar yerlerindeki çöpleri karıştırıyor.

Lakin yıllardır "Sıfır Atık", "Porsiyonlarınızı küçültün" diye önüne verilmiş kağıtları okuyan Emine Hanım'ın saray mutfağından günde 6 ton çöp çıkıyor.

Bu işte bir terslik olmalı, değil mi?

Terslik falan yok tabii...

Türkiye'de halk giderek yoksullaşıyor ama Saray ve çevresindeki küçük bir azınlık hızla inanılmaz servetler biriktiriyor.

Tayyip Bey ve ailesinin servetini tam olarak bilemiyoruz.

Gemiler, gemicikler, düğünde takılan takılar, sıfırlanan paralar, yurtdışı hesapları falan hep konuşuldu ama sanırım bunların ayrıntısına bir tek ABD Başkanlığı'na yeniden seçilen Trump Efendi vakıf.

Neyse, netameli konulara hiç girmeyelim...

Bizim bildiğimiz, önümüzde duran para.

Millet sefalet seviyesinde yoksullaşırken, emekliler evlerinden bile çıkamaz hale gelmişken, öğrenciler okullarda açlıktan bayılırken Tayyip Bey'in damadının elde ettiği zenginlik gerçekten göz kamaştırıcı!

Evet, Damat Selçuk Bayraktar 1,8 milyar dolarlık kişisel servetiyle Türkiye'nin en zengin 15. ismi haline gelmiş.

Biraderinde de 1,6 milyar dolarlık servet varmış, o da 19. en zengin Türk olarak listeye girmiş, ikisini toplasanız Afrika'da ülke satın alacak kıvama gelmişler anlayacağınız...

Bu servet nasıl oldu?

Görebildiğimiz kadarıyla yurtdışından motor ve ekipman getirip burada montajla İHA, SİHA yapa yapa elde edildi.

En büyük müşterileri de elbette TSK idi.

Aslında Türkiye'nin Aselsan, Roketsan, Havelsan gibi kamu kuruluşlarının bu işleri yapması icap ederdi ama söz konusu kurumlar AKP'nin fevkalade liyakatli kadrolarınca telef edildi ve ihaleler Bayraktarlar'ın montajına kaldı.

E, sonra ne oldu?

Hatırlarsınız, Tayyip Bey bilmem hangi seçim öncesinde yine hızını alamayıp, "2023'te Ay'a sert iniş yapacağız" diye galaktik vaatlerde bulunmuştu.

Türkiye Ay'a sert de inemedi, yumuşak da inemedi ama Damat Bayraktar ve biraderi Türkiye'nin en zenginleri listesine ışık hızıyla giriverdi.

Anlaşılan "Kaynak yok" diye diye sefil hale düşürdükleri işçinin, memurun, emeklinin rızkı, tüm diğer AKP dönemi zenginleri gibi Damat Selçuk Bey'in kişisel servetine katkıda bulundu!..

Bayraktar biraderler bu işleri babalarının hayrına ya da vatan millet namına yapmadı.

Ezan, bayrak nutukları arasına bir-iki milyar dolarlık şahsi servetler sıkışıverdi!..

Yetti mi?

Yetmez...

Hatırlarsınız, kredi kartlarına senelik vergi manasına gelen "Savunma Sanayii Destekleme Fonu kesintisi" epey bir tartışma yaratmıştı.

Daha istiyorlar yani.

Başka kaç ülkede aile efradı, damatları, yandaşları bu kadar hızlı zenginleşen devlet yöneticisi vardır, ben bilmiyorum.

Milyar doları hesaplayacak misyonum ve vizyonum da yok.

Lakin bu millet bunca fukaralaşırken, fukaralaştıkça sırtına daha fazla yük bindirilirken, iktidar çevrelerinin bu baş döndürücü zenginleşmesiyle uğraşması gereken muhalefetin dama oynamasına çok canım sıkılıyor.


Haydi, kalın sağlıcakla...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU