O, Türkiye'de adı en çok anılan il başkanı…
İl başkanı seçildiği 2018 yılının şubat ayındaki kongreden bu yana, gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gerekse de iktidarın diğer temsilcileri tarafından sıklıkla eleştirildi. Hatta, bu eleştirilerden sonra yargılandı ve ceza aldı.
Ama eleştiriler sadece iktidar kanadından gelmedi. Partisinin içinden de kimi zaman eleştiri oklarının hedefi oldu…
Siyaseti bir meslek olarak değil, topluma karşı yerine getirilmesi gereken bir sorumluluk olarak gördüğünü ifade eden CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, erken seçim ihtimalinden, cumhurbaşkanı adayının profiline, parlamenter sisteme dönüş ihtimalinden CHP Kurultayı'na, Atatürk tartışmasından diğer muhalefet partileriyle ilişkilere kadar bir çok konuda sorularımızı yanıtladı…
"Siyaseti bir meslek olarak görmüyorum"
Türkiye'de sizin kadar konuşulan bir il başkanı yok. Siyasette hedefiniz nedir?
Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanlığı'na ikinci kez seçildiğimde 'İstanbul nefes aldı, Türkiye'ye de nefes aldıracağız' demiştik. Yeniden hukukun üstünlüğünün tesis edildiği, cumhuriyetin demokrasi ile taçlandığı kısacası tek bir çocuğun yatağa aç girmeyeceği bir gelecek hedefliyorum ve hep birlikte hayata geçireceğimize de sonsuz inanıyorum.
Partinin yönetim kademesinde bir hedefiniz yok mu?
Siyaseti bir meslek olarak değil topluma karşı yerine getirilmesi gereken bir sorumluluk olarak görüyorum. Dolayısıyla kariyer planı yapar gibi kişisel hedef belirlemeyi de doğru bulmuyorum. İnandığınız idealler için mücadele verirsiniz. Mücadeleniz sizi bir yere taşır ya da taşımaz. Mesele fikirlerimizin, inandığımız ilke ve ideallerin bir yere taşınması ve toplumsallaştırılmasıdır. Siyaseti bir meslek görerek kariyer planı yapar gibi siyasetin içinde olanları açıktan eleştiriyorum açıkçası.
"İsim konuşuyor olsaydık, 'İstanbul'u neden kaybettik' toplantıları yapıyorduk"
Siyasetin ana gündemi cumhurbaşkanlığı seçimleri… Erken ya da zamanında yapılacak bir seçimde, sizin gönlünüzden geçen cumhurbaşkanı profilini tarif eder misiniz?
Yeri ve zamanı geldiğinde bu halk nasıl bir cumhurbaşkanı tarafından yönetilmek istediğini tarif edecektir. Burada mesele halkın sesine kulak vermek ve Türkiye'nin temel sorunlarını çözme iradesine sahip olacak bir anlayışı ortaya koyabilmektir. Genel başkanımızın sıklıkla ifade ettiği gibi önümüzdeki seçimler demokrasiden yana olanlarla demokrasinin karşısında olanlar arasında geçecektir. Biraz önce de ifade ettiğim gibi, cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıracak, güçlendirilmiş parlamenter sistemi yeniden tesis edecek, belirli ilkelerde yüzde 50+1'in oyunu alacak en doğru aday rahatlıkla çıkacak ve emin olun kazanacaktır.
Bugünden isimleri konuşmak yersiz bir tartışma. Bugün daha önemli işlerimiz var. 31 Mart 2019'daki seçimlerden yaklaşık 1 yıl önce de biz İstanbul halkına nasıl bir belediye başkanı istediğini sormuştuk. Sorduğumuz isim değil, profildi. İstanbul halkı ne istediğini çok net tarif etmişti.
Eğer biz o gün işlerimizi yapmak yerine işin kolayına kaçarak sadece isimleri konuşuyor olsaydık sanırım bugün İstanbul'da ‘Seçimi neden kaybettik?' gündemli toplantılar yapıyor olurduk.
Yargıya güvenin yüzde otuzların altına indiği, hukukun siyasetin sopası haline geldiği, liyakatin, şeffaflığın yerle bir edildiği, demokrasinin askıya alındığı, cumhuriyet kazanımlarının her geçen gün yok edildiği günümüzde tüm bunları çözecek olan yol haritasını sunan demokrasi yanlılarının adayı yapılacak seçimin kazananı olacaktır.
"Vatandaş, saray sosyetesinin dertlerine dermen olmayacağını deneyimledi"
AK Parti seçmeninden nasıl oy alacaksınız?
Sadece AKP seçmeninden değil kendimizi ve yapacaklarımızı sahici ve samimi bir şekilde anlatarak bütün seçmenlerin oyunu almayı hedefliyoruz açıkçası. Adalet, eşitlik, demokrasi, özgürlük paydasında ortaklaştıracağımız seçmenlerden… Geçmişte hangi partiye oy vermiş olursa olsun, kimliği inancı ne olursa olsun vatandaşın dertleri ortak ve bizler CHP iktidarında kim olduklarına bakılmaksızın dertlerinin nasıl çözüleceğini anlatacağız. Ne mutlu ki vatandaş da artık sesini kimin duyduğunun farkında. Vatandaş yerel yönetimlerde CHP'li belediyelerin ayrısız gayrısız bir biçimde kendisine nasıl hizmet ettiğini görüyor. Kısacası inanarak ve elbette çok çalışarak seçmenin oyunu alacağız. Burada çok önemli bir fırsat aralığımız var. O da artık vatandaş kimin halk için, kimin sadece kendi geleceği için siyaset yaptığının fazlasıyla farkında. Saray sosyetesinin dertlerine derman olamayacağı gibi, katlayarak artırdığını acı bir şekilde deneyimledi. Türkiye'de demokrasiden yana olanlar ve olmayanlar, daha eşit, daha özgür yaşamak isteyenler ve istemeyenler, vatandaşın derdiyle ilgili olanlar ve olmayanlar olarak ayrıştı. AKP'li seçmen de bunun farkında ve rahatsız. Tercihlerinin değiştiğini görüyoruz. Yapılan bir araştırmada, AKP'li seçmenin yüzde 78'i de şu andaki yönetim biçiminden memnun değil.
Vatandaş, siyasetçinin kendi sorunuyla ilgili olduğunu görünce ilgi göstermekten kaçınmıyor artık. Tüm bu sorunlara dair çalışmalar yapınca, AKP'li seçmenden de, HDP'li seçmenden de, MHP'li seçmenden de oy almak zor değil.
"İlk yerel seçimde İstanbul'daki belediye sayımızı 14'ten 28'e çıkarabiliyoruz"
Yaptırdığınız saha araştırmalarında, seçmenin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'yle ilgili görüşünü de soruyor musunuz?
İstanbullular büyükşehir belediyemizin ve 14 ilçe belediyemizin çalışmalarından oldukça memnun. Özellikle pandemi döneminde kısıtlamalara hatta tüm engellemelere rağmen hiç ayrım yapılmadan nasıl hizmet edilebileceğini gösterdi belediyelerimiz. CHP gelirse sosyal yardımlar kesilecek demişlerdi. Ekrem İmamoğlu başkanlığındaki İBB, Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal yardımını gerçekleştirdi. Bu memnuniyeti hem sahada görüyor hem de ölçümlerde buluyoruz. İlk yerel seçimlerde şu anda İstanbul'da 14 olan belediye sayımızı 28'e çıkarabiliyoruz. Kamuoyu araştırmalarından bu sonucu alabiliyoruz. Aynı zamanda İstanbul'da da oyumuz azalmıyor, artıyor.
"İktidar, 'HDP eşitti PKK' diyor, öyle bir gerçeklik varsa gereği neden yapılmıyor?"
Demokrasiden yana olanlar ve olmayanlardan söz ediyorsunuz. Kemal Kılıçdaroğlu'nun da, 'dostlarımız' diyerek yaptığı bir tarif vardı. Bu tanımın içinde DEVA Partisi ve Gelecek Partisi rahatlıkla yer buldu. Ancak CHP'nin HDP'ye yönelik mesafeli olduğuna ilişkin eleştiriler var. Sizin bu eleştirilere bir yanıtınız var mı?
CHP, kim haksızlığa, hukuksuzluğa uğramışsa onun yanındadır. Tavrı her zaman net olmuştur. HDP'ye mesafeli davrandığımız konusundaki eleştirilere katılmıyorum. İktidarın, olgular üzerinden değil, algılar üzerinden yürüttüğü bir siyaset ve topluma dayattığı bir siyaset dili var. Tırnak içinde söylüyorum; 'HDP eşittir PKK' diyor iktidar partisi. Bunun da toplumda bir yansıması var. Böyle bir gerçeklik varsa eğer bunun gereği neden yapılmıyor öyleyse? İktidar kendine muhalif olan, kendisi gibi düşünmeyen herkesi terörist ilan etme noktasına geldi ve bundan hatırlarsanız pazarcılar bile nasibini almıştı. Akademisyenler, HDP'li siyasetçiler, öğrenciler... Say say bitmez.
HDP'li siyasetçiler ve belediye başkanları da medya eliyle bu şeytanlaştırma ve yaftalama sürecinden sonra hukuksuz bir şekilde gözaltına alındılar, tutuklandılar. Bu hukuksuzluğa CHP'nin ses çıkarmaması mümkün mü? Kim olduğuna bakmaksızın hukuksuzluğun, adaletsizliğin olduğu her yerde CHP vardır.
"Kopuşlar da bir araya gelişler de başladı"
Mevcut sistemde seçim kazanabilmek için gerekli olan yüzde 50+1 oy oranı nedeniyle iktidarın parlamenter sisteme dönüşle ilgili arayışta olduğu iddiaları var. Muhalefet böyle bir dönüşü desteklemeli mi?
Birtakım duyumlar alıyoruz ama demokrasiye inanmayan birinin güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistemi gündeme getirmesi mümkün değil. Bu ancak seçim kazanmanın farklı yollarını aramaktan, halkı kandırmaya çalışmaktan ibaret olur.
Bir kişinin her alanda uzman olduğu dudağından çıkan her sözün kanun sayıldığı ve bir saray vesayetiyle yönetiliyoruz. Ben de bir soru sormak isterim. Böylesi bir tek adam yönetimini benimsemiş birisi parlamenter sisteme döneceğim derse, inandırıcı olur mu hiç?
Yeniden parlamenter sisteme döneceğiz derlerse eğer emin olun bunun sebebi halkın iradesine inanmaktan çok mevcut sistemde 50+1 oyu alamayacak olmalarını görmelerindendir. Saraydakinin savunacağı, koruyacağı tek sistem kendisinin o koltukta kalmasını sağlayacak sistem olacaktır.
Bilindiği üzere otokratik yönetimler ya da tek adam rejimlerinden kopuşlar başladığında ve demokrasiye inananlar bir araya gelmeye başladığında o yönetimlerin sonu gelmeye başlamıştır. Kopuşlar da bir araya gelişler de başladı.
"Siyaset 30-40 yıl öncesindeki gibi kavramlar üzerinden yürümüyor"
Türkiye'de yüzde 40 sol, yüzde 60 sağ şeklinde özetlenebilecek bir siyasi denge var. Sizin CHP olarak bu dengeyi sol lehine değiştirmek gibi bir amacınız var mı?
Demokrasi mücadelesini sabırlı karıncalar rejimi olarak tanımlıyorum ben. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, uzunca bir süredir demokrasi mücadelesi veriyor. Türkiye'de yıllardır kutuplaşma üzerinden giden siyasetin, hak ve özgürlükler temelinde, eşitlik temelinde inşa edilmesinin mücadelesidir bu. Siyaset, 20, hatta 30 – 40 yıl öncesindeki gibi kavramlar üzerinden yürümüyor. Kemal Kılıçdaroğlu da bu anlamda hakikaten önemli bir misyon üstleniyor. Cumhuriyetin, cumhuriyet değerlerinin, Atatürk ilke ve devrimlerinin üzerine inşa edeceğimiz sosyal bir hukuk devletinin dertlerini çözeceğine inanan seçmen buna oy verecektir.
"Eleştirilerin iktidarın eline malzeme verecek şekilde yapılması doğru değil"
Sözcü gazetesinde yer alan bir haberle başlayan Atatürk tartışması vardı. Bu tartışmaya partinizin milletvekilleri de katıldı ve sizi eleştiren paylaşımlar yapıldı. Sizin de iki açıklamanız vardı ama parti içinden gelen eleştirilere bir yanıtınız olmadı…
Cumhuriyet Halk Partisi sosyal demokrat bir kitle partisi. Farklı görüşler, tartışmalar, eleştiriler elbette olacak. Önemli olan en doğru fikre ulaşmak. Toplum çok uzun zamandır bir tek adam anlayışı tarafından yönetildiği için, farklı düşünceler parti içi kavga ve ayrışma sanılıyor. Ama bunun böyle düşünülmemesi lazım.
Benim de birtakım eleştirilerim olabilir. Ama bunu doğru zamanda ve doğru yerde, muhatabına giderek yöneltirim ve iktidarın eline malzeme verecek biçimde yapılmasını doğru bulmam.
"Özel bir çalışmayı kurultayda değil, şu sıralar yapıyoruz"
CHP'nin temmuz ayındaki kurultayında, partinin ileri gelen isimlerinin Parti Meclisi'ne giremediğini gördük. Mesela önceki dönem Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan, Parti Meclisi'ne giremedi. Burada sizin de rolünüz olduğu konuşuldu. Özel bir çalışma yaptınız mı?
Genel başkanımız istediğiniz 60 kişiyi seçebilirsiniz diyerek 80 kişilik bir liste çıkardı. Aday olan yaklaşık iki yüz küsür arkadaşımızdan yüksek oyu alan 60 arkadaşımız seçilerek Parti Meclisi'ne girdi. Yine kurultayda yanlış hatırlamıyorsam 11 tane anahtar liste vardı. Delegeler bu 80 kişilik liste üzerinden öncelikli olarak seçilmesini istedikleri kişileri içeren listeler oluşturdular ki bu çok normal, anlaşılır bir durum. 80 kişinin tamamını seçebilme imkânınız olmadığınıza göre 80 kişiden 60'ını tercih etmek durumundasınız.
Sonuçta 37. Olağan Kurultayımız pandemi gerçekliğine rağmen hiçbir sıkıntı yaşanmadan genel başkanımızın açıkladığı 2. Yüzyıl Beyannamesiyle başarılı bir şekilde sonuçlandı. Özel bir çalışmayı kurultayda değil ama CHP İstanbul Örgütü olarak şu aralar yapıyoruz.
Pandemi gerçekliğini göz ardı etmeden "adım adım iktidara" projesiyle İstanbul'daki tüm üyelerimizi aktifleyeceğimiz ve sözümüzün 16 milyon İstanbulluya doğrudan ulaşmasını sağlayacak bir çalışma. Yine devamında birbirine entegre ve eş zamanlı yürüttüğümüz 10 farklı çalışmayla birlikte göreceksiniz CHP İstanbul'da tarihi bir oy alacak. Bu cümlemi bir yere not edin yapılacak ilk seçim sonrasında hatırlatacağım size.
"Cumhuriyetin ilk yılları tek adam diktatörlüğüne benzetilince oradan ayrıldım"
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kapsamında Taksim Cumhuriyet Anıtı'nda gerçekleştirilen çelenk koyma töreninde alanı terk ettiğinize dair haberler yel aldı. Asıl tepkiniz nedendi?
Cumhuriyet Bayramı törenlerinde cumhurbaşkanının mesajı okunmaya başlandı. İddia edildiği gibi ben cumhurbaşkanının mesajı okunduğu için protokolden ayrılmadım. Herkes gibi okunan mesajı dinlemeye başladım. Mustafa Kemal Atatürk'e, yol arkadaşlarına ve Cumhuriyet'in 97. Yılı için yapılan kutlamalara atıf yapılan kısımla ilgili hiçbir sıkıntı yoktu. Mesaj, gayet olması gerektiği gibiydi. Bu cümlelerden sonra, ayrıştırıcı bir dille cumhuriyetin ilk yıllarını neredeyse tek adam diktatörlüğüne benzeten siyasal söylemleri duymaya başlayınca o cümlelerin orada yerinin olmaması gerektiğini ve böyle bir günde bu şekilde siyaset yapılmasının doğru olmadığını düşünerek mesajın siyasi içerikli kısmı başladığında tören alanından ayrıldım. Orada cumhuriyetimizin 97. yılında 83 milyon olarak hep birlikte kutladığımız ve ortaklaştığımız bir günde bile bunun üzerinden siyaset yapılırsa eğer, ben de bir siyasetçi ve vatandaş olarak tavır koymayı bir gereklilik ve sorumluluk olarak görürüm.
© The Independentturkish