Venezuela neden bir türlü Küba olamıyor?

Özgür Uyanık Independent Türkçe için yazdı

Venezuela'da "Sosyalist Komünler" (Comunas Socialistas) anayasada özerk yerel örgütlenmeler olarak tanınıyor / Fotoğraf: venezuelanalysis.com

Küba'nın Hispanik dünyadaki en prestijli tarihçisi Eusebio Leal, 1994'te Hugo Chávez Frias'ı bir konferans vermek üzere ülkesine davet etti.

Kızıl bereli paraşütçü birliklerin bu genç komutanı, namı diğer "Comandante Chávez", 4 Şubat 1992'de hükümete karşı başarısız bir ayaklanma sebebiyle girdiği hapisten çıkalı henüz birkaç ay olmuştu.

Fakat hiç de yenik bir komutana benzemiyordu. 13 Aralık akşamı Jose Marti Havaalanı'na indiğinde onu bir devlet başkanı gibi Fidel Castro karşıladı.  
 

grs-1.jpg
13 Aralık 1994 Başkente Havana'daki Jose Marti Havaalanında Fidel Castro genç komutan Hugo Chávez'i karşılıyor


Bu, her daim canlı olan Latin Amerikacı devrimciliğin yetmişlerden beri beklediği buluşmaydı.

Kıtada 20'nci yüzyılın en önemli devrimini yapan Kübalı gerilla komutanıyla neoliberalizme karşı tarihin ilk silahlı ayaklanmasını gerçekleştiren Venezuelalı asker bir araya gelmişti.

"21'nci yüzyıl Sosyalizmi" hikayesi işte tam orada Fidel ile Chávez'in kucaklaşmasıyla başladı. 
 

grs-3.jpg
21'nci sosyalizminin liderleri olarak resmedilen Correa, Chávez, Lula, Morales, Nestor'dan geriye sadece Arjantinli Cristina kaldı


Chávez, 1999'da devlet başkanlığı koltuğuna oturduğu andan itibaren Venezuela-Küba ilişkileri, Latin Amerikacı sosyalist ideolojik temellere dayanan bir stratejik bağla yeniden kuruldu.

On binlerce Kübalı doktor, öğretmen, tarım, sanayi ve idari personeli Venezuela'ya geldi. Bunu izleyen dönemlerde Venezuela'da hazır bulunan 50 ila 100 bin Kübalının asgari yüzde 10'u siyasi danışman niteliğindeydi.
 

grs-005.jpg
Chávez, Kübalı doktorlarla


Küba Devrimi Venezuela'ya sadece ilham vermiyor, kadrolarıyla Bolivarcı Devrimi destekliyordu.

Fidel, Chávez'de Latin Amerikacı sosyalist ideallerini geleceğe taşıyacak parlak bir lider, Küba ise Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle düştüğü sefaletten çıkış yolu bulmuştu.

Günlük 100 bin varile ulaşan ham ve işlenmiş petrol Venezuela'dan adaya akmaya başladı.
 

grs-5.jpg
Venezuela'nın hibe ettiği petrolün işlendiği 2007'de açılan Küba'daki Camilo Cienfuegos rafinerisi


İki devlet ortaklığıyla kurulan onlarca şirket Küba'nın ihtiyacı olan her şeyi Venezuela üzerinden elde etmesine olanak sağladı.

Adaya internet bağlantısı dahi Venezuela üzerinden ulaştırıldı.

O yıllarda Küba'nın siyasi birikimi ve yetişmiş kadrosu ile Venezuela'nın kaynakları ve dinamizminin sadece iki ülkeyi değil kıtayı kurtaracağı beklentisi hakimdi.

İki karizmatik Kumandan'ın liderliğinde reel sosyalizm deneylerinin totalitarizmini, nemrut devletçiliğini aşan bu insancıl ve toplumsal yönü güçlü yeni sosyalizm insanlığa umut taşıyordu. 
 

grs-7.jpg
Uruguay'ın efsanevi gerilla komutanı ve devlet başkanı Jose Mujica, Kumandan Chávez'in askeri parkasıyla, MERCOSUR zirvesi 2011


Venezuela öncülüğünde Bolivarcı İttifak ALBA, yeni Latin ülkeleri topluluğu CELAC, Güney Amerika ortak pazarı MERCOSUR kuruluyor, Chávez'e karşı darbeler yenilgiye uğruyor ve Bolivarcılar her seçimi büyük farkla alıyorlardı.

Sokaklarda satıcılar bile "Ya sosyalizm ya ölüm!" diye bağırıyordu. 
 

grs-6.jpg
Amerikan Devletleri Örgütünden atılan Küba, yıllar sonra Latin Amerika ülkeleriyle aynı birlikte CELAC zirvesinde


Fakat aslında Venezuela'da alttan alta işler iyi gitmiyordu. Ülke giderek Küba'nın kötü bir resmine dönüşüyordu: Üretim yapılmıyor, ihtiyaç kuyrukları artıyor, marketlerde mal bulmak zorlaşıyor, internet-elektrik-su gibi hizmetler aksıyor, ulusal paranın değeri düşerken enflasyon durdurulamıyor, yurttaşlar her geçen gün daha az çalışıp daha çok devletten bekler hale geliyor, birkaç kuruş için işlenen sefil cinayetler bitmiyor, rüşvet ve yolsuzluk kaide haline gelirken siyasi haklar, hukuk ve demokrasi toplumun ilgi alanında çıkıyor, "malı vurma" genel bir anlayış haline geliyordu.

Ve tüm bunlar Kumandan Chávez'in beklenmedik ölümüyle olağanüstü boyutlara ulaşıyordu.

Bu arada ABD, Venezuela'yı güçlü bir ambargoyla kuşatmaya devam ediyor, başta Kolombiya olmak üzere bölge ülkelerini kışkırtıyordu.

Yıllardır derin bir finans ve üretim krizinde olan bu ülkenin yurt dışındaki tüm hesap ve mallarına el koyuluyor, Venezuela, Yemen gibi açlığa ve ölüme sürükleniyordu. 

Venezuela'nın bir "Domuzlar Körfezi" istilası yoktu o da oldu. Daha birkaç ay önce Karakas sahillerine içlerinde Amerikan askerlerinin olduğu paramiliter gruplar çıkarma yaptılar.
 

grs-9.jpg
3 Mayıs'ta Karakas kıyılarında yakalanan bir Özel Güvenlik şirketine bağlı ABD'li askerler


Yakalanan iki Amerikalının itirafları yayımlandı: "Guaido'da ile sözleşme yaptık Maduro'yu öldürecektik" dediler. Fakat ne Guaido'ya bir şey oldu ne de Maduro'ya geçmiş olsun diyen çıktı.
 

grs-10 ap.jpg
Tahterevallinin bir ucunda Maduro ötekinde Guaido var


Gerçekten de Küba'nın neredeyse elli yıl içinde yaşadığı hemen her şeyi birkaç yılda tükettiği halde neden bu Karayip ülkesinde sosyalizm dahil her şey kötü bir tiyatrodan öteye gidemiyor?


Venezuela'da devrimin neden bu kadar kısa süre içinde hedeflerinden uzaklaştığını merak edenler için kısaca anlatalım:

1. Solu topal gelen devrim

Kumandan Chávez, Fidel gibi silahlı savaş ya da halk ayaklanması sonucunda iktidarı almadı. Serbest seçimler yoluyla iktidara geldi. Ama Allende gibi sosyalist kimliğiyle uzun bir kurumsal siyaset kariyerine de sahip değildi.

Fidel ve Allende birbirine zıt gibi görünen araçlarla idareyi ele geçirse de her ikisini de oraya taşıyan büyük işçi sınıfı ve halk hareketleri mevcuttu.
 

grs-11.jpg
Küba ve Şili Devrimlerinin liderleri Fidel Castro ve Salvador Allende, 1972


Chávez, 1999'da başa geldiğinde Venezuela'da sınıfsal, siyasal anlamda yaprak kımıldamıyordu. Onu iktidara taşıyan sürecin taşları Venezuela'da seksenler ve doksanlar boyunca uygulanan neoliberal politikaların sağı darmadağın etmesiyle döşenmişti.

Üstelik Chávez ve lideri olduğu "V. Cumhuriyet  Hareketi"nin ideolojisi "milliyetçilik"di. Kumandan 2005'te Sao Paulo Forumu'nda yaptığı konuşmaya kadar sosyalizm kelimesini dahi ağzına almamıştı. 
 

grs-12.jpg
Chávez, V. Cumhuriyet Hareketi'ni 1997 yılında kurup 1999 seçimlerini kazanmıştı.


2. Önder, lider var ama kahraman yok

Eğer İrlandalı iki yönetmenin çektiği Chávez'e karşı 2002 darbesini anlatan "Devrim Televizyondan Yayınlanmayacak" adlı belgeseli izlediyseniz ortada bir örgütlenmenin olmadığını fark etmişsinizdir.

Darbe gerçekleşmiş, devlet başkanı rehin alınmış, Bolivarcı hükümetin bakanları Miraflores'teki hükümet sarayının salonunda oturmuş "Biz şimdi ne yapacağız" diye ağlaşıyorlardı. 

Chávez'in "V. Cumhuriyet Hareketi", Fidel'in "26 Temmuz Hareketi"nin sahip olduğu kadrolardan yoksundu. Küba'da olduğu gibi Bolivarcı Devrim'in de bir "Comandante"si bir Jose Marti'si vardı; ama Che'si, Camilo'su, Raul'u, Juan Almeida'sı yoktu.
 

grs-13.jpg
Küba Devriminin ölümsüz kahramanları Che Guevara ve Camilo Cienfuegos


Venezuela Devrim'i Chávez'in karizmasıyla başladı ve ilerledi; onunla birlikte çöktü. Venezuela Bolivarcı Sosyalizmin büyük fetihleri olan kamulaştırmaları yaparken, emperyalist darbelere göğüs gererken Chávez dışında hiçbir kahraman üretemedi. 


3. Kötü alışkanlıkların esiri olan devrim

Süreç Chávez'in hamleleriyle ilerledi. İktidar formülü kabaca tüm reel sosyalist deneyimlerinde olduğu gibi "halk-ordu birliği"ne dayanıyordu.

Ancak bu formül Venezuela koşullarında kaçınılmaz biçimde iktidarı silahlı kuvvetlerle paylaşmak anlamına geliyordu.

Chávez orduyu, yani "Bolivarcı Ulusal Silahlı Kuvvetler" FANB'nin askeri kapasitesinden artırmaktan çok komuta kademesini kendi belirleyeceği biçimde yeniden organize etti.

Bunun sonucunda herkese generallik vermek gibi tuhaf bir durum ortaya çıktı. 150 bin mevcutlu FANB'nin bugün iki binden fazla generali bulunuyor.
 

grs-14.jpg
Generaller, Maduro'nun ardında selam duruyor.


Yalnızca savunma ve güvenlik değil hemen tüm "gelir getiren" kurumların başına bir general atanmış durumda.  

Yukarıdan aşağıya en büyüğünden en küçük generale kadar sistem, rantı yönetme ve dağıtma üzerine kuruldu. Bu devrimin başından beri hiç değişmedi.

Hatta öyle güçlü bir girdap yarattı ki Latin Amerika'nın uzak köşelerindeki eski solcuları bile içine çekti. Kıtanın en küçük ülkesi olan Uruguay'ın solcularının bir inşaat ihalesinden parayı alıp ortadan kaybolduklarına benzer birçok olay kayda geçti.

"Misiones Sociales" (SNM) olarak isimlendirilen halka yönelik ekonomik destek programları da aynı biçimde talan ediliyordu. Sübvansiyonlar tabana ininceye kadar yarıya düşüyordu. 

Devletçilik silahı ekonomik yarardan çok siyasal amaçlarla kullanıldığı için tam tersi sonuçlar veriyordu. Örneğin sırf gücünü zayıflatmak için bir oligarkın hiçbir işe yaramayan toprakları milyarlarca dolara kamulaştırılıyordu.

Ya da doları kontrol etme amacıyla sabit kura bağlanması sonucunda aradaki farkı devlet finanse etmek zorunda kalıyordu.

Bu sayede birçoğu Amerikancı sağın elinde bulunan ithalatçı şirketler devletten elde ettikleri ucuz dövizi piyasaya sürerek büyük karlar elde ediyordu. Burjuvaziye verilen rüşvet sosyalizmin altını oyuyordu.

Chávez, özellikle 2002 darbesi sonrası "istikrarı" sürdürmenin yolunu herkesi petrol rantı paylaşımına katmakta buldu.

Fakat bu politika burjuvaziden kurtulmak bir yana kısa sürede sistemin kendi asalak zengin sınıfı Bolivarcı Burjuvalar "Boliburgues"i yaratmasıyla sonuçlandı. 

En kötüsü 2007'de Chávez'in tüm solu, ardında bir cephe olarak örgütlediği "Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi" PSUV'u inşa ettikten sonra "öncü parti" ile bürokrasinin iç içe geçmesi oldu.

Tarihin en yüksek petrol fiyatlarının gerçekleştiği 2002-2012 yılları arasında sadece hükümet bakanları değil, bürokrasinin ve PSUV'un en alt yöneticilerine kadar milyarlarca dolara denk düşen olağanüstü bir rant paylaşımı gerçekleşti. Birçoğunun çocukları Miami'lerde yaşamaya başladı. 
 

grs-16.jpg
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro PSUV kongresinde


Böylece Venezuela'da tarihsel alışkanlık olan üreterek değil, rantla zenginlik yaratma burjuvaziden devralınmış oldu. Fakat bu defa rant popülist bir anlayışla dağıtıldığından çabuk tükendi. 

Son dönemde ambargo sebebiyle petrolün yerini altın kaçakçılığı aldı. Daha önce Kolombiya sınırında yoğunlaşan petrol-mal-uyuşturucu kaçakçılığı yerini Brezilya-Guyana sınırında altın kaçakçılığına bıraktı.

Bu bölgede ordu, çeteler ve sağcı paramiliter gruplar arasında büyük bir rant kavgası sürüyor.
 

grs-17-001.jpg
Orinoco bölgesinde halk dağ taş altın arıyor​​​​​​​


Venezuela ile karşılaştırdığımızda Küba yoksul bir ülkeydi. Rant kavgasına neden olabilecek bir kaynağa hiç sahip olmadı.

Uyuşturucu konusu her zaman devletin kırmızı çizgisiydi. Bürokrasi bazı ayrıcalıklar elde eder ama rüşvet yemekten korkardı. Kadroların gücü yönettikleri ranttan değil politik konumlarından gelirdi.

Venezuela'dan farklı olarak Küba'nın kamulaştırma politikası topyekun el koyma biçiminde gerçekleşti. Burjuvaziye bir gelir aktarımı olmadığı gibi birkaç yıl içinde adada yüksek sınıftan hiç kimse kalmadı. 


4.  Siyaset ve hukuk kurumlarının istikrarsızlığı

Küba da Venezuela gibi el yordamıyla devrimini gerçekleştirmişti. Ancak kısa sürede büyük bir ciddiyet ve özveriyle kendi siyaset kurumlarını yarattı.

Eğitim ve hukuk sistemini güvenceye aldı. Yargı, güvenlik ve ceza sistemi siyasal meseleler dışında bağımsız biçimde çalıştı. Tüm bunları her koşulda yarım asırdan uzun süre istikrarlı biçimde sürdürdü. 

Aslında Chávez'in liderliği bir halk demokrasisi için Venezuela tarihinin en büyük umut ışığıydı. Zira Comandante'nin en büyük yeteneği geniş halk kitlelerini siyasete katmaktı.

Daha önce bir kimlik sahibi olmayan halkı yurttaş olarak onurlandırdı. Sisteme katılımı ülkesinin en yüksek oranlarına çıkardı. Tabanın inisiyatifini artıracak Belediye Meclislerini, Komün Teşkilatlarını anayasal güvenceye aldı. 

Fakat rüşvet çarkı ve siyasallaşma kırılamadığı için bir türlü yargıda adalet sağlanamadı. Adaletin kurumsallaşması esas olarak siyaset kurumunun istikrarına bağlıdır.

Venezuela'da bugün muhalefetin ve hükümetin ayrı meclisleri var. Sadece bu durum bile rejim krizi yaratıyor.

Seçimleri kaybeden iktidarın başı sıkıştığında kendine meclis icat ettiği bir ülkede siyaset nasıl kurumlaşabilir?

Maduro yönetimi şimdi bir de yaklaşan seçim ortamında siyasal partilerin yönetimlerine "kayyım" atıyor. Venezuela'da parlamentodan sonra partiler rejimi de sona eriyor.

Küba'da bir tek parti diktatörlüğü var; ama bu aynı zamanda tabana yayılmış bir siyaset kurumunu temsil ediyor.

Belki Maduro buna benzer bir rejimi getirmeye çalışıyor; ama tarihi, coğrafi koşulları, nüfus dağılımı, alışkanlıkları, ekonomisi, dış etkileri Küba'dan bambaşka olan Venezuela'da bunun gerçekleşmesi muhtemel görünmüyor.


5. Sosyalist kültürün oluşturulamaması

Küba ve Şili'deki sosyalist deneylerin bir başka ortak yanı da sosyalist bir kültürün yeşereceği ulusal birikime sahip olmalarıydı. Her ikisinde de "zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan" geniş bir emekçi taban vardı.

Bunlar uzun demokratik ve ulusal mücadelelerin birikimini taşıyorlardı. Bu yüzden Şili ve Küba'da her daim güçlü bir antiemperyalist damar mevcuttu. 

Venezuela'daki en büyük sorun uluslaşma süreçlerinde görülüyor. Bu Karayip ülkesi, geçen iki asır boyunca sınıfsal ve kurumsal gelişmeyi, tanımlanmış bir milli kültürü ve dış politikada asgari bir uluslaşmayı gerçekleştiremedi.

Kısmen yaratılan ortak kabuller de seksenlerin neoliberal kasırgalarıyla dağıldı gitti. Sonuçta geriye spekülatif bir toplumsal yapı kaldı. 
 

grs-15.jpg
Venezuela yönetiminin yardım programlarından birinde halka gıda dağıtımı yapılıyor


Halkın sosyalizmden anladığı şey eskiden burjuvazi ile asker-sivil bürokrasi arasında bölüşülen petrol rantından pay verilmesiydi.

Bu yüzden kamulaştırılan fabrikalar tek tek kapandı. Depolardaki mallar karaborsada işçiler tarafından satıldı. 

Kısacası sosyalizm denince Venezuela'da insanların aklına gelen şey zenginlikti. Bir şekilde herkes bu ranttan payını aldığı için de sosyalizmin ilk etkisi tüketimin artması yönünde oldu.
 

grs-8.jpg
Venezuela'da "Sosyalist Fast Food"


Fakat bu tüketimin yüzde 90'ı ABD'den gelen markalı ürünlerden oluşuyordu. Yani paradoksal biçimde sosyalizm Venezuela'da "yanki tüketim kültürü"nü geliştirmişti.

Zamanla halkın yoksullaşması bile bunu geriye döndüremedi. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU