Yalnızca 9 gün içinde Arap dünyasının en köklü 2 otokratının iktidarına son verilmesi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika boyunca şok dalgalarına yol açarken, yaşananlar dünya genelinde tiranlar için de uyarı oldu.
Hem Cezayir’in Abdulaziz Buteflika’sı hem de Sudan’ın Ömer el-Beşir’i, 2011 Arap Baharı isyanlarının neden olduğu karışıklığı savuşturmayı başarmıştı. Demokrasi ve adalet talebiyle başlayan bu protestolar, Tunus dışında ya korkunç bir iç savaşla ya da bölge genelinde otokrasilerin yenilenmesiyle sonuçlanmıştı.
Abdulfettah es-Sisi’nin Mısır’ın özgürce seçilmiş ilk hükümetine karşı gerçekleştirdiği kanlı darbeye destek veren bölgedeki otokratlar, lambadan çıkan Arap Baharı cininin 2013’ün sonlarına doğru lambaya geri döndüğüne gayet emindi. IŞİD’in Suriye, Irak ve Libya’da yükselişi, otokratların vermek istediği mesajın altını çizmişti: İnsanların hayalini kurduğu devrim, yalnızca sefalet ve şiddet getirebilirdi.
Birkaç yıl sonra Donald Trump’ın başkan olarak seçilmesi otokratları çok daha fazla sevindirdi. Trump yalnızca otoktatların insan hakları ve yurttaşlık hakları ihlallerini görmezden gelecek bir yol arkadaşı değil, aynı zamanda hakiki bir kafa dengi olarak da görülüyordu.
Son yıllarda gerici Arap Yarımadası monarşileri ve hatta Batılı ülkelerle aralarını iyi tutan Cezayir ve Sudan, kendilerini görece bir istikrar kalesi olarak ucuza satmıştı. Her ikisi de Arap Yarımadası yatırımlarından faydalanmış ve Batılı şirketlerle ticaretlerini kesmişti. Trump yönetimiyse, Sudan’a uzun süredir uygulanan yaptırımları kaldırmıştı.
Arap dünyasının diktatörlük ve kaos seçenekleri arasında sıkışıp kaldığı görüşü, Batılı solcu “anti-emperyalistlerin”, sağcı İslam karşıtlarının ve otokratik rejimlerin dahil olduğu tuhaf bir ittifak kurulmasına yol açtı. Hepsi de İslamcı radikallere engel olmak adına mutlaki bir yönetimin gerekli olduğunu düşünüyordu; hatta buna liberaller, feministler ve LGBT+ savunucuları da katılmıştı. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Arap Baharı’nı geride bırakmak ve bölgenin ilgisini yeniden İran’la savaşa çevirmek için yaklaşık 2 yıldır umutsuzca çaba sarf ediyordu.
Gel gör ki hoşnutsuzluk ateşi içten içe yanmaya devam etti. Sudan’da ekmek fiyatlarına aralık ayında yapılan zam sonrası kırsal kesimde patlak veren protestolar, kısa sürede tüm ülkeye yayıldı ve onlarca yıldır iktidardaki El-Beşir’e karşı en büyük yerli meydan okumaya dönüştü.
Sonraki aylarda sönükleşen protestolar, Cezayir’de hastalıklı Buteflika’nın 5. kez iktidara göz dikmesi, generaller ve iş adamlarından oluşan ışık geçirmez çevrelerin ülkeyi bir 5 yıl daha yönetmeyi garantilemesi üzerine şubat ayında yeniden başladı.
Haftalarca süren protestolar çok daha köklü bir değişiklik talebiyle hız kazandı. Bir protestocu bana ısrarla, “Aç değiliz. Bu, ekonomiyle ilgili değil. Açlık yüzünden yapılan bir ayaklanma da değil. Haysiyetimizi geri istiyoruz” dedi.
Geçen hafta generaller Buteflika’yı istifaya zorladı ve birkaç gün içinde Ömer el-Beşir’in düşüşünü hazırlayan protestolar Sudan’da yeniden alevlendi.
2011’de Mısır’da yaşananlarda olduğu gibi, gerek Cezayir’de gerekse Sudan’da liderler muhtemelen kendi güçlerini koruma çabasındaki ordu gözetiminde devrildi.
Ancak protestocular artık daha akıllı ve generallere karşı çok daha şüpheci. Hem Cezayir’de hem de Sudan’da muhalefet ve sivil toplum grupları, protestoculara halkın kontrolündeki kamusal alanları terk etmemeleri ve değişim için mücadeleye devam etmeleri yönünde çağrı yaptı.
Cezayir’deki protestolar boyunca birbirleriyle sularını ve lokmalarını paylaşan sıradan insanlar, yaşadıkları yere ait olmanın gururuyla tüm sokaklara yayıldı. Şiddet içermeyen protesto ruhunun sürdüğü Sudan’daysa liderlik rolünü kalabalıklar içindeki kadınlar üstlendi. Bu örneklerin ortaya koyduğu tablo, Paris’i haftalarca sarsan sarı yeleklilerin şiddet içerikli protestolarıyla ahlaki açıdan tezat oluşturuyor.
Kraliyet Birleşik Hizmetleri Enstitüsü (RUSI) ve Atlantik Konseyi kıdemli üyesi HA Hellyer şu değerlendirmelerde bulunuyor:
“Arapların yönetilmek için diktatörlere muhtaç olduğu fikri, bağnazlar ve kendi halklarına karşı sefil bir kanıya sahip otokratların onlarla kurduğu simbiyotik ilişki için kullanışlı bir mit. Bu görüşün yanlışlığı tekrar tekrar kanıtlanırken, Arap olduğu kadar Afrikalı ve son derece çeşitli birçok kimliği barındıran Cezayir ve Sudan, bu mitin ne kadar sığ olduğunu gösterdi.”
Buteflika ve El-Beşir rejimlerinin çöküşü dünyada geniş yankı uyandırdı. Sosyal medya kullanıcıları, 33 yıldır iktidardaki Uganda Cumhurbaşkanı Yoweri Museveni’yi, Burundili Pierre Nkurunziza’yı ve diğer Afrikalı yöneticileri sıranın kendilerine geldiği konusunda uyarıyor.
Abdulaziz Buteflika ve Ömer el-Beşir’in akıbetlerinin, uyuşuk ve kayıtsız haldeki diğer otokratları ve onların Batılı destekçilerini sarsıp sarsmayacağını zaman gösterecek.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Esra Güngör
© The Independent