Adettendir, sıkış tepiş halk otobüslerinde şoför kalabalığa sık sık, “Geriye doğru ilerleyelim!” diye seslenir.
Bizim memleketin en azından son 40 yılının mottosu, kendi içinde muazzam bir çelişki barındıran bu sesleniş olabilir aslında.
Aslında ne anlam yüklendiği tartışmalı olan ‘ilerleme’, ‘büyüme’ gibi laflar bir yana, Türkiye, gelir dağılımı, insani yaşam, adalet, hukuk, kamu eğitimi, kamu sağlığı gibi temel toplumsal alanlarda neredeyse yarım yüzyıldır bir gerileme yaşıyor.
Gelin görün ki, şimdi ‘ilerleme’yi de aştık, artık ‘sıçrama’ya başladık!
Bizzat cumhurbaşkanlığı makamı tarafından yapılan açıklamaya göre;
Tüm öncü göstergeler, ülkemizin çok ciddi bir sıçramanın eşiğinde olduğuna işaret ediyor. Yatırımdan, üretimden, büyümeden, istihdamdan asla taviz vermeden hedeflerimize doğru yürümekte kararlıyız.
‘Öncü göstergeler’ nedir, bunu tam olarak bilemiyoruz.
Dahası biz o göstergeleri göremiyoruz da.
Öte yandan, ‘yatırım’, ‘üretim’, ‘büyüme’, hele hele ‘istihdam’dan söz ediliyorsa, bu konularda çıplak gözle görülebilen büyük bir sıkıntı var.
Hep vurguluyoruz, iktidar açısından en önemli gündem nakit bulmak.
Ne tür bir ajitasyon yapılırsa yapılsın, Türkiye’nin devasa nakit ihtiyacı giderek daha görünür hale geliyor.
Emekçilerin kıdem tazminatına el koyma girişimi sıkıntının boyutunu gösteriyor, başka da bir şey değil.
TÜİK’in enflasyon rakamlarına kimse güvenmiyor. Her ayın 3’ünde açıklanan enflasyon rakamları sokaktaki vatandaşın diline düştü.
Düşük enflasyon rakamı maaşlara yapılacak zammı belirliyor. Düşük enflasyon oranı, çalışanların cebindeki parayı kemiriyor.
Bu yılın ikinci yarısında kamu çalışanlarının maaşına yapılacak zam da, reel yoksullaşmayı bir ileri boyuta taşımış olacak.
Ve iktidarın finansman arayışının vatandaşa faturasını bu yıl hep beraber idrak edeceğiz.
Herkes sokaktaki hayata ağır bir biçimde yansıyan ekonomik krizin -olası erken- seçimlere nasıl etki edebileceğini tartışıp duruyor; ama aslında tartışılması gereken seçim gözden kaçıyor.
Yaklaşmakta olan ABD Başkanlık seçimlerinin Türkiye’ye, özellikle Türkiye ekonomisine etkisi sanılandan çok daha fazla olacak.
Ayrıntılarına daha sonra girmek üzere şimdilik şu söylenebilir:
Türkiye’deki iktidarla iyi ilişkilerini, başkanlık sonrası iş hayatı için faydalı gördüğü belirtilen Trump’ın yeniden seçilememesi halinde, ABD’nin eski defterleri yeniden açacağı ve Türkiye’nin başının bu ‘süper güç’le ciddi belaya gireceği hemen herkesin ortak görüşü.
O halde, ABD’deki seçimlerin Türkiye’deki iktidar ve elbette siyasi atmosfer üzerinde belirleyici bir etkisi olacağı vurgulanmalıdır.
2021’de ABD’de yeni bir başkan olması halinde, önümüzdeki yılın bu seneden çok daha zorlu geçeceğini söylemek için kahin olmak gerekmez.
Aslında Trump yeniden seçilse bile, halihazırda tüm dünyayı sarmış olan koronavirüs salgınının, salgında beklenen ikinci ve üçüncü dalgaların başlı başına yıkıcı bir etkisi olacağı açık.
Türkiye’de ciddi bir gelir beklentisi kaleminin, turizmin, bu sene en azından hedefleri tutturamayacağını dikkate alırsak, Trump’ın yeniden başkan seçildiği bir dünyada dahi Türkiye’nin hiç kolay günler yaşamayacağını söyleyebiliriz.
Tüm bu ahval ve şerait içinde, cumhurbaşkanlığı düzeyinde ülkemizin çok ciddi bir sıçramanın eşiğinde olduğu iddia ediliyorsa, elbette bir bildikleri vardır.
Tabii ortada bir “geriye doğru sıçrama” ironisi de olabilir…
Zira bizim durduğumuz yerden bakıldığında, Türkiye’de, şu an Muş Ovası’na yayılmakta olan çekirgelerden başkaca bir ‘sıçrama’ vakası yaşanmıyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish