Eğitim kelimesi, eğmek fiilinden türetilmiş bir isimdir. "Ağaç yaşken eğilir" atasözünden esinlenerek oluşturulduğu varsayılabilir.
Ataol Behramoğlu, bir şiirinde kızına seslenir:
Ağaç yaşken eğilir derler
Sen ağaç değilsin, görevin dik dumak.
Gökkuşağı neden güzeldir bilir misiniz? Yedi farklı neden vardır da ondan.
Eğitimin eğdiği toplumlar totaliter toplumlardır. Nazi Almanyası gibi...
Kişileri eğen eğitim anlayışları, vatandaş değil, kul yetiştiren sistemlere bağlıdır.
Oysa daha Tanzimat Fermanı’yla birlikte padişahın "Kullarım" dediği insan topluluğu olmaktan çıkıp, devletin vatandaşı olmaya karar verdik.
Bu yüzden tek tip, tek renk insan topluluğu oluşturan anlayışı terk ettik.
J.J. Rousseau'dan beri emeklemekte olan Pedagoji, bilim insanının homosapiens olduğunu çoğu kez göz ardı etmiştir.
Oysa Homo-Sapiens, kendinin farkında olan canlı demektir. Modern toplumlar itaat eden
bireyler yetiştirirler. Totaliter toplumlarsa itaat ile imanı birleştirme çabasındadırlar.
Marx, gelecek toplumların da belirleyici alanın maddi araçlar olacağını ve oluşacak komünist dünya birliğinin, çelişkileri ortadan kaldırarak insanlan aynılaştıracağını ileri sürmüştü.
Bu tez, liberal ekonomilerin hakimiyetinden sonra dünyada tarihin biteceği ya da bittiğini ileri süren -Tarihin Sonu- Francis Fukuyama'nın erken dönemlerdeki öncülüdür.
Tarihin sonu demek aslında insanın sonu demektir. İnsana evrimci yaklaşan Batı rasyonalizminin iflası demektir.
Ortega Gasset, “Yirmi bin sene önce yaşayan insanın bizden daha az zeki olduğunu gösteren maddi bir delil yoktur" demektedir.
İnsan türünün aşınması ya da aşılması, Nietzche'nin (Über/mensch) dediği üst insandan farklıdır. İnsanın ters bir evrime girmesidir.
Global kapatalizmin sayısal bir keyfiyet olarak düşündüğü insan, tüketimin malzemesi olarak eğitilmektedir. Bir başka deyişle eğilmektedir.
Kapitalizm, öncelikle muhatap kitlesini oluşturabilmek için eğitim aracından faydalanır. Eğitimin ilk hedefi bir standart oluşturmaktır.
En büyük hedef kitle, kadınlar olduğuna göre, önce kadının eğitilmesi gerekir. Fakat bu eğitim kadının kendisini oluşturmasını değil, standardın oluşturduğu modele göre kendisini yontması demektir.
Öncelikle medeni insanın iki çocuğu olması gerekir gibi bir fikir ortaya atılır. Çok masum görülen bu çıkarım yüz milyar dolarla ifade edilen ilaç endüstrisinin pazarlama taktiğınden başka bir şey değildir.
Doğum kontrol ilaçları önce Hindistan, Pakistan gibi Asya ülkelerinde denendi. Zaten zayıf ekonomiye sahip bu ülkelerin kadınları ilacın yan etkisiyle, milyonlarcası rahim kanserine yakalandı.
Devreye radyoterapi, kemoterapi gibi insan metabolizmasını tahrip eden tedavi yöntemleri ve ilaçları sokuldu. Bundan da para kazandı ilaç sektörü…
Ardından bu tedavinin yan etkisi olarak ortaya çıkan saç dökülmeleri, cilt deformasyonu için global kapitalizm devreye kozmetik ürünlerini, güzelilk malzemelerini, envai çeşit kremleri sokar, bunların yol açtığı tahribatı engellemek için çoğu kez estetik cerrahi, vitamin hapları vs. satılmaya, pazarlanmaya devam eder.
Bilinçlendiğini, eğitildiğini zanneden kadın sağlığını kaybederek, büyük bir bedeli ödemiş olur. Bu beden için oluşturulan standartlar geçerlidir.
Kendisini baz ve merkez alan Batı dünyası, güzellik anlayışını ve ölçülerini eğitim yoluyla dayatarak bir prototip oluşturur.
Gösteri ve görsel dünyasının ortaya çıkardığı yarı tanrısal kadın tiplerine benzemek için dünya kadınlarının çoğu, bedenlerine bir nevi işkence ederler.
Zayıflamak için dünya nimetlerinden uzak durur, çoğu kez erkek bedenlerine bile ağır gelen sporlara yönelir, diyetler uygular, dışarıda iyi görünebilmek için evde yüzünde çamurlarla, maskelerle, saç ürünleriyle adeta yarı heykeller gibi çamuru kurumamış bir biçimde evlerini işkencehanelere çevirirler.
Oysa bilinmelidir ki model alınan Amerikan toplumunun yüzde 56'sı obezdir.
Eskiden bedenlere göre elbiseler dikilir, ya da ısmarlanırdı. Şimdi başkalarının elbiselerine girebilmek içini sığabilmek için güzellik endüstrisine bedenler ısmarlanılmaktadır.
Bu, eğitimi reklam bürosu olarak kullanan ve eğitimi bir öncü kuvvet gibi gören kapitalizmin insana ihaneti değilse nedir?
Güç, beraberinde tahakkümü getirir. Tahakküm eğitim silahını kullanır.
Mesela Amerikan halkı büyük bir çoğunlukla esmer derili Arapların medeniyetlerini başlarına yıkacağına inandırılacak şekilde eğitilmemiş olsaydı Irak trajedileri yaşanır mıydi?
Oluşturulan başarı standardıyla da kendisiyle değil, başkasıyla yarışan bir gençlik kitlesi oluşturulur.
Bu gençliğin sofra adabı yoktur. Emek urünü ve estetik gerektiren ev yemeklerinden hoşlanmaz. Abur cubur atıştırır. "Fast-Food"çudur.
Emek ve zihin kudreti gerektiren problemlerde değil 5 şıktan birisinin doğru olduğu varsayılan testlerle ilgilenir.
Peki bu, onların suçu mu? Hayır!
"Gömleğinizin üst yakasını yanlış iliklerseniz, en alt düğmeye kadar yanlış olacaktır" der, Volter…
Eğitimde mutluluk öncülünün başarı öncülüğünü önüne geçiren anlayış, gençlerimizi test-tost çocuğu yapmıştır.
Unutulmamalıdır ki her başarı bir mutluluktan vazgeçmektir. O halde mutluluk kavramının insanın doğadan ve hayattan kopmadan başarılı olmaya yönelik yeniden tanımlanmas gerekmez mi?
Öbür türlüsü, Nietzche'nin değimiyle eğitim; kamu yararı adına kişiliğin yok edilmesidir.
Okuma parçası
Tutup saçlarından bu iğrenç başı
İbret pazarlarında gezdireceğim
Ümid edip baş eğmiştir diye
Bu iğrenç başı teşhir edeceğim
Allah bu sırıtkan baştan utanacaktır
Eğildiği için kulların karşısında
Yüzkarası olmaya devam etmemesi için
Başım taşlar arasında parçalanacaktır.Celal SILAY
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish