Zeki Kadirbeyoğlu

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Erzurum Arşivi

"Her devrin adamları" her devirde bulunur. Dünya tarihi, çıkarları uğruna kılıktan kılığa giren, şaklabanlık ve yalakalık yapan insanlarla doludur. 

Her devrin adamları "büyük yetenekleri ve korkunç manevra kabiliyetleri" ile her döneme ayak uydurmada harikalar yaratırlar.

En arkadan en ön sıraya geçmeyi, şoför mahalline kurulmayı o kadar güzel becerirler ki; şoförün kendisi bile hayret kalır.

Doğruya doğru, eğriye eğri diyebilen; gerektiğinde mevki makam, para ve şöhreti tekmeleyen ve bu uğurda daha ağır bedeller ödemeyi göze alabilen; dürüst, şerefli ve cesur insanlar ise çok azdır.

Osmanlı Meclisi Mebusanı’nın son meclisinde ve 1923-1927 yılları arasında TBMM'de Gümüşhane milletvekilliği yapan Zeki Kadirbeyoğlu da bu özellikleri ile tarihe geçen az sayıdaki şahıslardan biridir.

Hilafetin kaldırılarak Osmanlı hanedanının ülke sınırları dışına çıkarılması hususundaki 431 sayılı kanunun, 3 Mart 1924 tarihindeki oylamasına; meclisteki 333 milletvekilinin 158’i katılır.

Oylamaya katılan 158 milletvekilinden, 157’si kabul oyu kullanır. 157 kabul oyuna karşılık tek ret oyu veren kişi Gümüşhane Milletvekili Kadirbeyoğlu zade Zeki Bey’dir.

Zeki Bey, 1884 yılında Gümüşhane’nin Kelkit ilçesinde doğdu. Ünlü devlet adamlarından İbrahim Lütfü Paşa’nın oğlu; 1853 yılında Gümüşhane’de doğan İbrahim Lütfü Paşa ise Gümüşhane eşrafından Abdülkadir Bey’in oğludur.

İbrahim Lütfü Paşa; Şiran, Kelkit, Ünye, Bergama, Tirebolu ve Gazze kaymakamlıkları görevlerinde bulunduktan sonra 1907 yılında Ergani Madeni Mutasarrıfı oldu.

İkinci Meşrutiyet’ten sonra yapılan seçimlerde 2 Aralık 1908’de Gümüşhane milletvekilliğine seçildi.

1937’de İstanbul’da vefat etti. 
 

Zeki Kadirbeyoğlu - TBMM Albümü 1923.jpg
Zeki Bey (Kadirbeyoğlu) - TBMM Albümü 1923


İbrahim Lütfü Paşa’nın oğlu Zeki Kadirbeyoğlu, o günkü adı Mektebi Sultani olan Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra memleketine yerleşerek Rusya ile ithalat ve ihracat yapmaya başladı.

Bir taraftan Kafkasya üzerinden kervanlarla, diğer yandan Trabzon Limanı’ndan gemilerle yaptığı ticaret sonucu Kadirbeyoğlu, kısa sürede bölgenin en zengin kişilerinden biri oldu, özellikle de madencilikle uğraştı.

İstanbul’un İngilizler tarafından işgali sonrası 12 Şubat 1919’da kurulan Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyeti’ne girdi.

Mustafa Kemal, henüz Samsun’da iken, 30 Mayıs 1919’da Diyarbekirli Süleyman Nazif ve Erzurumlu Raif Hoca tarafından kurulan Vilayeti Şarkiyye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti’ne, arkadaşları ile birlikte çağrıda bulunarak vatanın kurtarılması amacıyla Erzurum’da ortak bir kongre toplama teklifinde bulundu.

İki cemiyetin ortak teşebbüsü ile 23 Temmuz- 9 Ağustos 1919 tarihleri arasında kongre, Erzurum'da toplandı.

Çoğu kimse Erzurum Kongresi’ni Mustafa Kemal Paşa’nın topladığını sanır.

Halbuki kongreyi iki Müdafaa-i ve Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti organize etmiş ve kongrenin üye sayısı dolu olduğundan Mustafa Kemal, ancak Dursun Bey zade Cevad Bey’in (Sonraki yıllarda Erzurum Milletvekili Cevad Dursunoğlu) istifa ettirilmesi ile delege olabilmiştir.
 

erzurum kongresi.jpg
Görsel: Erzurum Arşivi


Zeki Bey ile Mustafa Kemal arasındaki ilk tartışma Erzurum Kongresi’nin başlangıcında yaşanmış, Mustafa Kemal Paşa’nın kongreye askeri üniforması ile katılmak istemesine; Zeki Bey ile birlikte Trabzon delegeleri Ali Şükrü Bey ve Eyyüboğlu zade İzzet Bey birlikte itiraz ederek ortak imzalarıyla bir protesto bildirisi yayınlamışlardır.

Zeki Bey hatıratında bu tartışmaları şu şekilde anlatmaktadır:

Camekanlı kapı açılır açılmaz bütün ihtişâmı ile büyük üniformasıyla kaşıklı, püsküllü apoletleriyle irili-ufaklı umum nişanlarıyla ve Yâverân-ı Hazret-i Şehriyârî kordonu ile arkasında da yüzbaşı Cevad ve diğeri Mülâzım Receb Zühdü aynı büyük üniforma ile içeri girmesinler mi!.. 

Zavallı millet. Öteden beri şatafat bu dârât (gösteriş) ve bu debdebenin zebûnu değil midir? Böyle alıştırılmış devir her ne olursa olsun ismine ne nâm verilirse verilsin büyük, buradaki büyüklük ilmen ve irfânen değil mevkîitibâriyle bu nâmı ihrâz edenler alt taraflarındakine dâima hakaretle bakmayı, hin-î hâcette (gerektiği zaman) tahta kurusu gibi onları ezmeyi ve mutlak olarak kendilerine itaat ettirmeyi isterler.

Mustafa Kemal Paşa, bu hareketiyle murahhaslar üzerinde yapacağı te’sîri çok iyi olarak keşfetmişti.

Ve nitekim öyle de çıktı. Odârât, debdebe ile kılıç şakırdılarına karşı murahhaslar (delegeler) hep birden ayaklanmasınlar mı? 

İşte o vakit taş kafamdan fırladı, ayağa kalkmayan ben ve Rauf Bey’den başka kimse kalmadığını görünce ben de yerimden fırladım. Gayet sert ve haşin bir sadâ ile:

- Efendiler oturunuz! 

'Paşa hemen dışarı çıkınız, daha istifanâmenizin (Askerlikten istifanın) mürekkebi kurumadan kongre üzerinde bir te’sîricrâ etmek için bu kıyafetle gelmenize çok teessüf ederim. Hemen çıkınız, başka bir elbise ile gelirsiniz' diyerek elimle de kapıyı gösterdim. 

Ve kongre salonunu mevtâî (ölü gibi) bir sükûn kapladı. Yalnız yanımda oturan Rauf Bey (Orbay):

'- Zeki ne yaptın' diyerek, o kudretli elleriyle sol bacağımı öyle bir sıktı ki, tam bir hafta siyah kaldı.

Mustafa Kemal Paşa üç dakika süren bu sükûtu sonrasında konuşmaya başladı ve;

'Efendiler, şimdi bu dakikada kanaat getirdim ki, bu memleket hiçbir vakit istiklâlini zâyi etmeyecek. Bilakis parlak istikballere mazhar olacaktır. Zirâ içimizde medenî cesâretini hiçbir kuvvetin eğemeyeceğini ben de îman ettiğim (eliyle beni göstererek) böyle şahıslar oldukça bizler yaşayacağız. Bu bizim hakkımızdır.'

Bana doğru bir adım atarak elini uzattı ve sivil elbisesi olmadığı için bunlarla gelmeye mecbur olduğunu beyân-ı itizar etmesi (özür dilemesi) üzerine cevâben:

'- Paşa, paşa üzerindeki hâkî elbise bizim için kâfî idi. Paşalık işaretlerini kaldırınız, Avcı biçimi sivil bir elbise olur. Nitekim içimizde o kıyafette birkaç arkadaşımız da vardır. Size ise yevmî (günlük) giyilen askerî üniformaya da kanaat etmeyerek büyük üniforma, yâverî kordonu ve bütün nişanlarınızla buraya gelmeniz çok açık söyleyeyim ki hüsnüniyete delâlet etmez. 

Bununla beraber burada oturamazsınız. Tâ ki sivil giymedikçe burayı şimdi terk etmeniz icâb ediyor. Aksi takdirde biz salonu terk ederiz.'


Kadirbey zade Zeki Bey ile Mustafa Kemal’in fikir ayrılıkları bundan sonra 4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’nde de devam eder.

Zeki Bey 12 Ocak 1920’de toplanan son Osmanlı Meclisi’ne Gümüşhane milletvekili seçilir.

16 Mart 1920'de İngilizler son Osmanlı Meclisi'ni basarak, yakaladıkları milletvekillerini tutuklayarak Malta'ya götürünce, yakalanamayan milletvekilleri Ankara'da toplanmak üzere İstanbul'u terk ederler.

Erzrum Kongresi’nde Mustafa Kemal’i protesto bidirisi yayınlayan 3 milletvekilinden biri olan, Trabzon Milletvekili Eyüpoğlu zade İzzet Bey; Ankara’da toplanacak Meclis’e katılmak üzere arkadaşlarıyla birlikte yola çıkar.

Kendisi ile birlikte milletvekili seçilmiş olan; Ceza Reisi Alaybey-zâde Faik Bey, Deniz kıdemli yüzbaşısı Kadı-zâde Recai Bey, Gümüşhane Milletvekili Alemdarzade Ziya Bey ve muhafızları ile birlikte 6 Mayıs 1920 Pazar günü Ankara’ya gitmek üzere Samsun Çarşamba’dan yola çıktıktan bir süre sonra Balıkesirli Çerkez Hasan Çavuş'un eşkıya çetesi tarafından pusuya düşürülürler,

Gümüşhane Milletvekili Ziya Bey ve Eyyubizade İzzet Bey öldürülürler; ancak her ne hikmetse yanlarındaki muhafızlara ve diğer milletvekillerine karışılmaz!

Kadirbeyoğlu Zeki Bey ise Ankara’ya giderken İnebolu’da tutuklanır ve serbest bırakıldıktan sonra Gümüşhane’ye döner.

Bilahare Zeki Bey’in Sultan Vahdeddin’in kayınbiraderi olan Yaver Zeki Bey’le karıştırılarak tutuklandığı iddia edilir.

Diğer bir protestocu, TBMM’deki İslamcı grubun liderlerinden Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey ise herkesin bildiği gibi 27 Mart 1923’te, Mustafa Kemal’in Muhafız Kıtası Komutanı, Giresunlu Topal Osman tarafından hile ile öldürüldü. 

Milli Mücadele’yi başlatan ve yürüten, Lozan Anlaşması'nı Misakı Milli'ye aykırı olduğu gerekçesiyle imzalamayan ve bu nedenle tasfiye edilmek istenen Birinci Meclis; Ali Şükrü Bey’in öldürülmesinden hemen sonra bir oldubitti ile feshedildi ve erken seçim kararı alındı.

28 Haziran 1923’te yapılan TBMM 2. dönem seçimlerinde Mustafa Kemal, Gümüşhane’den seçilecek 4 milletvekillik listeye, Zeki Kadirbeyoğlu’nun amcazadesi Hasan Fehmi Bey’i aday göstererek Zeki Bey’i liste dışı bırakır.

Zeki Bey müstakil (bağımsız) aday olur ve tüm engellemelere karşı seçimi kazanır.

Hatıratında, seçim dönemi boyunca polis ve askerlerin halk üzerindeki baskılarını, evrak tahrifatları ile oylarının iptal edilmesi gibi türlü usulsüzlükleri ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır.
 


Zeki Bey, seçim sonrası geldiği Ankara’da da türlü zorluklarla karşılaşır. Mazbatası tasdik edilmez, meclis çalışmalarına katılması engellenir.

Mazbata Encümeni üyesi Yusuf Kemal Bey’e ulaşır. Ancak Yusuf Bey, şu cevabı verir:

Zeki Bey senin işin mazbata işi değil, doğrudan doğruya Paşanın emridir. O emir vermedikçe bu mazbata Heyet-i umumiye sevk edilemez.


Zeki Bey, Mustafa Kemal ile ilişkileri iyi olan amcazadesi Gümüşhane Milletvekili Kadirbey zade Hasan Fehmi Bey’e (Ataç) gider.

O da Mustafa Kemal Paşa’yı kastederek “Evet bu mesele öyledir. Senin yalnız müstakil olarak bu meclise iştirak etmeni hazmedemiyor” diye cevap verir.  

Bunun üzerine Zeki Bey, "Hakimiyet bilâkayd-ü şart (Kayıtsız şartsız) milletindir" levhasını ima ederek şöyle der:

Bu levha canlı bir mahluk değildir ki yüzü kızarsın...


Ve ancak Fethi Okyar’ın kendisine tebrik telgrafı çekerek destek olmasıyla TBMM çalışmalarına katılabilir.

Hilafetin kaldırılması sırasındaki tartışmalarda Zeki Bey’i, saray casusluğu ile suçlayanlar dahi olur.

Mustafa Kemal Paşa konuşmalarında sürekli Zeki Bey'e yüklenince, konuşma hakkı alan Zeki Bey, Paşa'ya dönerek;

“Paşa! Ben ne hanedandanım ne de mensuptum. Ben bir hakikati ve kendi görüşümü müdâfaa ediyorken, siz boyuna işaret vererek karşıma adam çıkarıyorsunuz.

Ben senin gibi de Bendegân-ı Hazret-i Şehriyarî'den değilim!

Mektepten çıkıyorken sadakat yeminini ben değil sen yaptın. Kızaracak yüz benim yüzüm değildir” diyerek meclis salonunu terk eder.

Zeki Bey’in ‘sadakat yemini’nden kastettiği Mustafa Kemal ve diğer tüm subayların Harbiye’den mezun olduklarında ettikleri padişaha bağlılık yeminidir.

Karşılaştığı haksızlık ve sıkıntıları ifade etmek için Neyzen Tevfik’in, şu dizelerini dile getirir:

Saz yine o saz, teller değişti,
Yumruk o yumruk, eller değişti.


Kazım Karabekir’in kurduğu Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası’na girer.

Şeyh Sait isyanına destek verdiği ve Mustafa Kemal’e düzenlenen İzmir suikastına karıştığı gerekçesiyle gözaltına alınarak çeşitli soruşturmalar geçirir. 

Serbest bırakıldıktan sonra da sürekli polis gözetiminde tutulur, etrafındaki insanlar korkudan geri çekilir, ticari faaliyetleri engellenir ve bir müddet sonra geçimini sağlayamayacak bir duruma getirilir.

Sıkıntılı bir hayat sonucu 9 Temmuz 1952’de vefat eder.

Mustafa Kemal ile yakın olan amcazadesi Kadirbey zade Hasan Fehmi Bey (1879-1961) ise 2 dönem Osmanlı Meclisi’nde, 8 dönem de TBMM’de olmak üzere, toplam 10 dönem Gümüşhane Milletvekilliği ile Maliye ve Ziraat Bakanlıkları yapar.

Soyadı olarak da Kadirbeyoğlu yerine Mustafa Kemal'in verdiği ‘Ataç’ soyadını tercih eder.

Maalesef günümüzde de, Zeki Kadirbeyoğlu gibi siyaset ve fikir adamlarının başına gelenler aynı. 

Sizin anlayacağınız ‘Dünya yine eski tas, eski hamam';

Saz yine o saz, teller değişti,
Yumruk o yumruk, eller değişti

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU