Helin'i “Uğurlama”

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Denizcan Akar / Tükenmez Haber

Ey sevda kuşanıp yollara düşen
Bilesin bu yollar dağlar dolanır
Yare ulaşmadan düşersen eğer
Yarine sesinin yankısı kalır


Helin Bölek ölüm orucunun 288'nci gününde yaşamını yitirdi. Olaylı geçen cenaze merasiminin ardından sonsuzluğa uğurlandı.

Üzüntülüyüm. Bütün ölümler genel olarak haksızdır; ancak bu çok daha haksız bir ölüm. Çok gençti…

Onu 2018 yılında tutuklu bulunduğum Silivri Cezaevi'nde tanıdım. Diyarbakırlı bir ailenin kızıydı.

Ziyarete çıktığımız kabine paralel birkaç kabin ötede o da ziyarete çıkardı. Ziyaret biterken gelir, görevli memurlara rağmen birkaç cümle konuşabildiğimiz olurdu. Canlı, sıcak ve güler yüzlüydü...

Grup Yorum solistiydi.

2016 Kasım ayında İstanbul'da, İdil Kültür Merkezi'ne düzenlenen bir polis operasyonunda, grubun yedi üyesiyle birlikte "polise mukavemet, hakaret ve terör örgütü üyesi olma" suçlamalarıyla önce gözaltına alınmış ve ardından tutuklanmıştı.

Helin’in yanı sıra, Bahar Kurt, Barış Yüksel, İbrahim Gökçek ve Ali Aracı cezaevinden yaptıkları bir açıklama ile faaliyetlerini sürdürdükleri "İdil Kültür Merkezi'nin basılmaması, Grup Yorum üyelerinin ‘arananlar’ listelerinden çıkarılması, konser yasaklarının kaldırılması, Grup Yorum üyeleri haklarında açılan davaların düşürülmesi, tutuklu müzisyenlerin serbest bırakılması" talepleriyle açlık grevine başlamışlardı. 

Sanatlarının özgürce icra etmek istiyorlardı.

Cezaevlerinde aylardır süren açlık grevlerini, ölüm orucuna dönüştüren Helin 251'nci, İbrahim Gökçek 253'ncü gününde tahliye edildikten sonra direnişlerini dışarıda da sürdürdüler.

11 Mart 2020 tarihinde ölüm orucunun 268'nci günündeki İbrahim Gökçek ile 265'nci günündeki Helin Bölek, İstanbul, Küçük Armutlu’da bulundukları evden sabaha karşı düzenlenen polis baskını ile Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürüldüler.

Helin’in Avukatı Didem Ünsal'ın yaptığı açıklamada, ‘iki Grup Yorum üyesinin ambulansla hastaneye götürüldüğünü ve acil servisinden girişlerinin yapıldığını, burada müdahaleyi ve tedaviyi kabul etmediklerini’ belirtti.

Helin, özgür müziğin bir sesiydi

Helin, halkın dertlerine sesiyle tercüman oluyordu.

Silahı, sesi ve sazıydı; ama “terörist” iddiası ile tutuklandı.

Ölüm orucunun 251'nci gününde tahliye edilmişti; ancak müziği yasaklıydı. 

Ezilenlerin şarkılarını, özellikle direniş şarkılarını söylemek onun yaşam biçimi, bir yerde varoluşsal koşuluydu.

Gerçek olan da insanın idealleriyle var olduğu değil miydi zaten…

Helin, şarkılarını söyleyemediğinden dolayı özgür hissetmiyordu kendini.

Şarkılarını söylemek ama özgürce söylemek Helin’in vazgeçilmezi olmuştu, kendini bu amaca bağlamış, mümkünü yok bundan geri dönemezdi.

Taleplerinin ve hareketinin özü buydu!

Bu nedenledir ki ölümü tercih etti.

Öyle bir noktaya gelmişti ki, o ancak yasaksız ve özgürce şarkı söylediğinde/söylendiğinde yaşamını anlamlı olarak duyumsayabilir, doğru yaşadığını hissedebilirdi.

İnsanların anlamlar dünyası diye bir şey var.

İnsan yaşamının her evresini anlamlı yaşadığını hissederek yaşadığında, doğru yaşadığını duyumsayabilir ve kendi iç dünyasıyla barışık yaşayabilir.

Geçmiş yaşamamızı anlamlı buluyor muyuz, geçmiş yaşamımıza bir anlam katabiliyor muyuz?

Eminim her insan hayatının netameli anlarında bu soruları kendine sormuştur.

Koronavirüs salgını altında ölümün sıradanlaştığı güncel koşullarda, bu soruları kendimize sormanın çok sırası…

Geçmiş yaşamımızın her evresini anlamlı duyumsadığımız; geçmiş yaşamımızı doğru yaşadığımız ve insanlaşmamızı sağlayan deneyler demeti olarak görebildiğimiz takdirde, anlamlı yaşadığımızı hissedebiliriz.

İşte o zaman iç barışımızın bayrağını Montaigne’den ödünç aldığım bir kavramla “iç kale’mizin burcuna gönül rahatlığı içinde dikebiliriz.

Söz bitti!..

Henüz çok gençti. Ufkunu egemen siyasetin ufkuna göre ayarlayarak da sanatını icra edebilirdi.

Ancak ‘İnsanların anlamlar dünyası diye bir şey var.’

Beğeniriz, beğenmeyiz, insanların yaşam tercihleri var.

Helin, kendi bildiği yoldan ‘halk için sanat’ yolunu özgürce icra etmeyi tercih etti.

Zor yıllar, yasaklılık ve mahpusluk hali birbirini takip etti.

Bir kere yola çıkmıştı, geri dönülmez yoldaydı.

Ölümü engellenemedi, susmasını bilmeli.

Sözün bittiği zamanlar vardır!..

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU