Kanal İstanbul melek mi, şeytan mı?

İsmail Hakkı Pekin Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Bugünlerde bütün enerjimizle Kanal İstanbul’u tekrar tartışmaya başladık.

Kimimize göre Kanal İstanbul, bütün kötülüklerin anası, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dayandığı iki payandadan biri olan Montrö’yü ortadan kaldıracak ve büyük güvenlik sorunlarına yol açacak şeytani bir projedir.

Güvenlik sorunlarının dışında, çevre sorunlarına yol açacağı, tarım alanlarının kaybına ve betonlaşmaya neden olacağı, kimilerine rant sağlayacağı vb. çok sayıda kaygıyı barındırıyor. 

Diğer bir kesime göre, Türkiye Cumhuriyeti Devletine önümüzdeki dönemde önemli fırsatlar açacağı ve gelecek 10 yıl içinde dünyada meydana gelen gelişmelere ayak uydurma açısından çok önemli bir proje olduğudur. 

Ülkemizde, bu proje konusunda herkes kendi görüşü açısından bir şeyler söylemektedir, ancak nedenler, niçinler konusunda tam bir şeffaflık olmadığı aşikardır.

Projenin çevreye etkisi konusunda uzmanların hazırladığı raporlar, nasıl bir nüfus hareketine neden olacağı, betonlaşma, iki deniz arasındaki rakım farkı, iki ayrı akıntının nasıl etkileneceği, Marmara’nın durumu dahil, bilinmesi gereken çok sayıda bilgiye ihtiyaç vardır. 

Öncelikle proje bütün boyutlarıyla anlatılmalıdır. Çünkü söz konusu proje sadece bir kanal projesi değildir; oluşacak yeni şehir ve çıkan hafriyatla doldurulacak deniz alanları, kaybedilecek tarım arazileri, su kaynaklarına ve barajlara olan etkisi vb. düşünüldüğünde amacın ve projenin açıkça anlatılması gerekmektedir.

Söz konusu kanalın yapılması Montrö’ye, dolayısıyla Türkiye’nin güvenliğine indirilecek bir darbe midir? Yoksa biz bu konuyu çok mu abartıyoruz?..

Montrö Antlaşması, boğazlardan geçiş konusunda Karadeniz’de kıyıdaş ülkelere ve en başta da Rusya ve Türkiye’ye önemli avantajlar sağlamaktadır. Tabii ki özellikle de Karadeniz’de kıyısı olmayan ülkelerin askeri gemileri konusunda. 

Konunun uzmanlarına göre, kanalın yapılmasıyla Montrö tartışmaya açılacak ve İMO’ya başvurulacak; Türkiye’nin boğazların kontrolü ve geçişlerin sınırlandırılması konusundaki inisiyatifi ya da anlaşmanın verdiği yetkiler ortadan kalkmış olacaktır.

Bu durumda, Türkiye boğazlar konusunda elindeki önemli bir kozu kaybetmiş olacaktır. Kanaldan geçiş de Deniz Hukuku Sözleşmesine göre, hem askeri gemiler hem de ticaret gemileri için serbest olacağından Karadeniz’de güvenlik sorunu çıkacaktır.

Nedir bu güvenlik sorunu?

ABD, Rusya’yı çevrelemeye ve onun etrafındaki devletleri (Ukrayna, Gürcistan, Doğu Avrupa vb.) destekleyerek, NATO üyesi yaparak küresel mücadelede Rusya’yı devre dışı bırakmak; onu hem içeriden hem de dışarıdan zorlama yoluyla etkisiz hale getirmek istemektedir. 

Bunun için de çoğu ekonomik yaptırımlar olmak üzere Avrupa, Afrika, Orta Asya, Balkanlar, Baltık, Kafkaslar, Hazar Havzası, Körfez, Akdeniz, Karadeniz, Ortadoğu bölgelerindeki çatışma alanlarında vekalet savaşlarını sürdürerek amacına ulaşmaya çalışmaktadır. 

Bu maksatla geliştirdiği Genişletilmiş Karadeniz Projesi ile Montrö’yü değiştirmeyi ve Karadeniz’de NATO donanması (NATO Karadeniz Daimi Gücü) ve kendi donanmasını daimi olarak bulunmasını talep etmektedir. 

Böylece Romanya ve Bulgaristan’da tesis edilecek deniz üsleriyle (bunlara Ukrayna ve Gürcistan’ı da dahil edebiliriz, belki Türkiye’den de talep edebilir) bir taraftan Rusya’yı çevrelerken, diğer taraftan Çin’in kuzeyden ve Karadeniz üzerinden Avrupa ve Akdeniz’e inişini de kontrol edecek ve baskı altına alacaktır.  

Zaten Hint Okyanusu ve Basra Körfezi’ndeki donanması ve üsleriyle Çin’in önünü kesmeye çalışmaktadır. Ayrıca Çin’in Akdeniz’deki liman kiralama vb. faaliyetlerini de yakından izlemektedir.

ABD, küresel mücadelede Rusya ve Çin’in yemek ve nefes borularını kesmeye çalışmaktadır. Bu da Türkiye’ye S-400 konusu ve diğer konulara verdiği tepkilerden ve savunma bütçesinden anlaşılmaktadır. 

Çin'in yemek ve nefes borusunu keserek onu geri çekilmeye zorlamak, başımıza bir dünya savaşı sarabilir (bu başka bir yazının konusu olabilir).


Kanal İstanbul’un, Montrö’yü etkileyeceği ve Türkiye’ye ilave güvenlik sorunları yükleyeceğini söyleyebiliriz.

Ancak bu sorunların ülkeyi bağımlı kılacak ya da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığını tehlikeye atabilecek ölçüde olabileceğini değerlendirmiyorum. 

Asıl düşünülmesi gereken husus; Kanal İstanbul’u yapma amacımız nedir ve neden şimdi tartışma konusu oldu?.. 

Kanal İstanbul Projesi 2011 yılında kamuya açıklandığında, dünyada küreselleşme hızla sürüyor ve ulus devletlerin zayıflaması veya ortadan kaldırılarak Singapur, Hong Kong vb. şehir devletlerinin tesisi konuşuluyordu. 

Bu konuda tartışmalar azalmakla beraber aynı tartışmalar sürüyor.


Bir başka husus ise, ABD, Londra’nın finans merkezi olmaktan çıkmasını istiyor. Bu konuda Londra’daki finans devlerinin yeni tesis edilecek (bunlara Arapları ve diğer zenginleri de ekleyebiliriz) bir finans merkezine ihtiyacı var. 

Kanal İstanbul Projesi, Londra’da yaşayan ve dünyadaki parayı kontrol edenlere, hem yeri hem de imkanları ve güvenliği bakımından mükemmel bir finans merkezi sunar.

“Neden şimdi” konusunun bir başka cevabı, Türkiye’nin, karşılaştığı sorunların çözümünde kullanmak üzere bir manivelaya ihtiyaç duyuyor olmasıdır. Bu kanal, Türkiye’ye bu imkanı verebilir. 

Diğer bir ifade ile Türkiye, ABD ve  Rusya ile anlaşarak ya da yeni bir görüşme ve anlaşma zemini yaratarak, Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Libya, Karadeniz vb. sorunlarını çözüme kavuşturacak önemli bir diplomatik ve ekonomik atak başlatabilir.

“Neden şimdi”nin bir başka yanıtı, ekonominin ihtiyaç duyduğu can suyudur.

Ne zaman başlayacağını bilmemekle birlikte, inşasının 7-8 sürebileceği değerlendirilen bu kanalın yaratacağı ekonomik canlılık, hızla yaklaşan küresel çaptaki durgunluktan en az etkilenmenin de bir ilacı olabilir.

“Para nereden gelecek” diye soruluyor. Kanal ve çevresindeki tesisler, birlikte arza sunulacak hisse senetlerinden, gayrimenkul ve arazi satışlarından kanalın finans ihtiyacı karşılanabilir.

“Neden şimdi” sorusunun cevabı ve kanalın amacı belki de yukarıda belirttiklerimin hepsinden bir parça ihtiva ediyor.

Tabii Kanal İstanbul, Deniz Kuvvetlerimizin, Doğu Akdeniz ve Ege’de olduğu gibi Karadeniz’de de çok güçlü olmasına ihtiyaç duyacaktır. 

Böylece Türkiye’nin, hava savunma sistemi, Milgem, havadan bağımsız deniz altı, Anadolu K/K gemisi vb. projelere neden ihtiyaç duyduğunu da açıklamış oluruz. 

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU