Savaşa tanık olmak ciddi bir iştir...

Coşkun Aral Independent Türkçe için yazdı

Türkiye-Suriye sınırında konuşlanan Türk tanklarını görüntüleyen fotoğraf muhabirleri, 2014 / Fotoğraf: AP

"Savaş muhabirliği" diye tanımlandırmak istemiyorum.

Sonuçta, gerek muhabir, gerek foto muhabiri ya da kameraman olsun zor koşullarda, cephelerde bulundukları süre içinde görevlerini yapabilmeleri için belli bir birikim ve deneyim sahibi olmaları gerekir. 

İnsan psikolojisini bilmek, coğrafyayı tanımak, en önemlisi savaş ve çatışma ortamlarını, kullanılan silahları, etkilerini ve tam olarak kimler arasında cereyan ettiğini iyi bilmeleri gerekir. 

Öncelik hayatta kalmak ve yaralanmamak olduğu için riskin en aza indirilmesi gerektiği için bazı önlemleri almak gerekebilir. 

Bir orduyla iliştirilmiş habercilik yaptığınızda onların getirdiği sınırlamaları önceden bilmeniz lazım. 

İliştirilmiş habercilik yapmıyorsanız, riskiniz daha çok artar. 

Cepheye giderken coğrafi özellikleri iyi bilmek, ona göre giyim, kuşam ve araç-gereç donanımına sahip olmak gerekir. 

Kamuflaj diye tanımlanan askeri giysi giyilmemesi önemlidir. 

Vietnam Savaşı’ndan itibaren çatışma ve savaşlara tanık olan haberciler, özellikle savaşçı olmadıklarını karşı tarafa belirtecek giysi veya üzerinde press/basın (gidilen bölgenin dillerinde) yazan yelekler kullanır. 

Cephe hiçbir zaman bir şov alanı değildir. 

Özellikle televizyonlarda ekran önünde olan meslektaşlarımızın izleyiciye karşı abartılı hareketlerden kaçınmaları gerekir. 

Bilmemiz gereken bir şey cephelerde, insan tavır ve davranışları, salgı sistemimize endeksli olduğu için, zaman zaman kontrolden çıkabilir; bu da hem kendimizin hem de başka insanların hayatını riske atabilir. 

Öncelikle zor koşullarda görev alan meslektaşlarımızın orada bulunma nedenleri, tanıklıklarını objektif bir şekilde anlatmalarıdır çünkü yaptığımız doğru ve/veya yanlışların hesabını tarihe veririz. 

İnsanlık tarihinde binlerce yıl öncesine kadar dayanan savaşlarda buna tanıklık eden ilk örneklerden biri Xenophon’dur. 

Onun meşhur kitabı Onbinlerin Dönüşü’nü okuyacak olursak, 2500 yıl önce bile Anadolu ve Mezopotamya’da yaşanmış savaşları, öncelikle beraberindeki askerlerin, savaşçıların veya milislerin davranışlarındaki farklılıkları, ruh hallerini, donanımlarını ve bölgenin topografyasını çok detaylı şekilde anlatıldığını görürüz. 

Savaş muhabirliği de bölgeyi tanımayı, çatışan grupları, amaçlarını, donanımlarını, inançlarını vs. iyi bilmeyi gerektirir.  

Gerekli teknik donanımın dışında zor koşullara uyum sağlayabilecek fizik ve kondisyona sahip, hayatta kalma yöntemlerini de biliyor olunması gerekir. 

En önemlisi bu coğrafyada konuşulan dilleri ve insanların kültürel kodlarını da öğrenmiş olmak mesleki avantaj sağlar. 

Meslek hayatımın ilk dönemlerinde bir foto muhabiri olarak bugünkü teknolojiye sahip olmadığımız için analog makineler ve ekipmanlar, sınırlı sayıda bulundurabildiğimiz film ve doğa koşullarına uygun olmayan kıyafetlerimizle çalışıyorduk. 

Bugün teknolojinin vermiş olduğu imkanlar sınırsız. 

Tabii bu da daha büyük bir sorumluluk gerektiriyor. 

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU