5 Temmuz 2024'te İran İslam Cumhuriyeti'nin yeni cumhurbaşkanı seçilen Mesud Pezeşkiyan'ın Azerbaycan Türkü olması, özellikle Türkiye ve Azerbaycan'da belirli ölçüde heyecan doğurmuş ve İran'ın yeni cumhurbaşkanından gerek ikili ilişkilerde gerekse bölgesel ve uluslararası politikalarda Ankara yanlısı çizgi izlemesi gibi bir beklenti içine girilmişti.
Heyecan tamam, ancak bu beklentilerin gerçeklik payının yok düzeyinde düşük olduğunu görmek için son 3 asırda Sankt-Petersburg-Moskova-Tahran ilişkilerindeki genel paradigmanın iyi incelenmesi ve çıkar ekseninin doğru belirlenmesi gerekirdi.
O zaman sadece Mesud Pezeşkiyan'ın değil, Tahran rejiminin istemesi durumunda bile Kremlin'in 3 asırlık işbirliği çizgisinden çıkılamayacağı görülecekti.
Ama şu anda her şeyden önce 17 Kasım'da Moskova'da imzalanmış Hertaraflı Stratejik Müttefiklik Antlaşması üzerine birkaç kelime yazmamız gerekir:
Anlaşmanın bir kısmı, güvenlik alanındaki işbirliğinin daha da geliştirilmesini öngörürken, ülkelerden birine saldırıda bulunulması durumunda taraflardan hiçbirinin saldırıyı sürdürmesi için saldırgan ülkeyle işbirliği yapmayacağı taahhüdünde bulunuldu.
31 Aralık 2024'te Rusya doğalgazının Ukrayna topraklarından Avrupa'ya sevkinin durdurulmasıyla, tabir caizse, senelik 130 milyon metreküp hammaddesi elinde kalan Rusya'nın, eski müttefikinin topraklarından ilk aşamada hiç değilse 2 milyar metreküple başlayabilecek bir sevkiyata "eyvallah" demesi ve nihai hedef olarak bunun seneler içinde 55 milyar metreküpe çıkarılması, Rus yorumcuların da ifade ettiği üzere, "doğalgaz satışı değil, havayla soluklanmaktır".
Yani, Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaşta yaklaşık yüzde 20 toprak ilhak etmesine rağmen ürettiği doğalgazın yaklaşık yüzde 30'unu ihraçtan men edilen bir ülkenin üç yüz sene önce olduğu gibi Güney-Doğu Koridoru'nu bir daha devreye sokma niyetinde olması, iki ülke ilişkilerinin en kötü koşullarda bile kolay kolay sarsılmayacağını bir daha onaylıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Rusya ile İran arasında nükleer alandaki işbirliği elbette ki sürüyor ve İran'ın vazgeçmemesine kadar sürecektir.
Onun için 17 Kasım'da Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin'in bu konudaki soruyu hiçbir somut bilgi vermeden cevaplandırması asla herhangi bir politika değişikliğine işaret etmez.
Mesud Pezeşkiyan'ın Moskova gezisinden birkaç gün önce (11 Ocak 2025) Tehran Times gazetesine demeç veren İran İslam Cumhuriyeti'nin Moskova Büyükelçisi Kazım Celali, "Biz işbirliği içinde olduğumuz ülkelerin toprak bütünlüğümüze saygı duymasını isteyeceğiz" dedi.
İki ülke arasında birkaç seneden bu yana Fars Körfezi bölgesindeki bazı alanlar üzerine tartışmalar yaşandığının bilinmesine rağmen, 17 Ocak Moskova buluşmasında bu konunun gündemi ciddi biçimde işgal ettiğini düşünmemek gerekir.
İran İslam Cumhuriyeti Moskova Büyükelçisinin "toprak bütünlüğü" diye ifade ettiği konu, aslında ülke sınırları içindeki diğer etnik kimliklerin hak-hukuk arayışına girmeleri durumunda Rusya'nın buna kayıtsız kalmaması gerektiğine işaret ediyor.
Evet, doğru tahmin ettiniz, başta Azerbaycan bölgeleri olmak üzere şimdilik aşırı sert biçimde olmamasına rağmen, Tahran'la sorunlar yaşayan Türk kökenli diğer etnik kimliklerin, Beluçların, Arapların, Kürtlerin yıllardan beri bastırılan başkaldırılarının şimdiki dönemde "nüksetmesi" durumunda, ülkenin yumuşak karnı durumundaki toprak bütünlüğü konusu daha büyük hassasiyet kazanacak.
Tahran rejimi, ülkenin toprak bütünlüğünün korunması için tarihten gelen işbirliklerini de hesaba katarak Rusya Federasyonu'na her türlü müdahale hakkını vermeye hazır olduğunu gösteriyor.
3 asırdan bu yana süren işbirliğinin tamamı ya Türk kökenli insanların yaşadığı toprakların Rusya tarafından işgali ya da Türklerin kurduğu/kurmaya çalıştığı milli devletlerin yıkılmasında Rusya'nın oynadığı rollerin eşsiz örnekleriyle zengin.
Göz atalım:
Çar Birinci Petro'nun bölgeye gerçekleştirdiği yürüyüşten sonra 12 Eylül 1723'te imzalanmış Petersburg Anlaşması'yla, Afgan kabilelerine karşı savaşta Türk kökenli Safevi hanedanlığı padişahı II. Tehmasib'in desteklenmesinin karşılığında, Doğu Kafkasya bölgelerinin, Derbent ve Bakü kentlerinin yanı sıra, Gilan, Mazandaran ve Astrabad vilayetleri de Rusya'nın kontrolüne verilmişti.
10 Mart 1732'de Çarlık Rusyası ve Türk kökenli Safevi İmparatorluğu arasında imzalanmış Anlaşma, Osmanlı İmparatorluğu'na karşı birlikte askeri faaliyetler yapmayı öngörmüştü.
21 Mart 1735'te imzalanmış Gence Anlaşması'nın koşullarına göre Rusya İmparatorluğu, 1723'te kazandığı bölgelerin tamamını "Herhangi bir devlete devretmeme ve Osmanlı İmparatorluğu'na karşı savaşı sürdürme" koşullarıyla Safevilere iade etmişti.
Yönetime gelmiş Türk kökenli Kacarlar 1804-1813 yılları arasında Rusya'ya karşı savaştı. Taraflar arasında 28 Mayıs 1814'te imzalanan anlaşmayla Karabağ, Gence, Derbent ve bir dizi diğer hanlık Rusya'nın kontrolüne geçerken, Hazar Denizi'nde iki taraf da ticari gemiler bulunduracağı halde askeri filo hakkı sadece Rusya'da olacaktı.
10 Şubat 1828'de Çarlık Rusyası İmparatorluğu ile Kacar Hanedanlığı arasında imzalanmış ve Azerbaycan Türklerinin yaşadığı bölgeleri ikiye parçalamasından dolayı "Kara Kağıt" olarak nitelendirilen Türkmençay Anlaşması'yla Nahçıvan ve Erivan Hanlıkları Rusya'ya geçti.
Tahran yönetimi yeni toprakların "ebediyen Rusya'ya ait olması" yükümlülüğünü üstlendi. Rusya'da Ekim 1917'de gerçekleşen sosyalist devrimin, Türkmençay Anlaşması'nın yürürlüğünü durdurmasına rağmen, Sosyalist Rusya Federasyonu'yla Kacar İmparatorluğu'nun en son döneminde imzalanmış anlaşmada, Hazar Denizi "Sovyet ve İran denizi" olarak lanse edildi.
Anlaşmanın bu kısmına dikkat ediniz lütfen: kendini savunma amacıyla Tahran yönetimi Rusya Federasyonu'na asker gönderme yetkisi tanıyordu. İşte Rusya Federasyonu 30 Aralık 1922'de diğer cumhuriyetlerin de katılmasıyla yerini Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'ne bırakırken, o anlaşmaya isnat eden Moskova, "Nazi ordularının İran'da peydah olabileceği" gerekçesiyle Ağustos 1941'de İran'ın Azerbaycan bölgelerine kısıtlı sayıda askeri kontenjan sevk etmişti.
Toplumda gelişen milli duygular zemininde İran Azerbaycanı'nın politikacı ve aydınları Kasım 1945'te Tebriz merkezli Azerbaycan Cumhuriyeti ilan etmişti.
Tahran'daki Fars Pehlevi rejimiyle gizli şekilde anlaşan Stalin SSCB'si bölgeden çekilince, Tahran yönetimi bölgeyi işgal ederek 10 bin kişiyi katletmişti.
Milli Azerbaycan Devleti'nin üst düzey yöneticileri ve Demokrat Parti'nin bir dizi üyesi Bakü merkezli Sosyalist Azerbaycan'a kaçmayı başarırken, Başbakan Seyid Cafer Pişeveri 11 Haziran 1947'de Sosyalist Azerbaycan'ın Yevlah ilinde gerçekleşen trafik kazasında hayatını kaybetti.
Bağımsız devleti kaybeden İran Azerbaycanı Türkleri, ülkede 1979'da Şahlık rejiminin devrilmesi ve İslami rejimin kurulmasında belirleyici rolü oynamalarına rağmen ulusal haklarının hiçbirini alamadılar.
Değerlendirmeler, İran'daki rejimlerin niteliğinden asılı olmaksızın Tahran'ın ana amacının Azerbaycan bölgeleri insanlarının özgürlük mücadelesini önlemek olup, bu konudaki en büyük desteği Çarlık döneminde Petersburg'tan alırken, SSCB ve Rusya Federasyonu döneminde ise Moskova'dan temin etmiş ve daha güçlü biçimde temin etmek niyetindedir...
Suriye'de Esad ailesinin 53 yıllık sülalesinin yıkılmasının bölgedeki dengeleri İran aleyhinde çok çok önemli, Rusya aleyhinde ise ehemmiyetli ölçüde değiştirmesi kesinlikle Moskova'nın bölgedeki politikalarından vazgeçtiği anlamına gelemez.
Bu bağlamda Kremlin, bölgeyle ilgili yeni planlarının merkezine yine İran'ı yerleştirirken, zaten iki ülkenin de istedikleri gibi kullandıkları Hazar Denizi güzergahının yanı sıra, Moskova devreye demiryollarını ve Güney-Doğu Koridoru'nu sokmak için sabırsızlanıyor.
17 Kasım Moskova Anlaşması, Tahran rejiminin en güçlü müttefikinin yine Rusya olacağını ortaya koyarken, İslam Cumhuriyeti'nin en büyük kaygısının ülke içindeki milli kimliklerle ilgili olduğunun asla sır olmadığını gösteriyor.
Bu ortamda Azerbaycan'ın her iki ülkeyle ilgili izleyeceği politikalar hep meraka sebep olacaktır.
Aynı zamanda Türkiye'nin...
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish