Geçen hafta Malta'da düzenlenen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT- Organization for Security and Co-operation in Europe, OSCE) 31. Bakanlar Konseyi'nde Feridun Sinirlioğlu genel sekreter seçildi.
Daha önce büyükelçilikleri dâhil, dışişleri bakanlığı ve cumhurbaşkanlığında önemli görevlerde bulunmuş; Birleşmiş Milletler Daimî Temsilciliği görevini uzun yıllar başarıyla üstlenmiş, dışişleri bakanlığı müsteşarlığı yapmış ve bir dönem dışişleri bakanı olarak da görev yapan Sn. Sinirlioğlu, çok değerli bir diplomattır.
Uzun yıllardır tanıdığım, çok sevip saydığım değerli bir devlet büyüğümüzdür.
Yıllarca meslek memuru olarak kritik görevlerde bulunan Sn. Sinirlioğlu, AGİT'te genel sekreter olan ilk Türk vatandaşı oldu.
Kendisini içten tebrik eder ve yeni görevinde başarılar dilerim.
Bu vesileyle, Sn. Sinirlioğlu gibi geçmişte ve halen uluslararası örgütlerde, kuruluşlarda üst düzey görevlerde Türk vatandaşlarının bulunmalarının önemine değinmek isterim.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bu uluslararası örgütlerde üst düzey görev almalarının ve ülkemizi iyi bir şekilde temsil etmelerinin önemi, ilk olarak ülkemizin bu kuruluşlar üzerindeki temsil ve etki gücünün artması bakımından mühim.
Bu noktada, teorik olarak uluslararası ilişkiler disiplininde ve diplomaside sıklıkla bahsettiğimiz "yumuşak güç" kavramına değinmek isterim.
Yumuşak güç kavramı, askeri ve silahlı kuvvetlerin dışında; ekonomi, diplomasi, kültür ve genel anlamda uluslararası toplum ve kuruluşlar aracılığıyla bir ülkenin etki gücünün artması olarak tanımlanabilir.
Joseph Nye'a atfedilen bu kavram, askeri güç kullanılmadan başkaları üzerinde etki kurmak anlamına gelir.
Dolayısıyla uluslararası toplumda etki artırmanın yollarından biri de uluslararası örgütlerdeki üst düzey temsilin artmasıdır.
Uluslararası kuruluşların sekretaryasında çalışanların tarafsız olmaları gerekse de sembolik olarak hangi ülke vatandaşı tarafından yönetildikleri önemli.
Ayrıca ülkeler, vatandaşlarının temsilinin artmasına büyük önem verirler.
Kendim de Dünya Bankası'nda bir dönem görev yaptığım için bu tür kuruluşlarda çalışmanın ne kadar rekabetçi olduğunu vurgulamak isterim.
Dolayısıyla bu denli rekabetçi kuruluşların sekretaryasında Türk vatandaşlarının bulunması, Türkiye aleyhine önyargı oluşmaması ve haksızlık yapılmaması bakımından önemli.
Hele üst düzey görevlerde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bulunması, ayrıca gurur verici.
Hâlen OECD'ye bağlı Uluslararası Enerji Ajansı'nın (International Energy Agency, IEA) başında bulunan Dr. Fatih Birol'un yanı sıra, şimdi de AGİT'in genel sekreteri bir Türk vatandaşı oldu.
Türkiye açısından, bu üst düzey yöneticilerin orada olmaları dahi, olası haksızlıklara karşı bir güvencedir.
İlaveten, Türkiye'nin imajı açısından da bu tarz atamalar önemli.
Bu tür kurumların ve AGİT gibi Avrupa merkezli örgütlerin başında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bulunması, Türkiye'nin Avrupa'nın bir parçası olduğunu ve Avrupa kurumlarına üye olduğunu hatırlatır.
Avrupa Birliği'ne (AB) aday ülke statüsünde uzun yıllardır bulunan Türkiye, maalesef birçok kez nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olması sebebiyle ayrımcılığa uğruyor.
Ancak Türkiye, AB dışında; AGİT, OECD, NATO ve Avrupa Konseyi (dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) gibi Batılı kurumların da üyesi.
Geçen hafta TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nde katıldığım Diplomasi ve Uluslararası Hukuk Zirvesi'nde 22. Dönem TBMM Başkanı Sn. Bülent Arınç da uluslararası hukuk, demokrasi ve insan hakları gibi ortak değerlerin önemine değindi.
Bu gibi değerler birliğinin adil vurgulanabilmesinde uluslararası kuruluşlar ve örgütlerde orta ve üst düzeyde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bulunmasıyla daha net vurgulanma imkanı olacaktır.
Uluslararası örgütler, uluslararası yönetişim açısından hakikaten mühim ve ülkemizin bu kuruluşlardaki temsil oranı, yönetişimde ne kadar söz sahibi olabileceğini doğrudan etkiler.
Avrupa'daki kurum ve kuruluşlardaki üst düzey temsil oranı, çok taraflı diplomatik ilişkileri de olumlu etkiler.
Dolayısıyla, Avrupa kurumu olan AGİT'in başında bir Türk vatandaşının bulunması, Türkiye'nin diplomatik etkinliğine olumlu yansıyacaktır.
Bir yandan Ocak 2025'te ikinci kez ABD Başkanı olması beklenen Trump döneminin yaklaşması, diğer yandan Suriye'de 60 yıldan uzun süredir devam etmiş olan Baas rejiminin sona ermiş olması, değişen küresel ve bölgesel dinamikleri beraberinde getiriyor.
Ortadoğu ve Ukrayna'da devam eden uluslararası krizler, AGİT gibi kuruluşlara büyük görevler düşeceği anlamına geliyor.
Özellikle Rusya-Ukrayna arasında ateşkes sağlanması ve müzakere süreçlerinde uluslararası toplum ve kurumlara önemli roller düşecek
in görevlerinden biri de ülkelerdeki seçim süreçlerinin gözetimidir.
Bu bağlamda Türkiye'nin önemli seçim süreçlerinden edindiği tecrübeler, bölge ülkeleriyle paylaşılabilir.
Uluslararası istikrar için seçim güvenliği önemli.
İstikrar sağlanırsa ticaret ve küresel tedarik zincirleri etkin işler, bölgesel refah güçlenir.
Aksi hâlde merkezi otoritelerin ve uluslararası yönetişimin zayıfladığı süreçler yaşanabilir.
Bu durum, ABD merkezli düşünce kuruluşu Rand Corporation'ın 2023'te yayımladığı "Neo-Orta Çağ Dünyası" senaryosunu akıllara getiriyor.
Bu tarz kaotik ve regresyon senaryolara karşı uluslararası toplum ve uluslararası yönetişim önemlidir.
Dolayısıyla AGİT'in, Rusya ve Batı'yı yeniden aynı müzakere masasına getirme hedefi bakımından, deneyimli bir Türk diplomattan daha iyi bir aday olamazdı.
Müstesna ve nevi şahsına münhasır bir kişiliğe sahip Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu, bu önemli göreve layık görüldü.
Kendisine bir kez daha başarılar diler, selam ve saygılarımı iletirim.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish