Suriye'de şafak söktü mü? Ya şimdi ne yapmalı, nasıl yapmalı?

Umut Berhan Şen Independent Türkçe için yazdı

30 Kasım 2024 tarihli bu köşede kaleme aldım "Suriye'nin kader şafağı" yazımda Suriye ile ilgili 4 ihtimalden bahsetmiştim.

Bu yazıyı kaleme almamdan tam 8 gün sonra dördüncü ihtimal gerçekleşti.

Esad yenildi ve Suriye'yi terk etti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tarihsel materyalizm bir kez daha gücünü bize gösterdi.

Nihayetinde siyasetin ve savaşın da bir diyalektiği vardır.

İyi teşkilatlanmış, arkasında ciddi lojistik destek bulunan, öfkeli ve kararlı kitlelerin önünde durabilecek bir gücün olmadığı aşikâr.

Doğrusu sadece Suriye'yi değil tüm Ortadoğu sarsan bir 8 gün yaşandı.

Suriye'de yaşanan bu yeni süreçle ilgili ülkemizde de çok farklı politik kesimler farklı görüşler öne sürüyor ve birbirlerine karşı ağır ithamlarda da bulunuyorlar.

Özellikle sosyal medyada bunu sıklıkla görmek mümkün.

Halbuki en çok bu tür durumlarda nesnel ve objektif düşünebilmeye ihtiyaç var.

Hem sadece toplumun, aydınların veya medyanın değil, devlet aklı dediğimiz olgunun da bu şekilde hareket etmesi elzem.

Esasen son aylarda Suriye konusunda oldukça şeffaf, somut, insan odaklı demokratik çözüme dayalı ve gizli ajandası olmadan hareket eden yegâne güç Türkiye Cumhuriyeti Hariciyesi oldu.

Bu yazıyı kaleme aldığım şu dakikalarda İsrail ordusu gün içindeki kargaşadan istifade, "fırsat bu fırsat" deyip Suriye'nin en yüksek tepesi olan Hermon dağını ele geçirmiş bulunuyor.

Burası İsrail-Suriye sınırında oldukça stratejik bir tampon bölge.

Ayrıca İsrail Suriye genelinde ciddi bir hava saldırısı başlattı ve yüze yakın hedefi vurdu.

Dolayısıyla şu an Suriye'deki muhalif grupların odaklanması gereken en önemli sorunların başında İsrail'in saldırganlığı meselesi geliyor.

Eğer amaçları gerçekten özgür ve demokratik bir Suriye'yi kurmaksa, bu ülkeye yönelik her türlü saldırıya karşı yek vücut olmaları gerekmiyor mu?

Yoksa yine bu ülkenin kaderini büyük güçler mi belirleyecek?

Nitekim ABD başkanı Joe Biden'in öğlen saatlerinde, giderayak yaptığı şu açıklama bu açıdan gayet bariz:

Birleşmiş Milletler tarafından başlatılan süreç dahil olmak üzere bağımsız ve egemen, Esad rejiminin olmadığı bir Suriye'ye geçişi sağlamak amacıyla yeni bir anayasa ve tüm Suriyelilere hizmet edecek yeni bir hükümet oluşturulması için tüm Suriyeli gruplarla temas halinde olacağız.


Tabii Biden'a sormak lazım:

Aman ha ihtiyar! Bu işin sonu da Afganistan'a benzemesin?

Yahut bir Suriye Birleşik Devletleri mi kuracaksınız?

Senatosu da olacak mı bari? 


Şu an bu bölgede tam olarak kimin neyi kazandığı veya kaybettiği bence hala net değil.

Ama dünya kamuoyunun geneline göre, yine Amerika pastadan en büyük dilimi kapacak. Washington'un nüfuzunun oldukça artacağı bir Suriye'nin şafağı nasıl söker?

Peki, tam 61 yıldır demokrasi ve özgürlük hasreti çeken Suriye halkı, artık kandırılmaya veya sömürülmeye karşı bir bağışıklık kazanmadı mı?

Totalitarizmin yerine "demokratik görünümlü" bir sömürü gelirse, elde edilen bu sonuç bir Pirus zaferine dönüşmez mi? 

Konudan bağımsız olarak geçenlerde yaptığım bir okuma, 8 Aralık sabahı itibarıyla beni oldukça düşündürdü.

Mao Zedong'un meşhur seçme eserlerinin 1. cildinin 24 sayfasında yer alan şu ifadelere bir bakalım: 

Yetkinleştirme ve reform yöntemleri arasında, eğitim, sanayileşme, ağır çabalar, yaratma, yıkma ve kurma, bunların hepsi kabul, ama bunlardan daha temel olan bir yöntem vardır ki, o da halk yığınlarının büyük birliğidir. Tarihi incelersek şunu buluruz ki, tarihin akışı içinde yer alan bütün hareketler, ne türde olursa olsun, istisnasız hepsi de belli sayıda halkın birliğiyle yaratılmıştır. Daha büyük bir hareket doğal olarak daha büyük bir birleşmeyi gerektirir ve en büyük hareket en büyük birleşmeyi gerektirir. Bütün bu birleşmelerin, reform ve direniş dönemlerinde daha çok görülmesi olasılığı vardır. İdeolojisi ister yeni ister eski olsun, ister doğru ya da yanlış olsun, zafer ile yenilgiyi belirleyen bu birliğin sağlamlığı ya da zayıflığıdır.


Suriye'de bundan sonra hür ve insanca yaşamak isteyen ve hedefi bu ülkeyi yeniden imar etmek olan tüm grupların, ideolojik veya inançsal koşullanmalarını bir tarafa bırakıp, yeni ve mutlu bir ülke için birlik olmaları ve kitlelere öncülük edenlerin de şapkalarını önüne koyup düşünmeleri gerekiyor.

Ne yapmalı ve nasıl yapmalı?

Aklıma gelenleri kısaca sıralayayım: 

  1. Bütün televizyon ve radyolardan herkesin inancının, yaşam tarzının, ticaretinin güvence altında olduğu konusunda ortak bir deklarasyon 48 saat içinde acilen yayınlanmalı. 
     
  2. En kısa sürede demokratik bir seçime gidileceği ve bir kurucu Suriye millet meclisinin tesis edileceği halka taahhüt edilmeli.
     
  3. BM tarafsız bir gözlemci heyetini bölgede görevlendirmeli ve bu heyetin kaleme aldığı raporlar şeffaflık gereği kamuoyu ile paylaşılmalı.
     
  4. Yasama faaliyetlerinin başlaması ile eşgüdümlü olarak yargı faaliyetleri düzene sokulmalı ve demokratik bir sivil anayasa kurucu meclisi tarafından yürürlüğe sokulmalı.

Bu arada unutmadan ekleyelim:

Suriye konusunda ABD veya bir başka büyük gücün garantörlüğü söz konusu olursa, bu durumu dengeleme amacıyla bir diğer garantörün Türkiye Cumhuriyeti Devleti olması artık somut bir zaruriyettir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU