İsrail'in mumdan gemileriyle, Suriye'nin ateş denizinde dövüşmek kime hizmet edecek?

İbrahim Altun Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AP

Suriye'de Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) liderliğindeki grupların İdlib'den başlattıkları saldırılar sonucunda doğuda Halep'i alması, güneyde de Hama'nın kapısına dayanması sonrası tüm gözler Suriye'nin üzerine çevrildi.

Peki, yıllardır tek bir taşı bile yerinden oynanmayan Suriye satrancında ne oldu da taşlar bir anda yerinden oynadı? 

Bu satrançta şahlar da vezirler de yerinde duruyor; ne var ki piyonlarla oyun yeniden kuruluyor.

Suriye'de kim kime şah çekecek; kim kimi mat edecek bunu şimdilik kestirmek zor.

Ancak bunu 2 ay sonra Trump'ın gelişiyle çok daha net göreceğiz.

O zamana dek herkes en iyi oyununu oynamaya ve en sağlam oyuncusunu sahada oynatmaya çalışarak etki alanını genişletmeye çalışacak.

Ayrıca, HTŞ'nin Suriye'de saldırıya geçmesinin zamanlaması da bir hayli manidar!

İsrail ile Lübnan arasında başlayan ateşkesi konuşurken Netanyahu'nun demecinden hemen sonra Suriye'de başlayan bu harekât sadece bir tesadüften ibaret olmasa gerek.

Suriye'de kim, neye niyet etti, kime, ne kısmet olacak; tabii ki bunu zaman gösterecek ama tüm bu gelişmelerin birbirinden bağımsız olmadığı yadsınamaz bir gerçek.

Peki, HTŞ'nin son saldırıları ne anlama geliyor?

Suriye'de çanlar kimin için çalıyor?

Hedef sadece Esad mı, yoksa Tel Rıfat gibi başka hesaplar da mı var?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

HTŞ'nin son saldırılarının arka planında hedefin sadece Esad'dan ibaret olmadığı aşikâr.

Zira bu saldırıların temel amaçlarından biri, Kürt güçlerinin etki alanını zayıflatmak ve SDG'nin hâkimiyet alanını daraltarak onları Fırat'ın doğusuna sıkıştırmak var.

Bu çerçevede bakıldığında ilk hedef YPG'nin elinde bulunan Fırat'ın batısındaki topraklar.

Neredeyse tek bir kurşun atmadan Halep'in büyük kısmına kolayca ulaşan ve Tel Rıfat'ı rahatça kuşatarak alan HTŞ'nin önündeki en büyük engel Kürtler.

Zira Halep'in bir kısmı uzun bir süredir Kürt güçlerinin kontrolünde.

Özellikle nüfusunun büyük bölümü Kürtlerden oluşan Şeyh Maksut ve Eşrefiye semtlerinde halk da YPG güçleriyle birlikte HTŞ'ye karşı silahlanmış durumda.

Her ne kadar Halepli Kürtlerin haklarının gözetilmesi koşulunda SDG güçlerinin silahlarıyla birlikte Halep'ten çekilmeleri konusunda HTŞ ile anlaştıkları konuşulsa da bu bölgeler konusunda belirsizlikler sürüyor durumda.

Şayet Kürt güçler ile muhalifler arasında bir anlaşma olmazsa, burada çok yoğun çatışmaların yaşanacağı aşikâr.

Ayrıca Esad'ın geri çekildiği bazı bölgelere SDG de yerleşmişti. Bu noktalarda kimin hâkimiyet kuracağı çok önemliydi.

Zira gelecekteki Suriye'nin kaderi bu bölgelerin kimin elinde olduğuyla doğrudan ilgili.

Bu yüzden en şiddetli çatışmaların Şehba bölgesi olarak anılan Halep, Münbiç, Tel Rıfat üçgeninde yoğunlaşacağı çok belli.

Bu 3 hattı birleştirmek SDG için ne denli hayati bir önemdeyse, buna engel olmak da Türkiye ve emrindeki muhalifler için de o denli hayati önemde.

Bu amaç doğrultusunda Türkiye destekli muhalif güçler, YPG'nin Tel Rıfat, Münbiç, Halep arasındaki üçgende kara bağlantısı sağlamasını engellemek için büyük bir karşı atak başlattı.

Bunun sonucunda Tel Rıfat, Türkiye'nin de desteğiyle SMO tarafından ele geçirildi.

Buna karşılık Rojava Özerk Yönetimi bölge genelinde bir seferberlik ilan etti.

Bu gelişmeler üzerine SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi, "X" hesabı üzerinden bir açıklama yaptı.

Mazlum Abdi, şunları ifade etti:

Güçlerimizin çeşitli yönlerden yoğun saldırılarla karşılaşmasıyla Suriye'nin kuzeybatısında olaylar hızla ve aniden gelişti. Suriye ordusunun ve müttefiklerinin çöküp geri çekilmesiyle birlikte, halkımızı katliamlardan korumak için doğu bölgelerimiz Halep ile Tel Rıfat bölgesi arasında insani koridor açmak için müdahale ettik.


Mazlum Abdi, "X" hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, Suriye'nin kuzeybatısında yaşanan gelişmelere dair önemli bilgiler paylaştı.

Abdi, bölgede son zamanlarda yaşanan yoğun çatışmalar ve askeri hareketlilik hakkında şu değerlendirmelerde bulundu:

Güçlerimizin çeşitli yönlerden yoğun saldırılarla karşılaşmasıyla Suriye'nin kuzeybatısında olaylar hızla ve aniden gelişti. Suriye ordusunun ve müttefiklerinin çöküp geri çekilmesiyle birlikte, halkımızı katliamlardan korumak için doğu bölgelerimiz Halep ile Tel Rıfat bölgesi arasında insani koridor açmak için müdahale ettik.

Ancak Türkiye'nin desteklediği silahlı grupların saldırıları bu koridoru kesiyor. Güçlerimiz Halep, Tel Rıfat ve Şahba'da halkımızı kahramanca savundu.

Halkımızın korunmasını sağlamak ve onları Tel Rıfat ve Şahba bölgelerinden güvenli bir şekilde ülkenin kuzeydoğusundaki güvenli bölgelerimize doğru uzaklaştırmak için Suriye'deki tüm aktörlerle iletişim kurmak için çalışıyoruz. Güçlerimizin direnişi ise Halep'in Kürt mahallelerindeki halkımızı korumaya devam ediyor.

Halkımızın korunmasını sağlamak ve onları Tel Rıfat ve Şahba bölgelerinden güvenli bir şekilde ülkenin kuzeydoğusundaki güvenli bölgelerimize doğru uzaklaştırmak için Suriye'deki tüm aktörlerle iletişim kurmak için çalışıyoruz. Güçlerimizin direnişi ise Halep'in Kürt mahallelerindeki halkımızı korumaya devam ediyor. 


Mazlum Abdi'nin bu açıklamaları SDG'nin çatışmalardan ziyade uzlaşıcı bir yol aradığının bir işareti gibiydi.

Ne var ki Tel Rıfat'ın el değiştirmesinden sonra artık namlunun ucunda SDG güçlerinin elinde bulunan Münbiç var.

Yoğun çatışmaların odak noktası artık Münbiç olacak gibi duruyor.

Ne var ki SMO için Münbiç, Tel Rıfat gibi kolay lokma olmayacaktır.

Zira Tel Rıfat, etrafı çepeçevre sarılmış bir haldeydi; Münbiç de durum çok daha farklı.

Evet, yeni Suriye düzeni kuzey ve güney olarak değil; doğu ve batı olarak dizayn edilmek isteniyor.

Bu yüzden Kürt güçleri Fırat'ın batısından Fırat'ın doğusuna çekilmeye zorlanıyor.

Şayet SDG, Fırat'ın batısında tutunursa bu plan çökmüş olacak.

HTŞ ve SMO'nun Tel Rıfat saldırılarını böyle okumak gerekiyor.

Bu saldırılara karşılık SDG/YPG de Halep'in su kaynağını ele geçirmek isteyebilir.

Tabka Barajı'nı hatırlayın bakalım; ne olmuştu orada?
 


Ayrıca, HTŞ'nin başlattığı son saldırılarla birlikte Türkiye-Rusya ilişkileri net olarak bozuldu, diyebiliriz.

Astana mutabakatı fiili olarak çöktü.

Şimdilik sert bir tepki göstermemiş olsa da Rusya ileriki zamanlarda Türkiye'den bir intikam almaya çalışacaktır.

Gerek Rusya ile gerekse Amerika ile ilişkileri pek de iç açıcı olmayan Türkiye'nin bölgedeki en büyük müttefiki artık İngiltere olacaktır.

Zira her ne kadar çok sıkı müttefikler olarak gözükseler de Amerika ve İngiltere, İsrail'in Ortadoğu projesi özelinde müthiş bir kapışma içinde.

Zira İsrail'in ajandası, İngiliz aklına uymuyor.

Bu ajanda özellikle Ortadoğu'da İngiliz hâkimiyetini tehdit ediyor.

Oyun kurucu olmaya alışık olan İngiltere, İsrail'in kurduğu bir oyunda oyuncu olmak istemiyor.

Oyun kurucuyken, basit bir oyuncu olmayı kim ister ki? 

Hele ki İngiltere gibi köklü bir ülke!

Bu yüzden kapışmanın en büyüğü Suriye'de!

"Kimin eli kimin cebinde" demeyin; zira burası Ortadoğu!

Hiçbir şey göründüğü gibi değil işte.

Hiç şüphesiz Halep'in düşmesi Suriye'nin parçalanmasını hızlandıracaktır.

Ülkenin can damarları hükmünde olan M5 ve M4 yollarının HTŞ'nin denetimine geçmesiyle Suriye'nin kuzey ve güneyinin birbiriyle ulaşımı tamamen kesilmiş oldu.

Aslında bu durum Suriye'nin bölünmeye gittiğinin en somut hali.

Son patlak veren savaştan sonra diyebiliriz ki mevcut Suriye, tarihe gömülmek üzere.

Geleceğin Suriye'sini 2 yol, 1 nehir şekillendirecek. Bunlar;

M4, M5 yolları ve Fırat!

Evet, Suriye'nin geleceği bu iki yolun ve nehrin kıvrımlarında saklı!

Beri taraftan Suriye'de aldığı birkaç köye ve girdiği şehirlere sevinenler günün sonunda asıl gülenin İsrail olduğunu er ya da geç görecektir.

Zira Suriye'deki her karışıklık en çok da İsrail'e yarıyor. İsrail daha fazla yıpranmış ve çaresiz kalmış bir Suriye istiyor.

Çünkü dişleri sökülmüş, bütün pençeleri düşmüş bir Suriye'yi dişlemek İsrail'e hiç de zor gelmeyecektir.

Bu düşü gerçeğe dönüştürmek için Tel Aviv gün sayıyor.

Bir süredir İsrail Golan Tepelerinden başlayarak Suriye sınırı boyunca mayınları temizliyor.

Yani İsrail çok net bir şekilde Suriye'ye doğru bir kara harekâtına hazırlanıyor.

Bu açıdan bakıldığında Suriye için asıl risk güneyinde diyebiliriz.

İsrail'in HTŞ'nin saldırılarını büyük bir fırsata dönüştürüp Lübnan'dan sonra Suriye'nin güneyinde bir cephe açması hiç de şaşırtıcı olmaz.

Zira İsrail bölgede İran'ın etkisini iyice azalttıktan sonra Suriye-Ürdün-Irak sınır bölgesini yani Abu Kemal Sınır Kapısı'nın kontrolünü ele geçirmek isteyecektir.

Halihazırda Rusya zaten birkaç aydır peyder pey bu bölgedeki askeri mevzilerini bir bir terk etti.

Çünkü Rusya için Suriye'de öncelikli korunması gereken yer üslerinin bulunduğu Tarsus ve Lazkiye.

Rusya için Suriye artık ikinci planda. Zira Ukrayna gibi büyük bir yükün altında.
 


Bir diğer yandan Suriye'de son yaşananlardan sonra gözlerin çevrildiği ABD'den ise ilk açıklama geldi.

Beyaz Saray açıklamasında, "ABD'nin, terör örgütü saydığı HTŞ liderliğindeki bu saldırıyla hiçbir ilgisi yoktur" açıklamasında bulundu.

Açıklamada, "Suriye'de Esad rejiminin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 Sayılı Kararı'nda ana hatları çizilen siyasi sürece katılmayı reddetmesi ve Rusya ile İran'a olan bağımlılığının mevcut durumu ortaya çıkardığı" görüşü savunuldu.

Bu çerçevede, "ABD, ortakları ve müttefikleriyle birlikte, gerginliğin azaltılması, sivillerin ve azınlık gruplarının korunması ve bu iç savaşı, 2254 Sayılı Karar ile tutarlı bir siyasi çözüm üzerinden nihai olarak sona erdirebilecek ciddi ve güvenilir bir siyasi süreç çağrısı yapıyoruz denilen açıklamada; ABD'nin Suriye'deki mevzilerini korumaya ve IŞİD ile mücadeleye kararlılıkla devam edeceği" vurgulandı 

ABD'nin bu açıklamalarında dikkat çeken 2 husus var: 

Birincisi, ABD, HTŞ'nin bir terör örgütü olduğunu vurguluyor ve "bunlarla bizim işimiz olmaz" diyor.

İkincisi, "IŞİD ile mücadelemiz daha bitmedi, dolayısıyla Suriye'deki askeri varlığımızı daha sağlam bir şekilde koruyacağız" diyor.

ABD'den gelen bu iki açıklama Türkiye'yi birinci dereceden ilgilendiriyor.

Zira, Rusya ile yapılan mutabakat gereği İdlib'de rejim güçleri ve HTŞ arasına koruma kalkanı vazifesini Türkiye üstlenmişti.

Türkiye'de dahil BM tarafından Terörist bir örgüt olarak kabul edilen HTŞ'nin son saldırıları ileride Türkiye'nin önüne konulabilir.

Beri taraftan Türkiye'nin beklediği gibi ABD'nin yakın zamanda Suriye'den asker çekmeyeceği çok net bir şekilde ortaya konulmuş oldu.

Evet, son yaşanan süreçle birlikte Türkiye'nin Suriye denkleminde eli biraz daha güçlendi ne var ki Suriye'de muhtemel bir Kürdistan korkusu ve öteden gelen Misakı Milli tutkusu Türkiye'yi içi mayınlarla dolu çok tehlikeli bir bölgenin içine soktu.

Bundan sonra Türkiye adımlarını çok daha dikkatli atmak zorunda. 

Evet, çatışmaların boyutu Halep'in de Suriye'nin de çok ötesine taşmış bir boyutta.

Suriye artık ateşten bir deniz.

Bu denize kıyısı olan her yer bu denizin harlı dalgalarından nasibini alacağa benziyor. 

Bu ateş denizinin dalgalarında sörf yapmak istemeyen Irak, Suriye sahilini sıkıca kapattı.

Ne var ki bu karar Irak'ı Suriye ateşinden dalgalarından korumaya yetmeyecektir.

Beri taraftan Türkiye, Irak'ın içinde sörf yapmaya bile cesaret edemediği bu ateş denizinden, mumdan bir gemiyle geçmeye çalışıyor.

Bakalım Türkiye, üzerine bindiği mum erimeden bu ateş denizinden, sağ salim sahile geçebilecek mi?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU