Gerek Ortadoğu gerekse dünya için, 7 Ekim 2023 güç dengeleri adına adeta bir milat oldu.
Zira Hamas'ın İsrail'e düzenlediği Aksa Tufanı Hareketi, ABD ve İsrail'e 11 Eylül benzeri bölgeyi yeniden dizayn edebilecekleri tarihi bir fırsat sundu.
Gazze ile başlayan ve oradan da Lübnan'a sıçrayan, her geçen gün daha da tehlikeli bir hal alan bölgesel bir savaşla karşı karşıyayız.
Kısacası, rezil bir savaşın çok yakınında; diri bir barışın oldukça uzağındayız.
1 asır sonra haritaların değişeceği sancılı ve bir o kadar da kanlı bir süreci yaşamaktayız.
Özetle, İsrail ile Hamas arasında başlayan çatışmalar, oldukça tehlikeli bir hal aldı ve gelinen süreçte İsrail-İran düellosuna dönüşmüş durumda.
Bu durum, tüm bölge ülkelerini karanlık bir tünelin içine atmış olmalı ki herkes adeta diken üstünde duruyor ve neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor.
Bu karanlık tünelde hiç kimse önünü göremiyor ve tünelin ucunun tam olarak nereye çıkacağını kestiremiyor.
Dahası, İsrail ve ABD bu tünelde kendilerinden başka kimsenin elinde bir mum olmasını istemiyor; zira herkesin kendilerinin istediği yerden yürümesini istiyor.
Bu yüzden kimin elinde mum varsa, onu ivedilikle üfleyerek söndürüyor.
Hâl böyleyken, tünel diğerleri için daha da karanlık ve korkunç bir hale geliyor.
Bu karanlık tünelde kimin neyle karşılaşacağı belirsiz.
Bu yüzden kimse kendini güvende hissetmiyor ve korku ve tedirginlik içinde, kim olduğuna bakmaksızın, kendisine en yakın olanın elinden tutarak ilerlemeye çalışıyor.
Zira her an herkes tehlikeli bir sürprizle karşılaşabilir durumda.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Şimdi gelelim bu karanlık tünelde son yaşananlara.
İran'ın son füze saldırılarına karşılık misilleme olarak İsrail, geçen cumartesi erken saatlerde, başta İran'ın füze üretim tesisleri olmak üzere, Tahran ve Huzistan çevresindeki birçok askeri noktayı hedef aldı.
Bu operasyonlarda İsrail, 100'den fazla savaş uçağı ve İHA kullanarak, 20'ye yakın hedefi vurduğunu açıkladı.
İsrail, 4 saate yakın süren bu saldırıların son derece başarılı olduğunu iddia ederken, İran, saldırıların etkisinin çok zayıf olduğunu ve kayıplarının sınırlı olduğunu belirtti.
Her ne kadar İran, saldırılarda sadece 4 askerinin öldüğünü ve önemli bir kaybın yaşanmadığını söylese de bölgeden gelen haberler, durumun pek de böyle olmadığını gösteriyor.
Huzistan'da bulunan Abadan Petrol Rafinerisi ve Bender İmam Humeyni Petrokimya Kompleksi gibi İran ekonomisi için hayati öneme sahip tesislerin hedef alındığı ve bunun İran adına ciddi bir kayıp olduğu dile getiriliyor.
Zira Abadan Petrol Rafinerisi, günlük 360 bin varil ham petrol işleme kapasitesine sahip.
Böyle bir tesisin sadece bir ay faaliyet dışı kalması bile İran'ın yaklaşık bir milyar dolarlık bir kayba uğraması anlamına geliyor.
Ayrıca, Tahran'daki İmam Humeyni Uluslararası Havalimanı çevresinde konuşlandırılan Rus yapımı S-300 hava savunma sistemleri ve Tange Bijar gaz sahasındaki rafineri tesisleri de İsrail'in hedefindeydi.
Tam bu noktada sorgulanması gereken bir detay daha var.
Şöyle ki, İran hava savunması neredeyse tümüyle Rus yapımı S-300 ve S-400'lere emanetken, bu hava savunma sistemlerinin İsrail saldırılarına karşı pek de işe yaramadığı görünüyor.
Bu yönüyle düşünüldüğünde, S-300 ve S-400 hava savunma sistemlerinin İsrail'in saldırıları noktasında Rusya'nın karizmasını çizdiği ortada.
Hatırlanacağı üzere, benzer durum İran'ın yoğun füze saldırısı karşısında İsrail'in "Demir Kubbe" diye adlandırdığı hava savunma sisteminde de yaşanmış ve İsrail'in "Demir Kubbe"si, İran füzelerinin hedeflere ulaşmasına engel olamamıştı.
İsrail ve İran arasında yaşanan bu düellolarda her iki ülke de birbirinin zırhını delmeyi başardı.
Aslında bu son derece önemli bir dip not.
Zira bu düello, her iki tarafın zırhlarının söylendiği gibi, o kadar da kaliteli olmadığını ortaya çıkardı.
Delinen bu zırhlar, her iki ülke için de hayati bir mesele haline geldi.
Tekrardan meseleye dönersek;
İsrail, tıpkı Lübnan'da Hizbullah'ın füze rampalarını hedef aldığı gibi İran'da da aynı şekilde kritik önemde olan askeri noktaları hedef aldı.
Buradaki amaç, olası büyük saldırı öncesi İran'ın askeri kabiliyetini sınırlandırmak ve elini kolunu bağlayarak nihai hedefine rahatlıkla ulaşmaktır.
Öte yandan, ABD tarafından gelen açıklamalar her ne kadar İsrail'e tam destek anlamı taşısa da ABD'nin İsrail'i dizginlemek için ciddi bir çaba içerisinde olduğu da aşikar.
Ne var ki, İsrail'in nihai hedefi İran'ı çökertmek.
İsrail, bu hedefe ulaşır mı, şimdiden kestirmek zor; ama İsrail'in bu hedefe ulaşana kadar kolay kolay durmayacağı da ortada.
Bu çerçevede, İsrail, bölgede özellikle de Lübnan ve Suriye'de İran'ın etkisini tümüyle ortadan kaldırmak istiyor.
Bu nedenle iyice zayıflattığı Hizbullah'ı felç ettikten sonra, tıpkı Suriye'de Golan Tepeleri'ni işgal ettiği gibi, Lübnan'da da Litani Nehri'nin güneyini kalıcı olarak işgal ederek orada tampon bir bölge oluşturmak niyetinde.
Tüm bunların gerçekleşmesi, Suriye'de İran'ın ve Hizbullah'ın etkisinin kalkması ve Suriye'nin bölünmesinin potansiyel olarak önünü açması anlamına geliyor.
Hiç kuşkusuz, İran'a saldırının en büyük etkisi Suriye'de görülecektir.
Zira İran ve Suriye arasındaki bağlantının kesilmesi, Beşşar Esad için sonun başlangıcı olabilir.
Hizbullah'ın ve İran'ın olmadığı bir denklemde, Ukrayna bataklığında debelenen Rusya'nın da tek başına Esad için büyük bir koruma sağlayamayacağı çok açık.
Böyle bir durumda, Esad'a güle güle denilebilecek günler çok da uzak olmaz.
Bu ihtimal, hiç olmadığı kadar yüksek.
Esad ve Rusya da bunun farkında.
Bundan dolayı, İsrail'in onca saldırısı ve kışkırtmalarına rağmen, Esad yönetimi son derece sessiz ve temkinli.
Ayrıca, tüm bu kargaşanın sessiz kahramanı olan ve olup biteni büyük bir dikkatle izleyen biri daha var:
100 yıl önce elinde cetvelle Ortadoğu'yu sorunlar yumağına dönüştüren o muazzam haritaları çizen İngiltere!
Saman altından bırakın suyu, nehirler bile akıtacak kadar mahir olan İngiltere'nin derin sessizliği yine devrede.
Haritaları çizen İngiltere, kendisinin çizdiği haritaları değiştireceğini söyleyen İsrail ile aynı şeyi mi düşünüyor acaba?
Hiç sanmıyorum; zira İngiltere'nin bakışı ABD ve İsrail'den bazı noktalarda ayrılıyor.
Çünkü İngiltere, Ortadoğu'da kurduğu düzende özellikle köşe taşlarının yerinden oynamasını istemiyor.
Yani, her ne kadar sıkı bir müttefik olsalar da İngiltere ve İsrail'in Ortadoğu'daki ajandaları pek birbirine uymuyor.
Tam bu noktada, İngiltere istihbarat servisi MI6'nın Başkanı Richard Moore devreye girdi ve önce Türkiye'ye, daha sonra da Azerbaycan'a gayet sessiz sedasız bir ziyaret gerçekleştirdi.
Türkiye'deki temaslarında Richard Moore, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere birçok yetkiliyle bir araya geldi.
Öyle zannediyorum ki bu ziyaretlerle İngiltere, önce Türkiye'yi, sonra da Azerbaycan üzerinden İran'ı net bir şekilde uyardı ve İsrail'in asıl niyetinin ne olduğunu küçük de olsa deşifre etti.
Türkiye'deki devlet aklının Kürt politikasındaki bu keskin değişikliğinin altında yatan temel sebep tam olarak budur.
Aksi halde hiçbir güç, Devlet Bahçeli'ye o malum konuşmaları yaptıramazdı.
— Independent Turkish (@TurkishIndy) October 22, 2024
Evet, İsrail; aynı anda Şam'ı, Bağdat'ı, Tahran'ı ve Beyrut'u vuruyor.
Yani yanı başımızdaki dört başkent, bombalarla dövülüyor ve bazıları halen bunun bir tiyatro olduğunu düşünüyor.
Ne kadar yanıldığınızı tarih size gösterecek!
Ortadoğu'daki bu karanlık tünelden çıkmak istiyorsanız, şöyle ya da böyle kendi iç barışınızı sağlamak zorundasınız.
Zira iç barışını sağlayamayan her ülke, büyük bir tehlikeyle yüzleşecek.
Yani İngiltere'nin dediği gibi;
Bugün Kürtleri döven, yarın dizini dövecek!
(Şimdiden bunun altını çizin; zira yeri geldiğinde bunu hatırlayacağım. Kürt sorunu çok derin bir kuyu olduğundan bu konuyu bir sonraki yazıya bırakıyorum.)
Ortadoğu'daki son durumla alakalı bazı notlar
Öncelikle "İslam Birliği" gibi mucizevi bir güç birliği bekleyenler boşuna beklemesin.
Zira İslam ülkelerinde siyasal ve mezhepsel bölünme, hiç olmadığı kadar keskin ve derin.
Öyle görünüyor ki ABD öncülüğünde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve İsrail arasında çok kapsamlı gizli bir anlaşma var.
Bu antlaşma, İran'da rejimi değiştirmeyi; Suriye, Lübnan, Irak ve Yemen'i de dönüştürmeyi öngörüyor.
Son zamanlarda yapılan açıklamalardan ve söz konusu ülkelerin tutumlarından bunu anlamak mümkün.
Önceki ay Azerbaycan ve İsrail arasında geniş çaplı bir güvenlik antlaşması yapıldı. Bu güvenlik anlaşması, İran'a müdahalenin olası bir ön hazırlığıdır.
Avrupa için Rus gazına alternatif Akdeniz doğalgaz havzası çok önemli; bunun Avrupa'ya taşınmasının yegâne yolu, İran ve Rusya'nın bölgede devre dışı bırakılmasını elzem kılıyor.
İsrail'e olan sınırsız desteklerinin arka planında bu çaresizlik yatıyor.
Bunu gören Putin, son BRICS zirvesinde yeni bir söylem ortaya koydu.
Putin, Rusya'nın Avrupa'ya yeniden gaz göndermeye hazır olduğunu ama buna Ukrayna'nın engel olduğunu söyledi.
Putin'in bu sözlerinin altında 2 temel sebep yatıyor:
Birincisi, alternatif gaz arayışı fikrinden ötürü İsrail ile zorunlu yol yürüyen Avrupa'nın İsrail'e zoraki desteğini hafifletmek,
İkincisi, Ukrayna üzerinde farklı bir yolla Avrupa üzerinden bir baskı kurmak.
Ne var ki, tüm bunlara karşılık İsrail, batılı güçlerin artık kendisini korumasını değil, bilakis kendisiyle birlikte savaşmasını istiyor.
ABD ve İsrail, Rusya'yı Ukrayna'da oyalayarak Ortadoğu'da planlarını daha kolay bir şekilde yoluna koydu.
Rusya ve Çin henüz kartlarını oynamadı; ABD seçimlerini bekliyorlar.
Şu an bu süreci iyi okuyarak her seçeneği masaya yatırmakla meşguller.
Savaşın seyrini ABD Kasım seçimleri belirleyecek.
Rusya ve Çin, asıl pozisyonlarını ona göre belirlemek için şimdilik temkinli bir şekilde olan biteni izliyor.
Artık gözler 5 Kasım'da yapılacak ABD seçimlerinde.
Sonuç ne olursa olsun, anlaşılan o ki zordan öte bir kış var kapıda;
Hazır ol ey dünya!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish