O insanların sana ne hissettirdiğini asla unutamazsın!

Behçet Darğın Independent Türkçe için yazdı

Coşkun nehirler, kendi denizlerine ulaşmak için önlerine çıkan dağları yarar, kayaları parçalar. 

İnsanlar da tıpkı bu nehirler gibi, kendi hedeflerine ve yaratıcı taraflarına ulaşabilmeleri için engellere teslim olmadan çok çalışmalı ve kendi yollarını bulmalıdır. 

İşte Kemal H. Karpat, bu düşüncenin somut bir örneğiydi. Hayatın karşısına çıkardığı zorluklara, acılara ve hayal kırıklıklarına büyük bir metanetle göğüs gerdi.

Kolay yolu seçmedi, denenmeyenleri denedi, söylenmeyenleri söyledi ve yürünmeyen yollarda yürüdü. Sonunda kendi alanında benzersiz bir kimlik inşa etti.

Kendi hayatı hakkında sorulan sorulara, "Zaman zaman kendi hayatım bana da ilginç gelir" derdi.

Peki, tam adıyla Kemal Haşim Karpat kimdir ve hayatındaki bu ilginçlikler neler?

Gelin, birlikte bakalım.
 

Türk tarihçi, Osmanlı tarihi uzmanı ve akademisyen Kemal Haşim Karpat (1924-2019) / Fotoğraf: AA
Türk tarihçi, Osmanlı tarihi uzmanı ve akademisyen Kemal Haşim Karpat (1924-2019) / Fotoğraf: AA

 

Türk tarihçiliğinin öncü ismi Kemal H. Karpat, 15 Şubat 1923'te Tuna Nehri'nin güney kıyısında, Romanya-Dobruca'ya bağlı küçük bir köy olan Armutlu'da, Tatar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir.

Babası milliyetçi birisidir. Mustafa Kemal Atatürk'e hayranlığından oğluna "Kemal" ismini verir.

Karpat ailesi, Kırım'dan göç edenler arasındadır. Aile büyükleri, Ruslara karşı topraklarını savunan Tatarların mücadelesinde önemli roller üstlenmiştir.

Dedelerinden biri, Akkerman Kalesi'ni Ruslardan korurken; diğeri, Rus Generali Suvorov'a teslim olmamak için cesur bir direniş sergilemiştir.

Bayrağını beline bağlayan dedesi, Tuna Nehri'ni yüzerek geçip Dobruca'ya ulaşır. İşte Karpat ailesinin Romanya'daki hikâyesi bu mücadeleyle başlamış olur.

Balkanlarda milli devletlerin ortaya çıkması ve bunun sonucunda homojen toplumlar yaratma politikası çerçevesinde azınlıklar, zorunlu göçle ve asimilasyonla karşı karşıya kalır.

Karpat ailesi de göçmen olmaları hasebiyle bu uygulamalardan oldukça etkilenir. Böylece; Kemal Karpat da daha doğmadan dışlanmayla, ayrımcılıkla tanışır.

Kardeşi Cemal, yaşadıkları zorlukları şöyle anlatır:

Abi, artık bunlara dayanamıyoruz. Durmadan sorgulayıp duruyorlar.


Farklı dil, din ve kültürlerin bir arada yaşadığı Dobruca'da büyüyen Kemal Karpat, tahsil hayatına bölgedeki Müslüman Türklerin öğrenim gördüğü yegane kurum olan Mecidiye Medresesi'nde başlar.

Yıllar sonra, bu medreseyi entelektüel gelişiminin temellerinin atıldığı yer olarak anacak ve burada aldığı eğitimin hayatındaki etkilerini sıkça dile getirecektir.

Uygulanan politikalar içinde bir tür yabancıya dönüşür. Bu sancılı kıstırılmışlık duygusu ve çaresizlik içerisinde bir varoluş çabasında olan Karpat; medresedeki temel eğitiminin ardından İstanbul'a gelir ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kaydolur.

Bu çabada; kendi milli değerlerini koruma duygusu oldukça belirleyici olmuştur. Ancak akademik merakı ve öğrenme tutkusu, onu daha uluslararası, kapsamlı araştırmalar yapmaya yöneltir.

Amerika Birleşik Devletleri, dünyadaki pek çok ülkeyle kıyaslandığında demokratik ilkeleri olan, eğitim olanak gelişmiş ve teknolojik gelişmelerin merkezi olan bir ülkedir.

Böylesi imkânlar, kendisini yetiştirmek isteyen Karpat, için bulunmaz bir nimetti hiç kuşkusuz. O da bunun farkındadır.

Washington Üniversitesi'nde siyaset bilimi alanında yüksek lisans, New York Üniversitesi'nde ise aynı dalda doktorasını tamamlar.

Bu süreçte, geniş bir akademik çevre edinir, daha sonra Wisconsin-Madison Üniversitesi'nde profesör unvanını alır ve burada Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'nin yöneticiliğini yapar.

Aynı zamada; "International Journal of Turkish Studies" adlı akademik derginin de yayın yönetmenliğini üstlenir.

Burada; Osmanlı İmparatorluğu ve modern Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve toplumsal dinamiklerine odaklanır. 
 

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

 

Karpat'ın kariyeri, dünya çapında prestijli birçok üniversitede görev yapmasıyla da dikkat çeker.

Princeton, Montana State, New York, Bilkent, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Harvard, Johns Hopkins, Columbia Üniversitesi ve Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales gibi saygın kurumlarda dersler vermiştir.

Bunlarla da yetinmez, Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi'nde çalışarak diplomasi ve uluslararası ilişkiler alanında da değerli deneyimler kazanır. 

Karpat; Osmanlı ve Türkiye tarihine karşı kişisel, etik ve entelektüel bir sorumluluk duyar ve bu tarihi kendine özgü bir yaklaşımla yorumlayarak kendi bilgi ve deneyimleri doğrultusunda yeniden yazar.

Bunu yaparken Rumence, Türkçe, İngilizce Gagavuzca gibi dilleri öğrenerek yapar. Bu dillerde konuşma, okuma ve yazma (bazı Kafkas dillerini de sadece konuşabiliyor Tatarca gibi) becerisi edinerek salt Osmanlı ve Türkiye tarihini değil; Amerika, Avrupa, Kafkaslar, Orta Asya ve Ortadoğu tarihinin önemli eserlerini okuma imkanına kavuşur.

Bu eserlerden öğrendikleriyle kendi bilgi ve düşüncesinin sınırlarını genişletir. Başka bir deyişle; bu kitaplar tarih yazımında kendine has bir yaklaşım oluşturmasına olanak sağlar.

Geliştirdiği yöntemle disiplinler arası ve karşılaştırmalı yöntemleri esas alan ünlü tarihçi; geçmişle bugün arasındaki ilişkiyi araştırır.

Güncel siyaseti tarihsel veriler ışığında inceler. Osmanlı İmparatorluğu'nun modernleşme sürecini, Modern Türkiye tarihi, milliyetçilik, göç, demografik hareketleri ve siyasal İslam gibi çok çeşitli konuları kapsayan, öne çıkan eserlerinden bazıları şunlardır: Osmanlı Nüfusu, 1830-1914, Osmanlı Modernleşmesi, Türk Demokrasi Tarihi, Kısa Türkiye Tarihi, Elitler ve Din, Türk Dış Politikası Tarihi, İslamın Siyasallaşması…

Karpat'ın 20'den fazla ülkede yayımlanan çalışmaları; Cambridge, Oxford, Princeton, Brill gibi iyi bilinen yayınevlerinde basılır.
 

 

İslam'ın Siyasallaşması (The Politicization of Islam): Karpat, bu kitabını meslekî hayatı boyunca zihninde yoğurarak sabırla olgunlaştırdığı bir eser olarak niteler.

Bu çalışmasında; Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan farklı milletlerin nasıl "Modern Türk Milleti" ne evrildiğini ele alıyor.

Osmanlı imparatorluğunda bilhassa 2II. Abdülhamid döneminde ve Türkiye'de İslam'ın siyasal bir araç olarak kullanılarak yeni bir toplumun oluşmasındaki etkilerini ortaya koyuyor.

Bu kitap, modernleşme ve İslam ilişkisine dair uluslararası akademik çevrelerde büyük yankı uyandırmıştır. Feroz Ahmad kitapla ilgili şöyle der:

"Osmanlı İmparatorluğu'nun dünya sistemine dahil olduğu 19. yüzyılda kapitalizmin imparatorluk üzerine etkilerini de ele alan bu kitap, dönemin ekonomisi ve toplumunu temel alan birinci sınıf bir entelektüel tarih çalışmasıdır.


Karpat, yaşamını Batı'da sürdürmüş olsa da güçlü araştırmalarının merkezinde hep Doğu vardır. Bu nedenler hem Batı hem de Doğu kültürünü özümsemiştir.

Bu özelliğini araştırmalarına yansıtarak akademide büyük bir başvuru kaynağı haline gelir. Bunun sonucunda, dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter, onu Beyaz Saray'a davet eder.

Bu davet Karpat için sürpriz olduğu kadar kariyerinin dönüm noktalarından biri haline gelir.

Carter, İran devrimi, İslam dünyası ve Ortadoğu politikalarında yön belirlemek için Karpat'ın bilgi ve görüşlerinden yararlanmak ister. Beyaz Saray'da danışmanlık yapması, üniversitesinde popülaritesini artırır.

Karpat, bu görüşmenin akabinde Carter'ı zayıf, baskılara kolay boyun eğen; aynı zamanda dindar bir lider olarak tanımlar.
 

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

 

Türkiye'yle bağlarını hiç koparmayan Karpat, 1946'da Türkiye vatandaşlığına geçer. Süleyman Demirel, Bülent Ecevit gibi siyasetçilerle; Halil İnalcık, Yaşar Kemal, Niyazi Berkes, Orhan Kemal gibi aydınlarla bir araya gelir, onlarla fikir alışverişinde bulunur.

Türkiye'ye olan muhabbeti, Romanya devletini epey rahatsız eder. Roman hükümeti Karpat ailesinin üzerindeki baskısını daha da artırır. 

Türk politikacılar içerisinde Süleyman Demirel ile özel bir hukuku vardır. Demirel'e Türkiye siyaseti, Balkanlar ve Kafkaslar gibi konularda gayri resmî olarak danışmanlık yapardı.

Notlarında, Demirel'i Türk siyaseti için bir fırsat olarak gördüğünü yazar ve onu "kendi kararlarını alan, mütevazı ve geç fark edilen büyük bir halk adamı" olarak tanımlar.

Demirel'in girişimleriyle Karpat ailesi Romanya'dan Türkiye'ye getirilir. Bu nedenle Karpat, Demirel'e her zaman kişisel bir minnet duyduğunu ifade eder.


Bir insanın hayatı bir kitaba sığar mı?

Kemal Karpat, doğup büyüdüğü yer, meslek hayatı ve kişiliği bakımından farklılıklara çabuk adapte olabilen, azmiyle tarihsel bilginin dirençli ve tabulaşmış veçhelerini görünür kılan bir anlayışa sahiptir.

Bu sebeple onun aydın kişiliğinin bütünlüklü bir biçimde anlaşılması için akademik çalışmalarının dışındaki otobiyografik metinlerinin de okuması gerekir.

"Ben mevkiine, kültürüne bakmadan insanlarla kaynaşmayı, dost olmayı, herkese yardım etmeyi, herkesten bir şeyler öğrenmeyi, insanlığımın tabii bir özelliği olarak görmekteyim" sözleriyle kendisini tarif eder, Kemal Karpat.

İlime olduğu kadar insanları tanımaya ve onlardan bir şeyler öğrenmeye de meraklı bir şahsiyettir.

Bu merakı; onun, sosyal bilimlerde derin izler bırakmasını sağlamıştır.

Bunlara ek olarak; otobiyografik kitaplar da kaleme alarak başarısının ardındaki özel hayatını çekinmeden, usanmadan paylaşır. Kendi hatıralarını kaleme almasının ilginç bir hikâyesi var.

Dağı Delen Irmak

Başlangıçta kendisiyle ilgili bir kitap yazma düşüncesi olmadığını söyleyen Karpat, bu fikre, doktora öğrencisi Kaan Durukan'nın teşvikiyle sıcak bakar.

Durukan, hocasının ilginç hayat hikâyesini paylaşması gerektiğini sık sık hatırlatarak onu ikna eder.

Bunun sonucunda "Dağı Delen Irmak"ı yazar. Burada, hayatının önemli safhalarını ve tecrübelerini kaleme alır.

Bir insanın hayatı bir kitaba sığar mı? Kemal Karpat gibi, yayınları birçok dile çevrilen ve önemli üniversitelerde çalışmış birinin hayatının bir kitaba sığması elbette mümkün değil.

Sigmund Freud'a atfedilen bir sözde şöyle deniyor:

Bir insanı unutabilirsin, bir insanın sana neler yaptığını da unutabilirsin ama o insanın sana ne hissettirdiğini asla unutamazsın.


Karpat, kariyeri boyunca sadece akademisyenlerle değil, devlet adamları, iş insanları, sanatçılar, yazarlarla da önemli diyaloglar kurmuş, bu ilişkiler onun aydın çevresini oluşturmuştur.

Tanıştığı kişilerin kimlikleri, karakterleri, çalışma alanları ve memleketleri hakkındaki intibalarını yazıya döker.

Hatıralarında olumlu ve olumsuz hislerle yer alan kişileri yeterince anlatmadığını düşünür.

Bir Ömrün İnsanları

Sonunda; "Bir Ömrün İnsanları"nı yazmaya karar verir. 

Karpat; bu kişileri mesleklerine ve konumlarına göre Siyaset, devlet, finans ve din adamları; İlim adamları; Sanatkarlar ve yazarlar başlıkları altında inceleniyor. 

Kitabın "Önsöz"ünde şunları söyler:

'Dağı Delen Irmak' kitabında anlatamadığım insanlarla olan ilişkilerimi, onların karakterlerini, yaşadıkları ülkenin koşullarını ve kültürünü karşılıklı ilişkilerimiz açısından ele almaya karar verdim.


Öyleyse; Karpat, kimlerle tanıştı, kimlerle zaman geçirdi, onlardan nasıl etkilendi?

Kitapta geçen isimlerden bazıları şunlar: Şerif Mardin, İhsan Doğramacı, Halit Refiğ, Bernard Lewis, David Cranon, George Soros, Dalay Lama, Ürdün Kralı Hüseyin, Kaçarlar, Ivan Karakaş, Bağcı Vasil…

Buradaki dizilim ve isim çeşitliliği başlı başına bir fikir vermektedir. Bu kısa yaşam öyküleri okunduğunda dönemin ruhu belirginleşiyor.

Yani karpat'ın kahramanlarının haletiruhiylerinin kavranması ve dönemin küresel atmosferinin düşünsel, kültürel ve politik istikametinin anlaşılması açısından oldukça kıymetlidir.

Karpat, Şerif Mardin hakkında tuttuğu notlarda "Suyu Bulamayan Adam" başlığını kullanmıştır. Bu yazı, kitabın en uzun bölümüdür. Karpat, Mardin'le ilgili hem güzel hem de zorlu anılarını detaylı bir şekilde anlatır.

Ayrıca Şevket Süreyya Aydemir ile Şerif Mardin'i karşılaştırır. Aydemir'i insanlardan uzak durmayan, mütevazı bir entelektüel olarak tanımlarken, Mardin'i dar bir entelektüel çevreye sıkışmış, insanlardan kopuk bir aydın olarak görür.

Mardin'in insanlarla kaynaşmak istediğini ama bunu başaramadığını söyler ve bu yüzden onu "suyu arayıp da bulamayan adam" olarak tarif eder.

Tüm eleştirilerine rağmen Mardin'in kaliteli bir aydın olduğunu vurgulayan Karpat, onunla çalışmak istediğini belirtir.

Ancak Mardin'in buna yanaşmadığını ve bunun sebebini ise; kendisinin Rumeli göçmeni olmasından dolayı dışarıdan gelen birinin Türkiye'nin sorunlarıyla ilgilenmesini Mardin'in hazmedemediğine bağlıyor.

Karpat ayrıca Mardin'e dair önemli bir noktaya değinir:

Şerif'in baba tarafı Mardinliydi. Kürt kökenleri olduğu söyleniyor… 19. yüzyılda Osmanlı üst sınıfı kaynaşınca Osmanlılaşmış ve Türkleşmiştir (syf. 291).
 

Bediüzzaman Said Nursi Olayı

Hatta önemli bir anekdot olarak belirtmek gerekir ki, bu bölümde Şerif Mardin'in Bediüzzaman Said Nursi aleyhinde savcıya verdiği asılsız ifadenin ayrıntıları ve bunun ardından Mardin'in kaleme aldığı "Bediüzzaman Said Nursi Olayı" kitabının ilk nüvelerinin nasıl ortaya çıktığına dair ilginç bir öykü de yer alıyor.

Kemal H. Karpat, Romanya'da azınlık, Amerika'da göçmen ve Türkiye'de muhacir olarak görülmüştür.

Bu çok katmanlı kimlik, göçmenlik deneyimi ve aile geçmişi, Karpat'ın kariyerine önemli ölçüde yön vermiştir. 

Sonuç olarak; Osmanlı araştırmaları sahasında dünyaca kabul görmüş bir otorite olan Karpat, genel kanının dışına çıkarak oluşturduğu tespitleri ve yorumlarıyla dünya tarihinin önemli bir durak noktası olarak gördüğü Osmanlı tarihini multidisipliner anlamda çalışmıştır.

Tarihi bütüncül bir şekilde değerlendirmesi, güncel etkilerle tarihselin bağını ön plana alması bakımından geleneksel tarihçilik anlayışının ötesinde bir yöntem geliştirmiştir.

Türk Demokrasi Tarihi alanındaki tespitleriyle cumhuriyet tarihinin yorumlanmasında farklı okumalar geliştiren ve Osmanlı İmparatorluğu-Türkiye Cumhuriyeti Devleti arasındaki gelişimsel ilişkileri yorumlamasıyla birçok araştırmaya ışık tutar. 

Türkiye Cumhuriyeti'ni yakından tanıyan ve akademik bir bakış açısıyla Türkiye'ye dair önemli değerlendirmelerde bulunan Kemal Karpat, akademik ve düşünsel ortamda kalıcı izler bırakmıştır. Birçok dilde yayımlanmış kitapları ve makaleleri, üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmaktadır.

Karpat, Türk tarihçiliğine yaptığı katkılarla birçok ödül kazanmıştır. Türk Tarih Kurumu şeref üyeliği ve TBMM Onur Ödülü, onun bu alandaki başarılarını gösteren önemli unvanlardır. 
 

Tarihçi Kemal Karpat, tedavi gördüğü ABD'de 96 yaşında yaşamını yitirdi
Tarihçi Kemal Karpat, tedavi gördüğü ABD'de 96 yaşında yaşamını yitirdi

 

Kemal Karpat, 20 Şubat 2019 tarihinde, tedavi gördüğü ABD'nin Wisconsin eyaletinde 96 yaşında yaşamını yitirdi.

Fatih Camii Haziresi'nde, Halil İnalcık ve Mehmet Genç'in mezarlarının arasında defnedildi.  

Son söz Karpat Hocanın:

Çok yönlü bir hayat yaşadığım ve değişik kültürlere mensup diğer insanların ne düşündüklerini, nasıl yaşadıklarını gördüğüm ve anladığım için çok mutluyum.


Keyifli okumalar!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU