Bir İntiharın Otopsisi: Zweig neden yaşamına son verdi? Dominique Frischer’in çevrilmemiş bir eserinden hareketle

Ahmet Mansur Tural Independent Türkçe için yazdı

Vladimir Jankélévitch'in deyimiyle "düşünülemez tecrübe"dir ölüm.

Doğma suçunu işlemiş her canlı artık pek bir yaşlıdır ölüm için.

Elbette her canlı ölümü tadacaktır, fakat "ben", "ya ben" her canlı mıyım kendi/m için?

Hele ki dünya benden sonra da sürüp gitmeyecek mi?

Ne dayanılmaz bir gerçek!

Bunu bilerek ölmek, daha da dayanılmazı!

Stefan Zweig'in intiharı akla geldikçe ne hatalı bir genelleme beliriyor en zihinlerimizde.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Zweig neden intihar etti diye sorulur sorulmaz hemencecik Nazi rejiminin galip geleceğini düşünüp gelecek dünyaya dayanamadı da intihar etti denir.

Hatta bazılarımız daha da ileri giderek eğer biraz daha yaşasaydı Nazilerin yenildiğini görecek ve intihar etmeyecekti diyeceklerdir.

Oysaki "Satranç"ın, "Bilinmeyen Bir Kadın'ın Mektubu"nun, "Amok Koşucusu"nun yazarının intiharı yalnızca politik sebeplere indirgenebilecek kadar basit midir?

Aslında intiharının sebeplerinden biri olarak gösterilen kitaplarının ana dilinde okunmamasına üzülerek anlaşılamadığını hissetmesi değil midir bizim hâlen Zweig'a yaşattığımız.

Onun intiharına genellemeci, indirgemeci bir tavırla dışardan bakarken gönüllü olarak onu anlamayı reddetmiyor muyuz? Belki bir kez daha, hatta biraz daha intihar ediyordur Zweig, kim bilir.

Elbette haklısınız. Yazarlara yaklaşmak pek de iyi bir fikir değil. Zira, onlara yaklaştığımızda çapraşık kişilikleri değerlerini düşürür gözlerimizde.

Gönül rahatlığıyla elimize alıp bir daha onları eskisi gibi okuyamayız. Fazla insanîleşir bu dev adamlar karşımızda.

Proust ve fareleri bilmemek "Kayıp Zamanın İzinde"yi okunaklı kılandır. Tıpkı Âsaf Hâlet'in şiirlediği üzere bilmemek bilmekten iyidir, /düşünmeden [okuyalım] Mâra!

Keşke Türkçeye tercüme edilse dediğim çalışmalardan biridir Dominique Frischer'ın "Stefan Zweig: Autopsie d'un suicide'si (Stefan Zweig : Bir İntiharın Otopsisi)".

Kendisi fransız bir psikososyolog ve deneme yazarı. Dolayısıyla hem psikolojiden hem Durkheim'dan mülhem intihar kavramını çalışmasında şaşılacak bir şey yok.

Bu eseriyse kesinlikle bir biyografi olmamakla beraber, Zweig'in 1942'deki intiharının motiflerini hayatı ve eserlerinde irdeleyen, bir başka deyişle intiharının jeneolojisini ortaya koyan bir çalışma.

Bu eserin ortaya koyduğu üzere Stefan Zweig'in intiharının kendi dönemindeki diğer alman ve/ya Yahudi entelektüellerinin Nazilere karşı gerçekleştirdikleri politik bilinçli intiharlarla neredeyse hiç benzer bir yanı yok.

Zweig'in Brezilya sürgünündeki yazılarını, mektuplarını, kurgusal metinlerini irdeleyen Frischer özellikle dönemin Brezilya'sında sürgün olan yazarların hayatları üzerine kaleme alınmış Albert Dinos'un "Morte no parasio" adlı araştırmasına dayanarak Zweig'in hayatının her döneminde çektiği bir depresyonun uç noktasına ulaşmasıyla eşiyle beraber intihar ettiği tezini ortaya atıyor.

Ona göre Zweig iddia edilenin aksine Nazi döneminde Avusturya'dan ayrılırken bu durumdan pek de rahatsız gözükmüyor.

Hatta aksine bir yük olarak gördüğü aile hayatından uzaklaşmanın getirdiği bir ferahlık içerisinde İngiltere'ye gidiyor.

Ancak bu gidişinin de ana sebebi Naziler tarafından kara listeye alınarak sürgün edilmesi olsa da diğer taraftan Nazilerin villasını aramasını kendi gururuna yedirememesi de yatıyor.

Kısacası dönemin diğer Yahudi/Alman aydınlarının aksine "Satranç"ın yazarı Zweig Nazizm'in tehlikesinin, Dominique Frischer'in ortaya attığı üzere, pek de farkında görünmüyor.

Ancak "karaciğeri" (burada Zweig yüksek ihtimalle Hipokratçı tıbbın karaciğerin insandaki ruh değişimlerine sebep olduğu görüşüne kara mizah yoluyla telmih yapıyor olsa gerek) olarak adlandırdığı depresyonu tekrardan nüks ediyor.

Ve bu depresyon geleceğe dair bir pesimizmden ileri gelmektense geleceğe dair pesimizmine yol açıyor.

Daha evvelki ziyaretlerin hayran kaldığı Brezilya Zweig için katlanılmaz bir hâl almaya başlıyor.

Özellikle savaş sonrası Brezilya hayal ettiği cennet fikrinden git gide koparak çok sevdiği Avrupa kültürünün dışına atılmışlık duygusu uyandırmaya başlıyor.
 


İşte bu dönemde kendini hep bir "Alman" olarak tanımlamış, eserlerini Almanca kaleme almış bu isim kitaplarının yasaklanması ve yakılması sonrası okunmadığı hissine kapılarak alman kültüründen atıldığı, dolayısıyla dünya kültüründen de silindiği duygusuna kapılıyor.

Çünkü onun için okunmak tercümelerinin değil, kendi yazdığı kelimelerin okunmasından başka bir şeyi ifade etmiyor.

Hele ki diğer dillere tercüme edilmiş eserlerinden "evlatlık eser" olarak bahsetmesi bu durumu açık bir şekilde gözler önüne seriyor.

Onu intihara sürükleyen bir diğer önemli bir meseleyse yukarıda da bahsettiğimiz üzere Nazizm tehlikesinin çok geç farkına varışı.

Zira, kendi ifadesiyle dindaşları Yahudilerin aksine, her ne kadar Siyonizm'in kurucusu Theodor Herlz ilk defa onu yayınlatan kişi olsa da Alman kültürüne kendini ait hissetmesi ve Nazilere karşı tavır almak yerine "şizofrenik bir sessizliğe" gömülmesi Holokost gerçeğiyle beraber kaldıramadığı bir suçluluk duygusu uyandırıyor.

Bu açıdan intiharı geleceğe ait Nazizm'in zaferinden çekinceden ziyade kaldırılamayan bir suçluluk duygusundan kaynaklanıyor.

Bilhassa eklemlendiği alman kültüründeki Werther miti gençliğinden beri Zweig'ta sıklıkla nükseden "karaciğerinin" ana sebeplerinden birini oluşturuyor.

Bir ötekisi olarak gördüğü, üzerine bir biyografi de kaleme aldığı Heinrich von Kleist'ın sevgilisiyle intiharını Zweig'in eşiyle intihar kararının kurucu ögelerinden biri olduğunu da kaçınılmaz bir gerçek olarak beliriyor karşımızda.

Böylece akıllarda şu soru beliriyor:

Zweig, Kleist gibi hayatını sevgilisiyle beraber intiharla sonlandırmayı Nazizm'den önce kararlaştırmış olabilir mi?

Yahut Nazizm'e vaktinde almadığı tavrın doğurduğu suçluluk duygusu mu intiharında ağır basan öge?

Ve yahut cennet olarak gittiği, ama kendisi için cehenneme dönüşen Brezilya mı? Ya da okunmak için yaşayan bir yazarın okunmayarak zaten öldürülmesi mi?

Başta altını çizdiğimiz indirgemeci politik cevabın hatalılığı gibi, bu sebeplerden hangisinin ne kadar ağır bastığının bir önemi yok aslında.

Her biri Zweig'in Chalotte E. Altmann'la beraber ölüme yürüyüşünün ana sebepleri, o kadar.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU