Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulu vesilesiyle 28 Eylül'de yaptığı açıklamada, mevcut BRICS üyelerinin an itibarıyla BRICS'e yeni üye ülke almanın mümkün olmadığı görüşünde birleştiklerini duyurması bir soğuk duş etkisi yarattı.
Türkiye'nin de ilgi duyduğu, Azerbaycan, Tayland ve Malezya gibi birçok ülkenin de başvurduğu bu uluslararası ülkeler gurubu, henüz kurumsal bir uluslararası kuruluş yapısını da tamamlamadığı için bu duyuru yapılmış olabilir.
Arjantin üyeliğinde yaşanan hayal kırıklığı ile mevcutta Suudi Arabistan'ın üyelik davetini halen resmi olarak kabul etmemiş olması da belki bu aşamada durma kararının alınmasında etkili olmuş olabilir.
Her ne kadar Lavrov, eskiden 5 üye iken şimdi 10 üye olduk diyerek dolaylı olarak Suudi Arabistan'ın da üye bir devlet olduğu izlenimini yaratmış olsa da bu hususta Suudi Arabistan'dan gelecek resmi bir açıklama, teyit için gerekli.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Lavrov, BRICS'in henüz genişlememe gerekçesi olarak, ortak fikirlere ve görüş birliğine sahip ülkeler gurubu olma gerekliliğinden bahsediyor.
Ancak, bu yazının da başlığından anlaşılacağı gibi, BRICS içerisinde de ciddi görüş ve fikir ayrılıkları bulunuyor.
Birbirleriyle benzer düşünme konusunda belki de en büyük ortak nokta, BRICS'in Küresel Güney'in sesi olabilme potansiyeline sahip olmasıdır.
Lakin, hangi BRICS ülkelerinin ortak görüşünden ve değerler birliğinden bahsedildiği konusu ise tartışılır.
Bir yandan, uluslararası sistemde reform isteyen ancak Batı ülkeleriyle iyi ilişkileri olan Brezilya, Güney Afrika ve Hindistan gibi demokratik değerlere önem veren Küresel Güney ülkeleri var.
Acaba benzer düşüncedeki devletler olarak bu ülkelerin değerleri mi ön planda olacak?
Yoksa BRICS'in Batılı devletlere rakip bir oluşum olarak ön planda gözükmesine sebep olan Çin, Rusya ve İran'ın yer aldığı bir grubun ortak değerleri ve görüş birliği mi daha ağır basmalı?
Türkiye, Azerbaycan, Tayland ve Malezya gibi, BRICS'in bir sonraki zirvesine devlet başkanı düzeyinde davet edilen veya BRICS'e katılmak için resmi başvuruda bulunmuş birçok ülkenin, özellikle Batılı devletlerle rakip olmak istemeyecekleri kanaatindeyim.
Batıya rakip olmaktan ziyade, uzun dönemde Küresel Güney ülkeleri arası ekonomik iş birliği amacıyla BRICS'e ilgi duymaları daha gerçekçi bir olasılık.
Türkiye, mesela, tam bir Küresel Güney ülkesi değil çünkü NATO, OECD'ye (dolayısıyla da başında Dr. Fatih Birol'un bulunduğu Uluslararası Enerji Ajansı'na üyedir).
Türkiye aynı zamanda AGİT ve Avrupa Konseyine (ve dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne) üye.
Türkiye'nin uluslararası, turizm, inşaat, tekstil ve savunma sanayi gibi pek çok farklı alanda, küresel çapta kendi markaları bulunuyor.
Ayrıca, Türkiye'nin ticaretinin önemli bir bölümü de Avrupa Birliği (AB) ve diğer OECD ülkeleriyle.
Malezya ve Tayland kadar yoğun biçimde Çin, Hindistan ve diğer Asya Pasifik ile ASEAN ülkeleriyle ticareti henüz yok (ki geleceğe yönelik bunu artırmaya ilgi duyuyor).
Türkiye ve Azerbaycan Türk Devletleri Teşkilatı'na (TDT) üye, Malezya ve Tayland ise Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği'ne (ASEAN) üyeler.
Buna rağmen, henüz tam teşekküllü bir uluslararası kuruluş olmayan, teşkilatlanma yapısını tamamlamamış, genel merkezi bulunmayan, misyon ve vizyon konusunda görüş birliği olmayan, sadece ortak bir yatırım bankasını hayata geçirmiş (Yeni Kalkınma Bankası'nın eski ismi BRICS Bank) bir ülkeler grubuna bu kadar ilgi gösterilmesi enteresan.
BRICS'in yaratmış olduğu beklentiye rağmen, Küresel Güney'de güçlü bir iş birliği oluşturulması ihtimalinin, BRICS içerisindeki görüş ayrılıklarına rağmen ne kadar ve nasıl devam edebileceği de merak konusu.
Daha evvelki yazılarımda da belirttiğim üzere, prensip olarak Türkiye'nin BRICS üyeliğine karşı çıkmasam dahi, mevcut konjonktürde bunun bir öncelik olmadığını belirttim.
Sayın Lavrov'un aniden BRICS'in genişlemesi için doğru zamanda bulunulmadığını açıklaması, öncelikleri belirleme konusunda, Türkiye için BRICS'in birincil öncelik olmadığı görüşünü haklı çıkarır nitelikte.
Öncelikle BRICS'in nasıl bir yol izleyeceği hususu netleşmeli.
Türkiye'nin önceliğinin NATO, OECD ve TDT gibi mevcut üyesi olduğu yapılarla ilişkilerinin sağlam tutarken, diğer Küresel Güney ülkeleriyle, ASEAN ülkeleriyle, TDT ülkeleriyle, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleriyle ikili ilişkilerini geliştirmesi mevcut konjonktürde daha büyük bir öncelik.
Özellikle de hala üyeliğin stratejik bir hedef olması sebebiyle AB ülkeleriyle iyi ilişkilere de önem vermeye devam etmeli.
Daron Acemoğlu'nun da dikkat çektiği bir husus ise, Küresel Güney ülkelerinin aslında gerçek manada, Batı ülkelerinden bağımsız kendi görüşlerini ön planda tutan ayrı bir oluşuma ihtiyaç bulunduğu hususu.
Acemoğlu, Çin ve Rusya önderliğinin ağır basması durumunda BRICS'in ABD'ye ve Batılı ülkelere rakip bir oluşum olarak ön plana çıkabileceği görüşünde.
Acemoğlu, BRICS grubunun mevcut koşullar altında Küresel Güney'in sesi olamayacağına değiniyor.
Bu durumun ise Küresel Güney için kaçırılmış bir fırsat olacağına, Küresel Güney ülkelerinin gerçekten bağımsız üçüncü bir oluşuma ihtiyaçlarının olduğuna dikkat çekiyor.
Sayın Acemoğlu'na tamamen katılmasam da bu yöndeki eleştirilerinin mutlaka hem BRICS ülkelerince hem de BRICS'e ilgi duyan kesimlerce dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye 22-23 Ekim'de Rusya Federasyonu'nun Kazan kentinde gerçekleşecek BRICS zirvesine Cumhurbaşkanı düzeyinde davet edidi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önce, 2018 yılında BRICS zirvesine katıldı.
Kazan zirvesinin özellikle BRICS'in genişlemesi ile ilgili bir zirve olması beklenirken, şimdi ise zirvenin nasıl bir gündeme sahip olacağı merak konusu.
Kazan'daki zirvede, BRICS'e resmi başvuruda bulunan Azerbaycan, Malezya ve Tayland gibi ülkelerin, Lavrov'un açıklamaları sonrası nasıl bir beklenti içerisinde olacakları merak konusu.
Belki de Kazan zirvesinin genişlemeden önce açıklığa kavuşturması gereken en önemli husus, kafa karışıklığı yaratan Suudi Arabistan'ın BRICS üyesi olup olmadığıdır.
Belki o statü netleştikten sonra geleceğe yönelik yeni adımlar atmak mümkün olabilir.
Her halükârda, Kazan zirvesi Türkiye için iyi bir fırsat olacaktır.
Kazan zirvesi vesilesiyle Türkiye, BRICS'e ilgi duyan ülkeler ve diğer BRICS'e üye ülkelerle ikili ilişkileri geliştirme fırsatı yakalamış olup, bu fırsatı da yeni iş birliği mekanizmaları geliştirmek için değerlendirebilir.
Özellikle de BRICS'in genişleme durumu netleşene kadar TDT'ye üye Türkiye ve Azerbaycan ile ASEAN'a üye Malezya ve Tayland, bu vesileyle TDT-ASEAN iş birliği mekanizmalarının geliştirilmesi hususunda yeni fikir alışverişlerinde bulunabilirler.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish